DİĞER
GÜNLER
Son
günlerde yaşanan kayıplar Suzan’ı üzmüştü, her ne kadar yeni tanımış olsa da.
Amacını hatırlaması gerekiyordu: Huzurevi Kampüsünün tadını çıkarmak! Liza gibi
kaygısız olmak ömrünü uzatacaktı. Kitap kulübü toplantısına siyah giyerek
gitti, Kara Kitap üzerine konuşacaklardı. Kütüphane bahçesinde oturan kitap
kurtları beyaz giymişti. Suzan çirkin ördek yavrusu gibi aralarına katıldı.
Orhan “Suzan Hanım ile geçen hafta kütüphanede karşılaştık. Ona bu hafta
konuşacağımız Kara Kitap’ı okumasını önerdim.” Suzan ekibin onu hoş geldin diye
karşılamasını beklerken beyaz saçlı bir kadın “Suzan Hanım niçin siyah
giyindiniz?” diye sordu. Suzan’ın ağzından dökülüverdi “Siz niçin beyaz
giyindiniz?” Kadın alaycı güldü “Biz ne giyeceğimizi bir hafta öncesinden
konuşuruz, bu hafta beyaz giymeye…” Orhan lafı kadının ağzına tıkamıştı “Önemli
değil, Suzan Hanım kitabı okudunuz mu?” Suzan başıyla onayladı. Kadın üstüne
gitmeye kararlıydı “Anladınız mı?” Suzan bozuldu “Anlamayacak bir durum yok.”
Orhan’a benzeyen başka bir adam “O anlamda sormadı, malum Kara Kitap’ı okumak
başka anlamak başka bir şey, bu kitabı anlamayanlar için kitap yazıldı, hatta
üniversitelerde dersler verildi.” Suzan gerildi “Tam olarak neyi anlamamışlar?”
Kadın atıldı “Kitap içinizi kararttı demek ondan siyah giyindiniz.” Birkaç
kadın gülüştü. Suzan bunlarla takılmaya meraklı değildi ancak açık da vermek
istemiyordu. Kitap üzerine sohbet başladı, Suzan tek kelime etmedi, kitabı
inceledi, anlaşılan o ki muzur biri kitabın içini beyaz dizi aşk romanıyla
değiştirmiş, kapağı sonradan yapıştırmıştı çünkü konuşulanlarla okuduğu farklıydı,
ayrıca kitap bir gecede okunacak kadar hafif değildi. Orhan sordu “Kitaptaki
Suzan karakteri Galip ile telefonda konuşurken sesinin gerçekten de
Celal’inkine benzediğini söylüyor sizce bu bir aynalama mı yoksa gerçek mi?”
Suzan soruyu üstüne alındı adından dolayı, ani bir cevap verdi “Gerçek, arayan
Celal bence” ortamda sessizlik oldu, rahatlamak için uçan serçeleri saydı. Kulüp
üyeleri bir sonraki hafta Kara Kitap’ın daha önce çözülmemiş sırlarını okumak
için sözleştiler, Suzan davet edilmemişti. Umurunda da değildi. Orhan ona doğru
geldi, ona birkaç kitap önerdi ve gitti. Arkadaşları Orhan’ı eleştiriyorlardı
muhtemelen Suzan’ı çağırıp ortamı bozduğu içindi. Suzan sahile doğru giden entel
ama kompleksli ekibe baktı. Kafasını dağıtmaya karar verdi.
Alışveriş
merkezinde indirim günleri başlamıştı. Kumru mağazalara hızla girip çıkıyordu.
Suzan ağırdan alıyordu, ucuz ve kaliteli bir ürünü kaçırmak istemezdi. Kumru
Vehbi’yi anlatıyordu. Adam esprili ve centilmendi, yaşına göre dinçti. Gelecek
planı yapmıyor, Kumru’ya sürekli çiçek alıyordu. Suzan, Tezer’in ona yaptığı
zorbalığı ve aldığı cevabı hiç anlatmadı kibarca onu uyardı. Ne de olsa Vehbi
uzun süre Tezer ile çıkmıştı, aniden biten ilişkinin sebebi ne olabilirdi?
Kumru geçmişini sormadığını söyledi. Suzan üstüne gitmedi ikisi limonata içip
dış dünyayı seyrettiler. Takım elbise giymiş adamlar ellerinde telefonlarıyla
iş görüşmesi yapıyor, anneannesi tarafından bakılan çocuklar dondurma yemek
için ortalığı ayağa kaldırıyor, okuldan çıkan gençler harçlıklarını birleştirip
patates kızartması sipariş ediyordu. Kumru Eflatun’u sordu. Suzan onunla ilgili
ne anlatacağını bilemiyordu adam o kadar belirsizdi ki, sadece monologdan
ibaretti. Kumru, Suzan’ın Battal’a maçta avazı çıktığı kadar “Susun” diye
bağırarak haksızlık ettiğini söyledi, onu çok aşağıladığı için adam bozulmuş
kendini geri çekmişti. Suzan şaşırdı, ilk fırsatta arasını düzeltecekti çünkü
Battal ne de olsa ilk arkadaşıydı. Kuaför işi pazartesiye kalmıştı, Kumru
susmak bilmiyordu saat çabucak geçmişti.
Akşam
yemeğinde Ahmet ve July’ın masasına oturdu Suzan. Gözü kapıdaydı, Battal
gelince hemen masaya davet edecekti. Kumru ve Vehbi aynı renk giyinip
gelmişlerdi, sinema gecesine hazırdılar. Battal kapıdan gelince Suzan el
salladı, adam hiç oralı değildi. En sonunda kalkıp yanına gitti. Battal
nazlanıyordu, Suzan “Yanlış davrandıysam özür dilerim, sabrımı taşırmıştın” dedi.
Battal yanağından makas aldı “Affettim seni, bir daha el alemin ortasında bana
oflayıp puflama” dedi. İkisi anlaştılar. Masaya gelen Battal “Suzan peşimden
koşuyor görüyor musunuz?” esprisini yaptı. Suzan da güldü, abartılı bir
şekilde. Mario kapıdan içeri girdi, Liza ile birlikteydiler. Suzan’a uzaktan
selam verip kapıya yakın bir masaya oturdular. Battal dün geceki partiyi sordu
Suzan’a. Geçen haftaki gibi keyifli olmadığını söyledi, muhtemelen Mithat
Bey’in vefatı herkesi üzmüştü. July itiraz etti “Burada her hafta birini
cennete uğurluyoruz zaten.” Suzan şaşırmıştı, her hafta bir kişinin ölmesi
normal değildi.
Sinema
salonunun en güzel koltuklarına oturdular. Orson Welles’in 1938 senesinde
çektiği “Too Much Johnson” filmini canlı orkestra eşliğinde izlediler. Kapanışta
alkışlamaktan elleri ağrımıştı. Kapı önünde Liza ve Mario film üzerine sohbet
ediyorlardı. Battal çoktan iyi geceler dileyip gitmişti. July ile Ahmet de
kafede bir şeyler içmek için ekipten ayrıldılar. Vehbi, Kumru ve Suzan’ı
yatakhaneye bırakmayı önerdi. Üçü yavaş yavaş yürüyorlardı. Suzan spor
salonunun duvarında bir gölge gördü. Onu kovalayan daha sonra da onun kovaladığı
gölge gibiydi. Suzan takibe başladı. Vehbi ve Kumru da tam arkasındaydı. İki
adım sonra Suzan birbiriyle öpüşen çifti gördü. Kumru an kısa bir nida attı.
Vehbi ise “Olamaz!” diye bağırdı. Öpüşen iki gölge Eflatun ve Tezer’e aitti.
Suzan’ın tansiyonu çıktı. Eflatun dediğini yapmış kendini rahat bırakmıştı.
Tezer ise intikam ateşini böylece söndürmüştü.
Ertesi
gün kahvaltı masasında kimse konuşmuyordu. Kumru çok bozulmuştu, Vehbi
ortalarda yoktu. Suzan kafasına takmayacağını kendine telkin edip duruyordu.
Eflatun nikahlı kocası değildi ya, zaten git-gel akıldı. Kumru pişmanlık
duyuyordu “Suzan benim yüzümden oldu!” Suzan “Kadın ne yapabilir diyordun ya
görmüş olduk” dedi Kumru’nun gözyaşları akmaya başladı. Suzan “Kumru ağlama
lütfen” diye onu teselli etti. Kumru aşkını kaybettiğine kanaat getirmişti,
onun macerasının acısı Suzan’dan çıkmıştı. Suzan güçlü ve temkinli görünmeye
çalışıyordu “Kumru buraya niye geldik? Huzurlu bir hayat yaşamaya, kendimize
acı çektirmenin anlamı yok!” Kumru başıyla onayladı, annesini kızdırmak
istemeyen çocuk gibiydi. Mario kahvaltıya gelince Suzan ona el salladı “Bak
yeni arkadaşlar ediniyoruz, bunlar hain değildir belki!” Kumru gözyaşlarını
silip güldü. Battal nerede acaba? Suzan ciddileşti “O kadar sabırlı değilim şu
an.” İkisi zoraki güldüler, kalpleri kırılmıştı.
ESER SAHİBİ EVRİM TANIŞ, İZİNSİZ KULLANILAMAZ. TELİF ÖDENMESİ GEREKİR.
Yorumlar