Ana içeriğe atla

Huzurevi Kampüsü-2 Cumartesi

 

CUMARTESİ

Peri masalı devam ediyordu. Deliksiz uyku çeken Suzan Hanım, güneşli bir cumartesi gününü dolu dolu yaşamaya hazırdı. Hemen giyindi, hediye çekini çantasına attı. Amacı kimselere özellikle de Kumru’ya görünmeden alışverişe gitmekti. Sabah kahvaltısı yeni başlamıştı. Dün geceki parti herkesi çarpmış olmalıydı, yemekhane tenhaydı. Suzan Hanım hala acıkmamıştı. Ama ne hikmetse tabağına konan her şeyi yiyordu. Temiz hava iştahını açmıştı. Koşar adımlarla huzurevi kampüsünün önündeki servise gitti. Şoför onu görünce kendine çeki düzen verdi, “Günaydın efendim” dedi. Suzan Hanım “Günaydın, kaçta kalkıyor?” diye sordu. Şoför hemen aracı çalıştırdı “Nereye gidiyoruz?” Suzan Hanım alışveriş yapacağını söyleyince adam onu yakındaki bir alışveriş merkezine bıraktı. Suzan Hanım rahat rahat gezecek, çekini yeni kıyafetler almak için harcayacaktı.

Mağazalar ışıl ışıldı, önce vitrinleri gezdi. Sonra en beğendiği mağazanın önünde durdu. Bugüne kadar hep kendi diktiklerini giymişti. Artık hazır giyim alabilecekti. Hemen hediye çekini çıkarıp o mağazada geçerli olup olmadığını sordu. Satış görevlisi kızdan olumlu yanıt alınca birlikte araştırmaya koyuldular.  Suzan Hanım rengarenk elbiseleri gözüne kestirdi. Bir tane kot pantolon ve üstüne ince kazak aldı. Sıra ayakkabıya gelmişti. Beyaz bir spor ayakkabı denedi, ayağına tam oturdu. Spor dersleri için eşofman takımı almalıydı. Süslü üç kadın spor dersinde ne giyeceklerdi acaba? Mayo lazımdı, terlik, güneş gözlüğü, çanta. Suzan Hanım paranın hepsini harcadı. Tarif edilemez bir mutluluk yaşıyordu. Elindeki poşetlerde sanki hayatı saklıydı. Artık güzel giyinecek güzel yaşayacaktı. Telefonu çaldı. Arayan üst komşusuydu. Suzan Hanım huzurevine geldiğini kimselere söylememişti. İşin ucunda yapamayıp dönmek vardı. Kendine yediremezdi. Anlaşmayı da ona göre yapmıştı. Önce bir senelik para ödemişti. Memnun kaldığı takdirde evi satılığa çıkaracaktı. Komşusunu ‘uzaktayım, akrabalardayım’ diye geçiştirdi. Bir kahve içmek için oturdu.

Etrafına bakındı uzun bir süre. Elinin üstü kaşındı. Sanki sinek ısırmıştı. Kampüste çok ağaç vardı. Normaldi. Sütlü kahvesini içerken telefonun şarjı bitti. Tamirciye girdi. “Oğlum bu telefonun şarjı dayanmıyor” diye yakınırken genç “Teyze bu telefon öldüm ben diyor” diye dalga geçti. Suzan Hanım ne yapacağını sorunca ona yeni bir telefon alması gerektiğini söyledi. Suzan Hanım düşünürken telefoncunun bir arkadaşı geldi “Ne haber lan Hacker?” diye ona takıldı. Suzan Hanım yeni telefonlara baktı. “Ben öbür ay gelip alırım” diyerek tamirciden çıktı. Kapının önünden Kumru geçiyordu. Hiç sesini çıkarmadı. “Teyze teyze!” diye bağıran gence önce Kumru baktı. Suzan Hanım yakalanmış gibi kaldı. “Teyze telefonunu unuttun” demişti hacker genç. Kumru bağırdı “Suzan neler aldın böyle?” Suzan kaderine katlanarak ona tek tek ne aldığını kafede gösterdi. Kumru da alışverişe çıkmıştı ancak dediğine göre çok zevkliydi tarzına uygun bir şeyler bulamamıştı. O da tüm parasını akıllı bir telefona yatırmıştı. Suzan Hanım, Kumru’nun yeni büyük beyaz telefonuna özendi. Tüm harfleri seçebiliyordu. Kendisi de aynısından alacaktı. Kumru kampüse geri dönmeyi önerdi. Hem yemek vakti yaklaşıyordu hem de Suzan’ın elindeki eşyalarla gezemiyorlardı. İkisi servise bindiler. Yemekhanede öğle yemeği yiyip odalarına çekildiler. Suzan tam kıyafetleri deneyecekti ki bir uyku bastırdı. Karşı koymadı, çift kişilik ortopedik yatağına uzandı ve derin derin uyudu.

Dışarıdan gelen seslerle gözlerini açtı Suzan Hanım, balkona çıktı. Sahilde yürüyüş yapanlar vardı. Partide herkesten uzak duran gruptu bunlar. Hemen hemen hepsi gözlüklüydü. Okulun inekleri diye geçirdi içinden. Belki kütüphaneye gidip güzel bir roman seçebilirdi. Yeni aldığı kot pantolonu denedi ancak içine giremiyordu. Uyurken kilo mu almıştı? Öğle yemeğinde yine çok kaçırdı diye kendine kızdı. Akşamdan tezi yok rejime başlayacaktı. Dayanabilirse… Yemekler o kadar lezzetliydi ki şefler beş yıldızlıydı muhtemelen.  Kütüphane etkinlik binasının giriş katındaydı. İçeride çay ve kahve masası vardı. Suzan Hanım ceketini bir masaya koydu. Roman bölümünü aradı. Türk yazarları gördü. Sırayla kitaplara baktı. Yaşar Kemal okumak geldi aklına. Bir Ada Hikayesi dört kitaptan oluşuyordu. Hepsini okuyabilir miydi? Kalın kitap okumak zor geliyordu. Hele ki dört tane onu biraz zorlayabilirdi. Uzun boylu zayıf bir adam ona doğru yaklaştı “Kararsız kaldıysanız ben önerebilirim”. Suzan Hanım liseli kız edasıyla kitap seçimini gözlüklü beyefendiye bıraktı “Olur!” “Hiç Orhan Pamuk okudunuz mu?” diye sordu adam. Suzan Hanım olumsuz bir şekilde başını iki yana salladı. “Kara Kitap’ı önereceğim size, işte burada. Biz okuma kulübü olarak haftaya bunu tartışacağız. Hepimiz okuduk, notlar aldık. Eğer siz de katılmak isterseniz” derken Suzan Hanım “Seve seve okurum, not alırım, kulübe katılırım” dedi. Adam bir kez yutkundu “Bu kadar hevesli olmanız çok güzel. Artık kitap okuyanların sayısı gittikçe azalıyor. Biz bilgilerimizi taze tutmak ve Alzheimer riskini azaltmak için bu tür aktiviteler düzenliyoruz. İsmim Orhan, sizinki?” “Benim adım Suzan” dedi Suzan Hanım adamın gözlerinin içine bakarak. Orhan devam etti “Aramıza katılacak mısınız?” Suzan Hanım hemen bir adım öne çıktı “Geliyorum hemen”. Adam eliyle onu durdurdu “Şu an başka bir kitabı konuşacağız”. Sahilde yürüyüş yapan inek öğrencilerdi bunlar hepsi bahçedeki yuvarlak siyah masaya oturmuşlar Orhan gelsin de ateşli bir şekilde haftanın kitabını konuşalım diye bekliyorlardı. Suzan Hanım o an istenmemesine çok bozuldu ama şansını haftaya kullanacağı için sevinmeye gayret etti. “Peki, iyi sohbetler” dedi. Adam gülümseyerek yanından uzaklaştı. Elindeki Kara Kitap’a baktı, kalındı “Ben olsaydım dikkat çeksin diye kapağı simsiyah yapardım” diye kendi kendine konuştu. Kütüphane görevlisi kıza kayıt yaptırdı. Masaya dönüp çayını yudumlayarak kitabın arkasını okudu. Birkaç kez daha okudu, kitap onda merak uyandırmıştı. İlk sayfayı açtı. Okudu bir daha okudu. Kendini veremiyordu. Göz ucuyla kitap kulübü elemanlarını incelemeye başladı.

Hepsi siyah giymişlerdi. Acaba kulübün kuralı mıydı? Haftaya aralarına katılırken o da siyah giyecekti. Unutmamak için not almalıydı. Defteri ve kalemi yoktu. Hatta Şirin’in dediğine göre üniversitedeki deneme derslerine katılabilirdi. Yanında yazı yazacağı bir defter olmalıydı. Kütüphane görevlisi kıza sordu. Kız ona renkli bir defter ve bir kalem verdi “Suzan Hanım’a hoş geldiniz hediyesi”. Teşekkür etti gülümseyerek Suzan, hemen notlarını yazdı. “Haftaya Cumartesi saat üçte kitap Kulübü toplantısı var. Kara Kitap’ı oku, not al. Siyah giyin!” Sigara kokusu geldi burnuna. Kim içiyordu. Bahçedeki entel gruba baktı göremedi. Görevli kız ortada yoktu. Aniden alarm çalmaya başladı. Ne yapacağını bilemedi. Hemen kitabını defterini aldı oradan çıktı. Kırmızı yelek giymiş üç genç geldi. “Kütüphane kapandı” diye bağırdılar. Suzan Hanım kapıda bekledi. Görevli kız aceleyle masasına geldi çantasını alırken bir tanesi onu kolundan tuttu. Diğerleri de Suzan Hanım ve entel gurubu oradan uzaklaştırdılar. Kızın gizlice sigara içtiğini düşündü. Çok tehlikeliydi özellikle de o kadar kitabın arasında… Baya hızlıydılar, yangın çıkmadan anında müdahale edebilmişlerdi.

Suzan Hanım’ın heyecandan tuvaleti geldi. Etrafına bakındı. Yönetim binasına daha yakındı, orada bir de poliklinik olduğunu duymuştu. Önce tertemiz bir tuvalet buldu, rahatladı. Kumru’nun dediği gibi altına kaçırma sorununu o da halledebilirdi. Hemen hemşire kıza doktor ile görüşmek istediğini söyledi. Hiç sıra beklemeden onu içeri aldılar. Doktor Suzan Hanım’ı ayakta karşıladı. “Hoş geldiniz Suzan Hanım, şikâyetiniz nedir?” diye sordu. Suzan Hanım biraz utana sıkıla geceleri altına kaçırdığını söyledi. Doktor kibarca izlenecek yolu anlattı ve ona bir kutu hap verdi. Ayrıca psikolojik olarak sorunu olmasa da bir terapist ile sohbet etmenin ona iyi geleceğini söyledi. Suzan Hanım ikna olmuştu. Geçmişte içinde biriktirdiği şeyleri anlatıp onu rahatlatacak birine ihtiyacı olabilirdi. Hemen onu yan odaya aldılar.

Uzanma koltuğuna bir güzelce oturdu Suzan Hanım. Kitabını, defterini eline aldı. Odadan çıkan psikolog kız “Yoksa notları siz mi alacaksınız?” diye espri yaptı. İkisi kahkaha attılar. “Estağfurullah, doktor bey sizinle biraz konuşmamı önerdi ben de geldim” diye kendini savundu Suzan Hanım. Psikolog “Ne iyi etmişsiniz, İsmim Arzu… Bir şeyler içmek ister misiniz?” diye sordu. Suzan Hanım çok sıvı aldığını söyledi, Arzu, Suzan Hanım’a kampüsü nasıl bulduğunu sordu. Suzan Hanım “Görkemli bir yermiş, dün geldiğimden beri geziyorum henüz bitiremedim. Arzu Hanım burası cennet. İyi ki ölmeden gelmişim” dedi. Psikolog baya güldü “Suzan Hanım belirgin bir sıkıntınız var mı?” Suzan kendini savundu “Hayır!” Arzu onu konuşturarak açmaya niyetliydi “Tam olarak aklınıza takılan sorular oluyor mu ya da sizi rahatsız eden küçük detaylar?” Suzan Hanım düşündü “Geceleri altıma kaçırmaktan korkuyorum bazen uyku için bitkisel sakinleştirici alıyordum.” Arzu profesyonel bir edayla “Anladım, sizce altına kaçırma sorununuz çözülünce geceleri deliksiz uyuyabilir misiniz?” Suzan Hanım sözlüye kalkmış öğrenci gibi bir an dondu kaldı “Dün gece deliksiz uyudum belki böyle devam eder.” Psikolog “Çok güzel, ilacınızı da almışsınız. Sorunu çözüldü olarak kabul edelim. Başka?” Suzan Hanım “Biraz evhamlıyım sanırım herkes kadar, daha doğrusu komşum söylemişti kafamda kuruyormuşum.” Psikolog “Ne gibi örnek verebilir misiniz?” Suzan Hanım “Mesela biri telefonu açmayınca onu başına bir şey geldiğini düşünüyorum, trafik kazası mı geçirdi, kalbi mi durdu gibi.” Psikolog “Peki bu düşündüklerinizden biri olmuş oluyor mu?” Suzan Hanım kafasını hayır anlamında iki yana salladı. “Bakın Suzan Hanım bazen hepimiz böyle şeyler düşünürüz ancak sürekli bunları düşünmek yaşam kalitemizi düşürür. Özellikle yalnız yaşamış belli bir yaşın üstünde çok hastam var. İş birliği içerisinde bu sorunlarını çözüyoruz.  Size yardım etmek isterim. Eğer siz de isterseniz?” Suzan Hanım gülümsedi “Peki, varım!” dedi. Çarşamba’ya randevu aldı. Ve kafasında kurmamaya gayret edeceğini söyledi. Psikolog Arzu karşı komşusunun kızı gibi sıcakkanlıydı bir o kadar da bilgili görünüyordu. Suzan Hanım’ın güvenini kazanmıştı.

Yönetim binasından çıkmadan Suzan Hanım son bir kez tuvalete girdi. O içerideyken gelen iki kadın fısıldıyorlardı. “Baksana yine denetim varmış” dedi biri, diğeri sırrı açıklıyormuş gibi “Şu alt kattaki şeyleri etkinlik binasına taşıyacaklarmış, benim onları görmeye artık içim elvermiyor.” “Bak gördüklerini unut yoksa…” Suzan Hanım istemeden hapşırdı ve ikisi konuşmayı kestiler, tuvalette başka biri olduğunu anlamışlardı. Suzan Hanım dışarı çıkıp çıkmama konusunda kararsız kaldı. Sifonu çekti. Diğer kadınlar tuvaletten çıktılar. Suzan Hanım kimseyi göremedi. Merak duygusunu bastırdı. Ne de olsa beş dakika önce kısa bir terapi seansından çıkmıştı. Hayatının amacı belliydi artık, ye, iç, gez!

Yatakhaneye doğru giderken Kumru balkondan ona el sallıyordu. “Suzan akşamki filme gidiyor muyuz?” Suzan daha kampüsün etkinlik broşürüne bakmadığı için sinema gösteriminden haberi yoktu. İkisi yemekten sonra buluşmak için sözleştiler. Sinemaya giderken ne giyilirdi? Rahat bir pantolon ve üzerine kapüşonlu ince kazak. Tıpkı gençler gibi görünecekti, heyecanlandı. Odasına çıktı, kitabını ve not defterini masasına koydu. Tam giyinecekti ki içi rahat etmedi kalkıp sıcak suyla duş aldı. Aynanın önünde yüzüne sürebileceği kremleri gördü. Burada hizmet sınır tanımıyordu. Suzan yüzünü ve kolları kremledi. Karnı guruldamaya başlamıştı. Saatine baktı. Yemek saatiydi.

Suzan Hanım “Kuzum bu sandalyelerin kılıfları neden sürekli değişiyor?” diye merakla Melek’e sordu. Kız övünerek cevapladı “Değişim zihni dinç tutar, bakın dikkatinizi çekmiş demek sizi mutlu etti”. Suzan Hanım gülümsedi “Evet, her şey çok güzel... Masalar pırıl pırıl, yemekler lezzetli ama ben artık fazla yemeyeyim kot pantolona sığmıyorum.” Melek baya ikna ediciydi “Suzan Hanım, yemek yemezseniz enerjiniz olmaz, bağışıklığınız zayıflar sonra çabuk hastalanırsınız. Eğer kilo aldığınızı düşünüyorsanız spora başlayabilirsiniz. Afiyet olsun!” Suzan Hanım önündeki bir tabak yahniye bakakaldı. Mis gibi duman tabaktan haleler şeklinde burnuna ulaşmıştı. Dayanamadı hepsini yedi. Üstüne muhallebi geldi. Kocaman masada yalnız yemek yiyorum diye düşünürken Ahmet ve Mithat kardeşler kapıda göründü. Suzan Hanım diğer masaya gitmesinler diye onlara el salladı. Şirin ve Cesur ikisini masaya getirdiler. Asıl amacı gençlerle sohbet etmekti. Yoksa Ahmet ve Mithat ile sosyal anlamda bir yere varamayacağını çoktan anlamıştı. Selamlaşıp masaya oturdular. Ardından Battal Bey geldi ve kocaman bir hapşırmayla yine tüm yemekhanenin odak noktasına oturuverdi. Suzan Hanım eliyle ona gelme işareti yapıyordu. Battal Bey yandan yandan gülerek bastonunu ona doğru salladı “Geliyorum kız bekle!” Suzan Hanım kızarmıştı, Şirin ve Cesur kendini tutamadı. “Ne kadar komik biri değil mi?” diye Cesur, Battal’ı Suzan’a övmeye başladı. Şirin de onu başıyla onaylıyordu. Suzan Hanım’ın kaşlar çatıldı “Aman ne komik adam, mikrop saçarak geliyor, hasta mı olalım şimdi?”

Battal Bey, Suzan’a yaklaştı “Korkma canım, alerjik bu, hasta değilim!” dedi ve yanına oturdu. Suzan Hanım inadından bir sandalye yana kaydı. Battal Bey ona takılmaya devam etti “Dün gece etrafımda dönüyordun şimdi el oldun!”  Suzan ağzını elleriyle kapadı “Çok ayıp Battal Bey siz benimle nasıl böyle konuşabiliyorsunuz?” Battal kendini savundu “Siz benim arkadaşım değil misiniz? Takılıyorum işte!” Suzan Hanım o an arkadaşlık kavramını düşündü. Genelde arkadaşları ona ne düşündüğünü hemen söyleyemezdi. Resmi davranırlardı. Sınırı aşan olursa Suzan Hanım onları cezalandırırdı. Kapıyı onlara açmayarak. Peki Battal’ı nasıl cezalandıracaktı? Onunla konuşmayarak. Battal yokmuş gibi davranacaktı, görecekti gününü yaşlı densiz.

“Alıştınız mı?” diye Suzan’a sordu Şirin. Suzan gününün nasıl geçtiğini anlattı. Dün gece hediye edilen çeki harcadığını söyledi. Suzan Hanım genel olarak huzurevi kampüsünden memnundu, bu geceki sinema gösterimini merakla bekliyordu. Battal “Ben de geleceğim tam senin arkana oturacağım” dedi. Suzan ona cevap vermiyordu. Şirin spor salonuna gitmesi gerektiğini söyledi. Suzan artık defteri de olduğuna göre plan yapmalıydı. İlk işi etkinlikleri öğrenmek ve kendine uygun olanları defterine not etmekti. Cesur hemen atıldı “Akıllı telefonunuza da uygulamayı indirebilirsiniz, etkinlik başlamadan önce mesaj gelir hem daha kolay”. Suzan akıllı telefonu bozulmak üzere olduğu için hayıflanırken Battal “Benim bile var, bak son model” diye kendisininkini gösterdi. Suzan Hanım hala onun olduğu tarafa bakmıyordu. Ahmet Bey yemeğe ara verip gülmeye başladı. Masadakiler ona baktılar. İlk kez tepki verdiği için hepsini şaşırtmıştı. Suzan Hanım fısıldadı “Adam yedikçe canlandı!” Battal ona baktı “Duydum seni muhallebi çocuğu!”

Giriş kapısından kahkahalar geliyordu. Sokak lambasının altında Tezer ve arkadaşları vardı. Yanlarında da centilmen kavalyeleri. İnsanlar yaşlandıkça çocuklaşır derlerdi ama Suzan Hanım inanmazdı. Lise yıllarında gibi oynaşan ekibi görünce ikna oldu. Kendi de bu kadar gençleşir miydi acaba? En azından otuzlu yaşlarındaki haline dönse, keşke. Bir oraya bir buraya kelebek misali koşardı. Ah Suzan, koştun da ne oldu? Bak şimdi sana kim koşuyor? Kendini annene, babana, kocana, kardeşlerine köle ettin. Her dediklerini yaptın. Şimdi yanında kim var? Annen, baban göçüp gittiler, kocan kaçtı. Kardeşlerin kapısını kapadı oturuyor. Ne yaptın ki onlara emek vermekten başka? Şu gülenlerin hiç mi derdi yok acaba? Of Suzan kurma kafanda! Dur artık! Psikolog Arzu’ya söylerim yoksa seni! Dön arkanı, yürü!

Sinema salonu girişinde kâğıt helva dağıtılıyordu. Suzan, çocuklar gibi sevinen Kumru’yu gördü. Kumru kendine yeni arkadaşlar edinmişti. Hatta onlarla Suzan’ı tanıştırdı. Birinin ismi Mücella idi, yetmiş yaşındaydı. Diğer sarışın ise seksen yaşındaydı, adı Liza idi. Suzan da kendini tanıttı. Emekli terzi olmasıyla övündü. Kadınlar ona özendiler ikisi de hayatında hiç çalışmamışlardı. Eşleri bürokrat emeklisiydi. Ölünce yalnız kalmamak için huzurevini tercih etmişlerdi. Liza çok yakında kampüsten ayrılacağını söyledi. Hepsi şaşırdı. Çünkü orası artık onu tatmin etmiyordu. Belki yurtdışında bir huzurevine yerleşirdi. Kumru başka dil bilip bilmediğini sordu. Liza Fransızca biliyordu. Hepsi saygı gösterir gibi başını salladılar. Suzan da Almanca teşekkür etmesini ve adını söylemesini biliyordu. İstese öğrenirdi. Ama bunu onlarla paylaşmadı çünkü kadınlar bu tarz muhabbete uygun değildi.

Hepsi içeri geçtiler. Sinema salonundaki kırmızı kadife perde mis gibi naftalin kokuyordu. Suzan Hanım annesinin yüklüğündeki yorganları hatırladı. Rengarenk kalın yorganlar… Onların kılıflarını çıkarır, yıkar, ütüler ve tekrar geçirirdi. Arada açıp havalandırsa da yazın muhakkak naftalinlerdi.  Annesi “Hadi Suzan, çıkar bunları” derdi. Diğer kardeşleri işimiz var diye evden kaçarlardı. Suzan’a kalırdı bütün işler. O da alnının akıyla altından kalkardı. Kimse eline sağlık demezdi. Suzan o zamanlar bunları görevi diye bilirdi… Bu düşünceleri on beş saniyede aklından geçirdiği için aşama kaydettiğini düşündü ve sevindi. Terapi şimdiden işe yaramaya başlamıştı.

“Tiyatro da oluyor mu?” diye sordu Suzan Hanım. Mücella onayladı “Gelmez olur mu, benim zamanımdaki eski kabareleri bile burada izlemiştim.” Liza “Ben müzikal severim, geçen sene daha sık geliyordu bu sene bale ve opera ağırlıklı program yapmışlar”. Kumru sordu “Stand-up gelir mi?” Kadınlar birbirlerine baktılar. Liza “Talep olsa gelir belki” dedi. Kumru Suzan’ı dürttü “Yarın gidip dilekçe verelim, komik birilerini getirsinler, azıcık gülmek bizim de hakkımız!” Suzan gülümsedi. Film başlamak üzereydi. Tezer ve arkadaşları gelmişti. Entel grubunun hepsi eksiksiz oradaydı. Ahmet ve Mithat’ı göremedi. Battal da gelmesin diye dua ediyordu. “Singin' in the Rain” filmi başladı. Ne güzel tap dansı yapıyorlardı. Suzan Hanım ertesi gün dans kursuna gitmeye kesin kararlıydı. Film sayesinde içinde kelebekler uçuyordu. Omuzunda bir el hissetti. Arkasını dönerken Battal Bey’in sesini uydu “Oynama kız!” Suzan derin bir nefes aldı. Omuzundaki eli itti. Battal gülüyordu. Suzan filmin içine tekrar girdi. Bu gecenin güzelliğini kimse bozamayacaktı.






ESER SAHİBİ EVRİM TANIŞ, İZİNSİZ KULLANILAMAZ. TELİF ÖDENMESİ GEREKİR.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Terminus'da Ne Var? "The Walking Dead"

Kim ölür kim kalır meselesi... İzlemeden okumayalım lüften. 4. Sezon 8. bölümün sonunda herkes hapishaneden dışarı savrulmuştu. Gözü dönmüş vali gidip bir kampı kendine göre düzenlemiş, görünürde bir aile bile kurmuştu. Ancak bu hayat onun için yeterli değildi. Kendi kendine hapishanedekileri (yani Rickleri) düşman edinmişti ve intikam almalıydı. Kamptakileri doldurup hapishaneye sürdü. Ve Hershel'in kafası gövdesinden ayrıldı... Sapkın vali bunu Michonne'nin kılıcıyla yaptı. Sonrasında karşılıklı bir saldırmaca sürdü. Otobüsle hapishaneden ayrılanlar ve bir sağa bir sola savrulanlar oldu. Ne hikmettir ki ilerleyen bölümlerde otobüsün en güvensiz yer olduğu anlaşıldı. 8. bölüm sonrasında "The Walking Dead" fanatikleri merakla bekledi. Kim nereye gitti, nasıl buluşacaklar? Rick ve Carl, Judith'i kaybetti ve bunu uzun bir süre üstlerinden atamadılar. Ağır yaralı olan Rick'i oğlu Carl gözetti. Bu süreçte babasıyla bazen monolog bazen de dial...

Gece Sahilde Tek Başına

Young Hee, Güney Kore'de ünlü bir aktristir. Yönetmenle yaşadığı bir ilişki sonucunda kalbi çok kırılır. Çünkü adam evlidir. Hamburg'a giden Young Hee, bir arkadaşının evinde kalır. Hem kalbinden aşkın izlerini silmeye çalışır hem de adamın gelip onu almasını bekler. Farklı bir ülkede her gün parkta yürüyüş yapar, yeni insanlarla tanışır ve biraz daha rahat davranmaya çalışır. Her ne kadar arkadaşı onun bir yemekte alkol alıp gevşemesinden hoşlanmasa da Young Hee o an canı ne isterse onu yapmaya kararlıdır. Ülkesine geri döndüğünde eski arkadaşlarını bulur ve onların değişimini gözlemler. Hala bekar olan erkekleri acımasızca eleştirir. Eski aşkının ne yaptığını merak etse de çok peşinde düşmez. Eninde sonunda hesaplaşacak kadar içinde biriktirdikleri vardır. Young Hee sadece sevilmek istediğini anlamıştır. O yüzden çevresindekilerle bu konuda rahatça tartışır. Arkadaşların onun zor zamanlarına destek olmak için seslerini çıkarmazlar. Young Hee sahilde uyuduğu bir gün es...

Balıkesir Şan Sineması

Balıkesir Şan Sineması'nın kapanacağını ve 4as market olarak açılacağını duydum veeee çok üzüldüm. İlk filmimi izlediğim yer olan Şan, benim için çok özeldir. 1994-1999 yılları arasında... İlk kez Batman'ı orada seyrettim ve sonraki 4 sene boyunca filmlerimi izlediğim tek yer oldu. Kısacası sinema nedir Şan'da öğrendim. Cumartesi ve pazar günleri hınca hınç dolu olurdu. Okuldan ve dersaneden kaçıp gittiğim tek yerdi. Ülkede sinema ve tiyatro salonları kapatılıyor yerlerine marketler ve avmler açılıyor. Köle gibi çalış, sanattan uzaklaş, para harca, daha çok kazanmak için çalış ve daha çok harca. Çark böyle dönecek artık. Anlayanlar anlamayanlara anlatsın.