CUMA
Pamuk
sürekli su içiyordu. Suzan erkenden ona taze süt getirmişti. Kapı çaldı, kediyi
aceleyle banyoya kapattı. Rosa, Suzan’a dağ gezisine katılıp katılmayacağını
sordu. Suzan amatörlerin de yürüyebileceği bir parkur olduğunu öğrenince
hazırlanmaya başladı. Telefonlarda güzel görünmek için yapılan filtreler sanki
banyodaki aynaya entegre edilmişti. Yüzü bebek gibiydi. Vücuduna baktı,
selülitlerini göremedi. Bir haftada sağlıklı beslenip spor yaparak zoru
başarmıştı. Suzan kendini oldukça dinç hissediyordu. Saçları için bir kuaföre
gidecekti, acaba sarıya boyatsa nasıl olurdu? Koyu kumral çok sıradandı. Belki
yeni moda uçlarını sarı yapardı. Bunu da defterine yazmalıydı.
Giuseppe
Tartini’nin E Minor keman konçertosu dağ yolunda ilerlerken aracın içinde
yankılanıyordu. Hiç tatmadığı huzurun neşesiydi bu. Yıllarca dinlediği
kalitesiz müzik onu nasıl da bayat ekmeğe çevirmişti. Vücuduyla birlikte ruhu
da yenileniyordu. Battal Bey yanına oturmadı, en öndeki tekli koltuğa oturdu
amacı dağ yolunu seyretmekti. Ahmet Bey ağırlaşan kardeşi Mithat’ın başındaydı.
Kumru ve Vehbi son anda geldikleri için diğer küçük araçtaydı. Müzedeki kazı
ekibi de onlarla gelmişti. Suzan araçtakileri yoklama yapar gibi kontrol
ediyordu. Mücella hala hastanedeydi, Liza ise evin daha doğrusu villasının
satışıyla uğraşıyordu. Tezer ve arkadaşları kendilerini muhtemelen spor
salonundaki aletlere atmışlar, hırsla bisiklete biniyorlardı, bir yandan da
intikam planı yapıyorlardı. Vehbi’nin diğer arkadaşları da ona sırt çevirmişti
Kumru’yu seçmesinden dolayı. Şirin ve Cesur yeni gelenlerle ilgileniyorlardı,
çocukların ilk günkü neşesi ve samimiyeti yoktu. Muhtemelen yönetici adam
onlara eziyet ediyordu. Kitap kulübündeki elemanlar pek ortada görünmüyorlardı.
Gün boyu kütüphane bahçesinde kitap okuduklarından diğer etkinlikleri pas
geçiyorlardı.
Güzergâh
belirlenmişti, uzun saçlı hippi çocuk A grubunu, kısa saçlı yogacı kız da B
grubunu gezdirecekti. Suzan A grubuna katıldı, kısa yoldu. Battal B grubunu seçti,
nedense bugün Suzan’a naz yapıyordu. Kumru ve Vehbi de Suzan ile birlikte
yürüyeceklerdi. Hippi çocuk grubun öncüsü olduğunu, bir saat hafif tempoda
yürüyeceklerini sonra sandviçlerini yiyip kalan yolu da yarım saatte
tamamlayacaklarını söyledi. B grubu ile buluşup birlikte göl manzarasını
izleyecekler sonra da servis araçlarına binip kampüse döneceklerdi. Suzan kendi
diktiği koyu yeşil sırt çantasına iki şişe su almıştı, dağda susuzluktan ölmek
istemezdi. Dönüşte alışveriş merkezinden Pamuk’a mama alacaktı. Kediciğe yemek
yetmiyordu.
Hippi
çocuk onlara bir dağ şarkısı söylemeye başladı. Sözleri çok anlamsızdı, Eskimo
dilinde gibiydi. Ancak sesi yankılanıyor, ortama mistik bir hava katıyordu. Bir
süre sonra itiraf etti, kelimeleri tersten uzatarak okuyordu. Bunu herkes
yapabilirdi, artık sırrını öğrenen huzurevi sakinleri söyleyeceklerini bir süre
tersten ifade etmeye çalıştılar, Vehbi Kumru’ya “Seni seviyorum” demek yerine
“İnes Muroyives” dedi. Suzan ve Kumru adama baya güldüler. Vehbi daha fazla dikkat
çekmek istiyor gibiydi, yol kenarında kurumuş yaprak yığınına düştü. Neredeyse
kahverengi gazeller adamı yutuyordu. Kumru bağıra çağıra onu oradan çıkardı.
Suzan ikisinin birbirine uygun olduğuna kanaat getirdi. Battal orada olsaydı bu
durum hakkında birkaç espri yapabilirdi. Suzan Kumru’nun telefonuyla onların
fotoğraflarını çekti. Ağaçlardaki büyük mantarlar, yuvalarından kafalarını
dışarı uzatan yavru sincaplar, daha önce görmedikleri fosfor renginde
çiçeklerle orman bambaşka bir dünyayı insana gösteriyordu. Bir saat çok hızlı
geçmişti, mola verip karınlarını doyurdular. Son yol biraz yokuş aşağıydı.
Kimisi kaymaya niyetlense de öncü onları uyardı “Lütfen benim sorumluğumdayken
bir yerinizi sakatlamayın.” Yaşlılar bozulmuştu, çocuk gibi azarlandıklarını
hissettiler. Neyse ki göle varmışlardı, kampüse dönecekler bir sonraki dağ
gezisinde kısa saçlı kızı tercih edeceklerdi. Çünkü o grubun uzaktan şarkı
söyleyip dans ederek geldiklerini görmüşlerdi.
Battal
Bey en önde kızla kendilerince uydurdukları vahşi doğa dansını yapıyorlar,
elleri havada bir ileri bir geri gidip “Oho oho” diye hayvan sesi
çıkarıyorlardı. Hippi çocuğa kızgın bir şekilde baktı A grubu. Yaşlıları asla
memnun edemeyeceğini anlayan öncü kaçar gibi araca gitti. Battal Suzan’ı
elinden tutup dansa zorlamamıştı. Suzan ilgi boşluğu yaşıyordu.
Servis
huzurevine vardığında meydanda bir kalabalık görüldü. Kapı açılınca Cesur
aracın içine girip açıklama yaptı, Mithat Bey hayatını kaybetmişti, onun cenaze
töreni vardı. Kumru ağlamaya başladı, Vehbi ona mendil uzatıyordu. Suzan kötü
olmuştu. Battal ise araçtan atlayıp meydana koşar gibi gitmişti. Arkadaşlarını
kaybetmişlerdi. Hiç konuşamadıkları arkadaşları artık yoktu.
Suzan
çeşmede elini yüzünü yıkadı, ağlayamıyordu. Yönetici adama kızgındı. Eğer Mithat
hastaneye kaldırılsaydı iyileşebilirdi. Ahmet bir köşede July ile taziyeleri
kabul ediyordu. Suzan ona başsağlığı Ahmet’e de uzun ömür diledi. Kısa bir
konuşma yapılacaktı. Döpiyesli müdire geldi “Mithat Bey buraya geldiğinde zaten
çok hastaydı, bu süreçte elimizden geleni yaptık, ne yazık ki bugün onu
sonsuzluğa uğurluyoruz, mekânı cennet olsun” dedi ve yönetim binasına doğru
gitti. Kapıda müdür ona pis pis sırıtıyordu. Suzan bu gülüşü tanıdı, dün gece
şapkadan Pamuk’u çıkaran sihirbazın gülüşüydü. Acaba psikolog Arzu’ya mı
gitmesi gerekiyordu.
Meydandaki
sandalyelerde bir süre sessizce oturdular. Cenaze çoktan mezarlığa gitmişti.
Cesur yeni gelenlere etrafı tanıtıyordu. Akşama hoş geldin partisi vardı. Kim
eğlenebilecekti ki? Bol aktiviteli kampüs keyfi bazen zorunluluğa dönüşüyordu.
Suzan ruh gibiydi. Odasına doğru gidiyordu. Sahilde yalnız gezinen Eflatun’u
gördü. Eflatun ona el salladı. Suzan yanına gitti. Eflatun “Suzan bak bugün
deniz çok dalgalı, bize bir şeyi ifade ediyor değil mi? Aramızdan ayrılan biri
için hırçınlaşıyor. Belki de onun ruhu bize bir şey anlatmaya çalışıyor. Bu
dünyada yarım kalmış işleri olabilir. Onu son gördüğümde bana gitmemi söyledi.”
Suzan şaşırdı “Mithat Bey konuşamıyordu ki?” Eflatun Suzan’ın gözlerine baktı
“Git dediğini gözlerinden okudum” Suzan “Giden kendisi oldu.” Eflatun “Belki
ruhu burada hala bizimle!” Suzan “Mithat Bey artık özgür” deyince Eflatun
gerildi “Haklısın belki de mutlak özgürlük ölümledir. Karar verdin mi?” Suzan
“Neye?” Eflatun ciddileşti “Adaya gelecek misin?” Suzan derin nefes aldı “Siz
Suzan’la mı adaya gitmek istiyorsunuz yoksa herhangi biriyle mi?” Eflatun
sesini çıkarmadı. Suzan “Beni tanımıyorsunuz, tanımak için çaba sarf
etmiyorsunuz. Birbirimize uygun muyuz?” Eflatun Suzan’a sarıldı. Suzan
donakaldı. Yıllar sonra bir adam ona sarılıyordu, içinde hiç sevgi kırıntısı
görmediği filozof adam. Sormaya çekindi, daha önce birini sevmiş miydi? Hiç
âşık olmuş ya da aşk acısı çekmiş miydi? Şu an ne hissediyordu? Eflatun
“Kendimi yıllar sonra toprakaltından çıkarılmış bir erkek heykeli gibi
hissediyorum. Kafam dolu ama vücudum katı. Zihnimde bir sürü soru mükemmel
cevabı bekliyor.” Suzan cesaretini topladı ve onun elini tuttu “Eflatun kendini
rahat bırak!” Eflatun denize baktı, Suzan’ın elini öptü “Deneyeceğim!” dedi ve kayığına
doğru yürür. Suzan adamın git-gel yaşamasını sorguladı ilaç mı alıyordu yoksa
adadaki yalnızlık mı onu bu hale getirmişti. İyi hoştu ama her şeyin fazlası
zarardı. Böyle giderse Eflatun Diyojen olacaktı. Suzan ona yardım etmeye karar
verdi. Bir dahaki karşılaşmada ona adaya gitme fikrine sıcak baktığını
söyleyecekti. Kocasına ettiği yardımın binde biri bile balkonun altına gelip
ona şiir okuyan adama değerdi.
Odaya
girdiğinde Pamuk yerde yatıyordu, açlıktan büzülmüştü, ona mama almayı
unuttuğunu hatırladı, yanındaki ton balıklı sandviçten verdi. Suzan’a mesafeli
davranıyordu, yalnız bırakıldığı için küsmüş olabilirdi. Bolca su içip banyoya
gitti. Suzan onu veterinere götürmeyi düşündü dışarı nasıl çıkaracaktı,
çıkarınca nasıl içeri sokacaktı? Yemekten sonra biraz hareketlenmesi rahatlama
yarattı. Küvetine uzanıp uyudu. Suzan da balkona çıkıp oturdu. Uzun bir süre
denizi izledi. Hiçbir şey düşünmemeye gayret etti, zihnini boşaltmak ona iyi
gelecekti. Güneş altında uyuyakaldı. Arada uyanıyor denizin dalga sesleriyle
tekrar uykuya dalıyordu. Banyoya gittiğinde yüzü bir elma kadar kırmızıydı.
Hemen duşa girdi. Yüzüne ve kollarına rahatlatıcı kremler sürdü. Akşam yemeği
için hazırdı.
Yemekte
ölüm sessizliği hakimdi, Tezer ve arkadaşları gelene kadar. O kadar anlamsız
gülüp eğleniyorlardı ki Suzan içlerindeki mutsuzluğu bastırmak için rol
yaptıklarına kanaat getirdi. Ahmet ve July yemeğe gelmemişlerdi, Battal da
ortalarda yoktu. Liza hızla salona girdi. Suzan’ı görünce yanına geldi, ikisi
selamlaştıktan sonra anlatmaya başladı. İki gündür villasında kalıyordu. Bir
alıcı çıkmış fiyatı düşürmeye çalışmıştı ancak Liza sabretmeyi biliyordu. Bütün
gün gelenlere evi gezdirmişti. En sonunda Çinli bir çift evi almaya karar vermişlerdi.
Suzan Liza’yı tebrik etti. Evrak işleri pazartesiye kalmıştı. Liza birkaç gün
daha huzurevinde kalacak, evi satıp hemen Fransa’da anlaştığı bir huzurevine
gidecekti. Salı gününe ayarladığı uçak bileti rezervasyonunu gösterdi. Oraları
o kadar özlemişti ki kokusu burnunda tütüyordu. Gözleri nemlenmişti ne de olsa
genç kızlığı orada geçmişti. Eski lise arkadaşlarının hepsinin ölmüş olmasına
çok üzülüyordu. Ancak yeni arkadaşlar edineceğine emindi. Suzan kendini
Fransa’da değil Eflatun’un adasında düşünürken buldu. Liza’ya anlatmak istedi
ancak kelimeler boğazına geri gitti. Belki onu anlayamazdı “Bu kadar erken
nereye gidiyorsun kuzum? Kampüsün tadını çıkar sonra git” derdi. Kendisi uzun
zamandır oradaydı, sıkıldığı için gidiyordu. “Değişiklik iyidir” dedi Liza
“Zihni dinç tutar!” Suzan sandalyelerin örtüsüne baktı, mavi kadifeydiler bu
akşam. Liza, Mithat Bey’in artık ışıklı bir kentte olduğuna kanaat getirip
meseleyi kapadı. Suzan’ı zorla hoş geldin partisine götürdü.
Eski
dostu Mario Bey ile karşılaştı Liza. Kampüse yeni katılmıştı. Mario yetmiş
yaşında olduğunu söylemişti ancak altmış gösteriyordu. Kas yaptığını, yüzme
olimpiyatlarına katılmayı kafasına koyduğunu anlattı. Suzan adamın rahat ve
sempatik tavrından çok etkilenmişti. O lavaboya gidince Liza, Suzan’a Mario ile
bir ilişki deneyebileceğini ima etti. Suzan utandı. Adama o gözle bakınca çok
yakışıklı olduğunu fark etti. Liza döküldü, Fransa’da yatılı okulda okurken
Roman adlı bir gence aşıktı ve onun kaldığı huzurevine gidecekti. Mario, Roman’ın
sağlığını sordu. Liza kendisi gibi dinç olmasını umduğunu ama yatalak çıksa
bile onunla vakit geçirip boğazında kalan aşkı yaşayacağını itiraf etti. Suzan,
Liza’yı sevmeye başlamıştı. Dürüsttü her şeyden öte düşündüğünü söylüyor ve
insanları sınıflara ayırmıyordu. Son aşamada hasta-sağlam ayrımını bile
kafasından atmak üzereydi. Mücella’ya ne olduğuyla ilgilenmiyordu oysa Suzan
buradaki tüm arkadaşlarının sağlık takiplerini yapıyordu, üzerine düşmese bile.
Belki o bir kurtarıcıydı Liza da sefa sürücü.
Mario,
Suzan’a bir bardak portakal suyu getirdi. Suzan bu hareketini çok centilmence
buldu. İkisi bir süre sohbet ettiler. Liza erkenden yatmaya gitti, yüzündeki
kırışıklıklar artsın istemiyordu. Pazartesi akşamki veda yemeği için onlardan
söz aldı. Mario ile uzun süre konuştular. Mario onu dinledi. Suzan anlattı,
bazen boş konuşup konuşmadığını sorguladı. Mario devam etmesi için onu telkin
etti. Kampüste tanıştığı en normal adamdı. Suzan Pamuk için birkaç yiyecek attı
çantasına. Mario ile bir sonraki görüşmeleri yüzme havuzunda olacaktı. Suzan
elektrik kaçağını düşündü, Allah’tan Mario açık havuzda yüzüyordu. Üstelik
tuzlu su havuzuydu. Suzan onu izlemeye gelecekti. Söz verdi.
Odasına
giren Suzan bir gariplik sezdi. Ayışığı yatağına vuruyordu. Balkon kapısını
açtı, deniz durgundu. Banyoya gitti ve bir çığlık attı. Pamuk küvetin içinde
cansız bir halde yatıyordu. Embriyo haline gelmişti. Suzan inanamadı bütün
tüyleri dökülmüş olmasa başka bir kedi olduğunu düşünecekti. Arkasını
döndüğünde Rosa’yı gördü. Kızın gözleri büyümüştü. Hemen banyo kapısını kapadı.
Elleri titriyordu, panik içinde kediyi kâğıt havluya sardı. Suzan’ı klozetin
üzerine oturttu. Suzan yas yasa ağlıyordu. Gözyaşları kollarından süzülmüştü.
Rosa bir yandan ona mendil veriyor diğer yandan da kedinin tüylerini küvetten
ilaçla temizliyordu. Pamuk gitmişti. Rosa onu sakinleştirmeye çalıştı. Kedi
embriyosunu aldı kapıdan çıkmadan uyardı. Bu yaşadığı ikisi arasında kalacaktı.
Dışarıdan canlı hayvan getirmek yasaktı, eğer duyulursa Rosa işten atılabilirdi.
Suzan Rosa’yı çok seviyordu onun işsiz kalmasını istemezdi. Rosa söz vermesini
istedi, Suzan kendini toplayacağını sırrı ölene kadar saklayacağını söyledi.
Rosa onun için küveti hazırladı, Suzan böylece rahatlayacaktı. Pamuk için
gerekeni yapıp geri geleceğini söyledi. Ona kurabiye ve süt getirecekti. Suzan
sütü içtikten sonra bebekler gibi uyuyacaktı.
ESER SAHİBİ EVRİM TANIŞ, İZİNSİZ KULLANILAMAZ. TELİF ÖDENMESİ GEREKİR.
Yorumlar