Ana içeriğe atla

Hello, My Name Is Doris!


Uzun zamandır izlemek istediğim türden bir film. Komedi, romantizm, drama. Ayrı türleri bir filmde barındırmak çoğu zaman zor oluyor. Bir taraf daha ağır basıyor ya da film komedi başlayıp drama olarak son buluyor. "Hello, My Name Is Doris" tam tersi hepsinden birer tutam ölçülü bir halde alınmış ve harmanlanmış. 2015 USA yapımı.
Doris, NY'da bir şirkette veri giriş elemanı olarak çalışmaktadır. Staten Island'daki evinden işe gidip gelir. Çünkü yıllardır annesiyle oturmaktadır. Aniden annesi ölünce hayatında pek bir değişiklik yapmaz. Yine o yaşıyormuş gibi evde toplama eşya biriktirir ve şehre taşınmayı reddeder. Erkek kardeşi evi satmak istese de Doris onu oyalar. 
Renkli kıyafetler giyer ve sık sık hayal kurar. İşe giderken asansörde karşılaştığı yakışıklı bir delikanlıya aşık olur. Bu yeni iş arkadaşı John'dur. Doris, kendini ona farkettirmek için elinden geleni yapar. Hatta yakın arkadaşının 13 yaşındaki torunundan akıl alır. Hemen Facebook hesabı açar ve John'u ekler. Tam bir ergen aşık gibi onun zevklerini öğrenir ve ona göre harekete geçer. Çocuğun en sevdiği müzik grubunun konserinde de tüm gözler Doris'in üzerindedir. Çünkü Doris giyimi ve tarzıyla grubun yeni albüm kapağında yer almaya hak kazanmıştır.
Adım adım zafere ulaşacağını düşünen kadın John'un sevgili bulmasıyla duvara toslamış gibi olur. Güzel bir sarışın olan Brooklyn aynı zamanda şarkı söylemektedir. Kız Doris'e yakın davranır ve onu LGBT üyelerinin düzenlediği örgü grubuna çağırır. Ancak Doris alkollü olduğu bir anda John'un duvarına yazdığı şeyler yüzünden ikisinin ilişkisi bitmiştir. 
Şükran Günü yemeğini her zaman adada arkadaşıyla yiyen Doris bu kez New York'ta John'un ev partisindedir. John ona amcasını ayarlamaya çalışırken Doris çocuğa hislerini açar. Ve arkasına bakarak evine geri döner. Yine onu teselli etmek arkadaşına kalmıştır.
Eğlenceli vakit geçirmek için mükemmel bir film.)) İyi seyirler.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Allacciate Le Cinture - Kemerlerinizi Bağlayın

Yönetmen Ferzan Özpetek'in son filmi "Kemerlerinizi Bağlayın" dün Türkiye'de vizyona girdi. Bu havada Ferzan filmi iyi gider diyerek arkadaşlarla bilet aldık. Koltuklarımıza kurulduktan sonra yağmurun sesiyle açılış sekansı başladı. Hareketli kamera şiddetle yağan sağnağı adeta bize yaşattı. Otobüs durağına varınca da bir tilt ile filmin başrol oyuncularıyla tanışmış olduk hemde bir ırkçı kavga sebebiyle. Güzel Elena, bir barda garson olarak çalışmaktadır, en yakın arkadaşı ise gay Fabio'dur. Fabio ise Silvia ile oturmaktadır. Akşamları eve gelmemesiyle bir sevgili edindiği anlaşılan Silvia, çareyi arkadaşlarıyla Antonio'yu tanıştırmakta bulur. Tamirci olan kaba davranışlı Antonio, Silvia'nın arkadaşları tarafından sevilmez. "Zıt kutuplar birbirini çeker" Antonio ve Elena birbirine aşık olur. Ancak Elena'nın iki senelik bir ilişkisi vardır ve maalesef! o da Silvia'ya aşıktır.  Bara gelen Antonio bir bardak birayı fondip yaptıkta...

Terminus'da Ne Var? "The Walking Dead"

Kim ölür kim kalır meselesi... İzlemeden okumayalım lüften. 4. Sezon 8. bölümün sonunda herkes hapishaneden dışarı savrulmuştu. Gözü dönmüş vali gidip bir kampı kendine göre düzenlemiş, görünürde bir aile bile kurmuştu. Ancak bu hayat onun için yeterli değildi. Kendi kendine hapishanedekileri (yani Rickleri) düşman edinmişti ve intikam almalıydı. Kamptakileri doldurup hapishaneye sürdü. Ve Hershel'in kafası gövdesinden ayrıldı... Sapkın vali bunu Michonne'nin kılıcıyla yaptı. Sonrasında karşılıklı bir saldırmaca sürdü. Otobüsle hapishaneden ayrılanlar ve bir sağa bir sola savrulanlar oldu. Ne hikmettir ki ilerleyen bölümlerde otobüsün en güvensiz yer olduğu anlaşıldı. 8. bölüm sonrasında "The Walking Dead" fanatikleri merakla bekledi. Kim nereye gitti, nasıl buluşacaklar? Rick ve Carl, Judith'i kaybetti ve bunu uzun bir süre üstlerinden atamadılar. Ağır yaralı olan Rick'i oğlu Carl gözetti. Bu süreçte babasıyla bazen monolog bazen de dial...

Bulantı-Zeki Demirkubuz

"Var olmaktan başka hiçbir şey yok" Film, Jean-Paul Sartre'ın "Bulantı" isimli kitabı akla getiriyor... Filmdeki Ahmet  varoluşundan pişman mıdır bilinmez ancak nevrotik bir kaçış sürecinde olduğu kesindir. Karısını ve oğlunu uzaklara uğurlar. Gözü yaşlı eşi "Biz seni darlamışız" diye serzenişte bulunur giderken... Ahmet'in umurunda değildir. Çünkü onlar gidince de darlanmaya devam eder.  Karısı ve oğlu kaza geçirip öldüğünde Ahmet bir kadınla evde sevişmektedir. Telefonu defalarca çalar ve açmak istemez. Hatta sabahları evi toplamaya gelen kadın ona polisin aradığını söylese de durum değişmez. Ahmet sürekli bir kaçış içindedir. Gerçeği öğrenince onun acısına bile uzak kalırız. O yatak odasındayken kamera koridordadır ve film biraz daha uzak bir tarihle devam eder.  Ahmet yine eski Ahmet'tir. Sevgilisi ile daha rahat görüşecek diye düşünürüz ancak onun aramalarına cevap bile vermez. Çünkü ayrılmak istediğini yüzüne söyleyecek cesareti...