Ana içeriğe atla

Spotlight


Spotlight'ın "Yılın En İyi Filmi" olabileceğini savunan birkaç yazı okuduktan sonra merakla filmi izlemeye karar verdim. Sevdiğim oyuncuların biraraya geldiği film, Boston Globe gazetesinin bir araştırmasını konu alıyor. Daha doğrusu gazetenin içinde Spotlight adında bir birim mevcuttur, kendi konularını seçen ve onu uzun süre araştıran sağlam gazetecilerden oluşmaktadır. Sonuca ulaşınca da yazı dizisi olarak Boston Globe'da yayınlanmaktadır. Her yazdıkları ses getiren ekip bu sefer eski bir dosyayı açacaktır.
Gazetenin başına getirilen Marty, Katolik Kilisesi'nde rahiplerin çocukları taciz etme olayının üstüne gidilmesini ister. Ekip ise ellerindeki başka bir dosyayı bırakarak yeni araştırmalarına yönelirler. Marty, Yahudi olduğu için dışarıdan bir göz olarak tacizci rahiplerin peşine düşülmesini ister. Ancak onları zorlu bir yolculuk beklemektedir. Daha önce kapatılmış davaların kararlarına ulaşmak son derece zordur. Onların halka açılması için Mike amansız bir mücadele verir. 
Sacha, büyükannesiyle kiliseye gitmeyi bırakır çünkü taciz edilenlerle yaptığı röportajlar içini acıtmaktadır. Matt ise evinin yakında rahiplerin kaldığı bir tesis olduğunu öğrenince çocuklarını korumak için harekete geçer. Walter, herkesi dikkatli olma konusunda uyarırken yıllar önce bu konuyu önemsemediği için pişman olacaktır. 
Yapılan araştırmalara göre tacizci rahip sayısı günden güne artar. 13 rahip onlara fazla gelirken arşiv araştırması sonrasında rakamlar bir anda 90'lara çıkar. Ekibin önündeki en büyük engel Kardinal'dir. Din'in kutsal dokunulmazlığı bir anda cesur gazetecilerin gerçekleri gün yüzüne çıkarmasıyla bozulur. Olayın üstünü kapamaya çalışanları ise ikna etmek büyük patronlara kalmıştır.
Naif bir şekilde akıp giden Spotlight'ı izlemek şart. Günden güne yokolan gazetecilik mesleğinin ne demek olduğunu seyirciye hatırlatıyor. Hem de tabu olan bir konu ile. İyi seyirler:))


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Allacciate Le Cinture - Kemerlerinizi Bağlayın

Yönetmen Ferzan Özpetek'in son filmi "Kemerlerinizi Bağlayın" dün Türkiye'de vizyona girdi. Bu havada Ferzan filmi iyi gider diyerek arkadaşlarla bilet aldık. Koltuklarımıza kurulduktan sonra yağmurun sesiyle açılış sekansı başladı. Hareketli kamera şiddetle yağan sağnağı adeta bize yaşattı. Otobüs durağına varınca da bir tilt ile filmin başrol oyuncularıyla tanışmış olduk hemde bir ırkçı kavga sebebiyle. Güzel Elena, bir barda garson olarak çalışmaktadır, en yakın arkadaşı ise gay Fabio'dur. Fabio ise Silvia ile oturmaktadır. Akşamları eve gelmemesiyle bir sevgili edindiği anlaşılan Silvia, çareyi arkadaşlarıyla Antonio'yu tanıştırmakta bulur. Tamirci olan kaba davranışlı Antonio, Silvia'nın arkadaşları tarafından sevilmez. "Zıt kutuplar birbirini çeker" Antonio ve Elena birbirine aşık olur. Ancak Elena'nın iki senelik bir ilişkisi vardır ve maalesef! o da Silvia'ya aşıktır.  Bara gelen Antonio bir bardak birayı fondip yaptıkta...

Terminus'da Ne Var? "The Walking Dead"

Kim ölür kim kalır meselesi... İzlemeden okumayalım lüften. 4. Sezon 8. bölümün sonunda herkes hapishaneden dışarı savrulmuştu. Gözü dönmüş vali gidip bir kampı kendine göre düzenlemiş, görünürde bir aile bile kurmuştu. Ancak bu hayat onun için yeterli değildi. Kendi kendine hapishanedekileri (yani Rickleri) düşman edinmişti ve intikam almalıydı. Kamptakileri doldurup hapishaneye sürdü. Ve Hershel'in kafası gövdesinden ayrıldı... Sapkın vali bunu Michonne'nin kılıcıyla yaptı. Sonrasında karşılıklı bir saldırmaca sürdü. Otobüsle hapishaneden ayrılanlar ve bir sağa bir sola savrulanlar oldu. Ne hikmettir ki ilerleyen bölümlerde otobüsün en güvensiz yer olduğu anlaşıldı. 8. bölüm sonrasında "The Walking Dead" fanatikleri merakla bekledi. Kim nereye gitti, nasıl buluşacaklar? Rick ve Carl, Judith'i kaybetti ve bunu uzun bir süre üstlerinden atamadılar. Ağır yaralı olan Rick'i oğlu Carl gözetti. Bu süreçte babasıyla bazen monolog bazen de dial...

Bulantı-Zeki Demirkubuz

"Var olmaktan başka hiçbir şey yok" Film, Jean-Paul Sartre'ın "Bulantı" isimli kitabı akla getiriyor... Filmdeki Ahmet  varoluşundan pişman mıdır bilinmez ancak nevrotik bir kaçış sürecinde olduğu kesindir. Karısını ve oğlunu uzaklara uğurlar. Gözü yaşlı eşi "Biz seni darlamışız" diye serzenişte bulunur giderken... Ahmet'in umurunda değildir. Çünkü onlar gidince de darlanmaya devam eder.  Karısı ve oğlu kaza geçirip öldüğünde Ahmet bir kadınla evde sevişmektedir. Telefonu defalarca çalar ve açmak istemez. Hatta sabahları evi toplamaya gelen kadın ona polisin aradığını söylese de durum değişmez. Ahmet sürekli bir kaçış içindedir. Gerçeği öğrenince onun acısına bile uzak kalırız. O yatak odasındayken kamera koridordadır ve film biraz daha uzak bir tarihle devam eder.  Ahmet yine eski Ahmet'tir. Sevgilisi ile daha rahat görüşecek diye düşünürüz ancak onun aramalarına cevap bile vermez. Çünkü ayrılmak istediğini yüzüne söyleyecek cesareti...