Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Kasım, 2013 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Malzeme Reklamı -1936 Mimar-Arkitekt Dergileri

 1935 yılına ait Mimar ve Arkitekt dergilerinin kapakları. Yeni Mimari Türkiye'ye geldiğinde 1930 yıllarında inşaat sektörü çok yoksuldu. Ülkemize birkaç tane çimento fabrikası vardı ve demir-çelik üretimi yapılmıyordu (1937'ye kadar). 1927'den sonra Teşvik-i Sanayi Kanunu'na göre özel işletmeler; yeni malzeme üretimine, ithalatına, yeni yapı malzemeleri üretimine izin vermesiyle inşaat sektörü gelişmeye başlamıştır. Tabii bu dönemde ülkede yabancı mimarların hakimiyeti vardı. Türk mimarlar ise hızlı bir öğrenme sürecindeydi. Mimarlık dergisinde yer alan reklamlar, malzeme tanımları, kullanım alanları ve şekilleri, önceki referanslarının verilmesiyle oluşur. Sloganlar ise neden o malzemenin tercih edilmesi gerektiği üzerinedir. 1936 yılındaki dergideki farklı reklam örnekleri. 1936 yıllarında kitle iletişim araçlarından en önemlisi yazılı basındı. Burada yayınlanan reklamlarla üretici daha geniş kitlelere ulaşmaktaydı. Özellikle Mimarlık ve Arkitekt dergileriyl...

Kasım'ın son cuması

Bugün 32 yaşımdaki son cumam. Pazar günü bir sene yaşlanıyorum. Yeni projem talibimkim'in sitesini açtık hayırlı uğurlu olsun. Henüz yaymadık gerçi filmi de yükleyelim diyoruz diğer filmden önce yayarız. Bir arada olsun. Patlama yaşayalım. Dün kış geldi, artık bir yerlerimiz donacak orası kesin. Mart sonuna kadar böyle mıy mıy kediler gibi kalorifer kenarında ayak bacak ısıtmaca. Yapılacak o kadar çok şey var ki nereden başlasam bilemedim. Tüm gün youtube ve vimeo'ya bir video yükledim hayatım kaydı. Başında beklemenize gerek yok diyor ama Türk aklı güvenemedim. Okunması gerekli kitaplar, görüşmeler için sunum dosyaları hazırlamalar, Yeni senaryoyu tamamlamalar, deneme çekimi yapmalar ohooo.  Nereden başlayacakpımı bilemediğimden oturuyorum. Sağlık olsun yeni yaşımda yaparım.))

Meryemana-Madonna

İstanbul Kısa Film-İtalyan Kısaları

Tüm günümü kısalarla geçirdikten sonra asıl amacım eve gidip dinlenmekti ancak festivale çağırdığım bir arkadaşım beni tutsak etti ve İtalyan Kültür'deki İtalyan kısalarını izlemek için geri döndüm. Sonra diğer arkadaşlarım da geldi çoğaldık. Salon hınca hınç doluydu. Fransız Kültür'de olsak havasızlıktan boğulurduk ancak İtalyan'ın yüksek tavanı ve genişliği sayesinde hayattayız şu an. Özellikle de gösterim bitimindeki şaraplar ve kanepeler sayesinde geldiğimize pişman olmuyoruz:)) Maria Grazia Cucinotta "Öğretmen" adlı filmde, sabah okula gitmek için aceleyle hazırlanan, aksilikleri alt edip sınıfında derse giren öğretmeni anlatıyor. Ancak yıllar önce emekli olmuş ve çok sevdiği karısını kaybetmiş olduğunu sonra anlıyoruz ve üzülüyoruz. Mesleğini bu kadar severken ve bu kadar yalnızken istediğini yapamıyor olması içimizi sızlattı... Giovanni Meola "Kısa Bir Tatil"de kıskanç sevgili ile nasıl başa çıkılır elinden geldiğince göstermeye çalışıyor. Göz...

İstanbul Kısa Film Festivali Filmleri 4

İtalyan Kültür'deki diğer seansın filmleri güzel bir karma oluşturmuş. Helmy Nouh "Kağıttan Gemi" adlı filminde yalnız bir gencin bir kızla iletişime geçmesini konu alıyor. Sevimli bir tip olan çocuk yalnız kaldığı kimseyle konuşamadığı için dertlidir. Boş bir barda bira içerken yanında yalnız oturan editör ile sigara alışverişi bahanesiyle sohbete dalar. Ardından taksi ararken yolda dialoga devam ederler. Bu dialog aslında Mısır'ın hasret kaldığı bir durumdur. Peter Volkart "Oda 606" adlı kısasında tam olarak hayal dünyasına dalmış. Takma gözcü bir adam 606 numaralı otel odasına yerleşiyor. Odadaki her nesnenin arka planı sağlam yani saatin içinde bir sandalyeye oturmuş tepesine su damlayan bir adam var. Havalandırma, lavabo, tablo vs. İçeri girince değişik bir dünyayla karşılaşıyor insan. Ama içeriden biri var ki dışarı çıkmak istiyor. Renato Chiocca "Bir Kez Açılınca" isimli kısa filminde içeriden yeni çıkmış bir arkadaşını görmeye giden a...

İstanbul Kısa Film Festivali Filmleri 3

Dün tam anlamıyla bütün gün kısaları izledim. Saat 12 seansı için İtalyan Kültür'e koşarak gittim. Tek tesellim dün izlediğim filmlerin öncekilere nazaran daha iyi olmasıydı. Oscar Dorby ve Jeremie Duvall'ın "Saplantı" adındaki filmi yaklaşık 10 sene önce akciger rahatsızlığı yüzünden kızını kaybeden bir babayı anlatıyor. Gizlice bir doktorla bir eve giriliyor, bir adam bayıltılıyor ve ciğeri çalınıyor, peşindeki adamları atlatmaya çalışarak hastaneye kızına gidiyor ancak sedyeye takılıyor. Güzel bir geçişle görüyoruz ki aslında sedyede yatan kendisi ve kızını kurtramıyor. Sonia Lisa Kenterman "Nicoleta" adlı filminde yıllar öncesinin Yunanistanın götürüyor bizi. Babası kominist diye yaftalanmış yer yurt bulamayan erkek çocuk ve küçük kardeşi Nicoleta... Süt bulup kardeşinin karnını doyurmak ve kendilerine yer yurt bulmak için dere tepe yürüyorlar. Teyzelerine gittiklerinde ise eniştelerinin suratsız halini pek kaldıramayarak ertesi sabah tekrar yola k...

masalar coook güzel

Medyada Tekelleşme

Okulumuzda okuduk gördük, medyada tekelleşme yatay, dikey ve çapraz olarak üçe ayrılır. Tekelleşme; ülkede yaşayanların sosyal hayatından, ekonomik hayatına kadar her şeyi etkiler. 100 tane çeşitli program varken hepsi aynılaşmaya başlar aynılaşmayanlar yokolur. Geriye kalanlar sıkı ve haksız bir rekabete girer. Sayıca azalan aynılar farklı olan çoğunluğu içine alıp sindirir. Her kafadan bir ses çıkmasın, tek bir ses olsun mantığıyla demokrasi anlayışı özellkle medya tutsak edilerek yokedilir. Sektördeki egemen gruplar neyi yayınlamak, hangi bilgiyi paylaşmak istiyorsa halk da onu görür, okur. Örneğin Gezi olaylarında haber kanalları bile bu olayı vermedi. Çünkü iktidar karşıtı oluruz, destek oluruz, işimizden oluruz mantığındaydılar. Medya patronları ekibine "siz bulaşmayın penguenleri koyun izlesinler, bunlar zaten ne koysak izliyorlar" dedi. Eğer Gezi olayları televizyondan canlı olarak verilse bugün iktidar bu konumda olmayabilirdi. Çünkü halk güçlüdür, özellikle ...

Taşlar Konuşuyor-Aslı Çavuşoğlu

Sergi en ufak bir tarihi eserin bile bir değerinin olduğunu bize anlatıyor. "Taşlar Konuşuyor", 71 adet arkeolojik eser kopyasının sanatçı tarafından "tümlenmesiyle" oluşturulmuş objeleri biraraya getiriyor. Sergide kullanılan arkeolojik eserler, Türkiye'nin çeşitli bölgelerindeki kazılarda bulunmuş ancak sergilenecek değerde bulunmadıkları için diğer buluntulardan farklı bir sınıflandırılmaya tabi tutulan parçalardan seçildi. TC Kültür ve Turizm Bakanlığı, bu parçaları "etütlük eser" olarak sınıflandırıyor. Korunması Gerekli Taşınır Kültür Ve Tabiat Varlıklarının Tasnifi, Tescili ve Müzelere Alınmaları Hakkında Yönetmelik'in 3. maddesinin c fıkrasına göre etütlük olarak ayrılan bu parçalar, "2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu kapsamına giren, ancak Eser Envanter Defterine kayıt edilecek nitelikte olmayıp bilimsel amaçla kullanılabilecek korunması gerekli eserler" olarak ayrılıyor. Parçası olabileceği b...

Arter

Cumartesi günü Salt'tan sonra Arter'e uğradım, eserlere göz gezdirdim! Sonra merdivenden inerken 2. katta bir mekan oluşturmuşlar hemen içeri girdim. İnsanlar koltuklarla, masalarda bir şeyler okuyorlar. Sol tarafta müzik falan tartışılıyordu. Panoyda duyurulardan haberdar olmak için mail adresleri yazılıyor. Bir uyanık da oradaki kızların mail adreslerini topluyormuş:)) Baya güldüm. Hemen kahve aldım ve ikili koltuğa sevgilimle oturduk. Birkaç tane fotoğraf çektik daha çekesim vardı ancak görgüsüzlük olur diye durdum. Bu tarz mekanların artmasını diliyorum. Fatma Bucak'ın videoları, Sarkis'in suluboyaları, Aslı Çavuşoğlu'nun eserleri sergileniyor.

Gülsün Karamustafa-Salt Beyoğlu

"Vaadedilmiş Bir Sergi" adıyla Taksim Salt'da açılan Gülsün Karamustafa'nın sergisi kapı girişindeki renkli saten yorganlarla karşılıyor sizi. Aaa ne güzel diyerek renk renk eski yorganların fotoğrafını çekmeye başlıyorsunuz hemen. 3. katta ise leopar desenin hakim olduğu zamanında evlerimizde kullandığımz battaniyeler, örtülerden oluşan eserler bulunuyor. Sanatçı göçebe kimlikler, yerelleşme, yerinden edilme, toplumsal cinsiyet ve kültürel farklılıklara ilişkin özgün eserlerini bir araya getirmiş. Ortadaki videoda sürekli bir müzikle dönen eski bir bebek, altındaki yerleştirmede ise 80li yılların oyuncaklarından seçmeler bulunuyor. 5 Ocak 2014'e kadar görülebilir. Basın Bülteninden; Oturduğu apartmanın eski Rum sahiplerinin hikâyesinin izini süren Apartman (2012) işi, söz konusu hareket ve devinimi cisimleştirirken, aynı zamanda Karamustafa’nın işlerindeki başka bir ana hattı içinde barındırıyor: Sanatçının kişisel tarihi, Türkiye toplumsal tarihi ile ...

İstanbul Kısa Film Festivali Filmleri 2

Cumartesi Fransız Kültür Merkezi'ndeki kısalara gittim. 15 seansının ilk iki filmini kaçırdım. Salona girdiğimde baya havasızdı ancak kısa film aşkına biraz sabrederim diye düşündüm. Cyril Schaublin'in "İzdiha" adlı kısa film çalışması tren istasyonundaki kaosu tam anlamıyla seyirciye geçirebiliyor. Birbirini iterek koşmaya çalışan insanlar, korku içindeki suratlar, şüpheli çantaya yaklaşan polisler ve arayış içindeki polis köpekleri. Bazı sahneler slow motion ilerliyor, ses ve derin müzikle seyirci olarak ben biraz sıkılsam da aktarmak istediği duyguyu alıyorum. Chrzu "Yüksek Yüksek Topuklar" adlı animasyon filminde biz kadınları baya güldürüyor. Renkli topuklu ların önemini bir güzel anlatıyor. Yaklaşık 70 çift ayakkabısı olan kadın bizlere topuklu ayakkabı giymemiz gerektiğini söylüyor. Haksız da sayılmaz:)) Buğra Dedeoğlu "Şeref Dayı ve Gölgesi" adlı filmiyle Bakanlık desteği almış. Köyde yaşayan Şeref Dede gölgesi yüzünden bazı bedeller ...

Çukurcuma

Under the Dome-Stephen King

Stephen King tarafından 2009 Kasım'da yayınlanan roman "Under the Dome" dizi olarak yayınlanmaya başladı. 1. Sezonu biten dizi 2. sezon için onay aldı. 2. sezonu usta Stephen King'in yazacağı konuşuluyor. Önceki senaristlerle ne sorun yaşandı bilemiyorum ancak izleyici bazı mantık hatalarından ve boş geçen bölümlerden şikayetçi. Chester's Mill kasabası kendi halinde yaşamına devam eden insanlarla doludur. Ancak bir gün kasabanın üstüne küre gelir. Maalesef küre hiçbir şekilde açılmaz. Dışarıdan füze bir gönderseler ateş açsalar dahi çözüm yoktur. Kürenin içinde kalanlar birbirleriyle hesaplaşır, yağma olur, cinayetler işlenir, insanların içindeki egolar açığa çıkar. Ormanın derinliklerinde kürenin kalbi bulunur. 4 kişinin ona dokunmasına ihtiyacı vardır. Aksi taktirde kelebek kozasından çıkınca ölecektir. Sadece kubbebin altındakileri izliyoruz oysa ben bir yandan kubbenin dışında kalanların durumlarını merak ediyorum. Simpsons hayranları bu olaya kıllanmış...

DODO Nasıl bir kuştur öğrenelim.

DODO KİMDİR Dodo  ya da  Mauritius dodosu  ( Raphusucullatus ), güvercingiller familyasından Mauritius 'da yaşamış ama 17. yüzyılın ikinci yarısı itibarı ile  soyu tükenmiş  bir  kuş   türüdür . Yaklaşık 1 metre boyunda ve 20 kilo ağırlığında uçamayan bu kuş yerde yuvalanır ve  meyvelerle  beslenir . Pek çok yerde dodo türü olmasına rağmen Mauritius adasındaki Dodo'lar sembol haline gelmiştir. Adadaki diğer canlılarla mükemmel bir uyum içinde yaşıyorlardı. 15. yy sonlarında ada insanlar tarafından keşfedildiğinde dodolar zorlukla tanıştı. Dodolar çok akıllı yaratıklar değildi. Bu nedenle insanlara kolayca yakalanıyorlardı. İnsanların adaya getirdiği kedi, köpek ve domuzlar; dodo yumurtalarını mahvetti. İnsanlar da acıktıklarında bu 1 metre boyunda iştah açıcı kuşları yerdi. Acıktıkları zaman uçamayan ve koşamayan dodoların kafasına sopayla vurmaları yeterdi. Dodo soyu, 200 yılda tamamen tükendi. DODO kuruyemiş, meyve...

Kısa Filmlerden Seçmeler-25. İstanbul Short Film Festival

Bahaa El Gamal'ın "Altı" isimli filmiyle ilk seansıma başladım. Bir otel odasına kırmızı elbiseli bir sanatçı kadın. Çirkin ama alımlı, elinde silahla dolanıyor. Kocasına doğrultuyor sonra da kendine, sırayla çekiyor tetiği ancak içinde tek kurşun olan silahta doluya denk gelmez zor... Rus ruleti kıvamında ölüm denemelerinden önce bir sır açıklanıyor. Kadın kafasına dayar silahı ve Mısır'da bir bomba patlar. Gayet anlamlı. Rıdvan Çevik'in "İrfan" adlı animasyon çalışması çok başarılı ancak senaryo yönünden biraz eksik duruyor. Marina Sereseky "Düğün" adlı kısa filminde hem bizi renklendirip neşelendiriyor hem de sonunda boğazımızı biraz düğümlüyor. Uzakta olan annelere adadığı film gerçekten İspanyol sıcaklığını özleyen beni sevindiriyor. Özellikle de Madrid bu kadar burnumda tüterken. Benjamin Parent "Bu Bir Kovboy Filmi Değil" ile Fransızların komik filmler yapabileceğini de ıspat ediyor. Brokeback Mountain filmini izleye...

talibim kim?

Gelin ata binmiş ya nasip demiş!

Oscar Wilde-Mürver Ağacı

Taksim Atatürk Kütüphanesi'nde aldığım Mürver Ağacı adlı kitabı hemen okudum. Oscar Wilde'ın akıcı üslubu sayesinde kitapta kopukluklar yaşamıyorsunuz. Büyük usta; masal, polisiye, komedi, hayalet öykülerin, doğru bir bakış açısıyla kaleme almış. Özellikle "Bülbül ve Gül" öyküsünde fedakarlık, iyilik ve aşk kavramları canınızı acıtacak kadar gerçekçi. Balıkçı öyküsünde insanın kendi içindeki kötülükle kendi ruhuyla olan mücadelesinin zamana yansıması farklı bir şekilde işlenmiş. Dilenci annesini beğenmeyip onunla konuşmayan prens vijdan azabıyla yıllarca dere tepe düz giderek kurda kuşa annesini sorar.  İçinde yaptığı kötülüğün bedelini ödeme hevesi vardır. Anne ve babasının çok zengin kral ve kraliçe olduğunu öğrenince mal mülk umurunda değildir. Çünkü o olgunlaşmıştır. Her öyküde derinlemesine betimlemeler okuyucuyu kendisine çekmeyi başarıyor. Okunması güzel çünkü yazarın içi güzel.

Firuze Dizisi

Nejat Uygur'un vefatı

Yıllar yıllar önce renkli televizyon hayatımıza girdiğinde, önümüze ne gelirse izlediğimiz dönemlerdeki en iyi komedi programlarını yapan tiyatrocu; Nejat Uygur'dur. İnsanlar koşarak tiyatrolarına gider, sonra günlerce esprileri birbirlerine anlatırlardı. Televizyonda izler üstüne okulda parodilerin taklitlerini yapardık. Mekanı cennet olsun. Nejat Uygur: "Benim gençliğimde herkeste Amerika'ya gitmek gibi çok yoğun bir istek vardı. Bu yüzden liman cüzdanı çıkarttım ve gemici oldum. Hiç unutmam, bir Panama şilebinde çalıştım. Gemide kimsenin canı sıkılmazdı. Onlara fıkralar anlatır, taklitler yapardım. Herkes çok gülerdi. Sonra askere gittim, orada da arkadaşlarımı çok güldürürdüm. Giderek insanların yüzünü güldürmek bende tutku oldu. Sonra da tiyatro başladı zaten."

Roxy Music Oh Yeah

Bulutlar

Brandweek'de Gavat Kavgası

Hulisi Derici denilince insanların aklına şampuan reklamı geliyor. Özellikle Biomen reklamında Yahudiliği aşağıladığı gerekçesiyle mahkemelik olmuştu diye hatırlanıyor. Ayşe Arman'a verdiği ropörtajda ise; Hitler'in bir ulusu sabun yaptığını bildiğini, ancak sabunla şampuan arasındaki benzerliğin ters anlaşılacağının aklına gelmediğini söylüyor. Ne güzel iştir, şampuan reklamı yapan biri şampuan daha doğmamışken, insanların saçlarını sabunla yıkadığını akıl edemez. a) Proje çıraklar tarafından yapıldı kendisinin haberi yok. b) Kişi ne şampuan ne de sabun kullanıyor. c) Reklamın iyisi kötüsü olmaz. Hitler de olur itler de. İlk önce aklıma gelen şey; reklamcı olmak için yaratıcı olmak şart mı? Türkiye'de değil! Tek ülkemi bildiğim için konuşuyorum. Ucundan kıyısından İtalya basınını bilirim, yerel gazetelerde bile her gün 1-2 yaratıcı reklam çıkardı. Marka reklam ajansı muhakkak yaratıcı işler yapıyordur. Ancak kendi üretimleri mi? Yoksa İngilizce bilen metin ya...

Neriman Köksal'ı anasım geldi

http://www.turknostalji.com/haber/artisler-ve-evleri-7-neriman-koksal-492.html

Tavla ve Candy Crush

Ne kadersizim be arkadaş. Bayramda çok boş evde oturdum arkadaş sordu "Tavla biliyor musun?", cevap verdim "Hayır". Bu soru neden, niçin diye devam etti. "Oyun oynamayı sevmiyorum, karşıyım" diye devam ettim. "Lütfen ben öğreteyim benimle oyna" dedi 5-6 ısrardan sonra OK dedim. Öğret bakalım! Anlatarak oynuyorum 3 kez oynadık 2 kez onu yendim, mars mı ne ondan bile yaptım 3. oyunumda. Sonra bir sardı beni çok hoşlandım durasım yok. Arkadaş "Ben bilenlerle oynuyorum, sen öğren de gel öyle oynayalım" dedi. Dünyam karardı. Kimse bir daha benimle oynamadı. Bugün bir büyüğümüzün tabletinde Candy Crash'a denk geldim. O da seviye atlamak istiyordu. "Hadi 2 elden oynarsak çabuk biter" coşkusuyla 4-5 tur döndürdü. Öğrenene kadar zaman aldı hangisi jöle hangisi akide anlamadım. Öğrendim oynuyoruz, 7. aşamayı geçemedik. Son halim elimde tablet sallıyordum parmaklarımı. Yok kendi telefonuma yüklemeyeceğim, oynamayacağım:...

İlginç Gazete Başlıkları 2

İnternetten gazete okumak çok hoş ancak biraz daha zaman geçirilmesi için ilginç başlıklarla kullanıcıyı tavlamak lazım. Ne tutar cinsellik tutar. Bu baz alınarak bir sürü güzel kızlar, memeler, kalçalar sağda solda tıklanmayı bekliyor. Okunmayı beklemiyor çünkü içerikte bir şey olduğunu sanmıyorum. Birkaç başlıkla gülelim, merak edelim. -"17 yaşında vajinası olmadığını öğrendi." (Hiçbir zaman cinsel bir ilişki yaşayamayacak). Vajinası yoksa cinsel hayatı da yok önyargısıyla alt başlık açılmış. Okuyan desin ki "ahanda laaa hiç yatamayacak". Tüm abazalar bu güzel kıza acıyacak. Sözcü gazetesinde kızın pembe beyaz benekli bikiniyle çekilmiş bir fotoğrafı var. Gülen suratına "cık cık ne yazık" diyen bir yığın abazanın aklında oral sex var şimdi. -"Porselen Bebek O!" Altında hemen mimi etekli bir kız çimenlerin üstünde oturuyor. Sabah gazetesindeki bu habere tıklayanlar mini etek ve bacaklara odaklanacak. -"Yatak Odası İtirafı" o ...

Agorafobi Belgeseli

Dün akşam Mimarlar Odası Belgesel Sinema Kulübü'nün düzenlediği etkinliğe katıldım. Yönetmen İmre Azem'in son filmi Agorafobi gösteriliyordu. Öncelikle en büyük sıkıntı Karaköy'deki mimarlar odasının gösteri salonu minicik. Sadece 10 kişiye gösterim, sunum yapmak üzere planlanmış. Diğer tarafta bekleme salonu anlamsız geniş, daha önce orada söyleşiler oluyordu ancak o salona sığmak imkansız. Ne zaman mimarlarla film izlesem kıpır kıpırlar, yerlerinde duramıyorlar:)) Hep bir hareket, not tutma yanındakiyle konuşma falan yani! O ayrı bir araştırma konusu. Neyse gelen geldi gelen geldi, yer kalmadı sandalyeler toplandı sıkış sıkış oturuldu. Güzel, akıcı bir belgesel başladı, İmre Azem'in ellerine sağlık. Kentsel Dönüşüme karşı duruşunu net bir şekilde ortaya koymuş. Hollanda Altyapı ve Şehircilik Bakanlığı'ndan, BM Habitat temsilcilerinden oluşan bir grup mimarı önce Ankara'nın kentsel dönüşümünü göstermek için bir proje alanına götürüyorlar. Orada proje ...

Last Vegas

Michael Douglas, Robert De Niro, Morgan Freeman ve Kevin Kline ustalar eğlenceli bir Hollywood filminde biraraya geliyor. Bekarlığa veda partisi için Las Vegas'a giden 4 yaşlı kurt orada hem kendilerini kaybedip hem buluyorlar.  Billy ve Paddy arasındaki kız davası yıllar sonra çözülüyor. Paddy Billy ile gençliğinde aynı kıza aşıktır. Kızdan bir tercih yapmasını isterler. Tercihini Billy'den yana kullanan kız Paddy ile mutlu olacağı gerekçesiyle onunla evlenir. Ona bu kıyağı en yakın arkadaşı Billy yapar. Ancak Paddy bu olayı bilmemektedir. Mutlu mesut yıllarını geçirir ve eşini geçen sene kaybeder. Eve kapanmış, her tarafta ölen eşinin anılarıyla depresif bir hayat yaşarken kendini Vegas'ta bulur. Billy ise 30 yaşında bir genç kız ile evlenecektir ama orta yaşlı bir şarkıcıya aşık olur. Ne yazık ki Paddy de aynı kadından hoşlanır. Bu sefer Paddy ona kıyak yapacaktır. Archie ise hastalıklarla boğuşan, oğlunun kontrolünde bir yaşlıdır. Evden kiliseye kapanıyorum diyere...

talibimkim.com

118 99 Ne zaman Emekli Olacaksın? Arabil Reklamı!

Yaşlı teyzelere hitap eden bir reklam. Evde oturup emekliliğini bekleyen bir teyze telefonla 118 99'u arıyor. Önce hal hatır soruyor, karşılıklı samimiyet artıyor. Teyze ne zaman emekli olacağını soruyor. Call center elemanı ise siz geçen sene emekli olmuşsunuz diyor. Ne mutlu! Yalnız yaşayan, interneti kullanmayan, sigorta kurumuna gidip sormaya üşenen hedef kitle tavlanmış. Öğrendiğim üzere kimse sizi arayıp emekli oldunuz gelin maaşınızı bağlayalım demiyormuş. Evden telefonla öğrenebileceğiniz hayati bir meseleyi konu alan reklam son derece başarılı ve akılda kalıcı. Özellikle reklam kadın programları arasına yerleştirilerek  izleyicinin dikkatini çekmeyi başarıyor. 118 99 Arabil hizmetlerini bu tarz reklamlarla tanıtmaya devam ederek farklı hedef kitlelere ulaşmaya devam ediyor.

tweet nedir nasıl yazilir twitterin incelikleri

Yaşlı Kamu Spotları-Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı

BİZ BÜYÜK BİR AİLEYİZ LEYLA DOĞAN EV                                      İÇ/GÜN            LEYLA DOĞAN Leyla Doğan çalışma masasında çalışır. Bazı notlar alır. Laptopunu açar yazı yazar. Kendine kahve koyar. Leyla dış ses: Ben Leyla Doğan… Gazeteci, yazarım… Aynı zamanda Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın gönül elçilerinden biriyim. Fotokopileri-notlarını karıştırır. Maddi karşılık beklemeden kadın, çocuk yaşlı, özürlü, gazi ve şehit ailelerinin yaşam kalitelerini yükseltmek için yapılan çalışmalara katkı sağlıyorum. Toplumsal girişime ya da sivil toplum örgütü bünyesindeki etkinliklere destek oluyorum. Birkaç kitap alır eline sayfaları çevirir. Gönül elçisi olduğum günden beri insanların hayatlarına daha bir merakla bak...