30 Aralık 2012 Pazar

Zengin Mutfağı Şehir Tiyatroları

Zengin Mutfağı'nda 1970'ler Türkiyesi'nde zengin köşkündeki hizmetlilerin, o yıllardaki toplumsal kavga içinde taraf olup olmama konusunda yaşadıkları olaylar trajikomik bir anlatımla sunuluyor. Ayrıca Epik Tiyatro'nun ülkemizdeki önemli örneklerinden olan oyun, alt sınıf insanlarının yaşamsal ve düşünsel seçimlerini sorguluyor.

Sidikli Kasabası-2012 Yılın Müzikali

Ünlü Broadway müzikali Devlet Tiyatroları sahnelerinde! Dünyanın ısınıp suların azalmasıyla birlikte tuvalete girmeyi sınırlayarak özel bir şirketin denetimine verildiği bir yerde geçer olayımız. Tuvalet parasını ödeyemeyenlerin gizemli Sidikli Kasabası’na gönderildiği, bir gidenin bir daha geri gelmediği, kimsenin birbirinin gözünün yaşına bakmadığı, tüm genel tuvaletlerin özelleştirildiği bu yere düşen bir aşk ateşi aynı zamanda süre giden sisteme karşı çıkışında kıvılcımı olur.

21 Kasım 2012 Çarşamba

Agustin Barrios-La Ultima Cancion


Değişim-Agustin Barrios - La Cathédrale

İnsan değişir, dünya değişir, herşey değişir.
Önemli olan değişime ayak uydurabilmektir.
Rahatlamak lazım, arada gelen titremelerin bitmesi lazım.
Olumsuz şeyler düşünmemeli insan kafasından hemen atmalı.
Çünkü vakit yok.
Ne üzmeye ne üzülmeye, herkes yaşadığını orada bırakmıyor.
Yanında taşıyor yatağına alıyor kafasında büyütüyor...
O büyüyenler gözyaşı olup akıyor.
Kalanlar oluyor hala, orada.
Hiç gitmeyebiliyor.

6 Kasım 2012 Salı

Normal doğum değil.

Yemekhanedeki sohbet tam bir film sahnesiydi.
Konu nereden açıldıysa doğuma geldi. Herkes anormal doğmuş.
Tek normal doğan benim:))
Biri 6 aylık biri 7 aylık doğmuş, diğer arkadaş ise "ben 1 kg bile değilmişim doğduğumda" dedi. Ablam mezarlıkta doğmuş dedi.
Sağıma döndüm ve sordum "sen nasıl doğdun?" kız ters doğmuş.
Vietnamlı bir misafir vardı ona sorduk  sonrasında. Adı semi ben semih diyorum.
Asıl olay çocuğun ailesi Vietnam'dan kaçıyormuş. Ve annesinin doğum sancıları başlamış, gemide doğmuş o da mecburen.
Şaştık kaldık.
Garip oldum.

Beyoğlu Sinepop

İstiklal Caddesi'ndeki "Cadde-i Kebir Sinemaları" olarak anılan tarihi sinemalar, AVM sinemalarıyla girdikleri rekabeti teker teker kaybediyor. Son olarak Beyoğlu Sinepop sineması da bu ay kapısına kilit vuracak.
Beyoğlu ile özdeşleşen sinemalardan Sinepop da kasım ayı sonunda sinemaseverlere veda edecek. Kapanan Emek Sineması ile aynı sokakta bulunan Sinepop'un en çok Emek'in kapanmasından etkilendiğini ifade eden Dorsay, kapanan birçok sinemanın tarihi yapılar içinde yer almasını, tekrar açılmaları için bir umut olarak niteledi.

Sinema ve sanat eğitimi veren kurumlara ve okullara da önemli görevler düştüğünün altını çizen Atilla Dorsay, “Sadece sinema, sanat ve iletişim fakülteleri öğrencileri bile 'Biz filmlerimizi AVM'lerde değil de bu salonlarda göstereceğiz' deseler bu salonlar dolar. Nitekim festivaller sırasında bu salonlar doluyordu. 15 günlük bir doluluk yaşanıyor ama hak verirsiniz ki bu da yeterli değil” dedi.

Sinepop çalışanlarından Adnan Şapçı ise, “Destek konusunda işleyen çarkta bir sakatlık var” diyerek devletin sanat filmleri kadar onların gösterileceği sinemalara destek vermesini istedi.

Sinepop'un kapanacağını belirten Şapçı, ilgisizlikten yakınırken, “O kadar ki İl Kültür Müdürlüğü'nde (İstanbul Kültür ve Turizm İl Müdürlüğü) çalışıp Atlas Sineması'nın yerini soranlar var, durumumuz maalesef bu” diyerek içinde örnek verdi.

SON KALE BEYOĞLU SİNEMASI DA DÜŞMEK ÜZERE
Beyoğlu Sineması Müdürü Temel Kerimoğlu, kendilerini AVM sinemalarına direnen son kale olarak niteleyerek, dev firmalar karşısında yenilmek üzere olduklarını söyledi.

“Sinemaların kapanmaması için gazetelerde yazılar yazılsın, duyarlılık oluşsun istiyoruz ama görünen o ki ceketimizi alıp gideceğiz”

5 Kasım 2012 Pazartesi

Kasım'da aşk başkadır geyiği!

Kasım aşkı,
Elalemleri bilemem ama benimki çok fırtınalı.
Bu kadarını kaldırmaya gücüm yok.
Allah yardım etsin:))
Geçen hafta ismi lazım değil bi reklam şirketine gittim görüşmeye,
Çok ilginçti.
Herkes kendini Don Draper sanıyor. Burada ne ararsan var dedi sigara-alkol-sex
Yanlış yerde olduğumu anladım.
Bunları istesem bizim şirkette daha fazlası mevcut.
Neyse bodrum katıma geri döndüm.
O günden bana kalan sanayi sitesinde çalışılmaması gerektiği oldu.
Üstüne üstlük Kanyon'da saat doldururken hasta oldum. Önce göğüs kafesim patladı.
Sonra şiddetli bi boğaz ağrısı aldı.
Eczacının verdiği katarin ve parol uyuşturdu beni, uzun zamandır saat 8'de uyumuyordum.
Sızdım perşembe akşamı ohh deliksiz uyudum.
Umarım her akşam sızıp erkenden uyurum:)
Huzurlu uyurum, sakince uyurum:))

27 Ekim 2012 Cumartesi

Pak Bahadur-Sevgili Arkadaşım Bahadır filmim


Yine gecenin bi yarısı çekilen gece filmi!


Seyhan ile gecenin bi yarısı çekmiştik


Yaeeehu tatildeyim

Dün Homelan'ın 1.sezonunu bitirdim nihayetinde. Şöyle bir 2. sezona göz gezdireyim dedim ancak netten bişeyler bulamadım.
Touch diye bir dizi buldum aslında çok sardı izlerim işten gelince artık her akşam 2 bölüm.
Dün arkadaş ziyaretinde bulundum. Yol yordu beni. Nişantaşı'nda vitrin fotosu çektim. Eee mahallevitrini.com a materyal lazım!
İş bağlantıları yapmam lazım. Mediacatonline Ekim sayısı elimde:))
Komşunun verdiği kurban etini olduğu gibi düdüklü tencereye attım ve yarım saat pişirdim. Sonuç lokum gibi dağılan et beni mutlu edecek!
Onu nohutla falan pişirmeli yarın güzel bir yemek yapayım, suyundan çorba pilav vs.
İlk açtığımda feci koktu ama kötü oldum kusasım gelmişti. Açken yenir sanırım. Kırmızı eti pişeremiyorum en büyük sorunum zaten.
Bugün evi temizledim sanırım 1 ay idare eder. Bir de koku giderici aldım hola, çam ağacı koksun evim.
Yarın da yayılacağım.
Tatil hiç bitmesin:)))

Balkondan uçan denizatım Necmi


Nişantaş Palyaçosu


24 Ekim 2012 Çarşamba

Keşke tüm koyunlar yarın sabah makarna olup kurtulsalar.


Düğün salonu işletmecisi evlendirme programında eş arıyor:))

Uzun zamandır evlendirme programı izleyememiştim. Şu an tvyi açtım ve gördüğüme sevindim:)
Düğün salonu işletmecisi evlendirme programında eş arıyor:)) Düğünler sırasında kalabalığa karışsa birini bulur muhakkak! Ama şans demekki.
Sevgili uzaklarda her gün tatlı yemelerde arayıp beni kıskandırmalarda. Ama bilmiyor ki bu lale devri bitecek ve kendisi geri gelecek ehhee.
Dün akşam Homeland'ı izledim son 4 bölüm kaldı 1. sezonu bitirmeye bu akşam hallederim sanırım. Biraz gaflet dizi ama beğendim.
Bugün sabah kalkmak zor geldi, yarın tüm gün köle gibi çalışacağız. Tek tesellisi mesai.
Cuma-cmt-pazar tatilll. Ne yapsam ne etsem. Aslında kendimi eve kapatıp okuma-izlemeye adamak istiyorum!
Acıkmışım yani...
Dün yediğim palamut hala erimedi. Balkondan uçan denizatı da üzdü beni:)
Hediye edilince çççoookk sevinmiştim halbuki.
Gidesi varmış.
Baş ağrım için yemeni sardım geçmesini bekliyorum.
Yarın bayramlıklarımı giyip işe gideceğim.
Tüm gün sürmeseydi bari.
İyi bayramlar hepimize.
Sabah ölecek olan tüm hayvanlar için üzgünüm:((

22 Ekim 2012 Pazartesi

Ay canım Blokum

Seninle hiç ilgilenemedim -bloğum, uzun zamandır.
Ancak bu hafta hakettiğin değeri göreceksin.
Sevgili memleketine gitti, artık aynı yerde çalışmıyoruz.
6 aylık iş beraberliğinden sonra armut gibi kaldım.
Tabiii bu süreçte insanların bana gönderdiği negatif enerjileri topladım.
İç dengemi sağlama alma çabası devam ediyor. Neyse ki hafifledi bu durumlar.
Sevgili 10 güne geri dönecek hasret bitecek...
Tolgacım da yarın akşam gidiyor memleketine, onu da özleyeceğim.
Tam armut kalacam çarşamba günü.
Bayramda çalışınca mesai ücreti alacağız ne kadar sevindim anlatamam.
İş için kamçılandım resmen!
Cumam tatil 3 gün yayılırım bir gün de arkadaşları ziyaret ederim artık.
Geçen hafta espresso yaparken elimi yaktım. Cumartesi de fırında diğer elimi.
Yanan deri anında ne hale geliyor gözlerimle gördüm görmez olaydım. İçim kalktı.
2 kat alta su akıyormuş teyzeler geldi hummalı araştırma yaptılar. Günlerce sürdü.
Bilirkişi şıp diye gelip anlayana kadar.
Bizden değilmiş.
Ne kadar sevinsek az.
Dış cephe tamiratı var tam anlamadım iskele bi gün var bi gün yok.
Bekliyoruz.
Kendimi biraz özgür biraz yalnız biraz biraz hissediyorum.

17 Ekim 2012 Çarşamba

CİPİS


Öğretmenleri vermediler

Iğdır’a 21 kilometre uzaklıktaki Bulakbaşı Köyü’ne ellerinde uzun namlulu silahlarla giren 2 PKK ’lı, köyde bulunan ilköğretim okulunun öğretmenler odasını bastı. Öğlen arası için odada toplanan 19 öğretmen, karşılarında elleri silahlı kişileri görünce büyük korku yaşadı. PKK’lılar, öğretmenlerden Umut Görkem Sevinç, Ersin Karakaya, Soner Er, Mehmet Koçubaba, Lütfü Atılmış ve Abdullah Enes Er’i silah zoruyla okuldan çıkardı. PKK’lıların okula girdiğini gören köylülerin haber vermesi ile köy muhtarı Mehmet Gültekin, jandarmaya haber verdikten sonra köylülerle birlikte okula gitti. PKK’lıları “Öğretmenlerimizi götürmeyin” diyerek ikna etmeye çalıştı. PKK’lılar köylüleri ve muhtarı tehdit ettikten sonra öğretmenleri de yanlarına alıp köyden çıktı. PKK’lılar, Ağrı Dağı’nın Korhan Yaylası’na doğru götürdükleri 6 erkek öğretmeni, 1 saat sonra serbest bıraktı. Serbest bırakılan öğretmenler, köyde öğrenci ve meslektaşları tarafından sevinçle karşılandı. Serbest bırakılan öğretmenler, cep telefonları ile yakınlarını da arayarak iyi olduklarını bildirdi. İl Milli Eğitim Müdürü Dinçer Ateş, 600 öğrenci ve 19 öğretmenin bulunduğu ilköğretim okulunda yaşananlarla ilgili olarak, “Kıllarına zarar gelmedi. Sağ salim hepsi döndü. Bir saat kadar ayrılık yaşadık. Köylülerin sayesinde teröristler kaçırılan öğretmenlerimizi bıraktı” dedi.

Köylüler siper oldu
Bulakbaşı Köyü Muhtarı Mehmet Gültekin yaşananları Radikal ’e anlattı. Öğretmenler kaçırılmasın diye kendilerini siper ettiklerini ifade eden Gültekin şunları söyledi: “İki PKK’lı okulu basarak 6 öğretmenimizi kaçırdı. Öğrencilerin köylülere haber vermesiyle köylü, kadın, çoluk çocuk demeden hepimiz var gücümüzle peşlerine düştük. Köylülerimizin bir kısmı yalvararak, ağlayarak, bir kısmı da tepki göstererek 1 saat içerisinde öğretmenlerimizi aldık getirdik. Köylü önlerine kendini siper etti. ‘Öğretmenlerimizi bırakmıyoruz. Bizi öldürün öyle götürün’ dedi. Baktılar kurtulacak durumları yok, öğretmenlerimizi vermek zorunda kaldılar. PKK’lıları köyün 5 kilometre üst tarafında yakaladık. Öğretmenlerimizi orada aldık onların elinden. Ne için götürdüklerini tartışamadık ama götürmelerine de fırsat vermedik. Bırakmadık, izin vermedik. ‘Hocalarımızı aldınız, bırakmayız’ dedik. Sadece 2 kişiydi, silahlıydılar. Öğretmenlerimizi sağ selamet aldık.’’

Her kesimden tepki
PKK’nın okul baskınına her kesimden tepki geldi. BDP Iğdır Milletvekili Pervin Buldan, “Doğru bulmuyorum” demekle yetinirken, MHP Iğdır Milletvekili Sinan Oğan, “Köylüler PKK’lıların önüne çıkmış, ‘bırakın bizim öğretmenlerimizi kaçıramazsınız’ demişler. PKK eğitime yönelik olarak eylemlerini arttırıyor. İki nedeni var bunun; birinci nedeni ‘bizim insanlarımızı asimile ediyorsunuz’ diyor. İkinci nedeni ise anadili gündemde tutmak” dedi. Sosyolog Prof.Dor. Mazhar Bağlı ise savaş dönemlerinde bile okullara saldırılmadığını belirterek, şöyle konuştu: “Köylülerin karşı çıkması, halkla arasında bir mesafenin konulduğunun göstergesi. Sanırım şunun farkında değiller; günümüz toplumları çocuk merkezlidir ve aileler çocuk üzerinden yaşamını şekillendiriyor. Kimse, çocuğunun eğitimden uzak düşmesine razı olmaz. Örgütün esas hedefinin Kürtler ve bölge insanının refah düzeyi olduğuna ilişkin söylemimizin doğruluğunu gösteren bir parametre olabilir.”

Köylülerin tepkileri anlamlı’
Prof. Dr. Büşra Ersanlı: Anadilde eğitim veya başka bir talebi bu yolla istemek olmaz. Aile kadar önemli bir şey öğretmenler. Çocukların orada güvence altında olması lazım. Güvence altında olması demek öğretmenleri ile birlikte olmak demek. Bu manada köylülerin öğretmenlerine sahip çıkmaları anlamlı. Bu tür eylemlere tek yönden bakmamak gerekiyor. Eğitim sistemi tartışılmalı. Anadilde eğitim de bekliyor insanlar. Böyle bir aşırı tahammülsüzlük var.

Sivil eylem örgüte yaramaz
YAZAR FAİK BULUT: Bu eylemler tamamen devleti taciz etmeye yönelik. Onlara göre okul da öğretmen de devletin. Böyle bir mantıkla çıkıyorlar. Devleti yıpratma taktikleri uyguluyorlar. Devleti temsil edenlere yönelik eylemlerle biz buradayız mesajı veriyorlar. Sivillere yönelik eylemlerin ne örgüte ne de savunulan bir davaya hizmet ettiği kanısında değilim. Tersine, bu eylemlerin ne Kürt meselesine ne de örgütün yapmak istediği propagandaya yaradığını düşünmüyorum.

6 Ekim 2012 Cumartesi

Gidecek Yeri Yoktu...

Sıradan bir günde başladı herşey.
Allahın herhangi bir günüydü. Güneş aynı saatte doğmuştu. Çatıdaki martılar yine aynı şekilde birbirlerini itekleyip gökyüzüne doğru bağırmışlardı.
Farklı olan neydi?
Artık değişimin zamanı mı gelmişti?
Aceleyle kalkmış yüzünü yıkamıştı.
Ne giysem diye camdan baktığında havanın hafif serin olduğunu hissetti.
Gökyüzü fazlasıyla parlaktı. Deniz tüm güneş ışığını geri yansıtıyordu.
İşte bu sebeple denizi göremiyor ama varolduğunu biliyordu.
Mavi hırkasını giydi. İş arkadaşlarının bayıldığı o meşhur hırkayı.
Çöpü alıp ağzını bağladı. Ayakkabılarını giydi, çöpten akan çay suyunu son anda farketti. Geçti.
Son anda farkedildiği için.
Eve gelince silerim iye geçiştirdi.
Kapıyı kilitledi sokakta kimseler yoktu. Bacakları ağrıyordu. Tüm gün oturarak çalışmak böyle sonuçlar doğuruyordu.
Çöp tenekelerinin yanına gitti "pist pist" diyerek. Ya kedi atlasa üstüne bir daha atamaz çöpü tam tenekenin içine.
Kedi medi yoktu ki. Fırlattı gitti pisliklerini.
Ev artık temizdi yerdeki çay suyu lekeleri hariç.

Devam gelecek!


2 Ekim 2012 Salı

I wanna see "Diamonds" in the sky

Rihanna bacının son güzel şarkısı dinlenir diyorum.
Sonbahar havasına iyi gider.
Diş çekimi olayını atlatıyorum sanırım ya da yönlendirme oldu başka şeyleri düşünüyorum.
O andan sonra koymadı o kadar acı!
Sevgili taşındı ve evi yerleşiyor. Aslında çoğunu pazar hallettik.
Nasılsa 25 mkarede...
Ha bir de pazar yüzdüm hem kapalı havuzda hem açıkta.
Vücut ısım 38 derece iken abartsızı 20 dereceden az olan suya gözü kapalı girdim.
Felç olmaktan korktum, güneşlenmeye gittim ancak fırtına çıktı ee normal Ekim ayındayız.
Koşarak eve gittim hemen sıcak duş, ardından da biraz uyudum aslında tam dalamıyorum.
Odada güneş ışığı vuran yere yattım uyudum:)
Vitamin aldım işte.
The Newsroom son bölümü de izlenirse bir sezon kapanmış olacak.
Bugün çok kahve içtim yeter ama açık çay olsa iyi giderdi.
Aslında ağzımın içindeki oyuğu unutamıyorum.
Dilim varmıyor bile oraya!

29 Eylül 2012 Cumartesi

Bir Diş Eksiğim

Dün gece 30 dakika zonklayan 2 kanal tedavisi görmüş dişime bu sabah veda ettim.
Uzun zamandır -10 sene- diş çektirmemiştim. Benim için zor oldu.
3 doktor gördü veee bu diş çekilecek dedi. Ağla ağla öldüm. Gözyaşlarım tükürüğüme karıştı.
Yanarım yanarım 2. kanal tedavisi 6 ay önce olmuştu ona verilen paraya acırım.
Neyse ödedim gitti. Bu dişlerimden çektim ömrümde gözüm açık gitmesin bari.
Dün akşam sevgillinin eşyalarını topladık evde sabah da taşımacı adamlar geldi.
Karşıya taşımaya yardım edemedim çünkü diş durmuyordu.
Bugün Türk-İtalyan Mutfağı Omuz Omuza etkinliği var Maçka Parkı'nda ama gidemedim.
Şimdi yeni eve gidilecek tüm çöp poşetlerinin içindekiler yeni yerlerine kavuşacaklar.
Allahım bize güç ver.
Ayrıca bamya ve kısır bugünün menüsüydü.
Elime sağlık.
Tabi dişlerime de.

21 Eylül 2012 Cuma

Gri Gökyüzü

Bugün CUMA...
Yarın da cumartesi
Ne çok iş var aslında sevgilim haftaya taşınıyor, eşyalarını toparlamak lazım.
Battal boy ve orta boy çöp poşetleri almak lazım.
Eskileri atmak lazım! Bu takıntılı durumum benim.
Dün kendime gri az topuklu bir bot aldım çok sevdim giymek istiyorum hemen.
Ancak aynı renk çanta bulmalı.
Radyoda Coldplay vardı uykuya ramak kaldı.
Sütlü kahve güzel gidiyor yağmur yağarken.
Ha birde kahve makinesi almamız lazım.
Dün Kardeş Tolga'nın doğumgünüydü lağıyıyla kutlayamadık ama Bim'den alınan pasta yetti ona.
Tolga bir yazı yazmış bana çok duygulandım kızmayacağını bilsem buraya yükleyeceğim.
Benim ona yazmam gerekirken.Karşılığında sağol çok duygulandım diyebildim ancak.
Gizem ise doğumgününü unutup eve gitmiş. Baya güldüm acı acı!
Kuaförüm 4 rengi karıştırıp bir renk elde etti, 15 dakika süren bu itinalı işlem için onu tebrik ettim.
Herkesler sevdi bu yeni rengi.

Haritadan Elbisem

18 Eylül 2012 Salı

YAĞMURLAR

Dün sabah uyandığımda çatıdaki yağmur sesleri beni korkuttu. Her sabah martı sesleri korkuturken,
ancak ben çıkmadan önce yağmur kısa bir süreliğine durdu. Şanslıydım.
Tüm gün bodrum katta çalışmanın avantajı var. Hava olaylarına göre psikolojin bozulmuyor.
Gri bulutları görmek bazen iyi olabiliyor. Dün sabah uayndığım gibi elime fotoğraf makinesini alıp camdan karşıyı çektim. Gökyüzü mavi-gri çatılar kiremitler kırmızı. Güzeldi.
Bugün de yağmur kırıntıları var.
Yazın gidiyor olması  beni bu kadar üzmemeli.
Nasılsa seneye bir daha var.

15 Eylül 2012 Cumartesi

Havuz Sefası-31 derece

Bugün sevgilimin yeni kiraladığı eve gittik. En heyecan verici tarafı ise sitenin havuzunun olması. Hem kapalı hem de açık:P
Evden bikinilerimi alıp Ataşehir'e gittik. Yolda lokma dağıtan bir ekip gördüm. Kadın arabaya 5 lokma uzattı çok sevindim. Oğlu üniversiteyi kazanmış. Günün en güzel anıydı.
Önce kapalı havuza girdik sonra açığa. Ancak kapalı daha ılık gibiydi. Güneş birazcık yaktı beni ama biraz.
Evin manzarası güzel orada uyanacağımız günü bekliyorum:)
Ayrıca sabah sardığım sigara börekleri resmen puro olmuş!
Ama kek ağzıma layık.
Az sonra hazırlanıp Sevgi'nin balkonunda balık yemeye gideceğiz. Önce ona hediye bakmam lazım ne alsam diye düşünüyorum. Ha bir de Sevil'e almak lazım.
Sezen ameliyat olacak pazartesi çok üzüldüm.(
Yarın akşam "Şark Dişçisi"ne gidiyoruz. Cemil Topuzlu'da...
Yaz bitmesin...

14 Eylül 2012 Cuma

BUGÜN 1 SAAT ÖNCE

14 EYLÜL 2012

10.30 molasına çıktım elimde kahve kupamla...
Yüzüme ılık bir rüzgar çarptı.
Elimde kahve kupası yerine deniz havlusu olsaydı...
Ayağım converseden çıkıp kumlara gömülebilseydi.
Deniz kenarındaki sığ suda kürekle oynayan çocuk seslerini duysaydım,
Fazla rahatsız olmazdım.
Uzanıp sigara izmariti olmayan bölgeye "This Is Love"ı dinlemek...
Gözlerimi güneşten korumak için kırpıştırmak.
En yüksek iskeleden kendimi suya bırakmak ve aynı hızla yükselmek ve tekrar tekrar aynı şeyi yapmak!
Olurdu, bana uyardı!

12 Eylül 2012 Çarşamba

Bİ-MONG KİM Kİ-DUK


"Film, Jin isimli genç adamın rüyasında bir arabaya çarpması ve sonra olay yerinden kaçışı ile başlar. Rüyanın yarattığı etkiyle uyanan Jin, kazanın olduğu yere gider ve gerçekte bir kaza olduğunu görür. Olay yerinde kazayı araştıran polisleri takip eden Jin, kazayı Ran isimli bir kadının yaptığını ve kazadan sonra kaçtığını fark eder. Polisler kadını karakolda sorguya çekerlerken, kadın ısrarla hiç bir şey yapmadığını ve o saatlerde evinde uyuduğunu söyler. Bu arada polis karakoluna gelen Jin, ifade veren Ran'in suçsuz olduğunu her şeyi kendisinin rüyada yaptığını polislere söyler. Polisler Jin’e inanmaz."
Dün akşam zevkle izlediğim bir film:)))
Geçtiğimiz günlerde Venedik Film Festivali'nde Altın Aslan'ı "PİETA" filmiyle alan Güney Koreli yönetmen Kim-Ki-Duk'un kölesi olabiliriz. Ama istemez. Hani setine gitsem paso ona yeşil çay yapsam bana yeter.
Allah o günleri de göstersin.
BİR DE PEDROLU GÜNLERİ...

11 Eylül 2012 Salı

SENİN AİLEN BİR YALAN YAVRUM-X-IST


Karikatürist Bahadır Baruter'in, x-ist’teki Senin Ailen Bir Yalan Yavrum başlıklı sergisi 13 Eylül-13 Ekim tarihleri arasında görülebilir.
Mizahi bakış açısı ve ironik yaklaşımını resimlerinde de sürdüren sanatçı, toplumun en gizli tabularından biri olan aile kavramını gösterilmeyen gerçekleri ile ele alarak seyirciyi kendiyle yüzleştiriyor.
Bahadır’a göre yalnızlığın kendine bahane edindiği en makbul kılıf ailedir. Aile, bireylerin ancak bir arada varolabileceği inancıyla inşa edilmiş, yanıltıcı bir mutluluk kaynağıdır.
Etrafın algısına yansıtılan olumlu imajların aksine mecburi ilişkiler, zoraki gülümsemelerle insanı esir edebilir. Organik bağlar tutundukça kopar, birlik uğruna bireyi yok eder. Baruter, karşı duruş sergilediği aile kavramını farklı üslupları birleştirerek resmediyor.
Aslında her resim kara mizahla harmanlanmış gündelik bir sahnedir. Beklenilenin aksine mutlu aile sofraları, kucaklanan çocuklar yoktur bu sergide. “Senin ailen bir yalan” derken de Baruter, aslında kendi yalanımızı ortaya çıkarmayı hedefler, aile tablolarını sahtelikten arındırarak yeniden yaratır; izleyiciyi bir kez de duruma dışarıdan değil içeriden bakmaya çağırır. Sıcak, sevecen ve güvenli görünen anların gerçekliğini sorgular, doğal olanı arar. Amacı kendi doğrusunu kabul ettirmek değil, kabul görenin sorunlarını su yüzüne çıkarmaktır.

10 Eylül 2012 Pazartesi

Eti Puffff



Ne güzel bir gün diyorum.
Sevgilim havuzlu bir ev kiralamış bulunuyor ve biz de ev telefonunu kapamış sadece internet parası ödeyecek duruma geçmiş oluyoruz.
İnsan hayatındaki bu değişimler yeni güzel sürprizleri beraberinde getirmeli!
Eşya toplama, eskileri atma, yenilere sarılma günleri geliyor.
Dün gittiğimiz Belgrad Ormanı'nın tadı damağımda kaldı:( Gidip yürünebilir bir yer.
Ormanda yürümek, havuzda yüzmek sevapmış:))))))))99999

7 Eylül 2012 Cuma

Cuma Kahvesi

Gece 1'de yatıp sabah kendimi duşta buldum!
Gece nemli bir hava vardı normal olarak terledim ve sabah ayılmam gerekiyordu.
Hala sıcak daha doğrusu hissedilen sıcaklık fazla ama bugün yağmur geliyormuş.
GEREK YOKTU GERÇİ.
Şaka maka Eylül geldi gidiyor bile.Yeni eleman geldi biz de eğitime adadık kendimizi.
Kollarım ağrıdı çalışmaktan. Aslında yeni bir iş lazım ama...
Bu hafta Tülay ile buluşma planım yattı artık uzun bir süre görüşemeyeceğiz.
Dün de Sevil geldi iyi geyik yaptık.
Bu haftasonu ekşınım ne olur bilemiyorum güzel şeyler beni beklesin diyorum!
8 dakika sonra kahvemi alıp dışarı çıkacağım.
Temiz hava almaya...

2 Eylül 2012 Pazar

KEKİM:)

Eylül Geldi!

Allahım Eylül geldi çok acı çekiyorum!
Hava serinledi mini şortları etekleri giymek hayal oldu. Terlik giyenin midesi gurulduyor!
Yarın ve öbür gün 31 derece olacakmış nasıl oynadım şaşılır.
Şöle 2 hafta daha sıcak sıcak otursaydık ne olurdu sanki!
Para olsa git sıcak memleketlere yazı kaçırma işte.
Kışın nesini seviyorlar sanki. Uzanırsın yatağa açıkta kalan yerlerin üşür.
Hele bu mevsim çorap giysen sıcak giymesen soğuk.
Geçen evi bir temizledim perdeleri bile yıkamışım, camların pervazlarını silmişim.
İnsan pisletmeye kıyamaz. Gittiğimde umarım temiz bulurum!
Mısır yedik şimdi az sonra pişirdiğim keki deneyeceğiz.
Güzel oldu sanırsam çok şekerli değil ama.
Akşama kaymaklı pilav ve tavuk-mantar sote yapma planım var.
Yanına da roka salatası:)))
Nefisssss!

28 Ağustos 2012 Salı

28 AĞUSTOS

Hava durumu takıntım aynı hızla devam ediyor.
Dinliyorum, insanlar gibi alakasız değilim. Çünkü evden çıkarken kısacık eteğimi giyip iş yerindeki klima yüzünden donmak istemiyorum. Sonra karnım gurul gurul oluyor.
Bugün beyaz kotumu giydim o yağmura rağmen dün de saçlarımı boyatmıştım yani fönlüydüm. Eve kuaförün verdiği poşeti kafama geçirerek gittim. Beyaz kot ise daha servise varmadan kirlenmişti ama olsun giydim mi giydim.
Dün gece yatakta yağmurun sesiyle uyumak da ayrı bir keyifti. Değişik rüyalar gördüm.
Hayır olsun!
Bugün bir Taksim yaptım. İnci pastanesinden palmiye aldım. Çoook güzellerdi.
Sonrasında Sevgi ile buluşmak için Cevahir'e gittim. Pizza Hot'tan Floransa usulü pizza istedik. Ancak lahmacun hamurunda yapılmış yavan birşey geldi. Yavan olduğu için yedik hepsini. Bir de buğdaylı yapalım demişlerdi o da nasıl yutulurdu allah bilir.
Şu an Tv açık çok saçma programlar var. Benim elime düşmemiş kimseler!
Sonra kahve içtik ve gezdik. Araplar sarmış memleketimi. Uzun beyaz kıyafetli amcalar geziyor etrafta. Dolar-Euro geliyorsa ülkeye ne ala gelmiyorsa Mualla!
Bankadan her çekilen para yeni. Eskilere ne oldu acaba?

MAD MEN BABYLON

26 Ağustos 2012 Pazar

SALT MODERN DENEMELER-AŞI


Café Aman

Café Aman İstanbul 2009 yılında Stelyo Berber ile Pelin Suer tarafından kuruldu. Tümü, İTÜ Türk Müziği Devlet Konservatuar’lı Türk ve Rum müzisyenlerden oluşan gruba zaman zaman Yunanistan’dan virtüöz müzisyenlerde katılıyor. Grup Rembetiko müziğinin yanı sıra, Bizans Müziği, Osmanlı Fasıl Müziği, Türk Sanat Müziği alanlarında da çalışmalar yapıyor. Otantik Rembetiko’yu farklı ekollerle birleştirerek yeni bir yorumla müzikseverlere sunan Café Aman İstanbul, Ocak 2012'de Kalan Müzik’ten “FASL-I REMBETIKO” adlı ilk albümünü müzikseverlere sundu. Yaptıkları müzik kadar, dönemin ruhunu yansıtan kostümleri ve sahne performanslarıyla da dikkat çeken Café Aman İstanbul, izleyenleri, zaman tünelinde keyifli bir yolculuğa çıkarıyor. 

Grup Üyeleri
Stelyo Berber- Vokal
Pelin Suer- Vokal
Atalay Durmaz – Keman
Erdem Şentürk- Ud
Serkan Mesut Halili – Kanun, santur
Ersin Killik- Vurmalılar
Yaman Hadi- Vurmalılar
Neyzen Özarı- Kontrabas
Dimitris Lappas – Buzuki, cura, bağlamadaki, gitar
Dimitris Busunis- Buzuki, gitar
Hakan Kuralay – Gitar
Mete Aslan - Lafta

25 Ağustos 2012 Cumartesi

Şişli Evlendirme Dairesi

Sonunda Sezen'i Anıl'a verdik.
Özlem ile sıcak bir Nişantaş'ında buluştuk. Erken gidelim geçe kalmayalım diye Şİşli evlendirme dairesine koştuk. Su içme faslı baya uzadı ve yarım saat önce vardığımız mekanda son 2 dakika kala nikaha yetiştik. Millet nefesini tutmuş gelin ve damadı bekliyordu. Sezen ve Anıl 5 dakika içerisinde evlendi!
Biz takımızı taktıktan sonra diğer evlenecek çifti izliyorduk. Gelinin beli çamaşır makinesinin beli kadardı bir de kırmızı kuşak takmıştı bir de damattan uzundu!
Çok ilginç.Meltem Cumbul da evlenmiş kendinden 12 yaş küçük biriyle bizim Sökeli zenginlerden oluyor damat. Allah mesut etsin herkesleri!
Düğünden sonra verilen şekerler yerini lavantalara bırakmış kötü olmuş biras!
Topuklu ayakkabılarla azap çektim. Şu an mutluyum ama.

24 Ağustos 2012 Cuma

Kına Gecesi

Cuma mesaisinin bitmesine tam 30 dakika var.
O arada lavaboda makyaj yapabilirim.
Bugün de dün ve bir önceki gün gibi çook çalıştım. Motora bağladım yani.
Takır takır yapıyorus gazeteleri. Bi daral geldi göğsüme.
Mini eteğim çok kısa herkes bakıyor ama napim elimde olan buydu.
Dün akşam Sezen'in kınasına gittik. Elime yaktım ama sevgilim kokusunu sevmiyormuş
Bir süre diğer elimi tutup öpecek sanırım.
Ay bu hafta sonu yazarım, yazmak geldi içimden.
Salt galeriyi gezme planım var bu haftasonu ve kek yapma.
Ama önce kek kalıbı almak lazım.
Kış Ekim'de gelecekmiş hem de çok sert! Ya kış gelmesin yaaa!
Ev sahibi Tolga'yı aramış "Siz o evde hala oturuyor musunuz?" diye sormuş.
Baya güldüm. "Evet" demiş kendisi. Uzun bir zamandır kira göremeyince hesapta adam ne
soracağını şaşırmış!
Yarın sabah geç geç uyanmak ve kalkmak isityorum yataktan!

22 Ağustos 2012 Çarşamba

ATATÜRK İZMİR'DE


Baş Ağrısı-Kına Gecesi-i'm addicted to you

Dün akşam duş alıp pencere açık yatan insanın hazin sonu tüm gün başının ağrımasıdır!
Şu an saçlarımı tepeden topladım ama ağrı yok. Oh ne güzel.
Az sonra çift kişilik yatağıma tek kişi olarak uzanacağım.
Yarın ise yeni aldığım lacivert tulumum ve topuklu ayakkabılarımı giyip işe gideceğim.
Akşamına da Sezen'in kına gecesi var. Yüksek Yüksek tepelere.
2 gündür odamla ilgilendim bugün abartıp ütü bile yaptım. Bir süre idare eder artık.
I'm addicted to you çalıyor. Kalça sallama isteği var!

Tekneler


20 Ağustos 2012 Pazartesi

Eski TV

Güzelçamlı sahili

Kısa Kuşadası Tatili

14-19 Ağustos tarihlerinde geçirdiğim tatilin tadı damağımda kaldı. 4 gün dalgalı denize girdim. Hafif bronzlaştım. Yüzümü yakmadım. Soylu Çinliler gibi yani. Bir daha denize girerim bu sene umarım!
İş çıkışı koşarak Sabiha Gökçen'e gittim. Monica Belluci için son çağrı dediler inanamadım!
Uçağa binmeden önce beklerken önümdeki adamın İtalyan gazetesi okuduğunu gördüm ve tırstım. İşte ekranı kapatıp gelmiştim. Hiç muhatap olmadım.
İzmir'de İzban çılgınlığı var. Metroya yürüyene kadar canım çıktı tabi. Yanlış yöne gitmekten son anda kurtularak zorla Halkapınar'a vardım. Alsancak Hocazade Camii önünde otobüsten inince lokma kazanına düştüm. Hemen 4 tane lokma aldım ve tıkındım.
Sahilde bira keyfi yaptık Kadir gecesi. Millet taşlamasın diye de dua ettik.
Kuşadası 35 derece idi. Ama katlanılır.
Denize koştum annemle birlikte. Dalgalar kendime getirdi beni.
Ye iç yat oldum biraz ama 48 kg'ım. Böyle kalsam iyidir.
Dönüş gecikmeli de olsa dün gerçekleşti. Vücuttaki güneş yanıkları hafiften kaşınmakta.
Kremlenmem lazım. Aftersun yok ama napalım. Minik siyah süslü terliklerim var artık. Hava daha da ısınırsa giyeceğim.
Dün özlediğim sevgilime kavuştum. Bebeğim benim o!!!
Bugün de iş vardı yarın da var. Bayramın 2. ve 3. günü çalışan insanım:((

Ekmek Dolması


İçinde kıyma-ekmek içi maydonoz var. Ekmek Dolması çok güzel oluyor. Özellikle Ramazan ayında oruç tutanlar sahurda yerler. Seneler sonra anneme yaptırdım. Baya yedik eritmek için soda fondip yaptık. Güzelçamlı'da yazlıkta yenmiştir. 16 Ağustos 2012 tarihinde. Sıcak bir günde...

13 Ağustos 2012 Pazartesi

THE AMAZING SPIDER MAN





Eğlenceli Bilgiler: Kertenkele

-Düşmanlar arasında en zorlularından biri olan Kertenkele, çizgi romanlarda ilk kez 1963'te orijinal "The Amazing Spider-Man" serisinde, 6. sayıda takipçilerin karşısına çıktı.

- Tek kollu Dr. Curt Connors karakterini canlandıran Rhys Ifans, rol için tek kolu arkaya bağlı hareket etti ve bu süreçte kravat bağlama, kahve yapma gibi küçük işlerde iyice ustalaştı.

- Emma Stone ve Rhys Ifans beraber laboratuvar gezilerine katılarak "axolotls yenilenmesi" üzerine bir bilimsel araştırmayı incelediler.

Eğlenceli Bilgiler: Set Detayları

-Peter Parker’ın babasının çalışma odasında çerçeve içinde duvarda asılı olan müzisyen 1930'lu yılların efsanevi caz sanatçısı olan Duke Ellington.

- Midtown Fen Lisesi’nin kimya sınıfındaki dövüş sahnesi için, kırılabilir malzemelerden 400 parça cam deney tüpü, silindir ve deney şişesi kullanıldı.

-Lisenin kütüphanesi ise içi strafor, dışı ise gerçek kitap kapağından yapılan ve 900 metre uzunluğunda sahte kitaplarla oluşturuldu.

Eğlenceli Bilgiler: Oscorp

- İnanılmaz Örümcek Adam filminin çekildiği en büyük setlerden olan OsCorp Laboratuvarı 3 aylık bir çalışma sonucunda hazırlandı. Setin stüdyo platosunda kapladığı alan 1300m2'den de fazlaydı.

- Laboratuvar koridorunun tavanı için 3 kişilik bir ekip, 3 hafta süresinde, 278 m2'lik tavanı ses ve ateş geçirmez hale getirdi.

-Laboratuvarın ofislerinde dekor olarak kullanılan iskelet ve aksesuarlar LA'de bulunan Necromance (Ruh Çağıran) ve Dapper Cadaver (Zarif Kadavra) dükkanlarına sipariş edildi.

- Laboratuvarda görünen farelerin hepsi kedi oyuncağı!

Yönetmenin Görüşü

Yönetmen Marc Webb yakın zamanda yeni bitmiş bir seriyi tekrar el almasının nedenini açıklarken, Örümcek-Adam hikayesinde sinema perdesinde anlatılmamış halen pek çok detay olduğunu vurguluyor.

Örneğin anne ve babasını trajik biçimde kaybetmiş olmak henüz ergen olan Peter’ı farklı bir yola yönlendiriyor. Zira Parker babasını bulmak amacıyla yola çıkarken, kendisini bu macerada kendisini keşfediyor. "Beni bu hikaye daha çok ilgilendiriyor" diyen yönetmen ayrıca Gwen Stacy ve Kertenkele’de de işlenecek çok malzemeye olduğunun altını çiziyor.

Bu filmde Peter Parker’ı yeniden yarattıklarını ve bu yüzden de seyircilerin Örümcek Adam ile olan etkileşimini sıfırdan kurduklarını belirten Webb, bu işin üstesinden hakkıyla gelebilmek için öyküyü Parker 7 yaşındayken başlattıklarını ekliyor:"Anne babası henüz hayattayken seyrettiğimiz Peter'ın daha yoğun duygusal değişimlerine şahit olacaksınız."

Yönetmen büyümüş olan Parker'ı ise kendi seçimiyle toplum dışında kalan, her an öfkelenmeye hazır, insanlara karşı zırhı olan, isyankar ayrıca mizahi ve alaycı olarak tanımlıyor.

BATMAN-Kara Şövalye Yükseliyor




Oyuncular Hakkında...

-Christian Bale Batman/Bruce Wayne ikilisini, üçleme boyunca canlandıran tek aktör oldu.

-Bale, bu serinin herhangi bir yerinde “Robin” karakteri görünürse üçlemede yer almayacağını baştan belirtmiş. Yönetmen Christopher Nolan da öykünün karanlık yönünü zedelememesi açısından Robin karakterine yer vermemeyi uygun görmüş.

-Selina Kyle rolü için Anne Hathaway dışında Jessica Biel, Gemma Arterton, Kate Mara, Charlotte Riley ve Keira Knightley de isimleri konuşuldu. Hathaway, Biel ve Mara ile yapılan deneme çekimleri sonrası rolü Hathaway kaptı.

-Miranda Tate rölü içinse Marion Cotillard’ın yanı sıra Kate Winslet, Naomi Watts ve Rachel Weisz2ın isimleri telaffuz edilmişti. Cotillard filmin çekimlerine doğum yaptıktan 2 ay sonra başladı!

-Hugo Strange rolünü Robin Williams’ın oynayacağı dedikodular arasındaydı.

-Anne Hathaway, Selina Kyle rolünü aldıktan sonra “Kedikadın” karakterinin altından kalkabilecek mi soruları medyayı uzun süre meşgul etti.

- Bane rolünde seyrettiğimiz Tom Hardy, Bronson filmindeki performansı sayesinde kadroya dahil edildiğini sanmış. Oysaki Christopher Nolan, Bronson filmini seyretmemiş; Hardy’yi RocknRolla filmindeki performansı sonrası kadroya almış.

- John Blake rolü içinse, Joseph Gordon-Levitt’in yanı sıra Leonardo DiCaprio , James Holzier, Ryan Gosling ve Mark Ruffalo rol için düşünülmüştü. Gordon-Levitt’i beyazperdede Blake olarak seyredeceğiz.

- Kedikadın’a hayat veren Anne Hathaway haftanın 5 gününe yayılan sıkı bir programla role hazırlanmış; aletli jimnastik, dans egzersizlerinin yanı sıra dublörünü de kendisi gibi eğitmiş.

Teknik Detaylar...

-Görüntü yönetmeni Wally Pfister kendisi gibi 3D taraftarı olmayan yönetmen Christopher Nolan’a filmi tamamen IMAX formatıyla çekmeyi teklif etti. Nolan IMAX’i kabul etmesine rağmen, sessizlik isteyen diyalog sahnelerinde kameraların gürültüsü nedeniyle 35mm ve 70mm’lik formatlarda çekim yapıldı. Sonuçta filmin 50 dakikalık bölümünde IMAX kamerası kullanıldı.

Detaylar...

-Christopher Nolan 3 filmlik bir Batman serisini baştan aşağıya çeken ilk yönetmen oldu. Aynı kategoriyle süper kahraman filmlerindeyse ikincilik koltuğunda. (İlk kez Sam Raimi 3 filmlik bir seri olan Örümcek Adam filmlerine baştan aşağıya imza atmıştı.)

-Gary Oldman, yönetmen Nolan’ın oyunculara filmin sonunu yazılı olarak vermediği, çalınma ihtimaline karşılık sözlü olarak anlattığını vurguladı.

-The Hollywood Reporter’ın aktardığına göre, Anne Hathaway'in dublörü Batpod aracını kullandığı bir sahnede IMAX kameralarından birini paramparça etmiş. Bu Christopher Nolan setinde kırılan ikinci IMAX kamera olarak da teknik tarihe geçti.

-Filmde Bane karakteri çizgi romandaki karşılığına en yakın çizilmiş karakter. Christopher Nolan’a göre Batman’i hem fiziksel hem de zihinsel açıdan en çok zorlayan “kötü adam” Bane.

Postcards From Italy

http://www.youtube.com/watch?v=X61BVv6pLtw

İTALYA'DAN GÖNDERİLEN 2 KARTPOSTAL SEVGİLİME 3 HAFTA SONUNDA ULAŞTI:))

7 Ağustos 2012 Salı

Çiğdem yemek hem de balkonda

Şu an tek elimle çiğdem yiyiyorum. Balkondayım hava çok sıcak salonda oturulmuyor. Çatı katı olduğu için tüm gün güneş evde toplanmış. Gece serinler umarım.
Yarın bu haftanın en sıcak günü, 34 derece diyor Bünyamin Sürmeli yandık!
Olimpiyatlar tam gaz devam ediyor yarım saat sonra Nevin Yanıt koşacak. Filenin sultanları elendi:(
Spora daha fazla önem vermeliyiz diyorum sanata da.
Yoksa ülkecek çökecez.
Marmara İletişim'de yüksek lisans skandalı patladı. Allahın sopası yok alınmadım ya içimde kaldı. Aslında giden 100 TL'ye üzülüyorum ve 2 gün git-gel emeklerime.
Haftasonu biraz öykü yazdım. Daha doğrusu 2 sayfa not aldım. İçeriği genişletmek lazım.
Cevdet Bey ve Oğulları bitmedi hala, 250 sayfası kaldı. Bir yandan da bitirmek istemiyorum.
Tadı damağımda kalacak diye korkuyorum.
Tam bir hafta sonra şu an İzmir'e inmiş olacağım. Denize girmek lazım. Yanıp kavrulmak istemiyorum ama bacaklarım biraz yanabilir. Fena olmaz. Elalem gibi güneşlenemiyorum ben.
Bembeyazım hala.
Sevgilime attığım kartlar İtalya'dan gelmiş. 3 hafta geçti mübarek:)
Görmem lazım merak ediyorum.

4 Ağustos 2012 Cumartesi

4 AĞUSTOS'UN ÖNEMİ

Aslında pek bir önemi yok sevgilimin yanımda olması dışında sıradan bir yaz günü. Öğle saatlerinde bardaktan boşanırcasına yağmur yağdı tıpkı dünkü gibi. Ancak şu an hareket edince terler şıpır şıpır damlıyor.
Eylül gelmeden Ağustos'un tadını çıkarmalı. İzmir ve Kuşadası tatili var sırada. Az ama yetinmek lazım.
Dün teyzemin, Sezen'in Artemisa'nın kocası Kenan'ın doğumgünüydü bir de deli Chiara'nın.Şirkette kurabiye keserek! kutladık heheheuu. Saçma 1-2 fotomus da var. Görülmesi sakıncalı.
Seneye yaz daha güzel olmalı bu yaz geçen yazdan daha güzel olduğu için. Belki de bir denizkenarında senaryo yazıyor olurum. UMUT var.
Belki de lotodan para çıkmıştır oynamak lazım tabiki.
Cevdet Bey ve Oğulları'nın 250. sayfasındayım. Umarım en kısa sürede okur bitiririm. Yoksa işten dönünce vakit kalmıyor bitmeyen kitaplar da vicdan azabı yapıyor.
Saçlarımı yeni boyanmış ve düz seviyorum. Eski fotomu gördüm kıvırcık:( artık değil ama genlerde kalmıştır ama şu an öle bişey görünmüyor.
Şirkette boş fiş skandalı var yasaklı kelimeler listesi yapacam.
Bugün cumartesi yarın pazar.
İyi haftasonları bana!

29 Temmuz 2012 Pazar

Temmuz Giderken

Kocaman bir tanker geçiyor boğazdan. Hava çoook sıcak. Vantilatör bana mısın demiyor.
Misafirler gidelim 1.30 saat oldu. Bulaşıklar kurudu ve biz mantı yedik. İçimden alev fışkırıyor.
İş yeri serin serin yarın kavuşurum artık! Ancak başka iş lazım sıkıldım ben:(
Tek başına tatile giden sevgili bugün dönüyor. Bir dahaki tek tatilinden sonra bir 3.sünü ve 4. sünü de tek başına yapabilecek özgürlüğüne kavuşacağını bilmeden.
Çarşamba akşamı kuzen İstanbul'daydı bir gezdik bir gezdik ayaklarım yamuldu. Kendimi eve zor attım. Taksim-Galata-Karaköy-Eminönü-Sultanahmet-Kabataş-Üsküdar turu tüm akşam devam etti. Neyse ki misafir gezdirildi.
Boğaz trafiği çok fena 5.30'de köprünün ayağında olsam bile 35 dakikada karşıya geçebiliyorum. Perşembe akşamı Cem Yılmaz'a gittim çok beğendim. 12'yi geçe bitti gösteri. Baya güldük.
Sevil'e gittim orada da 3'de uyudum ertesi gün ruh gibiydim. İş varken geç yatmicem bi daha.
Cumartesi pazar evimde uyandım oh ne güzel.
Dün senaryoyu birilerine verdik. Umuyoruz umuyoruz umuyoruz.
2 hafta sonra İzmir'e gidecemmm. Denizi özledim. Yüzerim bol bol.
Olimpiyatlar Londra'da başladı artık 2 hafta evde seyirci sesi dinlicem.)

22 Temmuz 2012 Pazar

Le refuge-François Ozon

SEVGİLİMİN DOĞUMGÜNÜ-21 Temmuz

Mutlu yıllar ona mutlu yıllar ona!
İyiki doğmuş aşkım iyiki büyümüş iyiki beni bulmuş :))))))
Haftasonu Bigudi Club'da kutladığımız doğumgünü pastası pembeydi:)
Tadı çok güzeldi, allah ağzımızın tadını bozmasın!
Şu an vantilatörün karşısındayım, başımı ağrıtması dışında işe yaradığı söylenemez.
Bugün 4 kez duş aldım devamı gelmeden uyuyacağım.
Aslında sıcak havayı seviyorum çünkü yazın gitmesini istemiyorum. Tabi o arada denize girmek de olsa daha süper diyeceğim.
İzmir'e bayramdan önce gidiyorum.Sadece 5 gün kalacam napalım bir kez denize gireriz herhalde. Bayramda da Silivri'yi ziyaret ederim belki denize gidip Gülsüm teyzenin pişilerinden yerim.
Bu hafta Cem Yılmaz'a biletim var sevgili isterse benimle gelecek yoksa bulacaz bir arkadaş.
Karnım çatlayana kadar gülerim artık.
Ramazan ayındayız herkesler oruçlu umarım sinirleri sağlam kalır.
Hala pide yemedim ama bennn.
Yarın pazartesi sabır istiyorum cumaya varmak için.

17 Temmuz 2012 Salı

MUTLU YILLAR

Mutlu Yıllar
Bu gün dünyayı istediğin bir renge boya
Rengârenk batan günü al karşına
Bir renk de kendinden kat
Çocuklar gibi saf, temiz ve berrak
Kapat gözlerini bir hikâye yarat
Vazgeçme hissedilir biraz da sıcaklığını kat
Kalbindeki elleri bırakma sıkıca tut
Çünkü varlıktır sevgiye en güzel kanıt
Yalnızlığın saltanatını sür, sür ama
Birikmiş sevginden, herkese bir parça ver
Bir tebrik, bir arama bin umuttur insana
Mutlu yıllar, mutlu yıllar sana …
Can YÜCEL

15 Temmuz 2012 Pazar

nutella-sızlık

33 derece istanbul sıcağında bir öğle uykusundan uyanıp bir kaşık nutella bulamamak çok yıkıcı.
Türk kahvesi içip yanında tatlı bişeyler yiyememek çok acı.
Ne yapılabilir ki başka bu sıcakta?
Cevdet Bey ve Oğullar okunabilir.
9.90 izlenebilir dün akşamki gibi!

12 Temmuz 2012 Perşembe

Where have you been?

Şu an Rihanna çalıyor.
Sabahtan beri sistemimiz çalışmıyorum maaaleesefff.
Neyse oturuyor birbirimizin face fotolarına bakıyoruz. Onun kaynanası bunun eski telsiz dişleri diye gidiyor.
Son film konum aklımda uçuşuyor. Ama ben çok beğendim. Tam bağımsız!!!
Oturup yazmak lazım.
Akşama sevgiliye sürpriz var ne olduğunu yarın yazarım bugünki okuma ihtimalini gözardı edemem.
Dün gece yeni metin yazarı Tolga arkadaşımın ısrarlar tv programının perforelerini okuyup görüntüleri izlettirmesini normal karşıladım. Bir süre sonra görmek bile istemeyecek. Ancak evde işi düşünmesine hayran kaldım. Hırs yapacak sanırsam. Bari bana etkisi dokunmasın!
Gizem dün Bülent Ersoy'u görmüş manavın önünde. Robot gibi yavaşça dönmüş kızın dizlerinin bağı çözülmüş canım arkadaşım benim.
Dün 2 elbise aldım. Dolabı açtığımda giyecek birşeyler göremiyorum. En azından işe giyilemez.
Turkuaz bir elbise bugüne uygun. Ojhjh efil efil. Hava acaip sıcak bacaklı bişey giyemem!
Bir de siyah-beyaz çizgili elbise belden kloş. Nereye giderken giyeceğimi biliyorum inşalah diyorum.
13. Cuma'dayız.
Bu haftayı kuaför haftası ilan ettim. Haftaya kadar uğramak yok. En azından 3 hafta sadece kaş-bıyık için gidilir.
Of gezmek istiyorum. Paris çalıyoooorrr.
Paris'i özledim.
Bi daha gidilir ama...
Arte yanımda Farmville ekiyor. Ben bırakalı 3 sene oldu. Geriden gelme diye bağıracağım şimdi ona.
Bir gün herkesi seviyorum diğer gün herkesten nefret ediyorum.
Ben mi dengesizim yoksa insanlar mı?
Bugün onları seviyorum çok şanslılar!

10 Temmuz 2012 Salı

Havuza gitmek isteyenlere...

http://maryvillano.blogspot.com/2010/05/ilusao-de-otica-em-uma-piscina.html

Müthişmiş suyun altında...

Fettan Ceyda-Sel Felaketleri

Başlık bir film adı olabilir.
Pedro bile şok geçirir. Ben notumu aldım bir gün kullanırım.
Aslında haftasonu da yazılabilir. Hem yalnız bir adamın öyküsü hem de Fettan Ceyda.
Paralellik kurmak zor olabilir ya da sonra mı düşünülür. Bunun üzerine de düşünülür.
Günlerdir süre gelen işyeri kavgaları...Çok sıkıcı...
Dün balkonda otururken karga tepeme konuyordu bağırarak baya irkildim.
Yaşadığımı hissettim.
Sevgiliyi Erykah Badu konserine götürme planım var yarın biletixe gitmeli.
Pazar günü Şile'ye gidecektik. Deniz güneş kum vs vs. Ancak durmuş bir sürü araç vardı. En yakın köyde 2 ekmek arası alıp şehre geri döndük. 5 Lira'ya!!!
Böyle bilmediğim ülkelere gidip fotoğraf çekesim var hem de çoookkkk! Her sokağını gezmek istediğim herhangi bir ülke var.
Samsun'da sel felaketi olmuş, ülkemde beyaz ekmek yasaklanıyorum, Süriye uçağımızı düşüreli baya oldu.Daha niceleri picnic tüpüyle bomba yapanlar hiç piknik tüpünde yumurta pişirdi mi acaba?
Ve ben sivil duyarsızlık içindeyim.
Kültür Bakanlığı yine projeme destek olmadı.
Nedenini sormuyorum.
Herşeyin kötü gitmemesini istiyorum.
Ve herşey kötü gidemez.
Şu an saçlarım çok güzel görünüyor.

2 Temmuz 2012 Pazartesi

sex and the city-sex and the village&pitbull

Bu başlık rüzgarlı havada gelen 3 kız için söylenmiştir. Aslında sondaki village kısmı da onların arkasından gelen uzun saçlı ayımsı adam içindir. Hatta bir gün Balat semtinde yürürken 3 kişiyle arkamızdan söylenmiştir.
Sevgi arkadaşımın sürpriz Pitbull konseri hazinle sonuçlandı.Tüm gün aç gezdiğim için öğrerek rain over me'yi söledim. Sonrasında asılmış suratıyla Sevgi'yi gördüm o gazla "ben kusuyorum" diyerek Küçükçiftlik parktan dışarı attım kendimi. Sevgi'nin yıllardır ağzından çıkan en iyi öneriyi duydum. "Ambulansa gidelim", hemen serum taktılar. Ve tam 20 dakika titredim. Tüm vücudum şok geçirdi. Durduramadım kendimi. Tüm sinir çıktı içimden. Yalnız sağlık görevlisinin elime kusayım diye verdiği poşet sanırım yeni kıyafet poşetiydi. Daha bi bulandı içim. Kusamadım çünkü boştu içim. Adam şaşırdı alkol almadığıma. Neyse serum çok iyi geldi. Konseri de içeride bitirmiş olduk. İnsanları yara yara Nişantaş'a ulaştık. Sevgiciği taksiye bindirdim ve 15 dakika sonra Gölcük'e yola çıktığını öğrendim. İyi bir delidir kendisi.
Yakın zamanda konsere gitmek ve kavga etmek istemiyorum. Yoksa direk öleceğim.
Bugün şirkette bodrum kata taşındık, ne güzel artık boğazı göremiyorum.
O zaman ne anlamı var orada çalışmanın?

28 Haziran 2012 Perşembe

Çökenti

Böyle bi roman yazılır. "Çökenti".
İnsanın içine çökenlere ve çökeltilere de adanır.!.
Bi 20 sayfa tortu nedir telve nedir nasıl oluşur anlatılır.
Üstte kalan yavanlık ne işe yarar. Nereye kadar gider tartışılır.
Yüksek lisansı kaybettik. "Başarısız-Okuyamayacaksınız" yazısını gördük.
"Eğitim almaya hak kazanamadı" daha mantıklı ve kibar aslında.
Marmara İletişim değişmiş diyorlardı gözlerimle gördüm. Cemaatçi dekanı. Ve badem bıyıklıları.
Neyse ki onların da sonu belli.
Çökenti...
Kendi okuluma alınmadım o kadar başarıdan sonra.
Hastalığım gidiyor, ilaçlar bitiyor.
Psikolojik olarak da rahatlamaya başladım.
İşteki sorunları tamamen takmıyorum. Yarın aşkıma sarılınca geçecek hepsi.
Sonuna kadar kolonya koklamak istiyorum.
Başka dünya başka.
2 sabahtır uyanmak istemiyorum.
Yarın da öyle olur umarım.

25 Haziran 2012 Pazartesi

Depremler Fırtınalar

Bu hafta lanetlenmişim yine. Bugün sabah farkettim.
Büyü yapmaya başlasam iyi olacak.
Geçen hafta girdiğim soğuk deniz kronik faranjitimin geri gelmesine yol açtı.
3-4 gün iyileşecem geçecek derken cumartesi gecesi nefes darlığından ölüyordum.
Neyse ki ertesi sabah ilaç aldım ve şu an hayattayım.
Eve gelirken de arı soktu tam oldu.
Hemen hastaneye koştum, 3 dakikada vardım. Anında müdahele ile ağrısı şişliği belirmedi allahtan.
Annemin yarın doğumgünü. Hediye gönderme planımı geç uygulamaya koyduğum için şu an evde bana bakan bir poşet var. Yarın Tolga kargoya verecek. (Eğer okuyorsan bak kötü bir şey yazmadım).
Sevgiliyle olan tartışmadan hiç bahsetmiyorum çöktüm kaldım çünkü (Eğer okuyorsa anlamıştır).
Cuma "ne kadar mutluyum" diye sevinirken haftasonu mutluluğum boğazımda kaldı.
Sağlık olsun ne varsa yine insanın kendinde var.
Kendimi bir kez daha sevdim. Hiç sevmediğim kadar kimseyi.
Şu an bir iki dizi izlemem lazım özellikle Mad Men!

19 Haziran 2012 Salı

Rüzgarlı Günler

Hep havadan bahsetme isteği var bende heeep.
Biraz psikolojimi belirlediği içindir sanırım.
Son 1 haftadır fırtına-rüzgar karışımı bir şeyler var.
Pazar günü Garipçe'de yüzdüğüm için hafif bir boğaz ağrısı çekiyorum.
Onun üzerine de dün girdiğim yüksek lisans sınavı var. Onun ağrısı pek yok ancak badem bıyıklıların beni köşeye sıkıştırmaları az da olsa canımı sıktı. Aslında suç onlarda değil meydanı onlara bırakanlarda...
Artık sınav da gitti bitti memnunum rahat rahat senaryo yazabilirim.
Ve İngilizce çalışabilirim.
Tolgayla önemli bir süreçteyiz BEKLEME SÜRECİ.
Umarım iyi sonuçlar alırız buraya yazamam çoook gizli, senaryoyla ilgili.
Dün mesai vardı, bugün ve yarın da mesai olacak bazen sıkılıyorum.
Aslında cumartesi pazar sabahları geç kalksam tüm bunlar düzene girecek ancak 7 olmadan uyanıyorum.
Şu an da yatmam lazım.
Sevgilimin duştan çıktıktan sonraki ıslak saçlarını özledim.

12 Haziran 2012 Salı

Haziran sıcağında çöken data entry

Of derim arkamda bir vantilatör var dönüyor sanırım akşama da ensem terse dönecek.
Dünkü minibüste zaten anlımdaki iki boşluk zonkladı eve gidince biraz başağrısıyla sıyırttığımı düşündüm.
Dün mesai yoktu sevinirek servise bindim, Kübra ve Pınar beni ayarttı Karga'ya içmeye gittik. Gevşedik yine oh ne güzel.
Geçen çarşamba ve perşembe sinirden gerim gerim gerilmiştim.
Çarşamba tüm evraklarım hazırken Tolga'yı da ikna ettim yüksek lisans başvurusuna. Çarşamba vardık öğleye doğru Bahçelievler Sosyal Bilimler'e. Bu Marmara'nın her işi sorun. Benim evraklar hazır ancak ÖSYM şifremi hatırlamıyorum. Maalesef bu gerekliymiş:((
Tüm günüm Bahçelievler'de beklemek gerilmek ile geçti. Tolga eve gitti şifremi bulmaya ancak bulamadı. Bende şifre almaya Avcılar İ.Ü. Veterinerlik'e gittim. Aslında liselerden alınabiliyormuş.
Neyse işin özü 5'de işlerimi halletmiştim. Eve geldim akşama Gizem geldi. Bolca çikolata getirmiş Melodi'den afiyetle yedikkk.
Gece bacaklarımda kramplarla uyandım aman alahım sonrası ertesi gün işte mesaide kavga, Madonna konserine giden sevgilinin stresi falan filan. Cuma arınacağım diye karar aldım bazen hamle yapmayı geciktirmek lazım. En doğrusu bu.
Cumartesi sabahı 11.30'da uyandım huzur içinde. İlk defa bu kadar geç kalktım günlerden sonra.
Uyuşmuş gibiydim.
O Kadar stresss olmasa daha iyiydi. Uyumasam da olur.
Güzel sıcak günler beni bekliyor. Şu an bilgisayarı aç-kapa yapmam lazım.
Sevgiler

31 Mayıs 2012 Perşembe

MAYIS BİTİYOR

Ne güzel bir Mayıs ayı geçirdim,
Hayatımın aşkıyla birlikte.
Her ne kadar sürekli birlikte olmasak da tüm mutluluğumu ona borçluyum:)
Daha doğrusu ikimize:)
Mayıs baharın habercisi yazın arefesi.
İçimdeki duyguların kıpraştığı vücudumun sıcağa alıştığı,
Lütfen bitip gitmesin diye dua ettiğim yağmurlu günlerde camdan bakarak hayal kurduğum,
Mayıs sıkıntısını düşünmediğim mayıssssss.
Şimdi Haziran gelecek, tüm baharın ve yazın çok yavaş geçmesini umuyorum.
Her gün 48 saat olsa bile bana yetmeyecek.
Çünkü yaz demek huzur demek mutluluk demek.
Hiçbir şey olmasa bile sevinecek
İnsan havaya bakıp dellenecek!
30 DAKİKA SONRA
Haziran ancak şu an Mayıs!

28 Mayıs 2012 Pazartesi

Bigudi Bar-Esmeray Stand-Up

Güzel bir cumartesi günü evden Adar'ın barına gitmek için çıktım.
Saçlarıma fön çektirdim ve hafif bir makyajla Bigudi Bar'a gittim.
Saat 3 sularıydı...
Bir bira ile travesti Esmeray'ın stand-up'ını izlemeye başladım.
Kürtçe türkü okuyordu.
Gözlerim doldu.
Sonra ne kadar çok istediğini anlattı örneklerle cinsiyet değiştirmenin.
Anlamaya çalıştım onu ama zordu.
Ben küçükken bir çok dilek tutardım ama o hep tek dilek tutmuştu.
Zor olan da buydu.
Tek bir dilek hiçbir zaman tam olarak gerçekleşemeyecek.
Gökkuşağının altından geçmeyi istemesi.
Ölümsüz olmak yerine cinsiyet değiştirmeyi istemesi.
Alçakgönüllüğünü...
Zoraki çalıştığı işler, sırf karnını doyurabilmek için girdiği karakterler.
Farklı baktığı penceresi hep açık kalacak.
Bana ve benim gibilere ilham veren biri olacak.

25 Mayıs 2012 Cuma

BEN RUHİ BEY NASILIM?

BEN RUHİ BEY NASILIM?
I

Gördün mü hiç suyun yanmasını tuzda
Gördüm ben bu yaşam boyu iniltiyi
Büyük bahçelerin küçük içinde
Saksılardan birinde
Gördüm de
Uyurken uyandırılmış gibi
Beni bir sardunya büyüttü belki.

O ben ki
Bir kadında bir çocuk hayaleti mi
Bir çocukta bir kadın hayaleti mi
Yalnızca bir hayalet mi yoksa.

Ne peki
Yere dökülen bir un sessizliği mi
Göğe bırakılmış bir balon sessizliği mi
İşini bitirmiş bir org tamircisinin
Tuşlardan birine dokunacakkenki
Dikkati ve tedirginliği mi.

Bekler mi beni
Her yanı, ama her yanı çocuklar gibi gülümseyen
Bir sürü yaz gününün içinde
Acaba bekler mi beni
Uykularım, o sonsuz uykularım
Yanmış bir limonluktaki
- Ve limonlar ki her gün bir yaprak ayininde
Sesini hiç eksiltmeyen -
Ama bilmez miyim ben
Bilmez miyim hiç
Böyle sığ hayallerle oyalanmak yerine
Kısacık bir zaman olmalıydı elimde
Turfanda meyva gibi bir zaman
Yollar yollar kateden tadı ve ekşiliği
Geçerek erguvanların dönemecinden
Leylakların dörtyol ağzından
Yapıştırıncaya dek beni dudaklarına
Acının dudaklarına ve geçmişin
Bir yaban gülü yaprağı gibi beni
Ama ne gezer.

Korkmuyorum artık solmaktan
Solmaktan ve solgunluktan
Gelmişim nerelerden böyle
Kurumuş bir dere yatağı gibi
Ya da pek kurumamış da
Baygın, hasta ya da cançekişen
Çırparaktan yüzgeçlerimi dip sularında
Ya da yer tahtaları, muşamba, örtük perdelerin kasvetini
Yorgun düşerek taşımaktan
Ve ne çıkar ayırmasam kendimi
Suların büyük içkilere kavuştuğu koylardan.

Koylardan
Kapsayan o sevimsiz, o küçük aşkları da
Eskiyen turunçlar gibi ilk rengini pek aratmayan
Ayırmasam kendimi
Diyorum ayırmasam
Köhnemiş bir geminin -izine pek rastlanılmayan-
İçindeki bir yolcudan da, değerli taşlarla dolu cepleri
Cepleri yüreği cepleri
Ayırmasam da ben
Kim görürdü o yolcuyu, yani kim farkederdi beni
Sıradan acılardır çünkü bütün ilgileri toplayan
Oysa sıkıntıyı buruşuk bir iç çamaşırı gibi saklayan
Bu kımıltısız gövde
Görülmemiştir ki hiç görülsün şimdi
Görülmediği gibi gündoğumundan havalanan kuşların
Ya da bir oda kapısını açtığınız zaman
O müşiş öğle sıcağında
Pencerenin önünde örgü ören birinin
- Örgü mü, bir çay bardağını başka başka tutan ellerin becerikliliği mi-
Görülmediği gibi
Ama var mıydı sanki görülmek isteyen
Var mıydı bir şeyler bekleyen yüreğimin eskittiklerinden.


II

Ve her şey hızla yetişti sonra
Sarı bir günün kahverengi yarınına.

Yıkılmış bir ağacın üstünde yıllarca oturdum da
Gözleri avına benzeyen bir avcıydım sanki
Ağaç da çürümüş zaten
Kazımış, oymuş bir yerlerinden gelip geçen onu
Ağaç mı, içi yıllarla dolu bir kutu mu
Çözmek için mi acaba içlerindeki bir gizi
-Gizi mi, bir giz gereksinmesini mi-
Yoklamışlar orasından burasından
Kim bilir.

Ama sessizlikten başka ne bulmuşlar
Önemsiz bir iki anıdanbaşka
Ya insan kılığında ya da bir dekor taşkınlığında
Sorarım ne bulmuşlar
Çoktan yeni bir umuda dönüşmüştür onlar da
Anılar.

Oysa bambaşka şeyler olmalıydı ağaçta
Kazılmış, oyulmuş yerlerinde ağacın
Buruk mayhoş, daha çok da bir zehir tadındaki
Bir şeyler olmalıydı. Ve sanki
Yıllar var ki saklamışım orda ben

Saklamışım anlaşılan
Odasında yapayalnız doğuran bir kadının
Dışa vurmak istemediği
Ya da pek gereksinmediği
O iniltiyi andıran
Duyurulmayan her şeyi.


III

Ve her şey dönüştü işte
Kahverengi bir çarşambadan
Sapsarı bir cumartesiye.

Ansızın bir rüzgar çıktı demin
Çölde yanıt arayan alaycı bir rüzgar
Kolalı bir örtü gibi acıtıyor yüzümü
Yakıyor gözkapaklarımı da
Toplayıp getiriyor anılarımı bir bir
Uzun yolları hiç sevmeyen anılarımı.

(Kaç türlü girilirdi anılardan içeri?
1 - İşte bir zambağın özsuyunun içilişi gibi
2 - Süt emer gibi bir memeden
Bütün renklerin ve bütün kokuların bir anda bilinişi
3 - Dibini kazıyor alanlar: dünyanın iç çekişi.)

(Ansak mı anmasak mı
Yeri mi şimdi değil mi
Bir tren yolculuğunda ve her yerde
Her şeyin ya da hiçbir şeyin hiç mi hiç çekilmezliğini
Bir hafta tatilini, bir öğle vaktini, belki bir pazartesiyi
Saatler iyi
Adamlar gülüyorlarsa iyi, gülmüyorlarsa gene iyi
Ve bütün yolcuların dalgın
Koparıp koparıp bir şeyler yediklerini
Görünüşte kararsız
Görünüşte üzgün, endişeli
Görsek mi acaba, görmesek mi
Açıp da kapalı gözlerini arada
Şöyle bir görünümü tek bir solukta
Yalandan, inatla içine çekenleri
Ya da bir köprüden geçerken, bir tünele girerken
Belirtip yüzlerinde çok görmüşlüğün izlerini
Bir tilki çevikliğiyle, acele
Katarak yolculuğa hiç yoktan bir gizemliliği
Bilmem ki, görmesek mi
Durunca tren bir istasyonda
Dudakları çatlamış, ateşli, hasta bir istasyonda
Dünyanın bütün elma satıcılarına bakıp
Bakıp da her şeyi ilk defa tanıyormuş gibi
Uzanıp pencerelerden sarkık gerdanlarıyla
Tutarak parmaklarıyla yalancı
Ve ucuzundan bir kolyeyi
Acaba görmesek mi
Bir treni ve dünyada tren olan her şeyi.

Ansak mı anmasak mı acaba
Yeri mi şimdi, değil mi
Sırasını bekleyen bir kadının, hasta
Gereğinden fazla abartılmış yüzünü
Besbelli iğrenirdiniz
Çevirirdiniz gözlerinizi yer tahtalarına
Bir duvar saatine ya da kapıya
Telefona bakardınız, tırnaklarını incelerdiniz uzun uzun
Kısaca
Kaçınmak isterdiniz o yüzden -ama bitmedi-
Gördünüz, görüverdiniz bir daha
Sıyrılmış acılardan ansızın
Sevecen, durgun, sade
O yüzü
Belki de, orda, acele
Karar verdiniz
Bir anneniz olsun isterdiniz böyle
Ve belki sarılıp öpmek isterdiniz onu
Her neyse...

Söylesek, yeniden mi söylesek şimdi de
Ben uzun yolları hiç sevmem
Doğacak bir çocuk gibi beklemeli anılar
Ansızın doğmalı, ansızın ölmeli saniyelerde.)


IV

Bırakıp gidiyor anılarımı rüzgar
Denize bırakılmış çöpler gibi
Yol kenarlarında birikmiş gereksiz eşyalar gibi
Geri veriyor ve çekip gidiyor usulca.

Bulanık bir havuzun yanında buluyorum kendimi
Bakımsız, taşları kırık bir havuzun yanında
İçinden koyu yeşil bir çocuğun baktığı
Çürümeye yüz tutmuş yaprak renginde
Ağlaması yağmurlu bir sundurmaya benzeyen
Kırık iskemleleri, çatlamış mermer masasıyla
Yağmurlu bir sundurmaya
Ve pencerelerde belli belirsiz bir kadın
Pencerelerde ve her yanda.

Bir çocukta bir kadın hayaleti mi
Bir kadında bir çocuk hayaleti mi
Yalnızca bir hayalet mi yoksa.

(Nerdeyim
Kelebeklerden dokunuşlar alan bir yaprak gibi inceyim
Para bozduranların az çok bildiği
Adres soranların gene bildiği
Bir sokakta bir aşağı bir yukarı
Saatlerce dolaşanların hemen hemen bildiği
Amansız bir güceniğim.)

Geri getiriyor bunları rüzgar
Geri getiriyor anılması kırmızı bir konağı da
İniltili, hasta bir konağı da
Çatısında baykuşların tünediği
Birtakım iplerin düğümlendiği tahtaboşlarda
Ve bütün konuşmaların tek bir cümlede toplanıp
Suskunluğu bir anıt gibi yükselttiği
Bir konağı ve konağın olanca görkemini
Geri getiriyor rüzgar.

(Konaksa yandı çoktan
Tertemiz bir asfalt ezip geçti onu
İyi biliyorum tertemiz bir asfalt
Ezip geçti onu
Kırmızı bir konak mezarı gölgesi bırakarak.)

Ve yıllar ve günler ve saatler ayarlandı
Caddeler, işhanları kahveler ayarlandı
Meyhaneler, genelevler
Pasajlar, dar sokaklar, geçitler
Soğuk biralar ayarlandı, soğuk her şey
Ve bütün ilişkiler
Birden yerini aldı.

Ve her şey yetişti gene
Sarı bir çarşambadan
Kahverengi bir cumartesiye.


V

Ben Ruhi Bey, nasıl olan Ruhi Bey
Nasılım
Bir yaz ikindisinden çıktım geldim
Diyelim bir pazartesiydi, biraz da şöyle geldim
Kapıyı iyice kapadım
- Kapadım mı, evet, kapadım -
Çitlenbik ağacının altından geçtim
Frenk üzümlerinden bir iki salkım kopardım
Dişlerimle sıyırdım
Sardunya renginde ve sardunya tadında idiler
Biri fotoğrafımı çekiyorkenki gibi durdum
Azıcık gülümsedim
Ve dünya bana gülümsedi
Çakılların üstünden yürüdüm
Yürüdüm ki, bir sese benziyordum sanki
Yüzyıllarca önce kırılmış bir kemik sesi
İyice duydum
Çıkarken bahçe kapısını açık bıraktım
- Çok yüksekti. Deniz dibi renginde ve demirdendi. Üstünde aslan başı
kabartmalar vardı. İki yanında çok yüksek iki duvar uzar giderdi.
Dışardan çam ğaçları görünürdü. Bir kırbaç gibi görünürdü. Ve
ağaçların üstünde kırbaç kılıflarına benzeyen ve evlatlıkların mavi
pazen giysilerini andıran kalınlaşmış bir gökyüzü dururdu -
On sekiz on beş trenine yetiştim
Geniş kadife koltuğa oturdum
Puromu yaktım - iki kibrit harcadım -
Akşam gazetelerinde pek bir şey yoktu
Haydarpaşa'ya kadar bulmaca çözdüm
İskelede saçları çok iyi taranmış bir kız bana baktı
Bakışından tedirgin oldum
Giyimsizdi, boyasızdı, bakımsızdı
Vapurla Karaköy'e geçtim
Tokatlı'ya uğradım
Köprüden aldığım Fransız dergilerini karıştırdım
Kirazla bir kadeh rakı içtim
Çıkarken boy aynasında kendime baktım
Oldukça yakışıklıydım
Gömleğim temizdi, beyaz ceketim
Tertemizdi ve ayakkabılarım
Pantolonum ütülü
Yelek cebimde ince altın bir zincir
Sarı ve ince bıyıklarım
Tam Ruhi Bey bıyığıydı
Ve iki parmağın arasında bir çiçek sapı
- Zakkum muydu, değil miydi, belki yazpatı -
Boynumda menekşe rengi bir papyon
Hafifçe sarkık
Dudağımda bitti bitecek bir sigara
Kenarında dudağımın
Dışarı çıktım.
Tünele bindim, Asmalımescit'teki Viyana lokantasına geldim.
Avusturyalı karı koca beni karşıladılar
İkisi de eğilerek ben dimdik durdukça onlar bir kez daha eğilerek beni
karşıladılar
Benden başka oldukça şişman iki adam daha vardı. Beyaz Ruslardandılar, gözleri
necef taşı gibi sert ve parlaktı
Tezgahta bir Leh Yahudisi votka içiyordu, yüzündeki ince damarlar fırçayla
çizilmiş gibiydi, bir silinip bir canlanıyorlardı.
Soğuk et getirdiler bana, omlet, bira filan getirdiler
Üstüne kremalı ahududu getirdiler, likörle kahve getirdiler
Çıkarken bolca bahşiş bıraktım.
Markiz'e uğradım, dört mevsimden süzülmüş bir konyak içtim
Düzeltip arada bir bıyıklarımı
Uçları hafifçe ıslak
Bir ara pencere camında kendime baktım
Baktım ki, ben Ruhi Bey
Nasıl olan Ruhi Bey
Daha nasılım.

Oradan Galatasaray'a kadar yürüdüm
Bir kadının pembe beyaz teni dağılıp uçuşarak
Gezindi ortalıkta bir süre
Ve durdum
Durdum bu güzel yaz ikindisinden çıkıp
Bambaşka bir sonbahar sabahını giyinceye kadar Nasılım.


VI

Nasıl olacaksınız Ruhi Bey
Bugün de erkencisiniz Ruhi Bey
Şarapla bira mı içiyorsunuz Ruhi Bey
Böyle sabah sabah Ruhi Bey
Akşam akşam Ruhi Bey
Akşam sabah Ruhi Bey
Cıgara alır mıydınız Ruhi Bey
Yakalım Ruhi Bey, yakalım
Böyle üşümüyor musunuz Ruhi Bey
Benim de ayakkabılarım su alıyor Ruhi Bey
Ne olur ne olmaz
Önümüz kış Ruhi Bey
Ee, daha nasılsınız Ruhi Bey
- İyiyim, iyiyim.

(Gelsem gelsem bir solgunluktan gelirim
Kızgın bir sardunyanın üstelik üvey çocuğu
Pembe pembe azarlanırım
O ölür ben azarlanırım
Kocaman bir konakta uzarım kısalırım
Ellerim tırnaklarım
Yeni kırpılmış bir koyun derisi gibi pespembe
Ve sıcak
Gözlerim, gözlerim benim
Denizi ilk defa gören bir çocuğun
Birdenbire yaşlanması neyse.)

Sizinle görüşelim Ruhi Bey
Vaktim yok, vaktim yok
Ruhi Bey, görüşelim
Vaktim yok görüşmeye kimseyle
Ruhi Bey
Kendimle bile, kendimle bile.
(Olmaz ki, kimse kimseyi sevemez
ama hiç kimse)

EDİP CANSEVER

Perşembe Nevizade-Asmalımescit

Gelen Afrikalı kızı tüm misafirperverliğimizle gezdirmeye karar verdik.
Amaç biraz da biz gezelim idi.
Aslında Regaip Kandili'nde içmek günah ama napalım gevşemek de lazım.
Rasgele oturduğumuz Nevizade'deki bir mekan fos çıktı.
Servis 0 mekan 0 yetmezmiş gibi garson yabancı arkadaşa sarktı. Tüm yabancılar orospu değildir dicektim. Bir ters bakışımla yanımda bitti adam "Bir isteğiniz var mı?"diye yalandı. Çok sinir. Bir daha gitmem.
Oradan çıkıp Thales'e gittik ancak pek beğenilmedi. Neyse ki imdada sevgili yetişti bizi Asmalımescit'e götürdü. Bir gül bir eğlen dibim düştü.
Hele gecenin sonunda çekilen foto tüm gazımı içimde patlattı.
Garson çocuk 3 poz çekti çoook güzel çıktı dedi ancak hepimizin gözü parlamıştı. Işık doluydu yani yani yani felaket. Yine en yüze bakılır bendim yoksa o dalga olayına dayanamazdım:))
Arte'nin suratı bizi mahvetti en çok ona güldük zaten.
Arkadaş dedi bir de kedilerin öyle çekilmiş fotosu varmış. Bir bulsa ne güzel olur:)) Baya güleriz.
Tüm Asmalı inledi!
Bugün bir yağdı ki yağmur iş çıkışında gök delindi sandık.
Neyse yarına kadar yağabilir.
Yarın Nişantaş günü sevgiliyle buluşma günü...
Aklıma da "Ben Ruhi Bey Nasılım?" şiiri geldi...

23 Mayıs 2012 Çarşamba

Afrikalı kız geldi...

Nihayet bugün uzun zamandır beklenen Afrikalı şahıs geldi.
En son geçen hafta comunicatorda kavga ettiğim, görsem suratına tüküreceğim insan.
Duruşu ezik, teni siyah. Asla ırkçı değilim olmayacağım da.
Ancak arkadaşın ona ikram etmek istediği kahveyi engelledim.
Çünkü rengi daha da koyu olabilirdi.
Ama başarısız oldum içti yani...
Şu an bir birayı bitirmiş durumdayım.
Sinirlerim neden gergin anlamadım (ciclo durumundan olabilir),
Yakın çevremde herkes ciclo zaten çok sıkıldım bu lafı duymaktan.
Ama bende öyleyim şu an.
Çok acı yarına sakinleşirim sanırım.
Şu haftanın bitmesini istiyorum hemennn.
Ve pazar sabahı sevgilimin kollarında uyanmak.
Mümkünse 6.30 olmasın.
Gece yarısını geçe uyursam geç kalkma şansım artar.
Yarın şu Afrikalıyla bizim ekip yemeğe gidiyoruz.
Bir bira da orada tüketirim, umarım sakıncalı laflar söylemem!!!
Kuaförde 2.30 saat geçiren insan çok yoruluyor bilenler bilmeyenlere anlatsın.
Neyse ki önümdeki 10 gün kaş aldırmak dışında uğramayı düşünmüyorum.
Ben hafiften şu koltuğa uzanayım, dinlenme zamanı.
Sonra da uyku zamanıııııııı!

21 Mayıs 2012 Pazartesi

PAZARTESİ-MATTAFIX

Ne kadar garip pazarın bitip pazartesinin başlaması,
Pazartesi adını pazardan almış.
Biraz da onun gölgesinde kalmış.
Eve erken gelmenin mutluluğu...
Güzel sıcak bir duş
Ve Mattafix-To And Fro dinlemek güneş batarken.
Yaz gelmeden önceki sancılar ne kadar güzel tanrım.
Havanın kokusu-sıcaklığı-verdiği his.
8 sene sonra biten Desperate Housewives beni boşluğa düşürdü...
Bizde böyle yazmak istiyoruz.
Dizimiz bitti...
13 Bölüm senaryo dün bitti hala inanamıyoruz.
Kuşlar kadar hafifiz.
Yapımcıyla da el sıkışınca kuşlar kadar mutlu olacağız.

20 Mayıs 2012 Pazar

O GELİYOR-19 MAYIS ŞİİRİ

Yıl 1919
Mayıs'ın on dokuzu.
Kızaran ufuklardan kaldırıyor başını
Yeryüzüne can veren,
Cana heyecan veren
Al yüzlü Oğan güneş.
Takanın burnu nasıl Karadeniz'i yırtar ?
Siz de bir an öyle yırtınız uykunuzu.
Uyanın Samsunlular!
Kurutacak gözlerde umutsuzluk yaşını
Al yüzlü Oğan güneş.
Bugün Çaltıburnu'ndan gülerek doğan güneş.

Yıl 1919
Mayıs'ın on dokuzu.
Uyanın Samsunlular.
Uyumak ölüme eş.
Diriltir ruhunuzu,
Ufukta bir gemi var.
Fakat bu gemi niçin böyle yavaş geliyor ?
Fakat yolu mu az, yoksa yükü mü ağır ?
Bu gemi umut yüklü, insan yüklü, hız yüklü !
İçinde bu vatanın derdiyle yanan bağır.
Kurulacak yarını düşünen baş geliyor.
Bir baş ki, gökler bir küme yıldız yüklü.
Bu gemi onun için böyle yavaş geliyor.

Yıl 1919
Mayıs'ın on dokuzu.
Ufukta duran gitgide yaklaşıyor.
Sanki harlı bir ateş
Yakıyor ruhumuzu.
Beklemek üzüntüsü her gönülde taşıyor.
Üzülmemek elde mi ?
Hız yüklü, iman yüklü, umut yüklü bu gemi.

O umut yayıldıkça ruhlara sıcak sıcak,
O hız, doldukça bütün damarlara kan gibi,
Gizli inleyen her yürek canlanacak.
Ateşler püskürecek uyuyan volkan gibi.
Gittikçe büyükleşen
Gölgene dikilmekten karardı gözlerimiz.
Koş, atıl gemi, sana engel olmasın deniz.
Ak saçlı dalgaları birer birer kes de gel !
Kuşlar gibi uç da gel, rüzgar gibi es de gel !

Celal Sahir EROZAN

Nişantaş vitrini

16 Mayıs 2012 Çarşamba

Online hayata geçişin ilk adımları

Bugün büyük gündü ancak hislerimiz törpülendiği için sevinemedik.
İşte artık online sisteme geçiyoruz yani girilen reklamlar müşteriler tarafından görülebilecek, deneme olayı bitmiştir.
Bu da mesailerin bittiği anlamına gelir.
Ha derlerse iş bitmeden çıkmak yok o zaman bye bye!
Bu İtalyanlar hem çok rahat hem çok akıllı.Gazeteler geç yükleniyor üstüne üstlük iş bitince çıkın diyorlar. Bizim de anlımızda enayi yazıyordu. Kardeşim 21 gazete vermişsin bana ben ömrümde yapamam onu anca 10 sene bu işte kendimi helak edecem öyle. Sen zaten 10 sene çalışanı yaşlandı diye gönderiyorsun. Eeee? Diye sorarım Affetmem.
Dün aldığım cici gri Converse'lerimi bugün giydim.
Ne rahatlıkmış allahım.
Keşke daha önce alsaydım.
Evde yürür gibiyim.
We Are Young dinleyesim var:))
SENARYO YAZIYORUS ŞU ANNNN
BOL İLHAM

Sanat Koleksiyonu Olan Zengin Bir Adamın Öyküsü-6

God of Art- Sanat Tanrısı 6. ARTEMİS Artemis şaşkındı, garip bir mesajla uyanmıştı. Efil akşamüstü gelip onu alacak, Pertev’in dedesinin...