1 Nisan 2024 Pazartesi

Sanat Koleksiyonu Olan Zengin Bir Adamın Öyküsü-1 God of Art- Sanat Tanrısı

 






          God of Art- Sanat Tanrısı

ARTEMİS

Artemis kocaman bir sanat kitabındaki fotoğrafa bakıyordu. Bu fotoğraf Sistin Şapelindeki “Ademin Yaratılış” freskiydi. Etrafında melekler olan yaşlı sakallı bir adam elini Adem’e uzatmıştı. Artemis fotoğrafın üstünde elini gezdirirken kalın bir erkek sesi işitti. “Tanrı’ya dokunamazsın!” Artemis gülümsedi, onun yanına bastonuyla gelen adam ülkenin ünlü sanat tarihçisi Musa idi. Musa tipi itibariyle kiliselerde resmedilen Tanrı’ya benziyordu, etrafındaki melekler eksikti. Artemis “Siz ona benziyorsunuz” derken cümlesi yarım kaldı. Musa “O’na kimse benzeyemez” dedi.

Musa gayet disiplinli bir hocaydı. İlerlemiş yaşına rağmen hala üniversitede ders veriyor ve evinde öğrencilerle sohbetler düzenliyordu. “Geçmişi bilmeden gelecekte kendine yer edinemezsin” cümlesini sık sık kullanıyordu. Biraz Artemis ile konuştular. Musa el yazmalarını bilgisayara geçirecek stajyerini bulmuştu. Artemis de eski kitap kokan bu profesörün evinde zaman geçireceği için çok mutluydu. Yaklaşık sekiz dakika süren bu tanışma ikisinin de hayatını değiştirecekti.

LİSSA

Gençliğinin baharında olan Afrikalı Lissa kendini İstanbul’un Zeytinburnu semtinde bulduğundan beri tam beş sene geçmişti. Her doğum gününü ucuz bir marketten aldığı tek kişilik dondurulmuş pasta ile kutlardı. Ta ki Akuji ile tanışana kadar. Aynı atölyede tekstil işinde çalışırken birbirlerine aşık olmuşlardı. Akuji Türkiye’ye yeni gelmişti. Tek amacı Avrupa’ya gitmekti. Lissa ise İstanbul’u çok seviyordu ancak Akuji’den ayrılmak da onu korkutuyordu. Akuji tüm gün kağıt atık topluyor akşamları da atölyede sabaha kadar çalışıyordu. Kalacak yeri yoktu. Lissa onu üç kadınla birlikte yaşadığı bodrum katına hiç davet edemedi. İkisi genellikle İstiklal Caddesinde buluşurlardı, çünkü orada kendilerini dünyadaymış gibi hissederlerdi. Lissa sık sık kiliseye gider dua ederdi, Akuji ise onu kapıda beklerdi. Ona göre Tanrı yoktu, olsaydı ikisi de bu durumda olmazdı. Lissa ikisi için iki tane mum dikti, arkasını dönmeden biri suya düşmüştü. Lissa geri döndü, mumu tekrar yaktı ve duasını edip kiliseden çıktı.

Akuji ile Tünel’e doğru yürüdüler, vedalaşma zamanı gelmişti. Akuji diğer elindeki küçük keki çıkardı ve Lissa’nın doğum gününü kutladı. Lissa şaşırmıştı doğum gününe daha üç gün vardı. Akuji ertesi gün şehir dışına çıkacağını ve doğum gününde onunla olmayacağını açıkladı. Lissa çok mutluydu ikisi fotoğraf çekildiler, ellerinde küçük bir kekle. Akuji önünde bir an diz çökecek gibi oldu. Sonra elleri titredi, “Sen ve ben” dedi “Artık hep birlikte kutlayacağız”. Utancından koşarak metroya girdi. Lissa şaşırmıştı. Bu bir evlilik teklifiydi.

EFİL

Orta yaşlarına yaklaşan Efil ülkenin en ünlü Küratörüydü. Sanatçı olmak isteyenler ve sanat okuyanlar eserlerini Efil’in görmesi için ellerinden geleni yaparlar. Zengin bir aileden geldiği için para ve pulda gözü yoktur. Sanat camiasındaki şöhreti onu tatmin etmekteydi. Amacı ise Türkiye sanatına yön vermekti. Tam sekiz senedir ülkenin en büyük holdinginin son veliahdının sanat koleksiyonunun sorumlusuydu. Şehir yaşamı onu cezbediyordu. Sık sık Avrupa seyahatleri yapıp yeni sanatçılar keşfetme zevki paha biçilemezdi. Ülkenin en önemli beş heykeltıraşı, üç ressamı ve sekiz performans sanatçısı Efil sayesinde isim yapmıştı.

Efil’in inanılmaz bir görsel hafızası vardı. Gördüğü sanat eserini ve sanatçıyı asla unutmazdı. Mesela her ne kadar sanat eserini beğense de sanatçıya ısınamadığında o kişiyi piyasadan silebilirdi. Efil hem yetenekli hem de tehlikeliydi. Bu yüzden kendini patronuna adamıştı. Çünkü onun hayali artık ikisinin ortak hayali olmuştu. Sanatta yeni bir akım yaratma fikri Efil için ulaşabileceği en üst noktaydı. Ve bu hazzın peşinde her şeyi yapmaya yemin etmişti.

PERTEV

Elli yaşlarındaki Pertev bekar ve çocuksuz olduğu, sırtında holdingin de yükünü taşımadığı için otuz beş yaşlarında gösteriyordu. Üç erkek kardeşi vardı. En büyüğü şirketin başındayken yelkenlisinde kalp krizi geçirip hayatını kaybetmişti. Ortancası şirket yönetimindeydi ve günden güne kontrolünde olan markaları dibe sürüklüyordu. Babası onun için “Bu çocuğun her dediğinin tersi olur!” derdi. Bu sebeple abisi şirketi yönetiyor gibi görünürdü ancak arkasında seçilmiş beş kişiden oluşan beyin takımı vardı. Pertev’in kafası rahattı. Abisi hayattaydı ve her yanlış hamlesinde onu zapt eden ekibi vardı. Ayrıca babası hala “Şirketin başına sen geçeceksin!” dememişti. Pertev’in ulvi bir amacı vardı; “Sanatın Tanrısı olmak”.

Pertev tüm eğitimini İngiltere’nin en iyi okullarında tamamladı. Her türlü imkana sahipti. Sanat okumak istese de babası buna izin vermedi. Neticede sanat okuyan biri şirket yöneticisi olarak ciddiye alınmazdı. O da Ekonomi-İş-Yönetim kelimelerden oluşan bir bölümden mezun oldu. Annesi onunla gurur duyuyordu. Babasıyla sadece mezuniyette bir araya gelmişlerdi. Çünkü Pertev’in babasının Avrupa’da gözlerden uzak ayrı bir yaşantısı vardı. Herkes de buna saygı duyardı. Pertev’in kendinde en beğenmediği özelliği anında cevap verememesiydi. Bir anda tutulup kalıyordu. Bu da bir psikologla yaptığı seansta ortaya çıkacaktı.

 

Pertev’in özel koleksiyonu beş senede bir kendi müzelerinde halka açılırdı. İlk zamanlar eski İstanbul resimlerinden olan sergi gün geçtikçe özelleşmişti. Bunda Efil’in de etkisi vardı. Efil dünyadaki en farklı ressamların resimlerini Pertev’e getirirdi. Özellikle son zamanlarda performans sanatı ilgisini çekiyordu. Dede yadigarı köşkünde performans geceleri düzenleyip İstanbul’un seçkinlerinin gözünü boyuyordu. “İşte sanat budur!” diyordu Pertev elinde şampanya kadehiyle. Herkes Efil’i alkışlıyordu “Siz madendeki elmasları buluyorsunuz!” İkisi de bu durumdan memnundu. Çünkü haz alıyorlardı.

Daha çok haz alınacak bir şey daha vardı: BDSM

Efil kendi günübirlik ilişkilerinde düşük dozda Sadomazoşizm fanteziler yaşıyordu. Pertev’in yalnızlığı ve özel hayatının kapalılığı onda soru işareti uyandırmıştı. Efil direkt olmasa da dolaylı yoldan bulduğu LGBT sanatçıların eserlerini ona sunmuştu. Pertev’in ilgisini çekince Gay-Lezbiyen fantezilerinin çizildiği karakalem çalışmalarla başlamış sonrasında bu işi sanatçıların videolarını satın almaya kadar vardırmıştı. Pertev memnundu aklına bir fikir gelmişti. Efil’e sordu “Biz bu performansları düzenleyebilir miyiz?” Efil cevap verdi “Neden olmasın?”

Önce ayak yıkama ve öpme seremonisiyle başladılar. Papa misali… Pertev bunu beyaz bir kıyafet giyerek yaptı, yüzünde ise maske vardı tanınmak istemiyordu. Efil bile onun Pertev olduğuna emin olamamıştı çünkü çok karanlıktı. Köşkün bodrum katında gizli bir odada yaşandı performans. Efil sanat okuyan beş genç kız bulmuştu. Pertev onlara yüklü miktarda para vermesini söyledi çünkü gizli kalacaktı her şey. Pertev özel uçağıyla hemen şehri terk etti. Yaptığı şeyden pişman mı olmuştu yoksa zevk mi almıştı tam anlayamadı. Efil ise performansı kayda alamadığı için ‘canlı sanat’ın kaybolduğuna üzülmüştü. Pertev’e bir öneride daha bulunmayı yakın zamanda göze alamazdı. Onun mutlu etmek için ne yapabilirdi, düşünmeliydi, çalışmalıydı.

Musa Pertev’in babasının eski bir dostuydu. Gençliğinde tuttuğu günlüklerde okul yıllarından ve Pertev’in babasının yaşamından kısa kısa notları vardı. Pertev yıllar önce ona “Benim hayatımı yazar mısınız?” diye sormuştu. Musa da kırmamak için “Babandan başlamam lazım” demişti. Pertev’in haberi yoktu ancak Musa onun tüm sanat koleksiyonun listesine sahipti. Hatta babasını Pertev’de iyi tanıyordu. Musa’nın asıl korktuğu nokta Pertev’in ülke sanatına yön verme ihtimaliydi. Çünkü para ve şöhret sanatçıların eserlerini etkileyebilirdi. Bu sebeple eski dostuyla bir görüşme ayarladı. Onu uyaracaktı.

Pertev ise içindeki potansiyelin çoktan farkına varmıştı. Bir sonraki performans ölümle sonuçlansa ne hissederdi? Merak etti.




ESER SAHİBİ EVRİM TANIŞ, İZİNSİZ KULLANILAMAZ. TELİF ÖDENMESİ GEREKİR.

Hiç yorum yok:

Sanat Koleksiyonu Olan Zengin Bir Adamın Öyküsü-6

God of Art- Sanat Tanrısı 6. ARTEMİS Artemis şaşkındı, garip bir mesajla uyanmıştı. Efil akşamüstü gelip onu alacak, Pertev’in dedesinin...