Ana içeriğe atla

Mænd & Høns


Anders Thomas Jensen'in hem yazıp hem yönettiği bir film olan "Men & Chicken" farklı konusuyla dikkat çekiyor. Ancak izlerken bir süre sonra herkesin hoşlanabileceği tarzda bir iş olmadığı anlaşılıyor. Neticede bir Danimarka filmi...) 2015 yapımı.
Birbirinden alakasız iki kardeş farklı bir yolculuğa çıkarlar. Gabriel ölürken babasının başındadır ve kardeşi Elias'dan hazzetmediği için onu yakınında istemez. Babası ölünce onu çağırmaya mecbur kalır. Adamın eşyalarının içinden çıkan bir videokaseti izlerler. Yıllar sonra gelen itirafta onların evlatlık olduğu kesinleşir. Kardeşler duygusuzca gerçek anne ve babalarını aramaya karar verirler. 
Gabriel, Elias'dan biraz daha akıllı olduğu için ona yol yordam gösterir. Cinsel yönden doyumsuzluğu olan Elias yerli yersiz harekete geçmektedir. Gerçek babalarının genetik hakkında araştırmalar yapan bir profesör olduğunu ve adada yaşadığını öğrenirler. Yola koyulan kardeşler orada hiç de iyi karşılanmazlar. Babaevinde 3 tane deli denilebilecek kardeşleri vardır ve onlarla konuşmak mümkün değildir. 
Şiddetten anlayan kardeşler adada da sorun çıkarmaktadır. Evlerine gelenleri döverek onlara misafirperverlik gösterirler. Gabriel inatçıdır ve babasını görmek için bir şekilde o evde kalmaya razı olur. Ancak kardeşlerin yaşamı çok gariptir. Hayvanlarla dolu bir evde izole bir hayat yaşarlar. Gece yatmadan önce bilim hakkında kitap okusalar da yemeklerini hayvan figürlü tabaklardan yerler. Ve birbirleriyle ölümüne dövüşürler.
Elias günden güne onlara yakın davranır ve aslında içlerinden biri olduğunu farkeder. Gabriel ise gerçek babasının odasında uzun zaman önce öldüğünü anlayınca bodrumdaki sırrı çözmeye karar verir. Akıl hastanesine götürülmek üzere görevliler gelince Gabriel bodruma girer ve babasının hayvanlar ve insanlar üstünde yaptığı deneyleri görür. Diğer kardeşlerinin ve kendisinin hangi ırktan geldiklerini öğrenir. Ve onları akıl hastanesine yatırmaya gönlü elvermez. 
Bu farklı filmi izlemek isteyen kuzey sineması severler için iyi seyirler:))


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Allacciate Le Cinture - Kemerlerinizi Bağlayın

Yönetmen Ferzan Özpetek'in son filmi "Kemerlerinizi Bağlayın" dün Türkiye'de vizyona girdi. Bu havada Ferzan filmi iyi gider diyerek arkadaşlarla bilet aldık. Koltuklarımıza kurulduktan sonra yağmurun sesiyle açılış sekansı başladı. Hareketli kamera şiddetle yağan sağnağı adeta bize yaşattı. Otobüs durağına varınca da bir tilt ile filmin başrol oyuncularıyla tanışmış olduk hemde bir ırkçı kavga sebebiyle. Güzel Elena, bir barda garson olarak çalışmaktadır, en yakın arkadaşı ise gay Fabio'dur. Fabio ise Silvia ile oturmaktadır. Akşamları eve gelmemesiyle bir sevgili edindiği anlaşılan Silvia, çareyi arkadaşlarıyla Antonio'yu tanıştırmakta bulur. Tamirci olan kaba davranışlı Antonio, Silvia'nın arkadaşları tarafından sevilmez. "Zıt kutuplar birbirini çeker" Antonio ve Elena birbirine aşık olur. Ancak Elena'nın iki senelik bir ilişkisi vardır ve maalesef! o da Silvia'ya aşıktır.  Bara gelen Antonio bir bardak birayı fondip yaptıkta...

Terminus'da Ne Var? "The Walking Dead"

Kim ölür kim kalır meselesi... İzlemeden okumayalım lüften. 4. Sezon 8. bölümün sonunda herkes hapishaneden dışarı savrulmuştu. Gözü dönmüş vali gidip bir kampı kendine göre düzenlemiş, görünürde bir aile bile kurmuştu. Ancak bu hayat onun için yeterli değildi. Kendi kendine hapishanedekileri (yani Rickleri) düşman edinmişti ve intikam almalıydı. Kamptakileri doldurup hapishaneye sürdü. Ve Hershel'in kafası gövdesinden ayrıldı... Sapkın vali bunu Michonne'nin kılıcıyla yaptı. Sonrasında karşılıklı bir saldırmaca sürdü. Otobüsle hapishaneden ayrılanlar ve bir sağa bir sola savrulanlar oldu. Ne hikmettir ki ilerleyen bölümlerde otobüsün en güvensiz yer olduğu anlaşıldı. 8. bölüm sonrasında "The Walking Dead" fanatikleri merakla bekledi. Kim nereye gitti, nasıl buluşacaklar? Rick ve Carl, Judith'i kaybetti ve bunu uzun bir süre üstlerinden atamadılar. Ağır yaralı olan Rick'i oğlu Carl gözetti. Bu süreçte babasıyla bazen monolog bazen de dial...

Bulantı-Zeki Demirkubuz

"Var olmaktan başka hiçbir şey yok" Film, Jean-Paul Sartre'ın "Bulantı" isimli kitabı akla getiriyor... Filmdeki Ahmet  varoluşundan pişman mıdır bilinmez ancak nevrotik bir kaçış sürecinde olduğu kesindir. Karısını ve oğlunu uzaklara uğurlar. Gözü yaşlı eşi "Biz seni darlamışız" diye serzenişte bulunur giderken... Ahmet'in umurunda değildir. Çünkü onlar gidince de darlanmaya devam eder.  Karısı ve oğlu kaza geçirip öldüğünde Ahmet bir kadınla evde sevişmektedir. Telefonu defalarca çalar ve açmak istemez. Hatta sabahları evi toplamaya gelen kadın ona polisin aradığını söylese de durum değişmez. Ahmet sürekli bir kaçış içindedir. Gerçeği öğrenince onun acısına bile uzak kalırız. O yatak odasındayken kamera koridordadır ve film biraz daha uzak bir tarihle devam eder.  Ahmet yine eski Ahmet'tir. Sevgilisi ile daha rahat görüşecek diye düşünürüz ancak onun aramalarına cevap bile vermez. Çünkü ayrılmak istediğini yüzüne söyleyecek cesareti...