Ana içeriğe atla

GÜZ ÖĞLEDEN SONRASI



Yasujirō Ozu’nun “Günaydın” filmindeki bir sahne yıllar önce aklıma kazınmıştı... 1950 yılında Japonya’nın bir banliyö kasabasının tek bir televizyonu vardır. Minoru ve İsamu Hayashi kardeşler, okul sonrası TV ziyaretlerinde sumo güreşi izlemek için çoğu kez İngilizce derslerini asarlar… Eve geldiklerinde, anneleriyle babalarına onlara bir televizyon almaları için yalvarırlar. Ancak babaları buna karşıdır, televizyonun varlığının ortaya “100 milyon aptal” çıkaracağını düşünmektedir. Baba, oğullarına bu konuda konuşmamalarını söyleyince, çocuklar susmaya ant içerler. Ancak bu protestoları, sonunda bütün mahalleyi kaosa sürükler…



“Güz Öğleden Sonrası” filminin açılış sekansı alışılmışın dışında bir endüstri bölgesi ile başlar. Shuhei Hirayama, fabrika bacaları gören ofisinde oturmuş sekreterinin getirdiği belgeleri imzalamaktadır. Birkaç gündür işe gelmeyen bir çalışanın evlenmek üzere olduğunu öğrenir. Hemen arkasından ofise gelen bir arkadaşı da ona kızının evlenme yaşının geldiğini söyler. Hirayama ise kızı Michiko’nun yaşının henüz küçük olduğunu savunurEvliliğin acelesi yoktur! Bu sefer konu başka bir arkadaşlarının genç bir kadınla evlendiğine gelir. Böylelikle filmin çekildiği yıl olan 1962’de Japon toplumunda evliliğin ne kadar önemli olduğunu anlarız. İkisi akşam buluşmak üzere sözleşirler. Tabii kendine genç bir eş alan Horie de onlara katılacaktı.  
Akşam toplanan arkadaş grubu bir yandan beyzbol maçının sonuçlarını merak ederken diğer yandan da Horie’nin evliliğini konuşurlar. Asıl merak edilen onun cinsel gücü arttırıcı hap kullanıp kullanmadığıdır. Horie ise karısının onlara katılacağını söyler. Diğerleri bu duruma pek sıcak bakmaz, kadınlar her zaman eşleriyle gezmez’ diye söylenirler. Daha doğrusu bu sadece erkeklerin buluşmasıdır. Horie ise genç ve güzel eşinin onu yalnız bırakmamasıyla övünmeye başlar. Hatta yaşının küçük olmasının yararlarını anlatır. Bu esnada gelen eşi onu alıp eve götürür. Arkadaşları sohbetlerinin bölünmesinden pek hoşlanmasa da içten içe ona özenirler. 

Koichi, Hirayama’nın büyük oğludur. Bekar insanların eş beklentisi olurken onun eşinin de başka beklentileri vardır. Komşuda gördüğü son model ev eşyaları gibi... Ona istediğini almayan kocasına karşı tavırlıdır. Kazuo ve Michiko ise evdeki diğer bekarlardır. Michiko bir talibi olduğunu öğrenince ilk aklına gelen babasının ve kardeşinin nasıl yalnız yaşayacağıdır. Bu konuda çok sert olan kız evde evlilik lafını açtırmaz.  

Hirayama eski sınıf arkadaşlarıyla bir akşam toplanır, sake yerine viski ve bira içmektedirler. Eski hocaları da onlar katılmıştır. Sarhoş olan adamı eve bırakan Hirayama orada hocasının hiç evlenmemiş kızı Tomoko’yu görür. Zamanla yaşlı bir adama bakmanın maddi ve manevi zorluğunu farkedince kızını evlendirmenin gerektiğini anlar. 
Tokyo sokaklarını neonlu tabelalar, bar reklamları ve batılı giyim tarzını benimsemiş insanlar doldurmaktadır. Bu barlardan birinde içki içen Hirayama savaş zamanında kaptan olduğu günleri eski bir askeriyle yad eder. “Savaşı kazansaydık şu an New York’ta olurduk” diye söylenirken bir anda aslında savaşı kaybetmenin Japonya için daha iyi olduğuna kanaat getirirler. O arada barın sahibesinin eski karısına benzemesi dikkatini çekmiştir.  
Eve geldiğinde bunu çocuklarına anlatır. Ailenin erkekleri babalarının başka bir kadını düşünmesini desteklerken Michiko ise kadının yüzünü bile görmek istemez. Hirayama arkadaşlarının baskısına dayamaz ve kızını karşısına alıp sorar. Evliliğe niyeti var mıdır? Michiko hala onları bırakmak istememektedir. Ancak abisinin evinde tanıştığı bir çocuk hoşuna gitmiştir. Yengesi abisiyle bir golf sopası krizi yaşasa da buradan tek karlı çıkan yeni tanışan gençler olmuştur. Evin küçük oğlu Kazuo da biletçi bir kıza gönlünü kaptırmak üzeredir.  
Baba Hirayama oğlu Koichi ile barda kızının geleceğini konuşur. Yeni damat adayı Miura’ya kefil olan Koichi, bir yandan da babasının annesine benzettiği bar sahibini incelemektedir. Miura ile b başa konuşulunca gerçek ortaya çıkar. Başka biriyle nişanlı olan çocuk, Michiko’nun evlenmek istemediğini bildiğinden dolayı ondan çoktan vazgeçmiştir. Durum bir cesaret Michiko’ya anlatılır. Kız şansı olmadığını anlayınca babasının tanıştırmak istediği kişiyi kabul eder. Miura’nın aşkını kalbine gömmüştür.  
Michiko sessizce evliliğe razı gelmiştir. Bir bakıma babasını kırmak istememektedir. Kızını evlendirdiği gece Hirayama için biraz zor geçer. Önce arkadaşlarıyla vakit geçirir sonra da bara gider. Orada bar sahibesiyle sohbet eder. Kadın onun en sevdiği plağı koyar. Eve dönünce bu sefer onu gelini karşılar. Kızının dediği gibi geciktiğini ve alkollü olduğunu söyler. Onlar evine gidince küçük oğluyla yalnız kalan adam marş söylemeye başlar. Kendini yalnız hissettiğini itiraf etse de oğlu uyumaya niyetlendiği için duymamıştır. Artık evin erkekleri kendi işlerini kendileri halletmek zorundadır ta ki onlarla ilgilenecek bir eş bulana kadar. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Allacciate Le Cinture - Kemerlerinizi Bağlayın

Yönetmen Ferzan Özpetek'in son filmi "Kemerlerinizi Bağlayın" dün Türkiye'de vizyona girdi. Bu havada Ferzan filmi iyi gider diyerek arkadaşlarla bilet aldık. Koltuklarımıza kurulduktan sonra yağmurun sesiyle açılış sekansı başladı. Hareketli kamera şiddetle yağan sağnağı adeta bize yaşattı. Otobüs durağına varınca da bir tilt ile filmin başrol oyuncularıyla tanışmış olduk hemde bir ırkçı kavga sebebiyle. Güzel Elena, bir barda garson olarak çalışmaktadır, en yakın arkadaşı ise gay Fabio'dur. Fabio ise Silvia ile oturmaktadır. Akşamları eve gelmemesiyle bir sevgili edindiği anlaşılan Silvia, çareyi arkadaşlarıyla Antonio'yu tanıştırmakta bulur. Tamirci olan kaba davranışlı Antonio, Silvia'nın arkadaşları tarafından sevilmez. "Zıt kutuplar birbirini çeker" Antonio ve Elena birbirine aşık olur. Ancak Elena'nın iki senelik bir ilişkisi vardır ve maalesef! o da Silvia'ya aşıktır.  Bara gelen Antonio bir bardak birayı fondip yaptıkta...

Terminus'da Ne Var? "The Walking Dead"

Kim ölür kim kalır meselesi... İzlemeden okumayalım lüften. 4. Sezon 8. bölümün sonunda herkes hapishaneden dışarı savrulmuştu. Gözü dönmüş vali gidip bir kampı kendine göre düzenlemiş, görünürde bir aile bile kurmuştu. Ancak bu hayat onun için yeterli değildi. Kendi kendine hapishanedekileri (yani Rickleri) düşman edinmişti ve intikam almalıydı. Kamptakileri doldurup hapishaneye sürdü. Ve Hershel'in kafası gövdesinden ayrıldı... Sapkın vali bunu Michonne'nin kılıcıyla yaptı. Sonrasında karşılıklı bir saldırmaca sürdü. Otobüsle hapishaneden ayrılanlar ve bir sağa bir sola savrulanlar oldu. Ne hikmettir ki ilerleyen bölümlerde otobüsün en güvensiz yer olduğu anlaşıldı. 8. bölüm sonrasında "The Walking Dead" fanatikleri merakla bekledi. Kim nereye gitti, nasıl buluşacaklar? Rick ve Carl, Judith'i kaybetti ve bunu uzun bir süre üstlerinden atamadılar. Ağır yaralı olan Rick'i oğlu Carl gözetti. Bu süreçte babasıyla bazen monolog bazen de dial...

Bulantı-Zeki Demirkubuz

"Var olmaktan başka hiçbir şey yok" Film, Jean-Paul Sartre'ın "Bulantı" isimli kitabı akla getiriyor... Filmdeki Ahmet  varoluşundan pişman mıdır bilinmez ancak nevrotik bir kaçış sürecinde olduğu kesindir. Karısını ve oğlunu uzaklara uğurlar. Gözü yaşlı eşi "Biz seni darlamışız" diye serzenişte bulunur giderken... Ahmet'in umurunda değildir. Çünkü onlar gidince de darlanmaya devam eder.  Karısı ve oğlu kaza geçirip öldüğünde Ahmet bir kadınla evde sevişmektedir. Telefonu defalarca çalar ve açmak istemez. Hatta sabahları evi toplamaya gelen kadın ona polisin aradığını söylese de durum değişmez. Ahmet sürekli bir kaçış içindedir. Gerçeği öğrenince onun acısına bile uzak kalırız. O yatak odasındayken kamera koridordadır ve film biraz daha uzak bir tarihle devam eder.  Ahmet yine eski Ahmet'tir. Sevgilisi ile daha rahat görüşecek diye düşünürüz ancak onun aramalarına cevap bile vermez. Çünkü ayrılmak istediğini yüzüne söyleyecek cesareti...