31 Mayıs 2012 Perşembe

MAYIS BİTİYOR

Ne güzel bir Mayıs ayı geçirdim,
Hayatımın aşkıyla birlikte.
Her ne kadar sürekli birlikte olmasak da tüm mutluluğumu ona borçluyum:)
Daha doğrusu ikimize:)
Mayıs baharın habercisi yazın arefesi.
İçimdeki duyguların kıpraştığı vücudumun sıcağa alıştığı,
Lütfen bitip gitmesin diye dua ettiğim yağmurlu günlerde camdan bakarak hayal kurduğum,
Mayıs sıkıntısını düşünmediğim mayıssssss.
Şimdi Haziran gelecek, tüm baharın ve yazın çok yavaş geçmesini umuyorum.
Her gün 48 saat olsa bile bana yetmeyecek.
Çünkü yaz demek huzur demek mutluluk demek.
Hiçbir şey olmasa bile sevinecek
İnsan havaya bakıp dellenecek!
30 DAKİKA SONRA
Haziran ancak şu an Mayıs!

28 Mayıs 2012 Pazartesi

Bigudi Bar-Esmeray Stand-Up

Güzel bir cumartesi günü evden Adar'ın barına gitmek için çıktım.
Saçlarıma fön çektirdim ve hafif bir makyajla Bigudi Bar'a gittim.
Saat 3 sularıydı...
Bir bira ile travesti Esmeray'ın stand-up'ını izlemeye başladım.
Kürtçe türkü okuyordu.
Gözlerim doldu.
Sonra ne kadar çok istediğini anlattı örneklerle cinsiyet değiştirmenin.
Anlamaya çalıştım onu ama zordu.
Ben küçükken bir çok dilek tutardım ama o hep tek dilek tutmuştu.
Zor olan da buydu.
Tek bir dilek hiçbir zaman tam olarak gerçekleşemeyecek.
Gökkuşağının altından geçmeyi istemesi.
Ölümsüz olmak yerine cinsiyet değiştirmeyi istemesi.
Alçakgönüllüğünü...
Zoraki çalıştığı işler, sırf karnını doyurabilmek için girdiği karakterler.
Farklı baktığı penceresi hep açık kalacak.
Bana ve benim gibilere ilham veren biri olacak.

25 Mayıs 2012 Cuma

BEN RUHİ BEY NASILIM?

BEN RUHİ BEY NASILIM?
I

Gördün mü hiç suyun yanmasını tuzda
Gördüm ben bu yaşam boyu iniltiyi
Büyük bahçelerin küçük içinde
Saksılardan birinde
Gördüm de
Uyurken uyandırılmış gibi
Beni bir sardunya büyüttü belki.

O ben ki
Bir kadında bir çocuk hayaleti mi
Bir çocukta bir kadın hayaleti mi
Yalnızca bir hayalet mi yoksa.

Ne peki
Yere dökülen bir un sessizliği mi
Göğe bırakılmış bir balon sessizliği mi
İşini bitirmiş bir org tamircisinin
Tuşlardan birine dokunacakkenki
Dikkati ve tedirginliği mi.

Bekler mi beni
Her yanı, ama her yanı çocuklar gibi gülümseyen
Bir sürü yaz gününün içinde
Acaba bekler mi beni
Uykularım, o sonsuz uykularım
Yanmış bir limonluktaki
- Ve limonlar ki her gün bir yaprak ayininde
Sesini hiç eksiltmeyen -
Ama bilmez miyim ben
Bilmez miyim hiç
Böyle sığ hayallerle oyalanmak yerine
Kısacık bir zaman olmalıydı elimde
Turfanda meyva gibi bir zaman
Yollar yollar kateden tadı ve ekşiliği
Geçerek erguvanların dönemecinden
Leylakların dörtyol ağzından
Yapıştırıncaya dek beni dudaklarına
Acının dudaklarına ve geçmişin
Bir yaban gülü yaprağı gibi beni
Ama ne gezer.

Korkmuyorum artık solmaktan
Solmaktan ve solgunluktan
Gelmişim nerelerden böyle
Kurumuş bir dere yatağı gibi
Ya da pek kurumamış da
Baygın, hasta ya da cançekişen
Çırparaktan yüzgeçlerimi dip sularında
Ya da yer tahtaları, muşamba, örtük perdelerin kasvetini
Yorgun düşerek taşımaktan
Ve ne çıkar ayırmasam kendimi
Suların büyük içkilere kavuştuğu koylardan.

Koylardan
Kapsayan o sevimsiz, o küçük aşkları da
Eskiyen turunçlar gibi ilk rengini pek aratmayan
Ayırmasam kendimi
Diyorum ayırmasam
Köhnemiş bir geminin -izine pek rastlanılmayan-
İçindeki bir yolcudan da, değerli taşlarla dolu cepleri
Cepleri yüreği cepleri
Ayırmasam da ben
Kim görürdü o yolcuyu, yani kim farkederdi beni
Sıradan acılardır çünkü bütün ilgileri toplayan
Oysa sıkıntıyı buruşuk bir iç çamaşırı gibi saklayan
Bu kımıltısız gövde
Görülmemiştir ki hiç görülsün şimdi
Görülmediği gibi gündoğumundan havalanan kuşların
Ya da bir oda kapısını açtığınız zaman
O müşiş öğle sıcağında
Pencerenin önünde örgü ören birinin
- Örgü mü, bir çay bardağını başka başka tutan ellerin becerikliliği mi-
Görülmediği gibi
Ama var mıydı sanki görülmek isteyen
Var mıydı bir şeyler bekleyen yüreğimin eskittiklerinden.


II

Ve her şey hızla yetişti sonra
Sarı bir günün kahverengi yarınına.

Yıkılmış bir ağacın üstünde yıllarca oturdum da
Gözleri avına benzeyen bir avcıydım sanki
Ağaç da çürümüş zaten
Kazımış, oymuş bir yerlerinden gelip geçen onu
Ağaç mı, içi yıllarla dolu bir kutu mu
Çözmek için mi acaba içlerindeki bir gizi
-Gizi mi, bir giz gereksinmesini mi-
Yoklamışlar orasından burasından
Kim bilir.

Ama sessizlikten başka ne bulmuşlar
Önemsiz bir iki anıdanbaşka
Ya insan kılığında ya da bir dekor taşkınlığında
Sorarım ne bulmuşlar
Çoktan yeni bir umuda dönüşmüştür onlar da
Anılar.

Oysa bambaşka şeyler olmalıydı ağaçta
Kazılmış, oyulmuş yerlerinde ağacın
Buruk mayhoş, daha çok da bir zehir tadındaki
Bir şeyler olmalıydı. Ve sanki
Yıllar var ki saklamışım orda ben

Saklamışım anlaşılan
Odasında yapayalnız doğuran bir kadının
Dışa vurmak istemediği
Ya da pek gereksinmediği
O iniltiyi andıran
Duyurulmayan her şeyi.


III

Ve her şey dönüştü işte
Kahverengi bir çarşambadan
Sapsarı bir cumartesiye.

Ansızın bir rüzgar çıktı demin
Çölde yanıt arayan alaycı bir rüzgar
Kolalı bir örtü gibi acıtıyor yüzümü
Yakıyor gözkapaklarımı da
Toplayıp getiriyor anılarımı bir bir
Uzun yolları hiç sevmeyen anılarımı.

(Kaç türlü girilirdi anılardan içeri?
1 - İşte bir zambağın özsuyunun içilişi gibi
2 - Süt emer gibi bir memeden
Bütün renklerin ve bütün kokuların bir anda bilinişi
3 - Dibini kazıyor alanlar: dünyanın iç çekişi.)

(Ansak mı anmasak mı
Yeri mi şimdi değil mi
Bir tren yolculuğunda ve her yerde
Her şeyin ya da hiçbir şeyin hiç mi hiç çekilmezliğini
Bir hafta tatilini, bir öğle vaktini, belki bir pazartesiyi
Saatler iyi
Adamlar gülüyorlarsa iyi, gülmüyorlarsa gene iyi
Ve bütün yolcuların dalgın
Koparıp koparıp bir şeyler yediklerini
Görünüşte kararsız
Görünüşte üzgün, endişeli
Görsek mi acaba, görmesek mi
Açıp da kapalı gözlerini arada
Şöyle bir görünümü tek bir solukta
Yalandan, inatla içine çekenleri
Ya da bir köprüden geçerken, bir tünele girerken
Belirtip yüzlerinde çok görmüşlüğün izlerini
Bir tilki çevikliğiyle, acele
Katarak yolculuğa hiç yoktan bir gizemliliği
Bilmem ki, görmesek mi
Durunca tren bir istasyonda
Dudakları çatlamış, ateşli, hasta bir istasyonda
Dünyanın bütün elma satıcılarına bakıp
Bakıp da her şeyi ilk defa tanıyormuş gibi
Uzanıp pencerelerden sarkık gerdanlarıyla
Tutarak parmaklarıyla yalancı
Ve ucuzundan bir kolyeyi
Acaba görmesek mi
Bir treni ve dünyada tren olan her şeyi.

Ansak mı anmasak mı acaba
Yeri mi şimdi, değil mi
Sırasını bekleyen bir kadının, hasta
Gereğinden fazla abartılmış yüzünü
Besbelli iğrenirdiniz
Çevirirdiniz gözlerinizi yer tahtalarına
Bir duvar saatine ya da kapıya
Telefona bakardınız, tırnaklarını incelerdiniz uzun uzun
Kısaca
Kaçınmak isterdiniz o yüzden -ama bitmedi-
Gördünüz, görüverdiniz bir daha
Sıyrılmış acılardan ansızın
Sevecen, durgun, sade
O yüzü
Belki de, orda, acele
Karar verdiniz
Bir anneniz olsun isterdiniz böyle
Ve belki sarılıp öpmek isterdiniz onu
Her neyse...

Söylesek, yeniden mi söylesek şimdi de
Ben uzun yolları hiç sevmem
Doğacak bir çocuk gibi beklemeli anılar
Ansızın doğmalı, ansızın ölmeli saniyelerde.)


IV

Bırakıp gidiyor anılarımı rüzgar
Denize bırakılmış çöpler gibi
Yol kenarlarında birikmiş gereksiz eşyalar gibi
Geri veriyor ve çekip gidiyor usulca.

Bulanık bir havuzun yanında buluyorum kendimi
Bakımsız, taşları kırık bir havuzun yanında
İçinden koyu yeşil bir çocuğun baktığı
Çürümeye yüz tutmuş yaprak renginde
Ağlaması yağmurlu bir sundurmaya benzeyen
Kırık iskemleleri, çatlamış mermer masasıyla
Yağmurlu bir sundurmaya
Ve pencerelerde belli belirsiz bir kadın
Pencerelerde ve her yanda.

Bir çocukta bir kadın hayaleti mi
Bir kadında bir çocuk hayaleti mi
Yalnızca bir hayalet mi yoksa.

(Nerdeyim
Kelebeklerden dokunuşlar alan bir yaprak gibi inceyim
Para bozduranların az çok bildiği
Adres soranların gene bildiği
Bir sokakta bir aşağı bir yukarı
Saatlerce dolaşanların hemen hemen bildiği
Amansız bir güceniğim.)

Geri getiriyor bunları rüzgar
Geri getiriyor anılması kırmızı bir konağı da
İniltili, hasta bir konağı da
Çatısında baykuşların tünediği
Birtakım iplerin düğümlendiği tahtaboşlarda
Ve bütün konuşmaların tek bir cümlede toplanıp
Suskunluğu bir anıt gibi yükselttiği
Bir konağı ve konağın olanca görkemini
Geri getiriyor rüzgar.

(Konaksa yandı çoktan
Tertemiz bir asfalt ezip geçti onu
İyi biliyorum tertemiz bir asfalt
Ezip geçti onu
Kırmızı bir konak mezarı gölgesi bırakarak.)

Ve yıllar ve günler ve saatler ayarlandı
Caddeler, işhanları kahveler ayarlandı
Meyhaneler, genelevler
Pasajlar, dar sokaklar, geçitler
Soğuk biralar ayarlandı, soğuk her şey
Ve bütün ilişkiler
Birden yerini aldı.

Ve her şey yetişti gene
Sarı bir çarşambadan
Kahverengi bir cumartesiye.


V

Ben Ruhi Bey, nasıl olan Ruhi Bey
Nasılım
Bir yaz ikindisinden çıktım geldim
Diyelim bir pazartesiydi, biraz da şöyle geldim
Kapıyı iyice kapadım
- Kapadım mı, evet, kapadım -
Çitlenbik ağacının altından geçtim
Frenk üzümlerinden bir iki salkım kopardım
Dişlerimle sıyırdım
Sardunya renginde ve sardunya tadında idiler
Biri fotoğrafımı çekiyorkenki gibi durdum
Azıcık gülümsedim
Ve dünya bana gülümsedi
Çakılların üstünden yürüdüm
Yürüdüm ki, bir sese benziyordum sanki
Yüzyıllarca önce kırılmış bir kemik sesi
İyice duydum
Çıkarken bahçe kapısını açık bıraktım
- Çok yüksekti. Deniz dibi renginde ve demirdendi. Üstünde aslan başı
kabartmalar vardı. İki yanında çok yüksek iki duvar uzar giderdi.
Dışardan çam ğaçları görünürdü. Bir kırbaç gibi görünürdü. Ve
ağaçların üstünde kırbaç kılıflarına benzeyen ve evlatlıkların mavi
pazen giysilerini andıran kalınlaşmış bir gökyüzü dururdu -
On sekiz on beş trenine yetiştim
Geniş kadife koltuğa oturdum
Puromu yaktım - iki kibrit harcadım -
Akşam gazetelerinde pek bir şey yoktu
Haydarpaşa'ya kadar bulmaca çözdüm
İskelede saçları çok iyi taranmış bir kız bana baktı
Bakışından tedirgin oldum
Giyimsizdi, boyasızdı, bakımsızdı
Vapurla Karaköy'e geçtim
Tokatlı'ya uğradım
Köprüden aldığım Fransız dergilerini karıştırdım
Kirazla bir kadeh rakı içtim
Çıkarken boy aynasında kendime baktım
Oldukça yakışıklıydım
Gömleğim temizdi, beyaz ceketim
Tertemizdi ve ayakkabılarım
Pantolonum ütülü
Yelek cebimde ince altın bir zincir
Sarı ve ince bıyıklarım
Tam Ruhi Bey bıyığıydı
Ve iki parmağın arasında bir çiçek sapı
- Zakkum muydu, değil miydi, belki yazpatı -
Boynumda menekşe rengi bir papyon
Hafifçe sarkık
Dudağımda bitti bitecek bir sigara
Kenarında dudağımın
Dışarı çıktım.
Tünele bindim, Asmalımescit'teki Viyana lokantasına geldim.
Avusturyalı karı koca beni karşıladılar
İkisi de eğilerek ben dimdik durdukça onlar bir kez daha eğilerek beni
karşıladılar
Benden başka oldukça şişman iki adam daha vardı. Beyaz Ruslardandılar, gözleri
necef taşı gibi sert ve parlaktı
Tezgahta bir Leh Yahudisi votka içiyordu, yüzündeki ince damarlar fırçayla
çizilmiş gibiydi, bir silinip bir canlanıyorlardı.
Soğuk et getirdiler bana, omlet, bira filan getirdiler
Üstüne kremalı ahududu getirdiler, likörle kahve getirdiler
Çıkarken bolca bahşiş bıraktım.
Markiz'e uğradım, dört mevsimden süzülmüş bir konyak içtim
Düzeltip arada bir bıyıklarımı
Uçları hafifçe ıslak
Bir ara pencere camında kendime baktım
Baktım ki, ben Ruhi Bey
Nasıl olan Ruhi Bey
Daha nasılım.

Oradan Galatasaray'a kadar yürüdüm
Bir kadının pembe beyaz teni dağılıp uçuşarak
Gezindi ortalıkta bir süre
Ve durdum
Durdum bu güzel yaz ikindisinden çıkıp
Bambaşka bir sonbahar sabahını giyinceye kadar Nasılım.


VI

Nasıl olacaksınız Ruhi Bey
Bugün de erkencisiniz Ruhi Bey
Şarapla bira mı içiyorsunuz Ruhi Bey
Böyle sabah sabah Ruhi Bey
Akşam akşam Ruhi Bey
Akşam sabah Ruhi Bey
Cıgara alır mıydınız Ruhi Bey
Yakalım Ruhi Bey, yakalım
Böyle üşümüyor musunuz Ruhi Bey
Benim de ayakkabılarım su alıyor Ruhi Bey
Ne olur ne olmaz
Önümüz kış Ruhi Bey
Ee, daha nasılsınız Ruhi Bey
- İyiyim, iyiyim.

(Gelsem gelsem bir solgunluktan gelirim
Kızgın bir sardunyanın üstelik üvey çocuğu
Pembe pembe azarlanırım
O ölür ben azarlanırım
Kocaman bir konakta uzarım kısalırım
Ellerim tırnaklarım
Yeni kırpılmış bir koyun derisi gibi pespembe
Ve sıcak
Gözlerim, gözlerim benim
Denizi ilk defa gören bir çocuğun
Birdenbire yaşlanması neyse.)

Sizinle görüşelim Ruhi Bey
Vaktim yok, vaktim yok
Ruhi Bey, görüşelim
Vaktim yok görüşmeye kimseyle
Ruhi Bey
Kendimle bile, kendimle bile.
(Olmaz ki, kimse kimseyi sevemez
ama hiç kimse)

EDİP CANSEVER

Perşembe Nevizade-Asmalımescit

Gelen Afrikalı kızı tüm misafirperverliğimizle gezdirmeye karar verdik.
Amaç biraz da biz gezelim idi.
Aslında Regaip Kandili'nde içmek günah ama napalım gevşemek de lazım.
Rasgele oturduğumuz Nevizade'deki bir mekan fos çıktı.
Servis 0 mekan 0 yetmezmiş gibi garson yabancı arkadaşa sarktı. Tüm yabancılar orospu değildir dicektim. Bir ters bakışımla yanımda bitti adam "Bir isteğiniz var mı?"diye yalandı. Çok sinir. Bir daha gitmem.
Oradan çıkıp Thales'e gittik ancak pek beğenilmedi. Neyse ki imdada sevgili yetişti bizi Asmalımescit'e götürdü. Bir gül bir eğlen dibim düştü.
Hele gecenin sonunda çekilen foto tüm gazımı içimde patlattı.
Garson çocuk 3 poz çekti çoook güzel çıktı dedi ancak hepimizin gözü parlamıştı. Işık doluydu yani yani yani felaket. Yine en yüze bakılır bendim yoksa o dalga olayına dayanamazdım:))
Arte'nin suratı bizi mahvetti en çok ona güldük zaten.
Arkadaş dedi bir de kedilerin öyle çekilmiş fotosu varmış. Bir bulsa ne güzel olur:)) Baya güleriz.
Tüm Asmalı inledi!
Bugün bir yağdı ki yağmur iş çıkışında gök delindi sandık.
Neyse yarına kadar yağabilir.
Yarın Nişantaş günü sevgiliyle buluşma günü...
Aklıma da "Ben Ruhi Bey Nasılım?" şiiri geldi...

23 Mayıs 2012 Çarşamba

Afrikalı kız geldi...

Nihayet bugün uzun zamandır beklenen Afrikalı şahıs geldi.
En son geçen hafta comunicatorda kavga ettiğim, görsem suratına tüküreceğim insan.
Duruşu ezik, teni siyah. Asla ırkçı değilim olmayacağım da.
Ancak arkadaşın ona ikram etmek istediği kahveyi engelledim.
Çünkü rengi daha da koyu olabilirdi.
Ama başarısız oldum içti yani...
Şu an bir birayı bitirmiş durumdayım.
Sinirlerim neden gergin anlamadım (ciclo durumundan olabilir),
Yakın çevremde herkes ciclo zaten çok sıkıldım bu lafı duymaktan.
Ama bende öyleyim şu an.
Çok acı yarına sakinleşirim sanırım.
Şu haftanın bitmesini istiyorum hemennn.
Ve pazar sabahı sevgilimin kollarında uyanmak.
Mümkünse 6.30 olmasın.
Gece yarısını geçe uyursam geç kalkma şansım artar.
Yarın şu Afrikalıyla bizim ekip yemeğe gidiyoruz.
Bir bira da orada tüketirim, umarım sakıncalı laflar söylemem!!!
Kuaförde 2.30 saat geçiren insan çok yoruluyor bilenler bilmeyenlere anlatsın.
Neyse ki önümdeki 10 gün kaş aldırmak dışında uğramayı düşünmüyorum.
Ben hafiften şu koltuğa uzanayım, dinlenme zamanı.
Sonra da uyku zamanıııııııı!

21 Mayıs 2012 Pazartesi

PAZARTESİ-MATTAFIX

Ne kadar garip pazarın bitip pazartesinin başlaması,
Pazartesi adını pazardan almış.
Biraz da onun gölgesinde kalmış.
Eve erken gelmenin mutluluğu...
Güzel sıcak bir duş
Ve Mattafix-To And Fro dinlemek güneş batarken.
Yaz gelmeden önceki sancılar ne kadar güzel tanrım.
Havanın kokusu-sıcaklığı-verdiği his.
8 sene sonra biten Desperate Housewives beni boşluğa düşürdü...
Bizde böyle yazmak istiyoruz.
Dizimiz bitti...
13 Bölüm senaryo dün bitti hala inanamıyoruz.
Kuşlar kadar hafifiz.
Yapımcıyla da el sıkışınca kuşlar kadar mutlu olacağız.

20 Mayıs 2012 Pazar

O GELİYOR-19 MAYIS ŞİİRİ

Yıl 1919
Mayıs'ın on dokuzu.
Kızaran ufuklardan kaldırıyor başını
Yeryüzüne can veren,
Cana heyecan veren
Al yüzlü Oğan güneş.
Takanın burnu nasıl Karadeniz'i yırtar ?
Siz de bir an öyle yırtınız uykunuzu.
Uyanın Samsunlular!
Kurutacak gözlerde umutsuzluk yaşını
Al yüzlü Oğan güneş.
Bugün Çaltıburnu'ndan gülerek doğan güneş.

Yıl 1919
Mayıs'ın on dokuzu.
Uyanın Samsunlular.
Uyumak ölüme eş.
Diriltir ruhunuzu,
Ufukta bir gemi var.
Fakat bu gemi niçin böyle yavaş geliyor ?
Fakat yolu mu az, yoksa yükü mü ağır ?
Bu gemi umut yüklü, insan yüklü, hız yüklü !
İçinde bu vatanın derdiyle yanan bağır.
Kurulacak yarını düşünen baş geliyor.
Bir baş ki, gökler bir küme yıldız yüklü.
Bu gemi onun için böyle yavaş geliyor.

Yıl 1919
Mayıs'ın on dokuzu.
Ufukta duran gitgide yaklaşıyor.
Sanki harlı bir ateş
Yakıyor ruhumuzu.
Beklemek üzüntüsü her gönülde taşıyor.
Üzülmemek elde mi ?
Hız yüklü, iman yüklü, umut yüklü bu gemi.

O umut yayıldıkça ruhlara sıcak sıcak,
O hız, doldukça bütün damarlara kan gibi,
Gizli inleyen her yürek canlanacak.
Ateşler püskürecek uyuyan volkan gibi.
Gittikçe büyükleşen
Gölgene dikilmekten karardı gözlerimiz.
Koş, atıl gemi, sana engel olmasın deniz.
Ak saçlı dalgaları birer birer kes de gel !
Kuşlar gibi uç da gel, rüzgar gibi es de gel !

Celal Sahir EROZAN

Nişantaş vitrini

16 Mayıs 2012 Çarşamba

Online hayata geçişin ilk adımları

Bugün büyük gündü ancak hislerimiz törpülendiği için sevinemedik.
İşte artık online sisteme geçiyoruz yani girilen reklamlar müşteriler tarafından görülebilecek, deneme olayı bitmiştir.
Bu da mesailerin bittiği anlamına gelir.
Ha derlerse iş bitmeden çıkmak yok o zaman bye bye!
Bu İtalyanlar hem çok rahat hem çok akıllı.Gazeteler geç yükleniyor üstüne üstlük iş bitince çıkın diyorlar. Bizim de anlımızda enayi yazıyordu. Kardeşim 21 gazete vermişsin bana ben ömrümde yapamam onu anca 10 sene bu işte kendimi helak edecem öyle. Sen zaten 10 sene çalışanı yaşlandı diye gönderiyorsun. Eeee? Diye sorarım Affetmem.
Dün aldığım cici gri Converse'lerimi bugün giydim.
Ne rahatlıkmış allahım.
Keşke daha önce alsaydım.
Evde yürür gibiyim.
We Are Young dinleyesim var:))
SENARYO YAZIYORUS ŞU ANNNN
BOL İLHAM

15 Mayıs 2012 Salı

Mayıs Ortası

Aşağı yukarı 1 haftadır güneş yok, hafif serin ve az gafletli.
Bugün yağmur patladı, şirket yıkılıyor sandık.
3 senedir bereketli yağmurlarımız var, hele 2 sene önce tüm Temmuz (ben Üsküdar'a taşınırken) yağmur yağmıştı. Biz evi temizliyoruz dışarıda bardaktan sular boşalıyordu. Ev temizlerken de bizden terler boşalıyordu.
Yanağımda bir sivilce çıkıyor çoook sinir.
Hala ilaçları kullanıyorum umarım geçecek şu lanet şeyler. Çok çıkmıyor ama beni canımdan bezdiriyor.
Sevgiliye ev bakacağız yakınlarımdan:)))
Tolga ilk 4 bölüm sinopsisi yazdı, 1 saat sonra diğerlerini yazmaya oturacağız.
Umarım yaratıcı şeyler çıkarırız.
Yüksek Lisans sınavına az kaldı, çook korkunç ya mülakatta birşey diyemezsem.
Ya bana sordukları soruları cevaplayamazsam. Utanç verici.
Yavaş yavaş okumaya başladım 1 haftadır anca dün anlıyorum okuduklarımı.
3 seneden beri kafa başka yerde tabii tembellikten bir sayfa açıp okumadım.
Umarım zararlı çıkmam.
Taaa karşıda inşaat var sesi geliyoo sanki yanımızda.
Bu saatte sondaj mı olur kardeşim?

9 Mayıs 2012 Çarşamba

Çalışkanım çook

Zor günler mesai davası çok sıktı beni.
Bugün toplantıda tüm cesaretimi toplayıp sordum Pierpaolo'ya "Ne zaman bitecek bu çile?"
"Haftaya" dedi kendisi "Teşekkür ederim" dedim  ve çekildim.
Haftaya son mesaidir muhtemelen sahteden de olsa geçeceğiz online sisteme. Yani online sisteme geçmek gerçek de sınırı geçmemiz biraz sahte. Çünkü artık yeter dediler biz geçemesek de uçuruyorlar verimliliği.
Hava bugün serinledi ne kadar güzeldi sıcak sıcak. Pişiyorduk.
Yarın etek giyme planım var maviş çorabımla.
Dün akşamüstü kendimi Taksim'e attim, kütüphaneden aylar önce aldığım kitapları geri verecek yüzü toplamıştım. Gittim verdim çıkışta imzamı attığım defterde Kazım'ın adını gördüm hemen aradım. Bilmişim kendisi yarım saat önce oralardaymış. Bence ben dedektif olmalıyım ama harcanıyorum.
Koşarak Kanyon'a geçtim ravioli-şarap-meze alıp Sevil'in karşısındaki kuaförde aldım soluğu.
Manikür yaptırmayalı aylar oluyor, insan etini yiyecek neredeyse.
Ravioli güzeldi kepekli baget ve patlıcan mezesi de.
Sevgilime de öyle bir sofra kurmak geldi aklıma şu an hele bir haftasonu olsun da...
Çooook özledimmmm onuuu sokakların tavanı kadar.
Sivilce doktorunun verdiği ilaçları yutuyorum umarım cildim harika olur da insan içinde özgüvenle gezerim. Gerçi yine özgüven var da daha da artar.
Yarın akşam -plan bozulmazsa- Gizem bize gelecek.
Ne güzel bir gece geçireceğiz hayal bile edemiyorum. 3 MANYAK olarak.
Tolga ile dizinin ilk 5 bölümünün sinopsisini çıkardık Allah zihin açıklığı versin de gerisi gelsin.
İyi geceler sanaaaaaaaaa.
Seni seviyorum Evrim!
Bende seniii!!!

6 Mayıs 2012 Pazar

Dinlenmece

Cuma akşamları kuşlar gibi özgür oluyorum.
Keşke hergün cuma olsa diye saçmalamak istiyorum.
Cumartesi Nişantaş'ta baya mayıştıktan sonra akşamına dilek ağacı bulmak için gezindik, ancak yoktu bizde evin arkasındaki ağaca bağladık gri kurdelelerimizi...
Umarım tutar dilekler.
Pazar sabahı 7'de uyanmak ve Mad Men ve Felsefe'yi okumak... Ancak ekmek bulma ümidiyle kalkıp gezindim olmayan uykum iyice kaçtı...
Bugün kuaför günüydü oh ne güzel artık 3 hafta rahatım saçlarım pırıl mırıl.
İş yerinde çook ekşınlar oluyooor.
Bakalım daha ne kadar gidecek böyle?
Tolga hakkında birşey yazamayacağım çünkü okuyor kendisi bu blogu.
Ancak 1.bölüm senaryoyu bitirdiği için kendisini tebrik ediyorum ve annemin gönderdiği yiyecek kolisini aldığı için de.
Annemin sarma müthiş olmuş, börekler, kurabiyeler vs vs de süperrrr.
Yarın pazartesi ve lanet mesai var sabır diliyorum. Bakalım... Ayaklanmak lazım!
Haftaya anneler günüüüüüüüüüüüüü!:) Annem uzakta:(

2 Mayıs 2012 Çarşamba

Bozuk Süt

Durduk yere okula gelen sütü içen yüzlerce çocuk sütten zehirlendi:(
Bence hangi firmalar isimleri açıklanmalı.
Yoksa bu işin üstünü örtmeye meraklı bir sürü insan çıkacak zaten.
İnsanın süt içesi de gelmeyecek bunlar yüzünden.
Hiç bir işi doğru düzgün yapamıyorlar. Sonra da etrafa çamur.
Sütü bozukların bozuk sütleri diyorum!!!

Sanat Koleksiyonu Olan Zengin Bir Adamın Öyküsü-6

God of Art- Sanat Tanrısı 6. ARTEMİS Artemis şaşkındı, garip bir mesajla uyanmıştı. Efil akşamüstü gelip onu alacak, Pertev’in dedesinin...