25 Haziran 2014 Çarşamba

Tom At The Farm / Xavier Dolan


Sevgilisini gömmek için çiftliğe gelen Tom’un geri gidemeyişinin hikayesi

Reklam ajansında editör olarak çalışan Tom, çizim işlerine bakan  Guillame ile sevgilidir ancak belirsiz bir kaza sonucu Guillame ölür. Tom onun cenazesine katılmak için çiftliğe gider. Geldiğinde evde kimse yoktur kapının önünde tesadüfen bulduğu anahtarla eve girer. Ev sessiz ve biraz da ürkütücüdür.  Tom uyandığında Agathe ile karşılaşır. Agathe sevgilisinin annesidir ve hiç adını duymadığı bir abisi de vardır. Agathe bir o kadar naif ve kibarken oğlu Francis vahşi ve şiddetsever bir kişiliğe sahiptir. Cenaze günü yapacağı konuşmayı düşünen Tom, gece boğazını yapışan Francis ile şoka girer. Genç adamın talimatı cenazede ileri geri konuşmayacak ve en önemlisi annesini üzmeyecektir. Tom en büyük sırrını yani Guillame’ın gay olduğunu söyleyemeyecektir. Daha sonra annesi oğlunun Sara ile öpüştüğü fotoğrafa bakıp övünürken Tom kıskançlıktan patlama noktasına gelecektir.

Kısa süreliğine geldiği çiftlikten ayrılamayan  Tom’un kendince geçerli sebepleri vardır. Francis’in de öne sürdüğü “işleri yoluna koyma” kavramı gibi. 3 hafta gibi uzun bir süre geçirir. Gün gelir inekleri sağar gün gelir ahırı temizler. Asıl onu orada tutan sebep yakışıklı Francis’tir. Aralarında farklı bir cinsel çekim oluşmasına rağmen hiçbiri harekete geçecek cesarete sahip değildir.

Gerilim Öğeleri

Tom Francis’ten ilk günden itibaren şiddet görür. Mısır tarlasında ondan kaçarken eli yüzü parçalanır, can sıkan en ufak hareketinde boğazı sıkılır hatta gözüne okkalı bir yumruk yer. Ve her nedense anne bu durumu anlamaz. Samanlıkta tango yapan iki erkeğin annenin ölme ihtimali üzerine konuşmasını duyması ve hiç tepki vermemesi gibi bazı şeylerin üstü örtülüdür.
Tom eski sevgilisinin ailesinin sırlarını merak etse de abi Francis’in çekim alanından kurtulamaz. Gördüğü şiddet ve baskı ona zevk vermeye başlar. Arabasının parçalanması ve zorla orada alıkonulması aralarındaki bağı kuvvetlendirir.  Para karşılığı eve gelip yalan söyleyen Sara, tüm gerçekleri Tom’un yüzüne vurur. Asıl Tom'un canını sıkan sevgilisinin yaşarken ondan hariç bir sürü kişiyle birlikte olmasıdır. Sara canını kurtarmak için gece yarısı kalkan otobüse zor yetişir. Tabii alkollü bir halde Francis ile arabada birlikte olduktan sonra. 
Tom kıskançlık krizinde bir barda bira içerken Francis’in gençliğinde kardeşiyle dans etmek isteyen bir erkeğin ağzını nasıl yırttığını öğrenir. Bazı köylüler aslında Tom'u bir şekilde aile hakkında uyarmaya çalışsa da bir sonuca varamamışlardır.

Aynı odada yatmaya başlayan iki genç birbirleriyle açıkça konuşmadan farklı bir illişki yaşarlar. Aynı kalan aslında Francis’tir. Tom ise arabası ve valiziyle geldiği evden tek parça kaçmayı başarır. Peşinden gelen Francis’in arabasına atlayıp onu bir kürekle yol kenarında bırakır. Gittiği benzinlikçide ağzı yırtılmış adamı görünce de ürker. Yani anlatılanlar doğrudur.

Anne Agathe’yi oynayan Lise Roy’un özellikle evde oğlunun sakladığı kutuyu açarken yaşadığı acıyı ve belirsizliği haykırarak ağladığı sahne izleyiciye kadının oğlunu kaybetmiş bir anne olduğunu hissettiriyor.
Kaba sabah Francis, bir yandan bakılınca eli yüzü düzgün, annesini yalnız bırakmamak için köyde kalan korumacı bir çocuk gibi görünse de diğer yandan cinsel sorunları olan, hırsını çıkarmak için şiddete kolayca başvurabilen asi bir adamı başarıyla canlandırıyor.

Denizle başlayıp yolla devam eden açılış sekansıyla çiftliğe varan Tom sayesinde farklı yaşamların içine giriyoruz.  Oradan çıkarken de gece şehrin ışıklarıyla arabada giden Tom’a veda ediyoruz.
Genç yönetmen Xavier Dolan queer tarzında çekeceği yeni filmi beklemeye başlıyoruz!


Rinso - Michelin İnsan İnsana Benzer!


En soldaki nostalji Michelin, reklam amaçlı böyle lastik kostümü giyinip sokaklarda gezinilirmiş. 
Patenli mantenli, purolu gibi görünüyor buradan.
Sağ alttaki ise yeni hali yani medyaya uyarlanmış Michelin, daha beyazlamış.
Sağ üstteki ise bizim Rinso yaratığı, yıkanmış - temizlenmiş, kafasının ucu niye öyle bitiyor anlamadım. 
Yün yumağı oradan başlıyor ya da bitiyor gibi olmuş. Nenem görse söküverir. Köpük Rinso.
Üstüne koşsan içinden geçip yere düşersin.

20 Haziran 2014 Cuma

Vita-Tama-Sana Eski Reklamlar






"Winter Sleep" Nuri Bilge Ceylan



HERKES KENDİNCE HAKLI

Nuri Bilge Ceylan son filmi “Kış Uykusu” nda kasaba insanının yalnızlığını ve birbirleriyle olan ilişkilerini gayet doğal bir dille izleyiciye aktarıyor. Sadece tiyatro sanatçısı olmayı tercih edip dizilerde oynamayarak “ünlü” olmayan Aydın karakteri filmin başrolünde. Diğer oyuncular gibi olmadığı kendini tiyatroya adadığı için övünse de kardeşi Necla onu “iyi bir yere” gelemediği için  yermeyi gayet iyi beceriyor. Hatta biraz daha ağır konuşup ailenin ondan çok fazla şey beklediğini ama hiç birinin gerçekleşmediğini yüzüne vuruyor. Eşinin yaptıklarına dayanamayıp boşanarak İstanbul’dan Kapadokya’ya gelen Necla, aileden kalan butik otelde kardeşiyle birlikte yaşamaya başlıyor. Ancak bu kasabada hayattan kopuk olmak onu geçmişte attığı adımları sorgulamaya itiyor. Hatta eski kocasının kahrını çekip ondan sürekli özür dileyerek onu doğru yola getirebileceğini bile düşünüyor. Çünkü çaresizce kendini mutsuz hissedip başka bir çıkar yolu var mıydı diye sorgulama sürecini yaşıyor. Gayet tabii kasabada düşünmek için bolca zaman olur.

Sadece Necla değil kendini ve çevresindekileri sorgulayan. Aydın’ın genç karısı Nihal ona sahip çıkan kimsesi olmadığı ve ekonomik olarak kocasına bağımlı olduğu için fazla büyük hayaller kuramıyor. Tek oyalandığı şey yardım işleri. Sık sık düzenlediği toplantılarda çevre okullardaki bakım ve onarım çalışmalarına para toplayarak hem vakit geçiriyor hem de vicdanını rahatlatıyor. (Para yüzünden mecbur kaldığı yaşamdan parayı kullanarak manevi yönden uzaklaşma çabası). Bazen Aydın karısını gizlice uzaktan izlese de ona aşık olduğu için ne kendi kaçıp gidebiliyor ne de onu azad ediyor.
Otelde konaklayan motorcu Timur, Aydın’ın aklına bir at almayı sokuyor. Aydın, uzun araştırmalar sonunda yılkı bir at alma kararını veriyor. Vahşice doğada gezinen bir beyaz at alıyor. Ancak onu sakladığı mağarada uzun süre tutamayıp –belki de kendi tutsaklığını düşünerek- atı serbest bırakıyor. Giden atın arkasından bakan Aydın, içten içe ’seni ben özgürleştirdim’ diye düşünürken motoruna binip ‘rüzgar nereye götürürse’ manifestosuyla yaşayan özgür Timur’un arkasından ise gıpta ile bakıyor.

Aydın’ın eski dostu Suavi de yalnızlardan biri. Eşini kaybetmiş, kızı ise bir yabancıyla evlenip Londra’ya yerleşmiş. Tek sosyalliği bekar öğretmen Levent ile haftasonları içip sabahları ava çıkmak. Kardeşi Necla ve karısı Nihal ile yaşadığı tartışmalar sonunca İstanbul’a gidiyorum diye istasyona giden Aydın, ani bir kararla kendini Suavi’nin evine atıyor. Ve sarhoş oluyor. Karısına yakın olduğu için kıskandığı Levent ile yaşadığı tartışma sonucunda şiddetle kusup içini boşaltmış oluyor. Sabahında ise bir tavşanı vurup eve övünçle getiriyor. Camda gördüğü karısının yüzüne söyleyemediği şeyleri ona bakarak içinden söylüyor. Kardeşi Necla’nın Aydın’ı tirat atmakla suçladığı sahne geliyor izleyicinin aklına.

Yerel bir gazetede köşe yazıları yazarak oyalanan Aydın, asla yazamayacağı “Türk Tiyatro Tarihi” kitabıyla da övünmeye devam ediyor. En çok ilgi toplayan imamlar nasıl önder olmalı konusuyla yazdığı köşe yazısı oluyor. Uzun zamandır kiracısı olduğunu bile bilmediği imam Hamdi, kardeşi İsmail ve ailesiyle Aydın’ın  babadan kalma evinde yaşıyor. Hidayet ile yolda giderken araca taş atarak camı patlatan küçük çocuğun da kiracısının yeğeni olduğunu öğrenince şaşırıyor. Nedeni ise gurur. Çocuğu yakalayıp eve götürdüklerinde ise kira ödeyemeyen kiracılarla araları iyice geriliyor. Hapisten yeni çıkan İsmail, oğlunu tokatlayıp camı kırınca kanayan ellerini gösterip arabanın kırılan camının bedelinin ödendiğini ima ediyor. Ortalığı sakinleştirmeye çalışan imam Hamdi ise ev sahibi gidince arkalarından okkalı bir küfür sallıyor.

Kendini affettirmek için ev sahibini sık sık ziyaret eden imam Hamdi aslında Aydın'a rahatsızlık veriyor. Pişkin tavrı, kokan ayakları, fakirlikten şehirden yürüyerek gelmesi, zorla yeğenini el öptürmeye getirmesi hatta fakir olması. Bu sebeple yıllardır farkedemediği insanları görüp onlar hakkında yazmaya ve düşünmeye başlıyor ve bunu da böbürlenerek yapıyor. Aydın, okuyarak öğrenmiş, ezberleyerek konuşmuş hayatı boyunca. Bu sebeple ne ileri gidebiliyor ne de geri.

“Kaderine katlan inancını yitirme”

Kocasının evden uzaklaşmasını fırsat bilen Nihal onun okul için bağışladığı parayı alıp kiracılarının evine gidiyor. İmam Hamdi ile konuşurken gelen kardeşi İsmail ise parayı sayıyor. Oğlunun kırılan gururu daha önemli basıyor ve yanan ateşe fırlattığı bir tomar paraya bakarak ağlayan Nihal bu fakir adamın gözünde iyice küçülüyor.

Varolan durumdan rahatsız olunuyor ancak kimse değiştirmek için bir şey yapmıyor. Aslında hepsi karşısındakinin değişmesini bekliyor imkansız olduğunu bile bile.

Herkes konuşmaya başlayınca kendince haklı. İzleyici her karaktere hak verebiliyor. Oysa ki hepsinin iki tane yüzü var. Esinlenilen Çehov öyküleri gibi “Kaderine katlan inancını yitirme”!

Üç saati aşan Altın Palmiye en iyi film ödülü kazanan “Kış Uykusu” anlatıp bitirilemeyecek bir film. Üstüne uzun süre tartışılabilir. En iyisi filmi izlemek doğru zamanda ve doğru havada!

19 Haziran 2014 Perşembe

"Diğer Yarım" ve "Orphan Black"



"Diğer Yarım" dizisi bizim "Orphan Black"imiz olur mu dersiniz?!!
"Diğer Yarım" anne ve babalarının inadı yüzünden ayrı büyüyen tek yumurta ikizlerinin karşılaşmasıyla gelişen olayları anlatan yeni bir dizi. ATV'de başlayacak olan yaz dizisinin tanıtımını görünce aklıma Kanada dizisi olan "Orphan Black" geldi konusu itibariyle daha farklı ancak bir kişinin aynı anda altı karakteri başarıyla canladırması da cabası. Dizinin 2. sezonunu da izleyip fikirlerimi paylaşmaya devam edeceğim. ))
Bakalım biri kapalı diğeri açık olan ikizlerin akıbeti ne olacak?

8 Haziran 2014 Pazar

Paddy Power'dan Tepki Toplayan World Cup Kampanyası


Bahis şirketi Paddy Power, 2014 Dünya Kupası'nda yer alan İngiltere'ye destek vermek için Brezilya'daki yağmur ormanlarına "Hadi İngiltere" yazdırmış.
Bunun da fotoğrafını çekip sosyal medyayı sallamış. İyi bir kampanya olmasından öte tepki toplayan bir çalışmaya dönüşmüş.
Paddy Power'ın gerçekten bu yazıyı yazmak için binlerce ağacı katlettiğini düşünen çevreciler hemen harekete geçmiş ve olayın gerçek olup olmadığının açığa çıkarılmasını istemiş.
Şirket böyle bir olayın mümkün olmadığını fotoğrafın fotomontaj olduğunu açıklamış ve insanları yağmur ormanlarını korumaya davet etmiş.
Tüm çevreciler ve basın şirketten bir özür bekliyor.
Aykırı çıkışlar, aykırı kampanyalar!
Fotoğraf montaj mı değil mi belki Tübitak araştırır da gerçek bilgiyi onlardan öğreniriz!

5 Haziran 2014 Perşembe

Sabah Gazetesi Reklamının Reklamı

Çevremdekiler birkaç kişi aralarında konuşuyor,"Sabah'ın yeni reklamını gördünüz mü?". Evet diyenler gülüyor ve dalga geçmeye başlıyor. Hayır diyenler ise izlemeye başlıyor ve yarıda bırakıp cık cık cık diyerek ciddiye almıyor.
Google'a "Sabah Reklamı" yazınca ilk sayfada yine Sabah'ın kendi linkindeki manşetlerini görüyoruz.
Reklamın reklamını yapan gazete: Sabah
"Herkes bu reklamı konuşuyor videosunu izle" (Tıkla ki para kazanalım, yeni abuk reklam çeksin patron)
"Son dönemin en farklı reklamları"  (Bu gerçekten içler acısı bir iddia)
"Sabah'ın reklamları büyük yankı uyandırdı" (Bu bakış açısına göre değişse de doğruluk payı var)
"Sabah Gazetesi'nin ayar veren reklamı" (Gazete nasıl ayar verir bunu çözemedim)
İkinci sayfa google "Sabah'ın yeni reklamı çalıntı mı?" diye soruyor. (Bu kesin, çoğu reklam çalıntı zaten, tüm yaratıcı insanların ruhları, yaratma yeteneğinden yoksun olanlar tarafından emilip bir çöplüğe bırakılıyor)
Bir gazete iktidardaki partiye ve başbakana yaranmak için ne yapabilirin cevabı: Sabah Gazetesi'nin yeni reklamıdır.
"Tarih er ya da geç neyin doğru olduğunu yazar" sloganı bana okul kitaplarımızdaki Osmanlı Dönemi bilgilerini anımsattı. Onlar doğru muydu diye hiç düşünmedim o zaman da kendi içinde değerlendirilebileceğini farkettim. Ancak Osmanlı'yı günümüze taşımaya çalışan eski kafaları gördükçe Osmanlı'dan soğudum.
Buradan da Ayasofya'nın cami olarak ibadete açılması mantıksızlığına kadar da gelebilirim ama konuşmak bile saçma geliyor. Bu cümleyi kuranın da camiye karşı olduğunu düşünen insan denemeleri az denemeyecek kadar çok sayıda.
İşte bu gazete reklamı da onlar için yapılmış. Eğitim ve öğretim yoksunlarının bir ülkeyi karanlığa sürükleme sürecini objektif olarak yazacak bir tarih olsa gerek!
Aklıma 31 Ağustos 1867 senesinde çıkan Muhbir'in sloganı geldi "Muhbir, doğruyu söylemenin yasak olmadığı bir memleket bulur, yine çıkar". Ali Suavi

3 Haziran 2014 Salı

The Butler


Cecil 1920 yıllarında bir çiftlikte anne ve babasıyla çalışmaktadır. O yıllarda zenciler köle sınıfını oluştururdu. Beyazlar zencilere istedikleri gibi davranır hatta öldürebilirdi. Cecil'in annesi bir beyaz tarafından tecavüze uğrar, babası buna karşı çıkmaz. Cecil ise bunun nedenini sorunca babası bir an kendine hakim olamayıp sadece "Hey!" diye beyaz adama seslenir ve alnının ortasından acımasızca vurulur. Allahtan beyaz adamın annesi vicdanlıdır! Cecil'i ev hizmetçisi olarak alır ve onu yetiştirir.
Aklını yitiren annesini geride bırakıp kendine hayat bulmak için yola çıkan Cecil, bir otelde iş bulur. İşin püf noktalarını öğrenir ve uygular. Bu da onu başarıya götürür. Cecil aile kurmuştur ve Beyaz Saray'da çalışması için teklif almıştır.
Yıllarca kusursuzca işini yapar. Görev süresi boyunca tam sekiz başkan değiştirir ve hepsiyle gönülden ama mesafeli bir ilişki kurar. Filmde Cecil'in hayatı anlatılırken göreve gelen başkanların dönemleri de gayet iyi bir şekilde filme aktarılmış. 
Zencilerin haklarını alma konusunda başkanların bazı yasalar çıkarmaları sanki Cecil'in etkisiyle olmuştur. Martin Luther King de bir sahnede Cecil'in direnişçi oğluna bunu söyler. Louis babasından utananırken onunla gurur duymaya başlar. 
Cecil yoğun çalışma saatlerinden dolayı eşine ve ailesine vakit ayıramaz. Hatta bir ara karısı Gloria başka bir adamla birlikte olup olmama konusunu düşünse de kocasına olan sadakatinden dolayı yanlış bir şey yapmaz. Sabırla onunla zaman geçirmek için bekler.
Diğer oğulları Charlie ise Vietnam savaşına canlı gider ve cenazesi eve döner. Bu talihsiz olayla yıkılan aile Louis'i zaten asi tavrından dolayı gözden çıkarmıştır. Yalnız bir çift olarak ayakta kalmaya çalışırlar.
Cecil oğlunun özgürlük direnişçisi olmasını yıllarca onaylamaz. Haklı olarak hizmetçilik yaparak aileyi geçindirdiği için saygı görmek ister. Ancak istediği gibi olmaz. Cecil de bir yandan Beyaz Saray'da ufaktan düzeni değiştirmeye başlar. Beyazlarla aynı ücreti alıp, kademe atlayabilen zenciler onun eseridir.
Her zenci kendi çapında ırkçılıkla mücadele etmiştir. Hele ki Beyaz Saray'a Obama'nın girmesi Cecil'in ailesinde bayram sevinci yaşanmasına sebep olmuştur.
İyi seyirler.


Sanat Koleksiyonu Olan Zengin Bir Adamın Öyküsü-6

God of Art- Sanat Tanrısı 6. ARTEMİS Artemis şaşkındı, garip bir mesajla uyanmıştı. Efil akşamüstü gelip onu alacak, Pertev’in dedesinin...