26 Ekim 2014 Pazar

Ceren'den Sosyalleşme Dersleri 1


Üniversiteden arkadaşım Ceren saçlarını savurarak sık sık Cadde'de gezinir. Yakın oturduğu için Cadde ve çevresini mesken tutmuştur. Oranın her yakışıklısının sünnet olduğu günden itibaren gelişimini takip eder. Uzun denilebilecek boyu pek çok erkeği komplekse sokarken yeşil gözlerini süzerek çektirdiği fotoğraflar bolca Like alır.
Kendisi pek bir konuşkandır. Ölüyü diriltecek cinsten sorular sorar. Samutun bile dile geldiği görülmüştür. Yolda yürürken, otobüs beklerken hatta karakolda ifade verirken bile kendine erkek arkadaş edinebilir. Son örnek ile bir sevgili yapıp 3 sene çıkmışlığı bile vardır.
Kendisine erkeklerle iletişim kurma konusunda bir ödül verilmesi gerekir. Yalnız başına çalılıklarda oturan bir asosyali bile yanına çağırıp, arkadaşlık kurmuşluğu vardır. Üstelik yeni çıktığı bir çocuk yanındayken... Tabii bu ikili ilişkisini sarssa da topluma bir sosyal kazandırdığı için kendiyle içten içe gurur duymuştur!
"Bana bir fotoğrafını göster sana bu çocuktan koca olur mu, olmaz mı hemen söyleyeyim" diyerek kaç kızı sevgilisinden soğutmuştur bilinmez. Tabii bu çocuklarla Facebook üstünden bağlantıya geçmek de onun için gayet normal bir sosyalleşme biçimidir.
İlk ders "ne olursan ol, konuş". Mekan, zaman ve durum önemli değil. Yeter ki insan konuşacağı kişiyi hedefleyip çene kaslarını çalıştırsın. E biraz da akıl lazım!





19 Ekim 2014 Pazar

Gone Girl-David Fincher


Bir sabah Nick'i uyku tutmaz ve karısının isteği üzere evliliklerini düşünmek için su kenarına gider. Boşanmaya karar verdikten sonra kardeşiyle birlikte işlettiği bara gittiğinde komşusu onu arar. Kapısı açık kalan evinden kedisi dışarı çıkmıştır ve evde bir arbede yaşandığı bellidir. Bir terslik olduğunu anlayınca dedektifleri çağırır ve karısı için kayıp ilanı verdirir. Nick medyanın ilgi odağı olmuştur çünkü Amy birazcık meşhurdur. (Özellikle medyanın olayları aktarmasındaki 'taraf olma' durumu açısından örnek gösterilecek bir film.)
Annesinin öykülerini yazdığı küçük Amy, hep kitaptaki karakterden bir adım geridedir. Bu da onun sinirini bozar. Nick ile istediği aşkı yaşamaktadır ve diğer evli çiftler gibi sıkıcı olmamaya söz vermişlerdir. Bu uğurda kütüphanede bile sevişmeyi göze alırlar.
New York'da yaşarken Nick'in ailesinin yanına taşınan Amy için kasaba hayatı çok sıkıcıdır. Bir de kocasının başka bir kızla uzun süredir birlikte olduğunu öğrenince yeni kararlar alır.
İşte film bu oyun üstüne kuruludur. İlk yarı sinir olduğumuz Nick'e ikinci yarı öyle bir acırız ki onun için dua bile ederiz:) Ben Affleck gerçekten Nick karakterine bürünüyor. Dişli avukat Tanner ise filmin en iyi karakterlerinden biri. Çaresiz ikiz kızkardeş, seksi öğrenci Andie ve şüpheci dedektif Rhonda birbirinden farklı 3 kadın, karakterlerini başarıyla canlandırıyor. Derken film akıp gidiyor... İzleyici de bir yandan kendini ve ilişkisini sorguluyor. 
Biraz gerilmek biraz düşünmek istiyorsanız usta yönetmen David Fincher'ın son filmi kaçmaz! 

18 Ekim 2014 Cumartesi

Havana'ya Dönüş-Filmekimi


Yönetmen: Laurent Cantet
Oyuncular: Jorge Perugorria, Pedro Julio Diaz Ferran, İsabel Santos, Fernando Hechavarria, Néstor Jiménez
Fransa, 2014 DCP / Renkli / 90’
2014 Venedik Günleri En İyi Film
Filmekimi'nde bilet bulamama sorunu yaşadıktan sonra seçtiğim bu filme ancak yer bulabildim.))
Dün akşam salon dolmuştu. Bende arkadaşların buluşmalarını izlemek üzere koltuğuma kuruldum. 
Yıllar sonra bir araya gelince insan eteğindeki taşları yavaş yavaş dökmeye başlar. Hele alkol varsa, güzel bir günde manzaralı bir terasta ise daha da rahatlar. Birbirinden farklı 5 arkadaş önce geçmişi anıp sonra da bugün içinde bulundukları durumu değerlendiriyor. Eski müzikte dans edip gençlik günlerini hatırlamaları biraz acıklı geldi bana. Çünkü tüm oyuncular (özellikle kadın oyuncu) çok gerçekçiydi. Birbirleri hakkında düşündüklerini, arkalarından konuştukları yüzüne söylemeye başlıyorlar. Yer yer üzücü olsa da arkadaşlık böyle bir şey! Bazen karşısındakinin söylediği insanın canını acıtsa da oturup bir düşünmek lazım. Eğer karşındaki sana saldırmıyorsa:))
Siyasi geçmişleri, gençlik hayalleri ve umutları ülkenin içinde bulunduğu durum tarafından şekillenmiş bu 5 arkadaş içlerinden keşke yeniden başlasak diye geçirse de artık mücadele edemeyecek kadar güçsüz hissediyorlar kendilerini.
Bir günü doya doya yaşıyorlar tıpkı eski günlerdeki gibi.
Bir insan neden ülkesinden gitmek ister?
Her şeyi ardında bırakıp gitmek... Gidenlerin ve kalanların öyküsü "Havana'ya Dönüş".

12 Ekim 2014 Pazar

Too Much Johnson (1938) Orson Welles


Too Much Johnson, 1938
Yönetmen: Orson Welles
ABD  | 66’ | Siyah-beyaz 
Orson Welles tiyatro sahnesinde kullanmak üzere bir film çeker anlatıldığı üzere...
Bu filmden öte konusu kovalamaca olan tiyatro oyunudur. Oyun 1894 yılındaki William Gillette’in üç perdelik evlilik komedisinden uyarlamadır. Çektiği sahneleri kesme-biçme yöntemiyle düzenleyen Welles filmi muhtemelen tiyatro perdesine yansıtmayı düşünüyordu. Ya da daha dahiyane bir şeyi. Bunu uygulamaya geçmediği için bilemiyoruz.
Welles'in evinde çıkan bir yangında filmin yok olduğu söylenir ve yıllar sonra İtalya'nın Pordenone kentinde bir hangarda filmin kopyası (ya da kendisi?) bulunur. Sessiz sinema festivalinin yapıldığı bu kentte ortaya çıkan film sinemacılarda şaşkınlık yaratır. 
Hemen filmin restorasyonuna başlanır ve geçen sene ilk kez Pordenone'de festivalde gösterilir.
Orson Welles'in sessiz film çekmediği düşünülürken yıllar sonra ortaya bir sessiz filminin çıkması ilginç olur.
Film New York'un Meatpacking District semtinde çekilmiştir. Komedi tarzındaki film abartılı hareketlere dayanan “slapstick” ve kadın karakterin daha baskın çıktığı “screwball” türlerinin bir karışımıdır.
Çerçeve içinde çerçeveleme tekniğini kullanması ve mekanları yatay olarak ekrana çaprazlaması onun ileri sinema anlayışını, iki boyutlu sanatı üç boyutlu hale getirmesinin göstergesidir. 
İstanbul Modern'de sessiz sinema günlerinde izlediğimiz bu filmin dijital müziği beni son derece rahatsız etti. Piyanonun eşlik etmesi daha doğru ve yerinde olurdu. En azından farklı bir deneyim yaşatacağız diye rap müzikleri orada dinleyerek işin kurbanı olmazdık. 
Filmden önce 20 dakika sunum fena değildi ancak sinema öğrencisi olmayanlar için bu sıkıcı hale gelebilir. 
İzleyene iyi seyirler dilerim.))

4 Ekim 2014 Cumartesi

Pek Yakında!


Zafer (Cem Yılmaz), 1996 senesinde "Eşkıya" filminde 6. polisi oynar. Yani figürandır. Rol arkadaşı Eşkıya'yı vuran polis Muharrem ise ona akıl verir. İçinden geldiği gibi oyna hoca seni farkeder diyerek Zafer'i sahnede doğaçlama yapması için cesaretlendirir. Sonuç hüsrandır. Vurulduktan sonra damdan atlamak üzere olan eşkiyaya sarılan Zafer sahnenin iptal olmasına yönetmenin de delirmesine sebep olur. Muharrem ise zamanla sesini dublaj kullanan meşhur Boğaç Boray olacaktır.
Günümüzde Zafer, bir kebapçının bodrum katında korsan dvd basan ekibin başındadır. Bir sürü film izleyip bakış açısını değiştirmiş dünya sinemasını gençlere tanıtmıştır, bununla da övünür. Diğer övünülecek nokta ise Türk filmlerinin korsanını basmamasıdır. Zeki Demirkubuz'un "Kader" filminin korsan dvdsini basan çocuğu uyarır. Tam pasta kesilecekken patron onu odasına çağırır ve "Avatar 2" ile büyük vurgun yapacaklarını söyler. Zafer ailesini kaybetmemek için elini eteğini bu işlerden çekmeye karar vermiştir ve patronu reddeder. Elindeki para zarfını Zafer'e uzatan adam bunun son olacağını söyler. Mecburen kabul eder ve kebapçıda kebap yerken polis baskınına şahit olur. Ekip arkadaşları merkeze götürülürken o topuklar. 
Eve gidemediği için eski bir kostümcü-malzemeci arkadaşı Ejder'in (Özkan Uğur) evine gider. Orada ölüme terkedilmiş eski filmlerde kullanılan malzemeleri anarak Türk Sineması'na bir saygı duruşunda bulunurlar. Çılgın komşu Ahben benzini döküp kendini yakmak üzere evinden fırlayınca, onu durdurmaya çalışan Zeki'ye (Çağlar Çorumlu) destek olurlar. Ahben yıllar önce yazdığı "Şahikalar" senaryosunun filme çekilemeyeceğini anlayınca hayatına son vermek istemiştir. Ancak Zafer'in annesinin evini satıp bu işe gönül koyacağını tahmin bile edemez. Üstelik amacı oyuncu olmak isteyen kostümcü karısı Arzu'yu (Tülin Özan) başrolde oynatmak ve onunla barışmaktır. 
Zafer patronun "Avatar 2"yi isteyen mafya tarafından vurulmasıyla sarsılsa da filmini çekmeye başlar. Tabii karısına yapımcı olduğunu çaktırmadan.
Bundan sonrasını görmek için sinemaya gitmek gerek!
Bu eğlenceli filmi izlemek için birçok neden var. Cem Yılmaz'ın eski Yeşilçam oyuncularına ve ustalarına saygı duyduğunu görmek ve Türk Sineması'na katkıda bulunmak gurur verici. İnsanın kendiyle dalga geçebilmesi ayrı bir meziyettir. Bunu tam anlamıyla başaran biri olan Cem Yılmaz, tüm dostlarını filmde oynatarak hem sevildiğini hem de onları doğru yerde kullanabileceğini göstermiştir.
İlk yarı müthiş ilerlerken ikinci yarıda biraz temponun düşmesi ve komedinin azalması izleyiciyi biraz sıksa da sonunda Zafer'in vurulacağını bekleyen birçok kişi vardı. "Avatar 2"yi onu çalan ve polise ihbar eden Suat'ı (Cengiz Bozkurt) kullanarak döve döve mafyaya teslim etmesi bizde tam bir katarsis yarattı. "Birlikte kuvvet doğar" lafı sadece bu durumlarda geçerli olmaktan öte sinema yapmak için herkesin işbirliği yapması gerektiğini de hatırlatıyor.
Setteki oyuncuların hocaya "Hocam benim seslendirmek-oyunum vs var biraz erken çıkabilir miyim?" diye sormasını salondaki izleyici anlamasa da ben baya güldüm. Setteki durumlar gayet iyi gözlemlenmiş. Latte içme sevdası, bir gün önce açken sette yemek beğenmeyen yönetmen, küçük yıldızların büyükmüş gibi davranışları ve yapımcının haklı isyanları...
Yan karakterlerin de hakkını vermek lazım. Özellikle Oyuncak Müzesi ve Sunay Akın ile olan dialoglar:)) Herkes üstüne düşen görevi yerine getirmiş.
İyi seyirler:))




Sanat Koleksiyonu Olan Zengin Bir Adamın Öyküsü-6

God of Art- Sanat Tanrısı 6. ARTEMİS Artemis şaşkındı, garip bir mesajla uyanmıştı. Efil akşamüstü gelip onu alacak, Pertev’in dedesinin...