Ana içeriğe atla

Huzurevi Kampüsü-11 Daha Önce

 

DAHA ÖNCE

Abdi askerden döndükten sonra önce bir berberde sonra bir çiçekçide sonra da meyve-sebze halinde çalışmıştı. Hayata geliş amacını henüz çözemediği için babası ne derse onu yapıyordu, gönülsüzce. Bu sebeple her işte başarısız oluyordu. Berberde gür saçlı bir adamın kafasını sıfıra vurmuş, çiçekçide ise zararlı haşerelerden temizlemediği buketleri müşterilerin evine göndermişti. Suzan ile sözlendiğinde halde getir götür işi yapıyordu. Suzan’ın ailesi “Evin bereketli olur” diyerek onu Abdi’ye vermişlerdi. Suzan’a sorulmamıştı. Tam otuz beş sene evlenmekle ilgili bir adım atmadığı için onun artık seçme şansı yoktu. İkisi birkaç kez buluşmuştu. Suzan Abdi’nin uzun boylu ve zayıf olmasını beğenmişti, kendi ailesinde erkekler kısa boylu ve şişmandı. Suzan en azından çocuklarının uzun olma ihtimalini sevmişti. Kardeşleri “Nihayet bir koca buldun” bakışlarıyla onu baş göz etmişlerdi. Abdi, Suzan’ın dikiş dikerek evi geçindirmesine aklı yatmıştı, sıcak yemek, temiz çamaşır ve sınırsız televizyon keyfi. Asıl ana-baba dırdırından kaçan Abdi idi.

Aileler üzerlerinden bir yük kalkmış gibi yeni evlileri ne aradılar ne sordular. Suzan geri dönmek istese baba ocağının kapısının kapalı olduğunu anlamıştı. Abdi de askerlikten daha rahat olduğu için Suzan ile oturduğu evi seviyordu. Yıllarca yatak odasında derin uyku çeken adam elli yaşından sonra salona taşınmıştı. Üçlü koltukta yemek yiyor, uyuyor, nefes alıyordu. Suzan tam yirmi beş sene asıl kim olduğunu bilmediği bir adamla yaşadı. İkisi birbirini sevmedi nefret de etmedi. Bir bakımı aileleriyle artık yaşayamayan iki kişi aynı eve çıkmıştı. Bu ev arkadaşları bir çocuk yapmayı asla konuşmadı. Suzan gece gündüz dikiş dikerek iyi bir birikim yaptı. Ara sıra kocasına harçlık veriyordu. Sabah çıkıp akşam gelen adam “İşim vardı” diyordu. Oysa evlendikten sonra hiç çalışmamıştı. Etraftakiler bunu sorgulamıyordu.

Suzan içini kimselere dökemedi. Gerçi konuşsa ne diyecekti? Kocam benimle ilgilenmiyor dese biri çıkıp sen de onunla ilgilenmiyorsun diyebilirdi. Haklıydı. Abdi kendi yolunu çizmişti. Ancak Suzan derinde yaşayamadığı şeyleri emekli olunca yaşarım diye ertelemişti. Abdi kolay para peşindeydi, gazetede gördüğü “Ücretli denek aranıyor!” ilanına ilk başvuran kişi olmuştu. Bir süre herkesten gizli huzurevine gidip gelmişti. Eline geçen parayı eve varmadan yiyordu. Dışarıda en güzel ızgaraları masasına sipariş ediyor, kahvede arkadaşlarına çay-kahve ısmarlıyor, amcasının oğluna ya da kızına büyüklük olsun diye para veriyordu. Hayatında hiç hastalık geçirmemesi ve ağır işte çalışmaması Doktor J için bulunmaz nimetti. Abdi günden güne gençleşiyordu. Son geldiği noktada Fono ve Doktor J ortak karar aldılar, onu eve gönderemezlerdi. Altmış yaşında olması gereken adam kırk yaşında gösteriyordu. Abdi sakinleştiricilerle deneye devam etti. Tam otuz yaşına döndüğünde bir sürü bebeği olmuştu, Suzan’dan değil siyahi güzel bir kadından. Abdi’nin kuvvetli bağışıklığı üzerinde yapılan her deneye dayanmasını sağlamıştı. Gün gelir Doktor J bu depodan onu çıkarırsa adamın yaşayacağına emindi.

Suzan kocasını aramaya kalkmadı. Salonun boşalmasına sevinmişti. Üstelik harçlığı da cebine kalmıştı. Tek kişilik yemek ve kısık sesli televizyon en sevdiğiydi. Abdi bir kere oturup “Nasılsın?” dememişti. Suzan da Abdi’nin nasıl ve nerede olduğunu merak etmiyordu. Son zamanlarda eve geç gelen yabancı, muhtemelen kendine daha konforlu bir yer bulmuştu. Suzan, Abdi’nin gelmeyeceğine emin olduktan sonra komşularına ayrıldığını söyledi. Kimse üzülmedi. Suzan bazı geceler duyduğu sesleri Abdi’nin dönmüş olabileceğine bağlasa da eve kargadan başka kimse gelmiyordu. Abdi’nin hak ettiği yerde olduğuna inanmıştı. Suzan kafasını dinlemek için bez çanta dikip satmaya karar verdi. Daha çok para getiriyordu. Günde yüz çanta dikiyor ve bir pantolon dikerek kazanmadığı parayı kazanıyordu. Kocasının eşyalarını atmak için dolabı karıştırırken Huzurevi Kampüsünün tanıtım broşürünü görmüştü. Biraz araştırma yapınca parasını ve altınlarını buraya yatırabileceğine kendini ikna etmişti. Suzan yeni bir hayat istiyordu.

HAFTA BAŞI

Suzan ve Kumru kendilerini Ahmad’ın Güzellik Salonunda buldular. Saç tasarımcısı Ahmad Kumru’nun saçlarını savurmasını istedi, ona göre bir kadının saçı uzun olmalıydı, kısa saç erkeğe yakışırdı. Kumru ince ve cansız saç yapısından şikâyet ederken adam onu bu dertten kurtaracağına dair yemin etti. Sıra Suzan’a gelmişti. Saçı yüzünden yaşlı gösteriyordu, hemen saç diplerini kumrala uçlarını da sarıya boyattırdı. Ahmad bu işi biliyor diye aralarında konuştular. Bundan sonra her hafta bakım ve föne geleceklerdi. Manikürcü kız hemen yanlarına oturdu. Suzan dikiş dikmekten ellerine hiç bakım yapamamıştı. Oje sürmeyeli yıllar olmuştu. Kız ona kırmızı ojeyi layık gördü. Kumru ise beyazı tercih etmişti.

Öğle yemeği için kampüse döndüklerinde herkes tekne turu için hazırlık yapıyordu. Melek tura gideceklerin yanlarına sandviç veriyordu. Battal spor kıyafetleriyle yanlarına geldi. Suzan “Hayrola Battal Bey, olimpiyatlara mı katılacaksınız?” diye sordu. Battal kolundaki akıllı saati gösterdi “Her gün on beş bin adıma çıktım, siz oturun yerinizde!” diye dalga geçince Kumru bozuldu “Ben de spora adıyorum kendimi.” Battal güldü “Ne oldu aldatılan kadınlar acısını saçlarından çıkarırmış ama güzel olmuşsunuz.” Suzan itiraz etti “Ben aldatılmadım.” Kumru “Ben de.” Battal güldü “Kimisi kötü çocuk sever!” Ahmet ve July kapıdan girince Suzan eliyle ağzını kapadı, Ahmet tekerlekli sandalyesizdi. Battal “Ya bakın işte adam hayatının aşkını buldu nasıl dirildi?”  İkisi masaya geldiler. Tekne turu yerine alışverişe gideceklerdi. Suzan içinden dua etti Eflatun ve Tezer ekibini bir daha görmemek için. Mario gelince Suzan onu masaya çağırdı, tekne turu kafasına yatmıştı. Suzan üzerini değiştirmek için odasına uğradığında kapının altından atılmış bir mektup buldu. Eflatun ona bir sayfa yazı yazmıştı. Suzan okumadan defterinin arasına koydu. Kafada bitirmek böyle bir şeydi.

Kumru ile ikisi tekne turunda çalan müzikle baya eğlendiler. Mario ise diğer insanlarla tanışmakla meşguldü. Kumru ona pek ısınamamıştı, Battal samimiydi, Ahmet doğal, Mithat artık topraktı ancak Mario kim çekerse oraya gidecek gibiydi. Suzan üstü kapalı Vehbi’nin samimiyetsizliğini hatırlattı. Kumru da eski aşkını savundu, Tezer onu etkisi altına almıştı, Vehbi kadın ortadan kaybolursa ancak ona geri dönerdi, Kumru bulduğu erkeğe yapışan biri değildi. Suzan, Eflatun’a baştan beri anlam veremediğini ancak onu adaya çağırınca içinde bazı hislerin uyandığını Kumru’ya itiraf etti. Kumru ona sarıldı, üzülmemesini en kısa sürede atlatacaklarını garanti etti. Tekne dalgadan sallanmaya başlayınca huzurevi sakinleri denize düşüp boğulmaktan korktular. Mario ve kaptan onları sakinleştirdi, hepsi sandviçlerini yiyip, kampüse geri döndüler.

Suzan akşam Liza’nın veda yemeği için hazırlandı. Battal’ın ve Mario’nun spor aşkını kıskanmıştı, yarın mayosunu giyip yüzmeye gidecekti. Henüz hava kararmamıştı, meydanda müzede kazı yapan ekibi gördü, aralarında tartışıyorlardı. Temsili kazı başkanı tavır alarak yanlarından uzaklaştı. Ekip nereyi kazacağına karar vermemişti. Suzan Hanım kendi kendine mırıldandı “Kitap kulübü ayrı bir dünya, bunlar daha ayrı.” “Suzan Hanım” diye bir ses duydu, psikolog Arzu ona el sallıyordu. İkisi selamlaştılar. Suzan biraz utanmıştı ne de olsa deli Eflatun uğruna kızla olan randevusuna gitmemişti. Arzu onu rahatlattı “Ne zaman kendinizi hazır hissederseniz!” Suzan düşündü neye hazır hissedecekti? Buraya geldiğinden beri gayet iyiydi, geçmişi oturup anlatmak çok gereksizdi. Suzan “İhtiyacım var mı, emin değilim.” Arzu “Terapiye mi?” Suzan başıyla onayladı. Arzu son derece sakin bir ses tonuyla “Suzan Hanım ısrar etmiyorum, ben her zaman buradayım. Kafanızda çözemediğiniz sorular olursa lütfen kendinizi zorlamayın., gelin birlikte savaşalım” dedi. Suzan kızın arkasından bakakaldı. En azından bir gün kahve içmeye ona uğrayabilirdi. Arzu’nun alınmasını istemezdi.

Herkes masada Liza’yı bekliyordu. Battal yemeklerin soğumasına isyan edince yemeğe başladılar. Mario, Liza’nın uçak biletini erkene almış olabileceğini söyledi. Suzan, Liza’nın pazartesi akşamı için söz verdiğini ve salı günü gideceğini savundu. Kumru durduk yere hüzünlendi alıştıkları bir kişi daha aralarından ayrılmıştı. July akşamki gösteriyi çok övdü. Yirmili yaşlarında bir çocuk sahneye çıkacak ve etrafındakilerin komik öykülerini anlatacaktı. Ekip etkinlik salonunda yerini aldı. Bu sefer altı kişilik masalar oluşturulmuştu, çerez ve meşrubat sınırsızdı! Battal yemeğe devam etti. Suzan onun ertesi gün yirmi bin adım yürümesi gerektiğini ima edince adam tüm tabağı ağzına tıktı. Böylece Ahmet ve July gösteriden önce gülme krizine girmişlerdi. Sahneye sarışın, enerjik bir çocuk çıktı. Sürekli alkış istiyordu, anlatmaya başladı “Benim yengenim yengesi var… Herkesin vardır… Kendisi bir araba kadar şişman, getirsek bu sahneye zor sığar… Onu hareket ettirmek için vinç lazım. Hadi gülün! Bir gün yengeyi tutukladılar. Ne olduğunu anlamadık, mevzu neydi? Annemler perişan, yengem perişan arkadaşları dizlerini dövüyor. Polis açıkladı; yenge, bizim tombiş yenge evinde üç kişiyi öldürmüş. Nasıl ya? Siz de şaşırdınız değil mi? Masum kadın, kanatsız melek neden böyle bir şey yapsın? Olay kısa sürede çözüldü, yenge içeride bir gece bile yatmadı. Şimdi olanları anlatıyorum; gündüz vakti, komşuya gitmeye karar vermiş yengemiz, giyinmiş, tam kapıdan çıkacakken aklına evi ilaçlamak gelmiş. Geceleri sinekten uyuyamadığı için iki kutu sinek ilacını eve sıkmış. Komşuya varmış, kekler, börekler, lahmacunlar yenmiş, üzerine daha da ağırlık çökmüş ‘Hadi ben kalkayım’ demiş. Komşu bırakmamış içi yanar diye yarım litre de gazoz içirmiş. Yenge olmuş yüz yirmi kilo. Eve vardığında kapı açıkmış, şüphelenmiş koridora adım atınca yerde yatan üç azılı adamı görmüş. Biri tam kıpırdarken yenge üzerine düşmüş adam oracıkta can vermiş. Kadın canhıraş bağırmaya başlamış. Gelenler ne görsün? Yenge üç adamın üzerinde yatıyor. Tabii durumu anlamıyorlar, açık kapıdan sinek ilacı kokusu çıkmış bir de adamlar mübarek zehri içlerine çekmişler. Evet komik! Yenge çok ağladı pişman oldu gerçi mahalleli hırsızlara yeni çözüm buldu. Herkes evden çıkmadan ilaçlama yapıyor. Sizin var mı böyle anınız?”

Battal ve Ahmet aralıksız güldüler, bazen July da onlara katıldı. Kumru el kaldırınca çocuk onu sahneye davet etti “İşte hoş bir hanım bizi güldürecek, isminiz neydi?” Kumru özgüvenle cevapladı “İsmim Kumru.” Herkes alkışladı o esnada Tezer ve ekibi gelip yan masaya kuruldular. Erkekleri piyasada yoktu. Kumru komik anısını anlatıyordu “Henüz yirmi yaşındayken akrabamıza bir kutu taze fasulye götürmüştüm. Kadın onları alıp balkona koydu. Balkonda da çeşit çeşit çiçekler vardı. Çok güzellerdi.” Kumru utanmıştı, stand-up yapan çocuk onu cesaretlendirdi “Evet Kumru, bombayı bekliyoruz.” Kumru devam etti “Ertesi sabah beni ağlayarak aradı tüm çiçekler kuru dal kalmıştı. Yaprakları yere düşmüştü. Gözlerimle görmek için eve gittim. Kadın ağlıyordu balkona çıktım. Ona getirdiğim kutunun içinde üç tane tırtıl gördüm. Meğer onlar çiçekleri yemiş.” Herkes gülmüştü, Tezer inlemeye benzer bir ses çıkardı. Suzan o tarafa bakmıyordu, elinde gazlı içecek kutusunu sinirden sallıyordu. Çocuk “Kumru harika bir anı! Kadının çiçeklerini mahvetmişsin” Kumru “Tırtılları görmesin diye balkondan aşağı attım. Meğer orada kocaman bir çiçek bahçesi varmış.” Herkes Kumru’yu alkışladı “Bu kadar sakarlık çok yakışıyor sana” diye övdü çocuk onu. Kumru gülerek yerine oturdu. Tezer insanların gülmeleriyle dalga geçiyordu. Suzan elindeki içeceği açtı bir bomba gibi patlayan gazlı meşrubat Tezer’in suratına yapıştı. Bu sefer herkes içten gülüyordu. Kumru ve Suzan’ın gözleri büyümüştü. Tezer saçlarından akan gazozdan iğrendi ve çığlıklar atarak mekânı terk etti. Arkadaşları da arkasında gittiler, gülüyorlardı. Gösteri yapan çocuk “Bu masada çok malzeme var” diyerek onları övdü. Herkesin neşesi yerindeydi.

Gösteride saatlerce güldüler, hatta geriye kalanlar birbirlerine anılarını anlatıp eğlendiler. Kumru, Suzan’a teşekkür etti, ortamda onunla dalga geçen kadına haddini bildirmişti. Suzan itiraz etti elindeki şeyin patlayacağı aklına gelmemişti. Battal acısını filozoftan çıkarması gerektiğini söyleyince Suzan mektubu hatırladı. Odaya vardığında kapının altından bir tane daha mektup atılmıştı. Önce ilkini okuyacaktı. Mektup “Suzan” diye başlamıyordu “Sevgili” diye başlıyordu. Suzan anlam veremedi bu mektubu Tezer’e de yazmış olabilirdi. Özgürlükten ve ahlakın öneminden bahseden adam son cümlesinde nefsine hâkim olamadığını itiraf etmişti. Suzan’dan özür dilemiyordu aksine onu rahatlatıp yanlış bir tarafa yönlendirmediği için harika bir arkadaş olabileceğini savunuyordu. Suzan dudaklarını ısırdı demek onu hala arkadaş görüyordu, neydi o adalara gitme teklifi acaba? O kadar okumuş bilgili bir insan olarak değerlendirdiği adam karşısına çıkıp gerçekleri söylememiş arkasından basit bir kadınla dudak dudağa yakalanmıştı. Olabilirdi, Suzan kimsenin yularını çekmek zorunda değildi, kimseye söz vermemişti ancak gözü başkalarına kayıyorsa etrafında gezmekten vazgeçseydi o zaman… Suzan diğer mektuba geçti, tek cümle vardı “Tezer’e eziyet etme lütfen, o masum.” Suzan “A şuna bak terbiyesiz, ne eziyet edeceğim hoppa kadına? Ah Eflatun karşıma çıkma benim sinirimi bozdun akşam akşam. Sersem adam senelerce kendimi eğittim diyor bir öpücüğe tav oldu. Aç filozof!” Suzan bir umut balkondan baktı. Eğer Eflatun aşağıdaysa adamın üzerine atlayıp sinirini çıkacaktı. Kimsecikler yoktu.









ESER SAHİBİ EVRİM TANIŞ, İZİNSİZ KULLANILAMAZ. TELİF ÖDENMESİ GEREKİR.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Terminus'da Ne Var? "The Walking Dead"

Kim ölür kim kalır meselesi... İzlemeden okumayalım lüften. 4. Sezon 8. bölümün sonunda herkes hapishaneden dışarı savrulmuştu. Gözü dönmüş vali gidip bir kampı kendine göre düzenlemiş, görünürde bir aile bile kurmuştu. Ancak bu hayat onun için yeterli değildi. Kendi kendine hapishanedekileri (yani Rickleri) düşman edinmişti ve intikam almalıydı. Kamptakileri doldurup hapishaneye sürdü. Ve Hershel'in kafası gövdesinden ayrıldı... Sapkın vali bunu Michonne'nin kılıcıyla yaptı. Sonrasında karşılıklı bir saldırmaca sürdü. Otobüsle hapishaneden ayrılanlar ve bir sağa bir sola savrulanlar oldu. Ne hikmettir ki ilerleyen bölümlerde otobüsün en güvensiz yer olduğu anlaşıldı. 8. bölüm sonrasında "The Walking Dead" fanatikleri merakla bekledi. Kim nereye gitti, nasıl buluşacaklar? Rick ve Carl, Judith'i kaybetti ve bunu uzun bir süre üstlerinden atamadılar. Ağır yaralı olan Rick'i oğlu Carl gözetti. Bu süreçte babasıyla bazen monolog bazen de dial...

Gece Sahilde Tek Başına

Young Hee, Güney Kore'de ünlü bir aktristir. Yönetmenle yaşadığı bir ilişki sonucunda kalbi çok kırılır. Çünkü adam evlidir. Hamburg'a giden Young Hee, bir arkadaşının evinde kalır. Hem kalbinden aşkın izlerini silmeye çalışır hem de adamın gelip onu almasını bekler. Farklı bir ülkede her gün parkta yürüyüş yapar, yeni insanlarla tanışır ve biraz daha rahat davranmaya çalışır. Her ne kadar arkadaşı onun bir yemekte alkol alıp gevşemesinden hoşlanmasa da Young Hee o an canı ne isterse onu yapmaya kararlıdır. Ülkesine geri döndüğünde eski arkadaşlarını bulur ve onların değişimini gözlemler. Hala bekar olan erkekleri acımasızca eleştirir. Eski aşkının ne yaptığını merak etse de çok peşinde düşmez. Eninde sonunda hesaplaşacak kadar içinde biriktirdikleri vardır. Young Hee sadece sevilmek istediğini anlamıştır. O yüzden çevresindekilerle bu konuda rahatça tartışır. Arkadaşların onun zor zamanlarına destek olmak için seslerini çıkarmazlar. Young Hee sahilde uyuduğu bir gün es...

Balıkesir Şan Sineması

Balıkesir Şan Sineması'nın kapanacağını ve 4as market olarak açılacağını duydum veeee çok üzüldüm. İlk filmimi izlediğim yer olan Şan, benim için çok özeldir. 1994-1999 yılları arasında... İlk kez Batman'ı orada seyrettim ve sonraki 4 sene boyunca filmlerimi izlediğim tek yer oldu. Kısacası sinema nedir Şan'da öğrendim. Cumartesi ve pazar günleri hınca hınç dolu olurdu. Okuldan ve dersaneden kaçıp gittiğim tek yerdi. Ülkede sinema ve tiyatro salonları kapatılıyor yerlerine marketler ve avmler açılıyor. Köle gibi çalış, sanattan uzaklaş, para harca, daha çok kazanmak için çalış ve daha çok harca. Çark böyle dönecek artık. Anlayanlar anlamayanlara anlatsın.