12 Ağustos 2016 Cuma

Tacones Lejanos


"Yüksek Topuklar" Pedro Almodovar'ın 1991 yılında yönettiği bir film. Pedro hayranlığım çok büyüktür. O yüzden çoğu filmini izlemişimdir. Ancak bilerek izlemediğim filmler de olur. Çünkü hemen o yönetmeni tüketmek istemem. Arada hatırlamak için bu taktik birebirdir. Hem daha kıymetli gelir. Şimdiden; İyi seyirler:)))
Rebeca, Madrid'de bir TV kanalında haberleri sunmaktadır. 15 sene Meksika'da yaşayan şarkıcı-oyuncu annesi İspanya'ya geri dönmeye karar vermiştir. Rebeca gergin bir şekilde havaalanında annesini bekler. Tek isteği onun bir şeyler başarabildiğini görmesidir. Bir de anne şefkati bekler. Becky tüm gazetecilerin onu karşılamaya geleceğini düşünür ancak karşısında sadece kızını görünce yıkıma uğrar. Ona göre dönüşü şaşalı olmalıdır. 
Rebeca annesini evinde ağırlar kocası Manuel ile hep birlikte akşam yemeği yerler. Ancak Becky daha önceden Manuel ile sevgili olmuştur. Rebeca da bunu bilmektedir. İkisi arasında hala bir şey olup olmadığını anlamak için onları gözlem altına alır. Travestilerin çıktığı bir gece kulübüne giderler. Ne kocası ne de annesi oraya gitmek istememektedir. Zaten o gece orada bir travesti öldürülmüştür. Bu Rebeca'nın umurunda olmaz. Arkadaşı Letal sahne alacaktır.
Letal'in saçı ve makyajı Becky'ye benzemektedir. Acıklı bir şarkıyı derinden hissederek söyler. Rebeca ise annesine özenerek bakar. Letal'in soyunmasına yardımcı olmak için kulise gittiğinde uzun zamandır yaşamadığı bir şeyi yaşar. Onunla birlikte olur ve bu olayı unutmaya yemin eder. Letal ise ona aşık olmuştur.
Rebeca kötü giden evliliğini annesine başarabildiğini göstermek adına bitirmez. Haberi olmasa da Becky ve Manuel tekrar görüşmeye başlamıştır. Rebeca annesine delicesine düşkündür. Çocukluğunda üvey babasının ölümüne annesinin kariyerine engel olmaması için sebep olmuştur. Bununla ilgili hiç vicdan azabı duymaz. Becky ise kızının hislerini anlamaya çalışır. 
Bir ay sonra Manuel yatağında ölü bulunur. 3 kişi savcı karşısındadır. 1. Karısı Rebeca, 2. Becky, 3. Metresi. Rebeca yaşadığı şok üstüne ne yapacağını bilemez ve aynı akşam canlı yayında kocasını öldürdüğünü itiraf eder.


Apar topar gözaltına alınan Rebeca hapse girer. Sanıldığının aksine Pedro'nun gözünden hapishaneler çok renkli ve eğlencelidir. Yukarıdaki fotoğrafta görüldüğü gibi kadınlar koreografileriyle dans bile etmektedirler. Savcı, Rebeca'nın suçsuz olduğuna inanır ve kanıt aramaya karar verir.
Becky ise günden güne eriyen kızı için bir şey yapmaya hazırdır. Hayatında ilgi göstermediği kızını hapisten kurtarmak elindedir. Rebeca'nın da hamile oluşu beklenmedik bir olaydır. Çünkü Rebeca Letal'den hamiledir ve o da ortalıkta yoktur.
Kırmızı renklerin canlılığı ve pencereden izlenen yüksek topuklar... Bir kızın annesine olan hayranlığı ona neler yaptırabilir diye merak ediyorsanız "Yüksek Topuklar" ilgi çekici bir film. Hele ki soundtrack tekrar tekrar dinlenmeye değer...


Viva La Libertà


Muhteşem bir İtalyan filmi...
Enrico Oliveri, İtalya'da muhalefet partisinin lideridir. Halk artık ondan sıkılmıştır. Parti arkadaşları ise Enrico'nun bir an önce istifa etmesini isterler. Çünkü partinin tüm güvenilirliğini yok etmiştir. Zayıf duruşu ve başarısız aksiyonlarıyla Enrico istenmeyen adamdır. Bunun farkına varınca bir akşam gizlice Roma'dan kaçar. Gittiği yer ise Paris'teki eski sevgilisi Danielle'dir. Danielle senarist olarak çalışmaktadır. Asyalı bir yönetmenle evlenmiş bir de kızı olmuştur. Bir anda ortaya çıkan eski sevgili kocayı pek tedirgin etmez. Ne de olsa Fransızlardır...
İtalya'da hop oturup hop kalkan kişi Enrico'nun sağ kolu; Andrea'dır. Onun nerede olduğunu bulabilmek için yapmadığı şey kalmaz. Partidekileri ise "küçük bir operasyon geçiriyor" diyerek kandırır. Şans Andrea'dan yanadır. Enrico'nun ikiz kardeşini keşfeder. Felsefe yazarı olan Giovanni Ernani kısmen akıl hastasıdır. Enrico'nun karısı Andrea ile başbaşa bir oyun tezgahlarlar. Giovanni Enrico'nun yerine geçecektir. 
Andrea'nın çekinceleri vardır. Giovanni ağzından bir şey kaçırabilir ya da durumu tamamen kötüye çevirebilir... Yılların kurdu filozof adam kime nasıl hitap edeceğini iyi bilmektedir. Konuşma yeteneği vardır. Düşüncelerini karşısındakilere etkileyici bir şekilde anlatır. Giovanni, bir günde partinin kurtuluş umudu olmuştur.
İtalyan politikası bir akıl hastası sayesinde hareketlenir. Tabii Giovanni sadece bir akıl hastası değildir, mürekkep yalamış bir profesördür. Enrico'nun olması gereken karakterinden daha iyidir. Bu Andrea'nın ona hayran olmasını sağlar. Hatta monotonlaşan ilişkiden sıkılan eski karısı bile ona tekrar aşık oldu.
İtalya'da işler yoluna girerken Fransa'da durum farklıdır. Enrico geçmişiyle yüzleşmeye çalışır. Danielle sete gider ve o da yanında set asistanı olarak çalışmaya başlar. Danielle'nin kocası baskı yapmadan karısını elinde tutmaya çalışır. Ve eskiden Danielle'nin Giovanni ile nişanlı olduğunu anlarız. Enrico kardeşine yapacağını yapmış, sevgilisini elinden almıştır. Bu küslükleri senelerce sürmüştür. Partiyi istenilen konuma getiren Giovanni bir anda ortadan yok olur. Enrico ise geçmişiyle yüzleşmekten memnun, tekrar geri dönmeye hazırdır.
Eğlenceli ve etkileyici bir film, iyi seyirler.))



Kraftidioten


Nils Dickman, karla kaplı yolları büyük iş makineleriyle açan bir memurdur. Görevini layığıyla yerine getiren adam, çevresinde örnek biri olarak bilinir. Norveçli olmamasına rağmen yılın vatandaşı seçilir. Havalimanında çalışan oğlu aşırı doz uyuşturucudan ölmüştür. Nils, polise oğlunun uyuşturucu kullanmadığını söyler ve olayın arkasındaki insanları araştırmasını rica eder. Ancak Norveç polisi uyuşturucuyla ve Norveçli olmayan birinin ölümüyle pek ilgilenmek istemez. Bu da Nils'in oğlunun katillerini bulup cezalandırmasına yol açar.
Oğlunu kaybeden kadın, kocasının hiçbir şey yapmadığını savunarak evi terkeder. Ölürken oğlunun yanından kaçan arkadaşı da Nils'e sığınır. Aslında çocuğun masum olduğunu söyleyerek kaçması için para ister. Nils ise büyük patrona giden yolda ilerlemeye başlar. Önce uyuşturucu satıcısını bulur ve bağlı bulunduğu kişinin adını alıp onu öldürür. Yüksek bir yerden cesedini suyun dibine fırlatır. 
Bu kurban diğer kurbanların yolunu açar. Etrafındaki adamların azaldığını anlayan Norveçli mafya babası bu ölümleri Sırplardan bilir ve onların üstüne gider. Bir de işin içinde Arnavutlar vardır. Nils farkında olmadan Norveç uyuşturucu satıcılarının yaptığı anlaşmayı bozar. Hepsi birbirine girer. Kardeşi eski mafya üyesi olan Nils yardım için ona gider ve bu onun hayatına malolur. Tek çözüm yolu mafya babasının oğlunu kaçırmaktır. Nils de asla bir çocuğa zarar vermeyi göze alamaz. Onu kendi oğlu yerine koyar ve tüm tehlikelerden uzak tutar.
Kanlı hesaplaşma sonunda adalet yerini bulmuştur. Bu soğuk Norveç filmi biraz da olsa izleyiciyi güldürmeyi başarıyor. Tabii ki espri anlayışımız onlardan çok farklı. İçinde cinayet, intikam olmayan bir kara komedi izlemeyi tercih ediyor olsak da farklı bir bakış açısına açık olmak lazım.
İyi seyirler.))



5 Ağustos 2016 Cuma

Hello, My Name Is Doris!


Uzun zamandır izlemek istediğim türden bir film. Komedi, romantizm, drama. Ayrı türleri bir filmde barındırmak çoğu zaman zor oluyor. Bir taraf daha ağır basıyor ya da film komedi başlayıp drama olarak son buluyor. "Hello, My Name Is Doris" tam tersi hepsinden birer tutam ölçülü bir halde alınmış ve harmanlanmış. 2015 USA yapımı.
Doris, NY'da bir şirkette veri giriş elemanı olarak çalışmaktadır. Staten Island'daki evinden işe gidip gelir. Çünkü yıllardır annesiyle oturmaktadır. Aniden annesi ölünce hayatında pek bir değişiklik yapmaz. Yine o yaşıyormuş gibi evde toplama eşya biriktirir ve şehre taşınmayı reddeder. Erkek kardeşi evi satmak istese de Doris onu oyalar. 
Renkli kıyafetler giyer ve sık sık hayal kurar. İşe giderken asansörde karşılaştığı yakışıklı bir delikanlıya aşık olur. Bu yeni iş arkadaşı John'dur. Doris, kendini ona farkettirmek için elinden geleni yapar. Hatta yakın arkadaşının 13 yaşındaki torunundan akıl alır. Hemen Facebook hesabı açar ve John'u ekler. Tam bir ergen aşık gibi onun zevklerini öğrenir ve ona göre harekete geçer. Çocuğun en sevdiği müzik grubunun konserinde de tüm gözler Doris'in üzerindedir. Çünkü Doris giyimi ve tarzıyla grubun yeni albüm kapağında yer almaya hak kazanmıştır.
Adım adım zafere ulaşacağını düşünen kadın John'un sevgili bulmasıyla duvara toslamış gibi olur. Güzel bir sarışın olan Brooklyn aynı zamanda şarkı söylemektedir. Kız Doris'e yakın davranır ve onu LGBT üyelerinin düzenlediği örgü grubuna çağırır. Ancak Doris alkollü olduğu bir anda John'un duvarına yazdığı şeyler yüzünden ikisinin ilişkisi bitmiştir. 
Şükran Günü yemeğini her zaman adada arkadaşıyla yiyen Doris bu kez New York'ta John'un ev partisindedir. John ona amcasını ayarlamaya çalışırken Doris çocuğa hislerini açar. Ve arkasına bakarak evine geri döner. Yine onu teselli etmek arkadaşına kalmıştır.
Eğlenceli vakit geçirmek için mükemmel bir film.)) İyi seyirler.


Tangerines-Mandariinid


"Tangerines" Abazya'daki savaşı konu alıyor. 2013 Gürcistan yapımı. Ivo, ormanın içindeki evinde yalnız yaşamaktadır. Komşusu Margus'un kocaman mandalina bahçesi vardır ve gece gündüz hasadı toplamaktadır. Ivo da mandarinleri koyması için ona kasalar hazırlar. İkisinin tek amacı savaş patlamadan önce mandarinleri toplayıp satmak ve o parayla Estonya'ya gitmektir. 
Bir gün Margus'un evinin önünde çatışma çıkar. Gürcü ve Çeçen askerleri birbirlerini vurmuşlardır. Gürcü askeri Ahmed'i hemen Ivo'nun evine taşırlar. Yarasını sararlar. Ardından ölen 4 askeri gömmek için mezar kazarlar. Ivo tam toprak atacakken birinin yaşadığını farkeder. Ve Çeçen askeri eve getirir ve başından yaralanan çocuk için doktor çağırırlar.
Ivo, Ahmed'in onun hayatına kasteden ve en yakın arkadaşını vuran Nika'yı öldüreceğinden korkunca ona şeref sözü verdirir. Ivo'nun evinin içinde kimse kimseyi öldürmeyecektir. Ahmed hızlıca iyileşirken Nika'nın durumu ciddidir. Margus ise tek başına mandarinleri toplarken binbaşının göndereceği askerlerin yolunu gözler. Ivo bir yandan marangozhanesinde çalışırken bir yandan da yararlı askerlere bakar.
Nika ve Ahmed ona minnet duyarlar ve Ivo'nun sözünden çıkmazlar. Yavaş yavaş arkadaş olmaya bile başlarlar. Aynı masada yemek yerler aynı şarkıları dinlerler. Ahmed ailesi için paralı asker olmuştur. Nika da aslında Gürcistan'da bir tiyatroda oynamaktadır, annesine bile haber vermeden askere gitmiştir. Ivo bir şekilde onların aralarını bulur.
Aslan ordusuyla eve geldiğinde Nika'yı Gürcü asker olarak tanıtır. Bu sayede çocuğun hayatı kurtulur. Ancak sonradan gelen Çeçen subaylar Ahmed'in Gürcü olduğunu anlarlar ve aralarında çatışma çıkar. Nika'nın amacı son birkaç gününü geçirdiği insanları korumaktır. Ne yazık ki bu çatışmada Margus ve Nika hayatını kaybeder.
Ölüleri gömmek yine Ivo'ya kalmıştır. Nika'yı oğlunun yanına gömer. Ahmed ile yaptığı sohbette oğlunun savaşın başlarında öldüğünü anlatır. Ve amacının Estonya'ya gitmek yerine orada onunla kalmak olduğunu anlarız. 
İyi anlatılan ve sinemasal açıdan dolu dolu bir savaş filmi. Biraz iç burksa da izlenmeye değer. İyi seyirler:))





4 Ağustos 2016 Perşembe

An Inspector Calls


"An Inspector Calls" J. B. Priestley tarafından yazılan bir tiyatro oyunu. 1954 yılında Desmond Davis tarafından senaryolaştırılmış ve Guy Hamilton tarafından sinemaya aktarılmış. 2015 yılında TV Draması olarak Helen Edmundson'ın adapte ettiği oyunu Aisling Walsh yönetmiş. 
1912 yılında bir İngiltere akşamında geçen cinayet soruşturmasını konu alıyor. Dedektif Goole zengin bir ailenin kapısını çalar ve onlara soracak birkaç sorusu vardır. Arthur Birling fabrika sahibi bir siyasetçidir. Şövalyelik ünvanı alması an meselesidir. Ayrıca o gece kızı Sheila'yı Gerald isimli zengin biriyle nişanlamıştır. Bu kutlama aynı zamanda şirket evliliğini de kapsamaktadır.
Dedektif Goole, bir genç kızın intihar ettiğini söyler. Önceleri kimsenin bu durumla ilgisi yokken bir anda herkes kendini suçlu hisseder. Çünkü genç kızı işten atan Arthur'dur. Fabrikada çalışan kız grevden vazgeçmediği için acımasızca ona yol verilmiştir. İkinci şansını bir mağazada deneyince bu sefer de Sheila'nın kıskançlığından nasibini alır. Yine işsiz kalınca kendini barlarda bulan kıza Gerald sahip çıkar ve onunla aşk yaşamaya başlar. Başını sokacak bir ev ve bir miktar para temin eder. 
Gerald aniden kızdan ayrılır. Ayakları üstünde durmaya çalışırken Arthur'un alkolik oğlu tarafından tecavüze uğrar ve hamile kalır. Kendini kurtarmak için Arthur'un karısının yardım derneğine gider ve red cevabı alır. Kızın tutunacak bir dalı kalmamıştır ve tüm aile işbirliği içerisinde onun hayatını mahvetmiştir. 
Dedektifin dediğine göre böyle olmuştur. Ancak o gece morga ölü bir kız gelmemiştir ve kız birkaç isim kullandığı için durum şüphelidir. Goole onları vicdanıyla başbaşa bırakıp gittikten sonra hepsi eski kutlama havasına döner. Arthur'un kızı ve oğlu hala üzüntülüdür. Ta ki çalan telefona kadar. Anlatılan olay gerçekleşmiştir. 

Mænd & Høns


Anders Thomas Jensen'in hem yazıp hem yönettiği bir film olan "Men & Chicken" farklı konusuyla dikkat çekiyor. Ancak izlerken bir süre sonra herkesin hoşlanabileceği tarzda bir iş olmadığı anlaşılıyor. Neticede bir Danimarka filmi...) 2015 yapımı.
Birbirinden alakasız iki kardeş farklı bir yolculuğa çıkarlar. Gabriel ölürken babasının başındadır ve kardeşi Elias'dan hazzetmediği için onu yakınında istemez. Babası ölünce onu çağırmaya mecbur kalır. Adamın eşyalarının içinden çıkan bir videokaseti izlerler. Yıllar sonra gelen itirafta onların evlatlık olduğu kesinleşir. Kardeşler duygusuzca gerçek anne ve babalarını aramaya karar verirler. 
Gabriel, Elias'dan biraz daha akıllı olduğu için ona yol yordam gösterir. Cinsel yönden doyumsuzluğu olan Elias yerli yersiz harekete geçmektedir. Gerçek babalarının genetik hakkında araştırmalar yapan bir profesör olduğunu ve adada yaşadığını öğrenirler. Yola koyulan kardeşler orada hiç de iyi karşılanmazlar. Babaevinde 3 tane deli denilebilecek kardeşleri vardır ve onlarla konuşmak mümkün değildir. 
Şiddetten anlayan kardeşler adada da sorun çıkarmaktadır. Evlerine gelenleri döverek onlara misafirperverlik gösterirler. Gabriel inatçıdır ve babasını görmek için bir şekilde o evde kalmaya razı olur. Ancak kardeşlerin yaşamı çok gariptir. Hayvanlarla dolu bir evde izole bir hayat yaşarlar. Gece yatmadan önce bilim hakkında kitap okusalar da yemeklerini hayvan figürlü tabaklardan yerler. Ve birbirleriyle ölümüne dövüşürler.
Elias günden güne onlara yakın davranır ve aslında içlerinden biri olduğunu farkeder. Gabriel ise gerçek babasının odasında uzun zaman önce öldüğünü anlayınca bodrumdaki sırrı çözmeye karar verir. Akıl hastanesine götürülmek üzere görevliler gelince Gabriel bodruma girer ve babasının hayvanlar ve insanlar üstünde yaptığı deneyleri görür. Diğer kardeşlerinin ve kendisinin hangi ırktan geldiklerini öğrenir. Ve onları akıl hastanesine yatırmaya gönlü elvermez. 
Bu farklı filmi izlemek isteyen kuzey sineması severler için iyi seyirler:))


Zootopia


Disney'den harika bir film daha. Ailecek izlenebilecek sosyal mesajı olan, komik, eğlenceli animasyon 2016'nın gözde filmlerinden. Zootpia aslında "Irkçılık" kavramını ele alıyor. Bunu tatlı bir yolla işleyerek izleyiciye anlatıyor.
Zootropolis, evrim geçirerek insanlar gibi olan hayvanların dünyasıdır. Tüm memeliler, büyük şehirde ya da kırsalda yaşarlar. İnsanlar nasıl giyiniyor, iki ayak üzerinde yürüyor, işe gidiyor, akıllı telefonla oynuyor, eğleniyorsa onlar da öyle yapmaktadırlar. Şehirler her hayvanın cinsine ve boyutuna göre şekillenmiş, her türün yaşayabileceği ortam ve iklim dizayn edilmiştir.
Köyde yaşayan Judy'nin ailesi tarımla uğraşır. Bir sürü kardeşi olan kız diğerleri gibi havuç satıcısı olmak istemez aklında polis olmak vardır. İlk tavşan polis olmak için uğraşır ve sonunda okulunu birincilikle bitirerek büyükşehre atanır. Judy mutlulukla valizini hazırlar ve trene biner. Büyülü metropol Zootopia'ya varır. Tavşanların polis olması alay konusudur. Bir nevi ırkçılıktır. Judy bunu yenmeye ve suçluları yakalamaya kararlıdır.
Korkutucu polis şefi bizon Bogo küçük tavşana park cezası kesme görevi verir. Diğer tüm ekip arkadaşları ciddi görevlere atanmıştır. Judy, küçük aracıyla insanlara ceza kesmeye başlar. Bu arada büyükşehrin karmaşasına alışmaya çalışır. Gürültücü komşuları, küçük apartman odası ve akşamları marketten aldığı fast food havucu... 
Judy boş durmaz ve bir tilkinin uyanıkça para kazandığını görür olaya müdahale eder. Geçmişinde tilkilerle pek de iyi anıları olmayan Judy yanından tilkisavarı eksik etmez. Nick ile kimyaları tutunca Judy kocası kaybolmuş bir kadına yardım etmek için yeni arkadaşından destek ister. İkisinin bir aracın kime kayıtlı olduğunu öğrenmek için gittiği devlet dairesindeki sahne görülmeye değer. Tembel hayvanların çalıştığı bu yerde işlem yapmak saatlerce sürebiliyor. Bu durum da Judy'yi sinir ediyor. Bence filmin en komik sahnesi:))
Judy kayıp kokarcayı ararken şehri bekleyen en büyük sorunla karşılaşıyor. Eskiden vahşi olanların tekrar eski haline dönmesi. Bu da Zootopia'da yaşayan birçok kişiyi av haline getiriyor. Judy ve Nick kayıp hayvanları bulup sorunun neden kaynaklandığını çözmeye çalışıyor. Bu zorlu süreçte iki farklı türden hayvanın birbirini desteklediğini ve yıllarca ezilen bir türün bu hain tuzağı planladığını görüyoruz.
Filmde gülecek çok fazla şey var, özellikle arka planda yaratılan kent muhteşem, en ince ayrıntısına kadar düşünülmüş. Breaking Bad göndermesi de çok yerindeydi. Tam da ihtiyacımız olan birlik ve beraberlik zamanlarında izlenmesi gereken filmlerin başında yer alıyor. İyi seyirler.


3 Ağustos 2016 Çarşamba

Hail, Caesar!


Joel-Ethan Coen kardeşler tarafından yazılıp çekilen "Hail, Ceaser!" 2016 yapımı bir komedi filmi. 50'li yıllarda Hollywood film endüstrisinin önemli isimlerinden yapımcı Eddie Mannix'in yaşamından yola çıkılarak yazılmış. Mannix, başarılı olmasının yanı sıra oyuncuların skandallarını da örtbas edebilmektedir. 
İkiz köşe yazarlarını Tilda Swinton canlandırıyor. Mannix ise onlara dedikodu vermemek için binbir türlü işler çeviriyor. Çünkü sette durumlar karışık. Aynı anda bir sürü film çeken Capitol Pictures'ın yöneticisi olmak kolay değil... Senkronize yüzücü DeeAnna Moran hamiledir ve elbiseler üstüne dar gelmeye başlar. Bir yandan da ele güne hamileliği nasıl açıklayacağız korkusu yapımcıyı sarar. Çünkü DeeAnna evli bir adamdan hamile kalmıştır. Bu duruma çare bulmaya çalışırken kovboy filmlerinin jönü oyuncu yokluğundan dolayı bir drama filminde oynamak zorundadır. Yönetmen sürekli at binen bir adamı salon erkeğine çevirme konusunda zorlanır. Mannix'e göre bu işin en önemli kurtarıcısı montajdır.
Tarihi filmde Sezar'ı oynayan aktör ortadan kaybolur. Mannix onun kadınlarla vakit geçirdiğini düşünürken şantaja maruz kalır. "The Future" isimli bir grup kominist Baird Whitlock'u kaçırmıştır. 100.000 $ fidyeyi gözden çıkaran yapımcının tek isteği filmlerin kazasız belasız bitmesidir.
Coen kardeşlerin son filmini izleyip rahat vakit geçirmek isteyenlere iyi seyirler:))

Virgin Mountain-Fusi


Virgin Mountain, orjinal adıyla Fusi, 2015 yapımı bir İzlanda filmi. 40 yaşlarında olan Fusi, hala annesiyle yaşayan bekar bir adamdır. Havalimanında bagajları araca yüklemekle görevlidir. Bu işini bir gün bile aksatmamış ve izin kullanmamıştır. Annesi kendine bir erkek arkadaş yapınca oğlunun da bir sevgili bulmasını ister. Aslında en büyük amacı onun biraz daha sosyal olabilmesidir. 
Cici baba Fusi'ye doğumgününde bir dans kursu üyeliği hediye eder. Fusi'nin kendince hobileri vardır. Elektrikli arabayla oynamak, 2. Dünya Savaşı maketleri yapmak gibi. Dans kursuna da annesinin zoruyla gider. Şöyle bir kapıdan içeri bakar ve arabasına geri döner. Kovboy dansı öğrenmek ve yeni insanlarla tanışmak ona göre değildir. 
Aracında radyodan şarkı ister ve kar fırtınası uyarılarını dinler. Kurstan çıkan bir kadın Fusi'nin aracına yaklaşır ve onu eve götürmesini rica eder. Fusi önceleri çok çekingendir bu kadını da tedirgin eder. Ama zamanla duruma alışan adam kızın evinde bir çay bile içer. Kendine özgüveni böylece gelmeye başlar.
Bir cesaret kızın gitmek istediği yurtdışı planına dahil olur. Kendi kendine seyahatler bakmaya başlar. Sonra Fusi için büyük bir aşk başlar. Kız ile aynı eve çıkmayı bile kabul eder. Her ne kadar sonu hüsran olsa da Fusi bir adım atmayı başarmıştır.
Özellikle kızın depresyona girip işe gitmediği zaman kendi işinden izin alıp çöp ayrıştıran Fusi asıl arkadaşları orada bulur. Kendi iş arkadaşları onunla dalga geçerken ötekiler onu bira içmeye bile davet eder. 40 sene içine kapanmış bir şekilde yaşayan adam aslında annesinin sevgilisinin aldığı hediye ile mutlu sona ulaşır.
Depresif kız arkadaşına güzel bir jestle veda eder. Onun istediği dükkanı boyayıp temizleyerek anahtarı kapısına bırakır. Yalnız da olsa elinde çantasıyla seyahate giden adam artık eski Fusi değildir. İyi seyirler:))


The Salt Of The Earth


Sebastiao Salgado dünyayı gezmiş bir fotoğraf sanatçısı. Oğlu Juliano Ribeiro Salgado babasının bu serüvenini filme aktarmaya karar vermiş. Wim Wenders gibi bir usta ile biyografik belgesel filmi çekmişler. Tarihe tanıklık eden bu film, Fransız-Brezilya ortak yapımı. Kaçıranlar için şiddetle tavsiye edilir.
Brezilyalı Sebastaio 7 kız kardeşi ile birlikte çiftlikte büyümüş. Babası onun düzgün bir mesleği olmasını istemiş. O da ekonomi okumuş. Brezilya'daki 1964 darbesinden sonra Fransa'ya gitmiş. Lelia isminde bir kızla tanışıp evlenmişler. Sebastaio, Lelia'nın fotoğraf makinesini kullanmaya başlamış. Ve sonra ikisi de işlerinden istifa edip tüm paralarını Sebastaio için profesyonel bir makine almaya yatırmışlar. Çünkü fotoğraf çekmek onda tutkuya dönüşmüş.
İlk çocukları (belgeseli çeken Juliano) doğduktan sonra Sebastaio uzun bir yolculuğa çıkmış. Lelia da foto muhabiri olan kocasını desteklemek için konular belirliyormuş. Örneğin göç temalı fotoğraflar çekmek için Somali, Sudan bölgelerine gitmiş. Oralarda uzunca bir süre kalmış. Sınır Tanımayan Doktorlar'ın nasıl hayat kurtardığını gözlemlemiş. Açlıktan ölen insanları, hayata tutunmak için kilometrelerce yürüyen halkları belgelemiş. 
İşçileri çekmek için Brezilya'nın kuzeyine gitmiş. Saddam'ın yaktırdığı petrol madenlerine gitmiş ve orada çalışan itfaiyecilerin fotoğraflarını çekmiş. Hatta patlamalardan dolayı işitme kaybı yaşamış. "The Other Americas", "Sahel", "Workers", "Migrations", "Genesis" projeleri ile sayısız sergi açmış ve bir sürü ödül almış.
Gözükara Sebastiao, ormanın derinliklerinde ya da kutuplarda yaşayan az sayıdaki kabileleri bulmuş ve bu onlardan haberi olmayanların ilgisini çekmiş. Yine de gördüğü soykırımlar ve canilikler yüzünden insanoğlunun ne kadar tehlikeli olduğunu farketmiş. Bir süre kendini arındırmak için doğaya dönmüş. Babasının çorak topraklarını karısının fikri sayesinde yeşillendirmiş. "Genesis" temalı projesinde de doğayı ve hayvanları fotoğraflamaya başlamış.
Oğluna verdiği en önemli öğütlerden biri de fotoğraftaki nesnenin arka planında bir temaya ihtiyaç duymasıydı. Yani bir ayıyı tek başına çekerse ayıyı fotoğraflamış olurdu oysa çerçevede başka bir detay daha olmalıydı.
Fotoğrafçıların ve sinemacıların kesinlikle izlemesi gereken bir film:)) İyi seyirler!

Sanat Koleksiyonu Olan Zengin Bir Adamın Öyküsü-7

  God of Art- Sanat Tanrısı 7. ARTEMİS Sabah uyandıklarında Artemis pek bir şey hatırlamamaktaydı. Yatakta yalnızdı. Aklında tek kalan p...