Ana içeriğe atla

Orange Film

Gençlik zamanları bir başkadır... Sırtında çantayla okul yolunu tutarsın. Arkadaşlarla gülecek bir şeyler ararsın. Dersi derste dinlemezsin. Çünkü aklın başka yerdedir. Bir an önce büyümek istersin. Tüm dünyanın senin etrafında döndüğünü hissedersin. Bir de ne önemlisi aşık olursun... İlk aşk ilk heyecan. Diğerlerinden farklı olan o kişinin senin için her şeyi yapmasını beklersin. Ya da o seni sevsin diye evde ona yemekler pişirirsin. Saçının şeklini değiştirip farkedilince senden mutlusu yoktur! Bir ömür boyu sürecek torunlara anlatılacak dillere destan bir aşk yaşamak istersin. O zaman doğru yerdesin! 



Orange filmi büyüleyici bir sahne ile başlıyor. Japon kiraz çiçekleri rüzgarın etkisiyle dallarından kopup havada uçuşurlar. Ve liseli bir kız etrafını saran ağaçların ortasında bu anın tadını çıkarır 
Çantasında 16 yaşındaki kendisine gönderilmiş bir mektup bulur ve işin ilginç yanı mektubun gönderen yine kendisidir. Gelecekten gelen mektubu 10 yıl sonraki hali yazmıştır. “Senden tek isteğim benim düştüğüm hataya düşme” diye başlayan yazı “Bugün okula Tokyo’dan bir öğrenci gelecek adı Naruse Kakeru” diye devam eder. Takamiya Naho mektubu okudukça şaşırır çünkü Kakeru sınıfa gelmiştir ve yanına oturur. Ders çıkışı arkadaşlarıyla gezmeye giderler. Ancak mektupta bunun bir hata olduğu yazılıdır. Takamiya her şeye rağmen anı yaşamaya karar verir. 
Okul arkadaşları Naruse’den 10 gün haber alamazlar. Naruse’nin annesi ölmüştür fakat bunu kimseyle paylaşmaz. Takamiya yarım bıraktığı mektubu okumaya karar verir. Beyzbol maçında ona aşık olacağı yazılıdır. Takamiya, Naruse’nin rüzgarına çoktan kapılmıştır. Belki de mektup hiç eline geçmese Takamiya Naruse’ye aşık olmayacaktır. 
Takamiya maç sırasında ayağını yaralar ve Naruse onun yarasını sarar. Mektupta yazanın tersini yaparak oyuna girmiştir. Ve bu sayede Naruse de ona aşık olmuştur. 10 sene sonraki pişmanlığının kaybolduğunu düşünür. Başka bir sürpriz ise 10 sene sonra Naruse’nin arkadaş grubunda olmamasıdır. Ne yazik ki Naruse 17 yaşında bir kaza sonucu ölmüştür.  
Geçmişi değiştirmeye çalışan Takamiya, hiç beklenmedik bir şekilde Naruse’nin başka bir kızla çıkmasıyla sarsılır. Cesaretini toplayıp ona sevgisini haykırmaya çalışsa da başaramaz. Paralel evren olayından anladığı kadarıyla geleceği değiştiremeyecektir. O da anların tadını çıkarmaya karar verir. 
Naruse ile Takamiya yakınlaşırlar. Naruse annesinin hastalığını anlatır ve son zamanlarında ikisinin sık kavga ettiğini söyler. Hatta annesinin intihar ettiğini ve bu sebeple kendini suçlu hissettiğini itiraf eder. Takamiya’ya göre; onu pişmanlıktan kurtarırsa ölümüne de engel olmuş olacaktır. 
Suwa Hirota’ya da gelecekten bir mektup gelir. Orada da Kakeru ile ilgili bir şeyler yazmaktadır. Takamiya ile Kakeru’yu kurtarmaya karar verirler. Onlara diğer arkadaşları da destek olur. Birlikte okuldaki atletizm yarışmasına katılırlar. “Birlikte kuvvet doğar” sözü tam onlar içindir. Hepsi bayrak yarışında birbirlerini kollarlar ve kazanırlar. Arkadaşlığın önemi bir kez daha kendini belli eder.  
10 yıl sonrasında arkadaşları Kakeru’nun evine ziyarete gittiklerinde onu anarlar. Takamiya bir kez daha durumu değiştiremeyeceğini anlar. Eve döndüğünde ise lise yıllarında tuttuğu günlüğü okur. Tıpkı lisede gelecekten gelen mektubu okuduğu gibi.  

Matsumoto’ya taşınma sebebini Kakeru’nun annesi  geride bıraktığı video ile açıklar. Onun Tokyo’da arkadaş edinemediğini bu sebeple oğlu için şehir değiştirdiğini söyler. Gözyaşlarıyla oğlundan özür diler. Kakeru’nun tüm arkadaşları ise sokağa dökülmüşlerdir. Bisikletiyle gezen çocuğu ararlar. Amaçları kazaya engel olmaktır. Çığlık çığlığa çocuğu kamyonun altından kurtarırlar. O da intihardan vazgeçmiştir. Arkadaşlarıyla anı biriktirmeye niyetlidir. Ancak geleceği mi değiştirmek mümkündür yoksa geçmişi mi? Sorusu özellikle filmin son anlarında izleyicinin kafasını karıştırıyor. Böylece film bittikten sonra da etkisi devam ediyor. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Allacciate Le Cinture - Kemerlerinizi Bağlayın

Yönetmen Ferzan Özpetek'in son filmi "Kemerlerinizi Bağlayın" dün Türkiye'de vizyona girdi. Bu havada Ferzan filmi iyi gider diyerek arkadaşlarla bilet aldık. Koltuklarımıza kurulduktan sonra yağmurun sesiyle açılış sekansı başladı. Hareketli kamera şiddetle yağan sağnağı adeta bize yaşattı. Otobüs durağına varınca da bir tilt ile filmin başrol oyuncularıyla tanışmış olduk hemde bir ırkçı kavga sebebiyle. Güzel Elena, bir barda garson olarak çalışmaktadır, en yakın arkadaşı ise gay Fabio'dur. Fabio ise Silvia ile oturmaktadır. Akşamları eve gelmemesiyle bir sevgili edindiği anlaşılan Silvia, çareyi arkadaşlarıyla Antonio'yu tanıştırmakta bulur. Tamirci olan kaba davranışlı Antonio, Silvia'nın arkadaşları tarafından sevilmez. "Zıt kutuplar birbirini çeker" Antonio ve Elena birbirine aşık olur. Ancak Elena'nın iki senelik bir ilişkisi vardır ve maalesef! o da Silvia'ya aşıktır.  Bara gelen Antonio bir bardak birayı fondip yaptıkta...

Terminus'da Ne Var? "The Walking Dead"

Kim ölür kim kalır meselesi... İzlemeden okumayalım lüften. 4. Sezon 8. bölümün sonunda herkes hapishaneden dışarı savrulmuştu. Gözü dönmüş vali gidip bir kampı kendine göre düzenlemiş, görünürde bir aile bile kurmuştu. Ancak bu hayat onun için yeterli değildi. Kendi kendine hapishanedekileri (yani Rickleri) düşman edinmişti ve intikam almalıydı. Kamptakileri doldurup hapishaneye sürdü. Ve Hershel'in kafası gövdesinden ayrıldı... Sapkın vali bunu Michonne'nin kılıcıyla yaptı. Sonrasında karşılıklı bir saldırmaca sürdü. Otobüsle hapishaneden ayrılanlar ve bir sağa bir sola savrulanlar oldu. Ne hikmettir ki ilerleyen bölümlerde otobüsün en güvensiz yer olduğu anlaşıldı. 8. bölüm sonrasında "The Walking Dead" fanatikleri merakla bekledi. Kim nereye gitti, nasıl buluşacaklar? Rick ve Carl, Judith'i kaybetti ve bunu uzun bir süre üstlerinden atamadılar. Ağır yaralı olan Rick'i oğlu Carl gözetti. Bu süreçte babasıyla bazen monolog bazen de dial...

Bulantı-Zeki Demirkubuz

"Var olmaktan başka hiçbir şey yok" Film, Jean-Paul Sartre'ın "Bulantı" isimli kitabı akla getiriyor... Filmdeki Ahmet  varoluşundan pişman mıdır bilinmez ancak nevrotik bir kaçış sürecinde olduğu kesindir. Karısını ve oğlunu uzaklara uğurlar. Gözü yaşlı eşi "Biz seni darlamışız" diye serzenişte bulunur giderken... Ahmet'in umurunda değildir. Çünkü onlar gidince de darlanmaya devam eder.  Karısı ve oğlu kaza geçirip öldüğünde Ahmet bir kadınla evde sevişmektedir. Telefonu defalarca çalar ve açmak istemez. Hatta sabahları evi toplamaya gelen kadın ona polisin aradığını söylese de durum değişmez. Ahmet sürekli bir kaçış içindedir. Gerçeği öğrenince onun acısına bile uzak kalırız. O yatak odasındayken kamera koridordadır ve film biraz daha uzak bir tarihle devam eder.  Ahmet yine eski Ahmet'tir. Sevgilisi ile daha rahat görüşecek diye düşünürüz ancak onun aramalarına cevap bile vermez. Çünkü ayrılmak istediğini yüzüne söyleyecek cesareti...