Ana içeriğe atla

Frankenstein-Paul McGuigan


"Madem beni sevmeyecektin, beni neden yarattın?"
1700 yıllarının sonunda Londra'daki bir sirkte herkesin ucube diye adlandırdığı kambur çocuk aynı zamanda bilime de ilgi duymaktadır. Bu yeteneği sayesinde salıncakta gösteri yapan akrobat Lorelei yere düşünce hemen ona müdahale eder. Ve ölmek üzere olan kızın hayatını kurtarır. Dr. Victor Frankenstein da bu olaya şahit olur.  Cesetlerden parça toplamak için orada olan doktor, aynı zamanda kendine bir asistan bulduğunu anlar ve onu sirkten kurtarmaya karar verir.
Zorlu bir kovalamaca sonrasında sirkteki kambur Frankenstein'ın evindedir ve doktorun bir hamlesiyle kamburundan kurtulur. Artık ona hayatını borçludur. Doktorun tek isteği ise ona verilen görevleri halletmesidir. Eline gelen vücut parçalarını büyük bir özenle düzelten kamburun adı artık Igor'dur. 
Peşlerindeki dedektifi atlatarak, maddi imkansızlıklara göğüs gererek Victor'un hayalini gerçekleştirmeye çalışırlar. Dr. Frankenstein'ın hayali ise bir insan yaratmaktır.
İlk girişimleri Gordon olur. Tıp Fakültesi'nde bir grup insanı ve yatırımcıyı toplayıp maymuna benzeyen bir yaratığı canlandırırlar. İnsanlara saldıran Gordon, zar zor etkisiz hale getirilir. Bunu gören Finneganların zengin oğlu daha büyük bir insan için onlara maddi destek sağlamayı kabul eder. Igor'a göre; içinde insanlık olmayan bir yaratık ortaya çıkarmak çok tehlikelidir. Victor ise her şeyi göze alıp normal insanın iki kat boyutunda bir dev yaratmak için harekete geçer.
Mary Shelley'nin, Frankenstein adlı korku-fantastik romanından uyarlanmış bir film... Diğer uyarlamalara göre aslına daha sadık kalındığı söyleniliyor. Heyecanlı bir kurgusu var. Ve Frankenstein'ın neden bir insan yaratmak istediği güzel bir şekilde açıklanıyor. 
Başrol oyuncuları, Daniel Radcliffe ve James Mc Avoy güzel bir uyum yakalamışlar. Film heyecanla akıp gidiyor. Hatta ikincisinin de yolu açık gibi görünüyor.
İzlemek isteyenler için iyi seyirler:))


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Allacciate Le Cinture - Kemerlerinizi Bağlayın

Yönetmen Ferzan Özpetek'in son filmi "Kemerlerinizi Bağlayın" dün Türkiye'de vizyona girdi. Bu havada Ferzan filmi iyi gider diyerek arkadaşlarla bilet aldık. Koltuklarımıza kurulduktan sonra yağmurun sesiyle açılış sekansı başladı. Hareketli kamera şiddetle yağan sağnağı adeta bize yaşattı. Otobüs durağına varınca da bir tilt ile filmin başrol oyuncularıyla tanışmış olduk hemde bir ırkçı kavga sebebiyle. Güzel Elena, bir barda garson olarak çalışmaktadır, en yakın arkadaşı ise gay Fabio'dur. Fabio ise Silvia ile oturmaktadır. Akşamları eve gelmemesiyle bir sevgili edindiği anlaşılan Silvia, çareyi arkadaşlarıyla Antonio'yu tanıştırmakta bulur. Tamirci olan kaba davranışlı Antonio, Silvia'nın arkadaşları tarafından sevilmez. "Zıt kutuplar birbirini çeker" Antonio ve Elena birbirine aşık olur. Ancak Elena'nın iki senelik bir ilişkisi vardır ve maalesef! o da Silvia'ya aşıktır.  Bara gelen Antonio bir bardak birayı fondip yaptıkta...

Terminus'da Ne Var? "The Walking Dead"

Kim ölür kim kalır meselesi... İzlemeden okumayalım lüften. 4. Sezon 8. bölümün sonunda herkes hapishaneden dışarı savrulmuştu. Gözü dönmüş vali gidip bir kampı kendine göre düzenlemiş, görünürde bir aile bile kurmuştu. Ancak bu hayat onun için yeterli değildi. Kendi kendine hapishanedekileri (yani Rickleri) düşman edinmişti ve intikam almalıydı. Kamptakileri doldurup hapishaneye sürdü. Ve Hershel'in kafası gövdesinden ayrıldı... Sapkın vali bunu Michonne'nin kılıcıyla yaptı. Sonrasında karşılıklı bir saldırmaca sürdü. Otobüsle hapishaneden ayrılanlar ve bir sağa bir sola savrulanlar oldu. Ne hikmettir ki ilerleyen bölümlerde otobüsün en güvensiz yer olduğu anlaşıldı. 8. bölüm sonrasında "The Walking Dead" fanatikleri merakla bekledi. Kim nereye gitti, nasıl buluşacaklar? Rick ve Carl, Judith'i kaybetti ve bunu uzun bir süre üstlerinden atamadılar. Ağır yaralı olan Rick'i oğlu Carl gözetti. Bu süreçte babasıyla bazen monolog bazen de dial...

Bulantı-Zeki Demirkubuz

"Var olmaktan başka hiçbir şey yok" Film, Jean-Paul Sartre'ın "Bulantı" isimli kitabı akla getiriyor... Filmdeki Ahmet  varoluşundan pişman mıdır bilinmez ancak nevrotik bir kaçış sürecinde olduğu kesindir. Karısını ve oğlunu uzaklara uğurlar. Gözü yaşlı eşi "Biz seni darlamışız" diye serzenişte bulunur giderken... Ahmet'in umurunda değildir. Çünkü onlar gidince de darlanmaya devam eder.  Karısı ve oğlu kaza geçirip öldüğünde Ahmet bir kadınla evde sevişmektedir. Telefonu defalarca çalar ve açmak istemez. Hatta sabahları evi toplamaya gelen kadın ona polisin aradığını söylese de durum değişmez. Ahmet sürekli bir kaçış içindedir. Gerçeği öğrenince onun acısına bile uzak kalırız. O yatak odasındayken kamera koridordadır ve film biraz daha uzak bir tarihle devam eder.  Ahmet yine eski Ahmet'tir. Sevgilisi ile daha rahat görüşecek diye düşünürüz ancak onun aramalarına cevap bile vermez. Çünkü ayrılmak istediğini yüzüne söyleyecek cesareti...