Ana içeriğe atla

İstanbul Kısa Film Festivali Filmleri 2

Cumartesi Fransız Kültür Merkezi'ndeki kısalara gittim. 15 seansının ilk iki filmini kaçırdım. Salona girdiğimde baya havasızdı ancak kısa film aşkına biraz sabrederim diye düşündüm.

Cyril Schaublin'in "İzdiha" adlı kısa film çalışması tren istasyonundaki kaosu tam anlamıyla seyirciye geçirebiliyor. Birbirini iterek koşmaya çalışan insanlar, korku içindeki suratlar, şüpheli çantaya yaklaşan polisler ve arayış içindeki polis köpekleri. Bazı sahneler slow motion ilerliyor, ses ve derin müzikle seyirci olarak ben biraz sıkılsam da aktarmak istediği duyguyu alıyorum.

Chrzu "Yüksek Yüksek Topuklar" adlı animasyon filminde biz kadınları baya güldürüyor. Renkli topuklu ların önemini bir güzel anlatıyor. Yaklaşık 70 çift ayakkabısı olan kadın bizlere topuklu ayakkabı giymemiz gerektiğini söylüyor. Haksız da sayılmaz:))

Buğra Dedeoğlu "Şeref Dayı ve Gölgesi" adlı filmiyle Bakanlık desteği almış. Köyde yaşayan Şeref Dede gölgesi yüzünden bazı bedeller ödemiş, adı çıkmış dokuza inmez sekize... Bir gün kızgınlıkla gölgesine söylenirken onu kaybeder. Daha doğrusu gölgesi onu terkeder. Gizlice torununun yanına giden gölgeyi bulmaya çalışırlar.Şeref Dede ve torunu gölgeyi kovalasa da tekrar kazanamazlar. Konu açısından işlenebilir bir şey yakalanmış ancak senaryoda birçok eksik var.

Rafael Balulu "Çevirme Noktasında Batman" filminde İsrailli ve Filistinli ailelerin yol kavgasının anlamsızlığı üstüne kuruluyor. Sınırdan geçmek üzere sıkışmış trafikte bekleyen araçların içindeki iki erkek çocuk birbirleriyle camdan cama oynuyorlar. Kudüslü aile diğer ailenin önüne geçmeye çalışınca kaza oluyor ve çocuklar araçtan çıkıp oyuncak Batman'ın peşine takılıyor. Birbirleriyle kavga ederken aileler onları ayırıyor bir süre yanlış çocuklara sahip çıksalar da "aslında çocuk hepimizin çocuğudur" mantığını doğruluyor. Duran trafik, sınırdaki acımasız askerler ve savaş tarafları... Rafael Balulu savaşın ne kadar kötü bir şey olduğunu yumuşak bir dille anlatmış.

Dolunay Gördüm'ün okul projesi "Aşırı Yük" övgüyü hakediyor. Asansör fobisi olan bir adam tek başına asansörü kullanmak istiyor. Bir katta sarışın velet biniyor ve asansördeki aşırı hareketlerinden dolayı başına iş açıyor. Önce çocuğu çok kızsak da sonunda korktuğunu ve ağladığını görünce acıyoruz ve adamın asansöz fobisini yenmesine yardımcı olduğunu gördükçe teşekkür edesimiz geliyor.

Arne Ahrens "Sünnetim" adlı filmde Almanya göçmeni Türk ailenin ülkesine gelip oğullarını yeğenleriyle birlikte sünnet ettirmesini konu alıyor. Almanya-Türkiye arasında kalan çocuk, sünnet travması ve aidiyeti sorguluyor. Güldürmeyi başaran bir film. Sünnet erken yapılmalı!

Entropi" ve "Çıkmaz Ayın Son Çarşambası" beni biraz gaflete sürükledi. Konular fena değil ancak fazla uzatılınca anlamını yitirdiğini düşünüyorum.

Kısaların en büyük ortak sorunu kapanış jeneriğindeki yazıların küçük oluşu ve okunamaması.
Enerjimi diğer seanslara saklıyorum.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Allacciate Le Cinture - Kemerlerinizi Bağlayın

Yönetmen Ferzan Özpetek'in son filmi "Kemerlerinizi Bağlayın" dün Türkiye'de vizyona girdi. Bu havada Ferzan filmi iyi gider diyerek arkadaşlarla bilet aldık. Koltuklarımıza kurulduktan sonra yağmurun sesiyle açılış sekansı başladı. Hareketli kamera şiddetle yağan sağnağı adeta bize yaşattı. Otobüs durağına varınca da bir tilt ile filmin başrol oyuncularıyla tanışmış olduk hemde bir ırkçı kavga sebebiyle. Güzel Elena, bir barda garson olarak çalışmaktadır, en yakın arkadaşı ise gay Fabio'dur. Fabio ise Silvia ile oturmaktadır. Akşamları eve gelmemesiyle bir sevgili edindiği anlaşılan Silvia, çareyi arkadaşlarıyla Antonio'yu tanıştırmakta bulur. Tamirci olan kaba davranışlı Antonio, Silvia'nın arkadaşları tarafından sevilmez. "Zıt kutuplar birbirini çeker" Antonio ve Elena birbirine aşık olur. Ancak Elena'nın iki senelik bir ilişkisi vardır ve maalesef! o da Silvia'ya aşıktır.  Bara gelen Antonio bir bardak birayı fondip yaptıkta...

Terminus'da Ne Var? "The Walking Dead"

Kim ölür kim kalır meselesi... İzlemeden okumayalım lüften. 4. Sezon 8. bölümün sonunda herkes hapishaneden dışarı savrulmuştu. Gözü dönmüş vali gidip bir kampı kendine göre düzenlemiş, görünürde bir aile bile kurmuştu. Ancak bu hayat onun için yeterli değildi. Kendi kendine hapishanedekileri (yani Rickleri) düşman edinmişti ve intikam almalıydı. Kamptakileri doldurup hapishaneye sürdü. Ve Hershel'in kafası gövdesinden ayrıldı... Sapkın vali bunu Michonne'nin kılıcıyla yaptı. Sonrasında karşılıklı bir saldırmaca sürdü. Otobüsle hapishaneden ayrılanlar ve bir sağa bir sola savrulanlar oldu. Ne hikmettir ki ilerleyen bölümlerde otobüsün en güvensiz yer olduğu anlaşıldı. 8. bölüm sonrasında "The Walking Dead" fanatikleri merakla bekledi. Kim nereye gitti, nasıl buluşacaklar? Rick ve Carl, Judith'i kaybetti ve bunu uzun bir süre üstlerinden atamadılar. Ağır yaralı olan Rick'i oğlu Carl gözetti. Bu süreçte babasıyla bazen monolog bazen de dial...

Bulantı-Zeki Demirkubuz

"Var olmaktan başka hiçbir şey yok" Film, Jean-Paul Sartre'ın "Bulantı" isimli kitabı akla getiriyor... Filmdeki Ahmet  varoluşundan pişman mıdır bilinmez ancak nevrotik bir kaçış sürecinde olduğu kesindir. Karısını ve oğlunu uzaklara uğurlar. Gözü yaşlı eşi "Biz seni darlamışız" diye serzenişte bulunur giderken... Ahmet'in umurunda değildir. Çünkü onlar gidince de darlanmaya devam eder.  Karısı ve oğlu kaza geçirip öldüğünde Ahmet bir kadınla evde sevişmektedir. Telefonu defalarca çalar ve açmak istemez. Hatta sabahları evi toplamaya gelen kadın ona polisin aradığını söylese de durum değişmez. Ahmet sürekli bir kaçış içindedir. Gerçeği öğrenince onun acısına bile uzak kalırız. O yatak odasındayken kamera koridordadır ve film biraz daha uzak bir tarihle devam eder.  Ahmet yine eski Ahmet'tir. Sevgilisi ile daha rahat görüşecek diye düşünürüz ancak onun aramalarına cevap bile vermez. Çünkü ayrılmak istediğini yüzüne söyleyecek cesareti...