Ana içeriğe atla

Mia Madre-Nanni Moretti


2015 Cannes Kiliseler Birliği Ödülü
2015 David di Donatello En İyi Kadın Oyuncu-En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu Ödülü

Yazar ve yönetmen Nanni Moretti yine harikalar yaratmış... Yarı-otobiyografik filmi "Mia Madre" hem düşündürüyor hem de güldürüyor. Hastaneye yatırılan annesinin iyileşmesini bekleyen Margherita, günden güne durumunun ciddileştiği gerçeğiyle başa çıkmaya çalışır. Aynı zamanda yönetmendir ve işçilerin direnişi hakkında bir film çekmektedir. Annesinin hastalığı set zamanına denk gelince gündüz sahneleri çeker akşam da hastanede annesini bekler. Kafasını toplayabilmek için sevgilisinden bile ayrılmıştır. 
Kızı tatilden dönünce anneannesiyle Latince çalışmak için sabırsızlanır. Ne yazık ki anneannenin gücü buna yetmemektedir. Bu zayıflık ve acizlik ise Margherita'yı çileden çıkarır. Annesine zaman zaman kızar. Eski günlerde annesine karşı ne kadar sert olduğunu fark eder. Bu yüzleşme onun şimdiki ilişkilerini sorgulamasına yardım eder.
Özellikle abisinin hastalığa karşı metin oluşunu kaldıramaz. Kendini yıpratmaya devam eder. Annesinin ölmekte olduğunu kabul edemez. Biraz hayatı yumuşatmak da film için yurt dışından gelen başrol oyuncusuna kalır. Berry bunu bilerek yapmasa da Margherita sette çileden çıkar. Çünkü Berry repliklerini ezberleyemez ve sürekli sette ona vakit kaybettirir. İkisi bir gün şiddetli bir şekilde kavga ederler. Berry'nin ise bilinmeyen bir durumu vardır. Margherita kimsenin mükemmel olmadığını kabul etmeye başlar. Ve olacaklara kendini hazırlamaya çalışır.
Nanni Moretti kalbe dokunur filmler yapmakta usta. "Sevgili Günlüğüm" ve "Oğul Odası" da yönetmenin en iyi filmlerinden. Hayatın acısını, tatlısını bir arada doğru bir ölçüyle harmanlayan Nanni Moretti'nin ellerine sağlık:))
Özellikle setteki yönetmeni anlattığı bölümler izleyiciyi kahkahaya boğuyor. "Yönetmen her zaman haklıdır" sloganını ise bağıra bağıra söylüyor.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Allacciate Le Cinture - Kemerlerinizi Bağlayın

Yönetmen Ferzan Özpetek'in son filmi "Kemerlerinizi Bağlayın" dün Türkiye'de vizyona girdi. Bu havada Ferzan filmi iyi gider diyerek arkadaşlarla bilet aldık. Koltuklarımıza kurulduktan sonra yağmurun sesiyle açılış sekansı başladı. Hareketli kamera şiddetle yağan sağnağı adeta bize yaşattı. Otobüs durağına varınca da bir tilt ile filmin başrol oyuncularıyla tanışmış olduk hemde bir ırkçı kavga sebebiyle. Güzel Elena, bir barda garson olarak çalışmaktadır, en yakın arkadaşı ise gay Fabio'dur. Fabio ise Silvia ile oturmaktadır. Akşamları eve gelmemesiyle bir sevgili edindiği anlaşılan Silvia, çareyi arkadaşlarıyla Antonio'yu tanıştırmakta bulur. Tamirci olan kaba davranışlı Antonio, Silvia'nın arkadaşları tarafından sevilmez. "Zıt kutuplar birbirini çeker" Antonio ve Elena birbirine aşık olur. Ancak Elena'nın iki senelik bir ilişkisi vardır ve maalesef! o da Silvia'ya aşıktır.  Bara gelen Antonio bir bardak birayı fondip yaptıkta...

Terminus'da Ne Var? "The Walking Dead"

Kim ölür kim kalır meselesi... İzlemeden okumayalım lüften. 4. Sezon 8. bölümün sonunda herkes hapishaneden dışarı savrulmuştu. Gözü dönmüş vali gidip bir kampı kendine göre düzenlemiş, görünürde bir aile bile kurmuştu. Ancak bu hayat onun için yeterli değildi. Kendi kendine hapishanedekileri (yani Rickleri) düşman edinmişti ve intikam almalıydı. Kamptakileri doldurup hapishaneye sürdü. Ve Hershel'in kafası gövdesinden ayrıldı... Sapkın vali bunu Michonne'nin kılıcıyla yaptı. Sonrasında karşılıklı bir saldırmaca sürdü. Otobüsle hapishaneden ayrılanlar ve bir sağa bir sola savrulanlar oldu. Ne hikmettir ki ilerleyen bölümlerde otobüsün en güvensiz yer olduğu anlaşıldı. 8. bölüm sonrasında "The Walking Dead" fanatikleri merakla bekledi. Kim nereye gitti, nasıl buluşacaklar? Rick ve Carl, Judith'i kaybetti ve bunu uzun bir süre üstlerinden atamadılar. Ağır yaralı olan Rick'i oğlu Carl gözetti. Bu süreçte babasıyla bazen monolog bazen de dial...

Bulantı-Zeki Demirkubuz

"Var olmaktan başka hiçbir şey yok" Film, Jean-Paul Sartre'ın "Bulantı" isimli kitabı akla getiriyor... Filmdeki Ahmet  varoluşundan pişman mıdır bilinmez ancak nevrotik bir kaçış sürecinde olduğu kesindir. Karısını ve oğlunu uzaklara uğurlar. Gözü yaşlı eşi "Biz seni darlamışız" diye serzenişte bulunur giderken... Ahmet'in umurunda değildir. Çünkü onlar gidince de darlanmaya devam eder.  Karısı ve oğlu kaza geçirip öldüğünde Ahmet bir kadınla evde sevişmektedir. Telefonu defalarca çalar ve açmak istemez. Hatta sabahları evi toplamaya gelen kadın ona polisin aradığını söylese de durum değişmez. Ahmet sürekli bir kaçış içindedir. Gerçeği öğrenince onun acısına bile uzak kalırız. O yatak odasındayken kamera koridordadır ve film biraz daha uzak bir tarihle devam eder.  Ahmet yine eski Ahmet'tir. Sevgilisi ile daha rahat görüşecek diye düşünürüz ancak onun aramalarına cevap bile vermez. Çünkü ayrılmak istediğini yüzüne söyleyecek cesareti...