Ana içeriğe atla

Huzurevi Kampüsü-7 Perşembe

 

PERŞEMBE

Tüm gece kediyle koyun koyuna uyumuştu Suzan. Kahvaltıda özellikle süt isteyecek kalanını Pamuk’a getirecekti. Öğle yemeğindeki balığın yarısı kesin miniğindi. Bir an kediyi yıkamayı düşündü, diliyle kendini temizlemesi daha hijyenikti. Pamuk, Suzan’ı yalnız bırakmıyordu, tuvalette, balkonda, koltukta hatta kıyafetlerinin içine saklanıp oyun oynamak istiyordu. Suzan kapıdan çıkarken Pamuk’a açıklama yaptı “Geleceğim kızım, bekle sana mama getireceğim.” Kahvaltıda Battal Bey tabağını iştahla yiyordu. Suzan bu kez ona takıldı “Maşallah Battal Bey, bize de bırakın.” Battal karşılık verdi “Siz içeriden yiyin.” Ahmet güldü. Suzan terslenmesine bozulmuştu. Battal gönlünü aldı “Karşılıklı takılıyoruz, kızmayın hemen.” Suzan Mithat’ı sordu, Ahmet anlatmaya başladı “Biraz rahatsız üzerinize afiyet, ateşi düşmedi, revirde yatıyor şimdilik.” Suzan geçmiş olsun dileyip kahvaltısına devam etti. Kumru da gelmemişti. Battal “Kumru bizi terk etti!” diye serzenişte bulundu. Suzan gülümsedi. Battal “Bugün yüzmeye geliyor musunuz?” diye sorunca Suzan aniden “Hayır, size de tavsiye etmiyorum” deyiverdi. Battal ısrarcıydı “Ahmet Bey bugün yüzecek. Lütfen siz de gelin bizden biri boğulursa kurtarırsınız.” Ahmet kahkaha attı. Suzan onlar için endişelendi havuzdaki elektrik kaçağı ya düzelmediyse Allah muhafaza hepsi ölüverirdi “Bugün benim dans günüm, siz oraya gelin.” Battal ve Ahmet şaşırdılar Suzan ilk kez onları bir yere davet ediyordu. İkisi aynı anda “Tamam” dediler.

Suzan koşarak kediciğini doyurdu. Bir yanı onu ait olduğu yere sahile götürmesi gerektiğini söylüyordu. O kadar sevgi doluydu ki Suzan ondan ayrılamadı. Birkaç gün daha odasında misafir etmeye karar verdi. Sevgi herkesin ihtiyacıydı. Suzan ilaçlarını içti, günden güne kendini daha enerjik hissediyordu, kas ağrıları bitmişti. Hem huzurevinin tüm etkinliklerinden yararlanabiliyordu, oraya oturmaya mı gitmişti! Program doluydu, John onu bekliyordu. Dans salonuna girince herkes onu alkışladı. Sebebi ise Battal ve Ahmet’i aralarına kazandırmıştı. Suzan mutlu oldu. Gözleri Eflatun’u ararken müzik başladı. Ne yapacaklarını bilmeyen ekip kapıdan John’un girmesiyle rahatladı. John “Hadi gençlik, eller havaya bir iki” diye onları oynatmaya kararlıydı. Battal’ın kolları uzun, elleri kocamandı, en ufak harekette salonun yarısını kat ediyordu. Ahmet tekerlekli sandalyeden kalmak üzereydi, yanına kısa boylu bir kadın geldi ve onu sakinleştirdi.

Müzik bir anda değişti, tavandaki disko topu dönüyordu. Battal sevinçle bağırırken kapıdan Eflatun girdi. Hemen ekibe katılan adam Suzan’a el salladı. Battal da Eflatun’a el salladı. Bir an anlam veremedi filozof adam, kıvrak figürlerle dansa devam etti. John bağırdı “Herkes eşini alsın şimdi sambaya geçiyoruz, hadi hareket!” John zayıf bir asistan kızla dansa başladı, amaç neydi? Hocanın yaptığının aynısını yapmak. Battal Suzan’a doğru yürürken Eflatun devreye girdi. Suzan memnundu çünkü kafasındaki beyaz saçlı prens oydu. Battal şişman bir kadınla eşleşti. Ahmet’in yanındaki kadın halinden memnundu. Hepsi dans ediyorlardı. Battal arada “Yehu!” diye bağırıyor, Eflatun ise ciddiyetle John’un figürlerini tekrarlamaya çalışıyordu. Suzan’ın bir ara başı döndü müzik ara verirken tekrar hızlandı. Eflatun’un kollarının arasından kayan Suzan kendini Battal ile dans ederken buldu. Battal “Oyna kız hadi” diye aklı sıra onu motive ediyordu. Eflatun’u göremedi. Battal kulağına bağırdı “Tombişi döndürüyor bak.” Eşleri değiştirmişlerdi.

Battal bir sağa bir sola onu fırlatıyor geriye rulo gibi sarıp topluyordu. Eflatun’un gidişine çok sinirlenmesine rağmen belli etmedi, dans dersinde dans edilirdi. Su içme molasında Ahmet yeni tanıştığı kadınla baya samimi olmuştu. Kadın onun terini bile silmişti. Battal Suzan’ın omuzuna elini atacakken kalkan kaşları gördü vazgeçti. Eflatun iniş çıkışlarla doluydu, tek kişilik hayat yaşıyordu, aklına esince gidiyordu. Suzan baştan ipleri onun eline vermişti. Eflatun onunla bir yaşam düşünüyor muydu, düşünmüyorsa bu yaklaşım neydi, hepsini soracaktı. John yeni bir dans stili deneyeceğini söyledi. Herkes olduğu yerde hafifçe eğilecek ve seri bir şekilde zıplayacaktı, bu karnı, bacakları çok iyi çalıştıran bir antrenmandı. Herkes Ahmet’e baktı, ellerini havaya kaldırmıştı. John, Ahmet’in biraz çalışırsa bu hareketi yapabileceğine inandığını söyledi. Ayaklarını tekerlekli sandalyeden uzattı ve yatay pozisyona yakın durarak hareketleri yapmaya başladı. Battal da çabalıyordu, Suzan aynaya baktığında poposunun an be an eridiğini gördü. Yoksa aynalar yalancı mıydı?

Zorlu bir ders daha bitmişti. Suzan, Mithat Bey’i ziyaret edip edemeyeceklerini sordu. Battal sırf onunla vakit geçirmek için hemen bir revir ziyareti ayarladı. Ahmet dans eşini de davet etti, ardından yemek yiyeceklerdi. Spor salonu çıkışında hepsi havalı görünüyordu. Battal “Seninki çok hızlı çıktı. Bir orada bir burada.” Suzan gerildi “Seninki benimki diye bir şey yok Battal Bey, lütfen.” Battal “Ben hep senin yanında olurum” deyince Ahmet ve yeni arkadaşı gülümsediler. Suzan “Teşekkür ederim, biz arkadaşız tamam mı?” Battal güldü “Şimdilik tamam.”

Mithat Bey havasız, karanlık bir odada tek başına yatıyordu. Suzan hemen camı açtı ve odayı havalandırdı “Sizinle ilgilenen bir hemşire ya da bakıcı yok mu?” Mithat Bey’in sadece vücudu oradaydı, şuurunu çoktan kaybetmişti. Suzan kapı önüne çıktı sağa sola gitti, bir yetkili bulamadı. Tam merdivenlerden yönetime çıkarken döpiyesli kadına rast geldi “Merhabalar Müdire Hanım.” Kadın yapmacık bir şekilde gülümseyip yanından geçti. Suzan seslense de sesini duymamış gibi davrandı. Erkek yönetici koşarak merdivenlerden iniyordu “Suzan Hanım, bu sefer kimi, kime şikâyet edeceksiniz?” Suzan’ın böyle çiğ bir amacı yoktu, sadece hasta bakıcı aramaya çıkmıştı. Madem adam ateşe körükle gitmişti Suzan da ona hak ettiğini verecekti “Mithat Bey bir odaya kapatılmış adam aç mı susuz mu kimse ilgilenmiyor. Günden güne kötüleşiyor…” Yönetici “Siz neyi oluyorsunuz?” Suzan kızmıştı “Ne demek neyi oluyorum? Arkadaşıyım, onun sağlığını sorma hakkım yok mu?” Yönetici “Onunla da ilgileneceğim başka bir arzunuz var mı?” Suzan adamın gözlerine baktı “Elektrik kaçağı gibi mi ilgileneceksiniz?” Adam bozulmuştu intikamı sert oldu “Dünkü psikolog randevunuza gelseydiniz bugün daha rahat bir gün geçirirdiniz” dedi ve gitti. Suzan merdivenin tırabzanına tutundu. Hayatında belki de ilk kez birine kafa tutmaya kalkmıştı, kulakları uğulduyordu kendini tuvalete zor attı. Bir süre orada bekledi yüzünü yıkadı. Aynaya baktığında sinirli bir Suzan yerine özgüvenli bir Suzan gördü.

Odaya döndüğünde Mithat’ın serumunu yenileyen hemşireyi gördü. Ahmet’in yüzü gülüyordu. Yeni arkadaşını ikiziyle tanıştırmaya çalıştı. Kadın Mithat’a yaklaştı “Merhaba Mithat Bey ismim July, memnun oldum” dedi. Mithat ile vedalaşan ekip yemeğe gitti. Suzan balığı görünce aklına Pamuk geldi, yemeğini aceleyle yedi ve kalanı hemen kediciğe götürdü.

En sevdiği an sıcak bir duş sonrası şekerlemeydi. Suzan yorgunluktan değil, keyiften uyuyordu. Yataktan bakınca balkona bir hamak asıp asamayacağını düşündü. Rüyasında Pamuk ile hamakta sallanıyordu. Gözünü açınca kediyi bulamadı, haylaz yorganın altında uyuyakalmıştı, çok korktu “Pamuk boğulacaksın, kalk” Kedi gözünü açtı, yere o kadar hızlı ve hafif bir atlayış yaptı ki gerçekten çok asildi, tabaktaki tüm suyu içti. Akşam için ne yiyecekti? Kendi değil Pamuk. Eflatun balkonun altından ona sesleniyordu. Suzan baktı ve perdeyi çekti. Eflatun önce kafasındakini netleştirecek sonra ona gelecekti. Adam birkaç dakika sonra uzaklaştı. Suzan kayığına doğru gittiğini gördü, belki de huzurevinden ayrılıyordu, veda etmeye gelmişti. Ya da onu beraberinde götürmeye. Bu kadar kolay vazgeçtiğine göre değerli değildi demek onun gözünde.

Suzan yine ne giyeceğine karar verememişti. Kot pantolonun içine sığmayı başarmıştı. Akşam yemeği yarım porsiyon olacaktı -Melek ısrar etmezse- üstüne mavi bir gömlek giydi. Kendi diktiği gömlekti, harika oturuyordu. Salondaki boş köşeye baktı, dikiş makinesini orada hayal etti. Hayır bu kadar erken özleyemezdi. Yatağın kıyısına oturdu, evin anahtarı elindeydi. Acaba kocası eve dönerse ne olurdu, anahtarı değiştirip gitmişti Suzan. Adam çilingir çağırır yine girerdi. Tek başına yaşayamazdı. Elektrik, su ve doğal gaz faturalarını kim ödeyecekti. Suzan hayalindeki kocasına çok yabancılaşmıştı. Onu salondaki üçlü koltukta yatar vaziyette düşündü. Günlerce hareketsiz yatan adam, ölmüştü. Rahatladı. Televizyon karşısındaki ölü adam. Kendisi evde yokken kimsenin haberi olmazdı. Anca kokudan anlarlardı. Komşular önce korkardı Suzan’a bir şey mi oldu diye sonra çilingir polisle kapıya dayanınca gördükleri manzara karşısında şoke olurlardı. Salonda çürümüş ceset. Suzan’ın kocasının karısı Liza olsaydı evliliğin sonu bu olurdu. Ama değildi. Suzan kocasını gömer, günlerce arkasından dualar okur, okutur, evi boyatır ve hayrına lokma döktürürdü. Hayır, görev değil, bir dönemin kapanışı olsun diye. Pamuk ayaklarına dolandı. Evine kedi, köpek sokmayan kadın lüks odasında beyaz tüy döken sokak hayvanını gizlice besliyordu. Kendine inanamadı. Sevgi karşılıklıydı, Pamuk da onu seviyordu. Kocasından daha fazla.

Akşam yemeği sonrası Alman holiganlar gibi meşale yakan birkaç kişi vardı. Tezahüratlar yapılıyordu çünkü basketbol maçı vardı. Bir banka takımı bir süpermarket takımıyla karşılaşacaktı. Birkaç televizyon kanalı gelmiş, huzurevindeki yaşamı yaşlıların ağzından dinliyorlardı. Kumru ve Vehbi kol kola ona doğru geldiler. Suzan etrafına bakındı eğer Tezer onları görürse kıyamet kopacaktı. Battal lacivert atkısı ve şapkasıyla banka takımını destekliyordu çünkü emekli maaşını oradan almaktaydı. Suzan takım tutmuyordu ancak Kumru ve Vehbi’nin zoruyla süpermarket takımını tuttu çünkü Vehbi’nin bir arkadaşının torunu o takımda oynuyordu. Maçtan önce genç çocuk yanlarına geldi fotoğraf çektirdi. Battal basketbolcunun motivasyonunu düşürmek için saçma espriler yaptı. Çocuk oralı olmamıştı. Suzan ise Battal’a sırtını döndü. Battal “Suzan kamera bizi çekerse sana evlenme teklifi edeyim mi? Mahsustan?” Suzan gülümsedi. Kumru ve Vehbi el eleydiler. Suzan gerilmesini içtiği şerbetle durdurdu. Ayağa kalkıp tezahürat ettiler.

İkinci yarıda Suzan, Eflatun’u gördü, kaybeden süpermarket takımına taktik veriyor gibiydi. Battal “Seninki maça çıkacak herhalde” diye dalga geçti. Suzan “Of yeter artık Battal Bey, susun!” diye onu azarladı. Battal’ın sesini kesmişti. Maçı süpermarket takımı kazandı. Hepsi alkolsüz şampanya ile kutlama yaptılar. Suzan çok eğlenmişti. Gece yatakhaneye giderken arkasından bir gölge geliyor gibiydi. Eflatun olabilirdi. Arkasını dönünce ağacın arkasına saklandı. Suzan yavaş yavaş hızlandı. Gölge peşinden geliyor gibiydi. Suzan geri dönüp gölgeyi takip etmeye başladı.  Gölge etkinlik binasına girdi. Suzan da arkasından girdi. Merdivenlerin başında loş bir ışık vardı. Suzan üst kattan gelen tıkırtıyı duyunca merdivene yöneldi. İçinde bir gram korku yoktu. Bir kat çıktı. Sinema salonunun kapısı kapalıydı, film gösterilmiyordu. Kapının önündeki perde rüzgârdan uçuyor gibiydi. Kapıyı açtı. Alkol kokusunu hatırladı. Koridorda ilerledi bu sefer daha hızlıydı. Tüm camlar açıktı ve perdeler havalanmıştı. Suzan koridorun sonundaki odaya girdi. Her taraf karanlıktı. Alkol kokusu yerini deniz suyu kokusuna bırakmıştı. Gözü uzun tüpleri seçti. Suzan tüplerin yanına yaklaştı ve tam o sırada bir alkış koptu. Kafasını çevirince sahnede bir sihirbaz şapkasından Pamuk’u çıkarıyordu. Suzan bağırdı “Pamuk!” Suzan odaya nasıl geldi anlamamıştı, geceliğini giydiği anı hatırlamıyordu. Pamuk neredeydi? Banyoya koştu, Pamuk küvette su kabına kafasını dayamış uyuyordu. Gözüne bir boy küçük geldi. Ona mama almalıydı. Yarın ilk iş alışveriş merkezine gitmekti. Suzan elini yıkarken iğne izini gördü, geçmemesine anlam veremedi. Yumruğunu sıktı az daha kanayacaktı. Dolaptan bir bant alıp yapıştırdı. Yatağa doğru giderken alkol kokusunu tekrar aldı. Pencereyi aralayıp uzandı.






ESER SAHİBİ EVRİM TANIŞ, İZİNSİZ KULLANILAMAZ. TELİF ÖDENMESİ GEREKİR.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Allacciate Le Cinture - Kemerlerinizi Bağlayın

Yönetmen Ferzan Özpetek'in son filmi "Kemerlerinizi Bağlayın" dün Türkiye'de vizyona girdi. Bu havada Ferzan filmi iyi gider diyerek arkadaşlarla bilet aldık. Koltuklarımıza kurulduktan sonra yağmurun sesiyle açılış sekansı başladı. Hareketli kamera şiddetle yağan sağnağı adeta bize yaşattı. Otobüs durağına varınca da bir tilt ile filmin başrol oyuncularıyla tanışmış olduk hemde bir ırkçı kavga sebebiyle. Güzel Elena, bir barda garson olarak çalışmaktadır, en yakın arkadaşı ise gay Fabio'dur. Fabio ise Silvia ile oturmaktadır. Akşamları eve gelmemesiyle bir sevgili edindiği anlaşılan Silvia, çareyi arkadaşlarıyla Antonio'yu tanıştırmakta bulur. Tamirci olan kaba davranışlı Antonio, Silvia'nın arkadaşları tarafından sevilmez. "Zıt kutuplar birbirini çeker" Antonio ve Elena birbirine aşık olur. Ancak Elena'nın iki senelik bir ilişkisi vardır ve maalesef! o da Silvia'ya aşıktır.  Bara gelen Antonio bir bardak birayı fondip yaptıkta...

Terminus'da Ne Var? "The Walking Dead"

Kim ölür kim kalır meselesi... İzlemeden okumayalım lüften. 4. Sezon 8. bölümün sonunda herkes hapishaneden dışarı savrulmuştu. Gözü dönmüş vali gidip bir kampı kendine göre düzenlemiş, görünürde bir aile bile kurmuştu. Ancak bu hayat onun için yeterli değildi. Kendi kendine hapishanedekileri (yani Rickleri) düşman edinmişti ve intikam almalıydı. Kamptakileri doldurup hapishaneye sürdü. Ve Hershel'in kafası gövdesinden ayrıldı... Sapkın vali bunu Michonne'nin kılıcıyla yaptı. Sonrasında karşılıklı bir saldırmaca sürdü. Otobüsle hapishaneden ayrılanlar ve bir sağa bir sola savrulanlar oldu. Ne hikmettir ki ilerleyen bölümlerde otobüsün en güvensiz yer olduğu anlaşıldı. 8. bölüm sonrasında "The Walking Dead" fanatikleri merakla bekledi. Kim nereye gitti, nasıl buluşacaklar? Rick ve Carl, Judith'i kaybetti ve bunu uzun bir süre üstlerinden atamadılar. Ağır yaralı olan Rick'i oğlu Carl gözetti. Bu süreçte babasıyla bazen monolog bazen de dial...

Bulantı-Zeki Demirkubuz

"Var olmaktan başka hiçbir şey yok" Film, Jean-Paul Sartre'ın "Bulantı" isimli kitabı akla getiriyor... Filmdeki Ahmet  varoluşundan pişman mıdır bilinmez ancak nevrotik bir kaçış sürecinde olduğu kesindir. Karısını ve oğlunu uzaklara uğurlar. Gözü yaşlı eşi "Biz seni darlamışız" diye serzenişte bulunur giderken... Ahmet'in umurunda değildir. Çünkü onlar gidince de darlanmaya devam eder.  Karısı ve oğlu kaza geçirip öldüğünde Ahmet bir kadınla evde sevişmektedir. Telefonu defalarca çalar ve açmak istemez. Hatta sabahları evi toplamaya gelen kadın ona polisin aradığını söylese de durum değişmez. Ahmet sürekli bir kaçış içindedir. Gerçeği öğrenince onun acısına bile uzak kalırız. O yatak odasındayken kamera koridordadır ve film biraz daha uzak bir tarihle devam eder.  Ahmet yine eski Ahmet'tir. Sevgilisi ile daha rahat görüşecek diye düşünürüz ancak onun aramalarına cevap bile vermez. Çünkü ayrılmak istediğini yüzüne söyleyecek cesareti...