Ana içeriğe atla

Marslı-Ridley Scott


Andy Weir'in Marslı adlı romanı sonunda beyazperdede! Bir nefeste okuduğum romanın filminin Amerika ile aynı zamanda ülkemde de vizyona girmesi beni çok mutlu etti. Cumartesi günü kendimi sinemada buldum. Bir an gişedeki kalabalığı görünce yer bulamayacağım diye korksam da güzel bir koltuk buldum. 3D olanını tercih ettiğim için gözlüklerimle filmin başlamasını heyecanla bekledim. 
Mars gezegenine giden astronotlar ani fırtına sonucunda gemiye dönmek zorundadır. Ancak hızla uçup gelen bir anten Mark Watney'e sapanır ve rüzgarla savrulmasını sağlar. Ekip arkadaşları onu kısa bir süre arasalar da bulamazlar ve kaptanın emriyle gemiye dönerler. Mark'ın elbisesi delinmiş ve oksijen seviyesi düşmüştür. Yani dışarıda kalsa bile ölecektir. Ekip kendini güvenceye almak için Mars'tan ayrılır. Mark ise bir süre sonra uyanır. Kimseyi göremez, elbisedeki sinyali farkeder ve araca gidip göbeğindeki anteni çıkarır. Bundan sonra ne yapacağını bilmemektedir. Nasıl Nasa ile iletişim kuracak? Ona yetecek kadar yiyecek var mı? Oradan nasıl kurtulabilir?
Mark bir biolog olduğu için önce Mars'ta yiyecek yetiştirip yetiştiremeyeceğini düşünür ve dolapta bulduğu patatesleri kaldıkları araçta bir bölüme dikmeye başlar. Mucizevi bir şekilde su da elde edip patatesleriyle daha ne kadar besleneceğini hesaplar. Ve Nasa ile bağlantıya geçer. Onun öldüğünü düşünen ekip arkadaşları ise gerçeği öğrendiklerinde onu almak için geri dönmeye karar verirler. Mars'ta geçen süreyi, Mark'ın hayata tutunmaya çalışmasını gülümseyerek izledim. Kitaptan farklı bir nokta yoktu. Tabi uzun uzun orada yaşananları da anlatıp sinema izleyicisi sıkılamazdı. Film tam yerinde izlenebilir bir uzay filmi olmuş. Başrolüne Matt Damon çok yakışmış. Diğer oyuncular ise Sean Bean, Cate Mara, Jessica Chastain, Jeff Daniels olan filmin yönetmeni ise Ridley Scott. 
İyi seyirler:))



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Allacciate Le Cinture - Kemerlerinizi Bağlayın

Yönetmen Ferzan Özpetek'in son filmi "Kemerlerinizi Bağlayın" dün Türkiye'de vizyona girdi. Bu havada Ferzan filmi iyi gider diyerek arkadaşlarla bilet aldık. Koltuklarımıza kurulduktan sonra yağmurun sesiyle açılış sekansı başladı. Hareketli kamera şiddetle yağan sağnağı adeta bize yaşattı. Otobüs durağına varınca da bir tilt ile filmin başrol oyuncularıyla tanışmış olduk hemde bir ırkçı kavga sebebiyle. Güzel Elena, bir barda garson olarak çalışmaktadır, en yakın arkadaşı ise gay Fabio'dur. Fabio ise Silvia ile oturmaktadır. Akşamları eve gelmemesiyle bir sevgili edindiği anlaşılan Silvia, çareyi arkadaşlarıyla Antonio'yu tanıştırmakta bulur. Tamirci olan kaba davranışlı Antonio, Silvia'nın arkadaşları tarafından sevilmez. "Zıt kutuplar birbirini çeker" Antonio ve Elena birbirine aşık olur. Ancak Elena'nın iki senelik bir ilişkisi vardır ve maalesef! o da Silvia'ya aşıktır.  Bara gelen Antonio bir bardak birayı fondip yaptıkta...

Terminus'da Ne Var? "The Walking Dead"

Kim ölür kim kalır meselesi... İzlemeden okumayalım lüften. 4. Sezon 8. bölümün sonunda herkes hapishaneden dışarı savrulmuştu. Gözü dönmüş vali gidip bir kampı kendine göre düzenlemiş, görünürde bir aile bile kurmuştu. Ancak bu hayat onun için yeterli değildi. Kendi kendine hapishanedekileri (yani Rickleri) düşman edinmişti ve intikam almalıydı. Kamptakileri doldurup hapishaneye sürdü. Ve Hershel'in kafası gövdesinden ayrıldı... Sapkın vali bunu Michonne'nin kılıcıyla yaptı. Sonrasında karşılıklı bir saldırmaca sürdü. Otobüsle hapishaneden ayrılanlar ve bir sağa bir sola savrulanlar oldu. Ne hikmettir ki ilerleyen bölümlerde otobüsün en güvensiz yer olduğu anlaşıldı. 8. bölüm sonrasında "The Walking Dead" fanatikleri merakla bekledi. Kim nereye gitti, nasıl buluşacaklar? Rick ve Carl, Judith'i kaybetti ve bunu uzun bir süre üstlerinden atamadılar. Ağır yaralı olan Rick'i oğlu Carl gözetti. Bu süreçte babasıyla bazen monolog bazen de dial...

Bulantı-Zeki Demirkubuz

"Var olmaktan başka hiçbir şey yok" Film, Jean-Paul Sartre'ın "Bulantı" isimli kitabı akla getiriyor... Filmdeki Ahmet  varoluşundan pişman mıdır bilinmez ancak nevrotik bir kaçış sürecinde olduğu kesindir. Karısını ve oğlunu uzaklara uğurlar. Gözü yaşlı eşi "Biz seni darlamışız" diye serzenişte bulunur giderken... Ahmet'in umurunda değildir. Çünkü onlar gidince de darlanmaya devam eder.  Karısı ve oğlu kaza geçirip öldüğünde Ahmet bir kadınla evde sevişmektedir. Telefonu defalarca çalar ve açmak istemez. Hatta sabahları evi toplamaya gelen kadın ona polisin aradığını söylese de durum değişmez. Ahmet sürekli bir kaçış içindedir. Gerçeği öğrenince onun acısına bile uzak kalırız. O yatak odasındayken kamera koridordadır ve film biraz daha uzak bir tarihle devam eder.  Ahmet yine eski Ahmet'tir. Sevgilisi ile daha rahat görüşecek diye düşünürüz ancak onun aramalarına cevap bile vermez. Çünkü ayrılmak istediğini yüzüne söyleyecek cesareti...