25 Aralık 2015 Cuma

Emek Sineması'na Giderken...

Tarih 8 Nisan 2008. Günlerden Salı. 
27. Uluslararası Film Festivali’nin 4 . günü.
Ve ben hala festivale uğramamışım. Çok şansızım sanırım, çakışan vize sınavlarım bir yanda gitmek istediğim filmler diğer yanda. Yaklaşık 1 hafta önceden kitapçığımı almış ve 7 film seçmiştim. En azından diğerlerine  bilet bulamasam da ikinci haftam garanti diyorum. Zorlu  bir sınav çıkışı Taksim'deyim. Emek sinemasının gişesine “Güneşli Kent” (Milyang)e bir bilet” diyorum. İçeri girip koltuğumu buluyorum. Yanına oturduğum beyefendi bana soruyor “Recep İvedik filmi değil mi bacım?” Biletine bakıyorum, kendisine festival filmine geldiğini söylüyorum ve “Daha güzeldir emin olun” diyorum. Çekmeye başladığı tespihini yan koltuktaki kadının yardımıyla elinden bıraktırıyoruz.
“Milyang” Güney Kore’de bulunan bir kent aynı zamanda. Kore’nin 2008 Oscar adayı  olan filmin yönetmeni Lee Chang-Dong. 142 dakika olan filmde kocasını kaybettikten sonra oğluyla birlikte onun kentine yaşamaya giden Shin-ae’nin dramını anlatılıyor. Seul’den gelip mahalle yaşamına adapte olmaya çalışırken oğlunun kaçırılmasıyla alt-üst olan anne çözüm yolunu dinde buluyor. Ancak kısa bir süreliğine. Çevresinde dolanan araba tamircisi  Jong Chan’ın da onun için hiç anlamı yok. İçinde biriken acıları komşularıyla toplanıp dua etmekle aşacağını düşünen anne sonunda yanıldığını anlıyor. Boğazınızda bir yumrukla filmi izliyorsunuz. Ben fazla dayanamıyorum, mendiller sırılsıklam. Arada gülsek de “Güneşli Kent”i izledikten sonra bazı şeyler sorgulamaya başlıyorsunuz. Başka filme gerek yok artık diyorum. Recep İvedik’i izleyemeyen adam ise halinden gayet memnun. Eve gitme düşünme zamanı.                                

           
                                                           “Güneşli Kent” 2007 Güney Kore

Çarşamba gününün incilerinden “Utanç”. Son anda buluğumuz biletle Fitaş’a koşuyoruz. Rahat koltuklarda içimizi rahatlatamayacak filmi izlemeye başlıyoruz. Hana Makhmalbaf’ın ilk uzun metrajlı filmi. Yönetmen İranlı ve 1988 doğumlu ve kadın. Okula gitmek isteyen Baktay’ın bir günde başına gelenleri konu alan film 84 dakika. Oyuncuların çoğu amatör ve çocuk. En zorudur çocuk oyuncuyla çalışmak genç yönetmen de alnının akıyla çıkıyor bu işten. Bir defter bir kalem alabilmek ne kadar zor Baktay’ın kentinde. Yumurta satıp defter alacak parayı kazanmaya çalışıyor. Komşunun okula giden oğlu Abbas ona birkaç sözcük ve komik öykü anlatıyor. Abbas’ın peşine takılıp bir şeyler öğrenebileceği bir okul arıyor Afganistan dağlarında... Bamyan’da teröristçilik oynayan çocukların eline düşüyor. Güç bela aldığı defterinin sayfaları savaş uçağı oluyor, annesinin kalem yerine kullanmak istediği ruju da recm cezasının nedeni. İzleyici tedirgin, çocuklar Baktay’a zarar verecek mi? Bir grup küçük çocuk bu kadar şiddet dolu olabilir mi? Olamaz, olmamalı da. Çocuk dediğin oyun oynar, okula gider, büyümek ister ve en önemlisi çocuk barış ister. Zar zor ellerinden kurtulsa da gittiği okullar minik kızı kabul etmez. Abbasla eve dönerken kötü çocuklar yollarını keser ve teslim olmasını yani ölmesini isterler. Ellerindeki dal parçalarını ateşlerler ve Baktay ölmek istemez. ”Ben savaş oyununu sevmedim, oynamak istemiyorum.” Abbas kurtulması için bağırır.”Bu bir oyun ölmezsen özgür olamazsın, Öl Baktay!” Minik kız kendini tarlaya bırakır. Ve Buda heykeli şiddetli bir patlamayla yıkılır. Beklenmeyen bir son sahne. Acaba son mu? Bol ödüllü filmle savaş oyunu oynamak istemediğimizi bir kez daha anlıyoruz.

                                                     Utanç 2007 İran 

Filmin adı “Karoy”. Kazakistan yapımı, 95 dakika. Yönetmeni Zhanna Issabayeva. Bir adam ne kadar zayıf ne kadar güçsüz olabilir ve ne kadar yalancı, ahlaksız... Böyle insanlar vardır çevremizde ancak bunu konu alan bir film çekmek kaç kişinin aklına gelir ki? Azat hakkındaki bu dramatik komedi sayesinde hem gülüyoruz Azat’a hem küfür ediyoruz içimizden. Nasıl bir insansın sen ya, hırsızsın, dolandırıcısın, yalancısın üstüne bir de tecavüzcüsün. Katil de mi olacaksın yoksa? On parmağında on marifet! Her zaman dönüşün vardır Azat. Ancak senin tercihin nedir?
Cumayı “İkiye Bölünen Kız” ile kapatıyorum. Memnuniyetsizlikle. 115 dakika fazla sanırım iki aşk arasında kalmış bir kızı anlatmaya.Yine 2007 yapımı olan film Fransa - Almanya ortak yapımı. Genç, güzel bir hava durumu sunucusu. Aşık olduğu yaşlı ise alıntılar sayesinde yazarlık yapan bir adam.Ve kıza aşık olan zengin, şımarık bir çocuk. Bu aşk üçgeni tehlike arz ediyor. Fransız soğukkanlılığı beni yine şaşırtıyor.

Cumartesi arkadaşın zoruyla Marc Caro söyleşisine gidiyorum. Tasarımcı ve çizer olan yönetmen “Benim filmlerimi ya çok severler ya da nefret ederler” diyor. Ben seveceğimi tahmin edip Dante 01’e bilet alıyorum ama nafile. Tek ilgimi çeken sesin verdiği gerekli rahatsızlıklar ve kurgusu. Kendimi bir sonraki seansa saklıyorum “Denizanası”. Yine ödüllü bir film. İsrail-Fransa ortak yapımı olan film Tel-Aviv’de geçiyor. Yeni sevgilisinden ayrılmış beceriksiz garson kız Batya, güzel, kırık bacaklı ve kıskanç gelin Keren, Filipinli hasta bakıcı Joy ve çevrelerindeki insanların hayatları. Temelde yine sevgi var, anlıyoruz. Farklı hayatlardaki ilginç anlar gözetlenmeyi bekliyor.



Hiç yorum yok:

Sanat Koleksiyonu Olan Zengin Bir Adamın Öyküsü-7

  God of Art- Sanat Tanrısı 7. ARTEMİS Sabah uyandıklarında Artemis pek bir şey hatırlamamaktaydı. Yatakta yalnızdı. Aklında tek kalan p...