Hafif bir romantik komedi izlemek isteyenler için Before We Go iyi bir seçim gibi duruyor. Nick, New York'taki Grand Central Terminal'inde müzik yaparak vakit öldürmektedir. İstasyonun kapanmak üzere olmasına aldırış etmez. Tam o esnada Brooke koşarak perona gider ve tren çoktan hareket etmiştir. Boston'a giden son trendir ve Brooke'un başka parası yoktur. Nick ona yardımcı olmak ister. Brooke ise ilk etapta bir yabancıya güvenemez ve gerçek adını söylemez. Bir barda otururken Prada marka çantası çalınmıştır. Tüm kredi kartları ve parasını kaybetmiştir. Eve giden son treni de kaçırdığı için ne yapacağını bilememektedir.
Nick ise ona çantasını bulma sözü verir. İkisi bara giderler ve çantayı çalan hırsızların yerini öğrenirler. Nick bir kahraman edasıyla hırsızlardan çantayı almaya çalışır ancak Brooke polis çağırmıştır ve Nick adamlardan bir yumruk yer. New York sokaklarında geceye devam ederler. Brooke evli olduğunu itiraf eder ve kocası sabah eve gelmeden evine gitmek zorundadır. Nick ise onu eve göndermek için bir süre şansını denese de başarılı olamaz.
Zaman ilerledikçe ikili birbirine yakınlaşır. Brooke kocasına bir mektup bırakıp onu terk ettiğini sonra da pişman olup geri dönmek istediğini söyler. Nick ise 6 senedir görmediği eski sevgilisini o gece göreceğini anlatır. Yardım etme sırası bu kez Brooke'tadır. Nick'in sevgilisi gibi davranacak ve eski sevgilisini tekrar kazanmaya çalışacaktır. Yine evdeki hesap çarşıya uymaz ve Nick vazgeçilemez biri olmadığını anlar. Tıpkı aldatılan Brooke gibi.
Aşktan darbe yiyenleri birleştiren New York'ta, ikili aslında karşılaşmalarının tesadüf değil de kaderin bir oyunu olabileceğini düşünmeye başlar. Belki bir daha görüşmeliyiz diye birbirlerine şans verirler. Önce sonuçlandıracakları mevzular vardır...