28 Aralık 2014 Pazar

The Water Diviner-Russell Crowe


Russel Crowe'un hem yazıp hem yönettiği, hem de başrolünde oynadığı "The Water Diviner" Türkiye'de erkenden vizyona girdi. Amerika'da ve Avustralya'da Mart ayında vizyona gireceği söyleniyor. Çanakkale Savaşı'nın tarihine denk geleceği için. Ama Russell bir nabız yoklaması yapıyor sanırım. 
Anzak çocukları savaşmak için geldiği Gelibolu'da büyük bir bozguna uğradılar. Geliş sebepleri filmde de sorgulanıyor. Ortalama 25 bin anzak şehit oldu. Çanakkale'de şehitliklere gidenler bilirler. Acı dolu mezar taşı yazıları, insanı o savaş anına götürüyor ve gözlerini dolduruyor. 

Avustralyalı çiftçi bir adam olan Conner aynı zamanda su kaynaklarını da bulabilmektedir. Yani kuyuları tespit eder ve su çıkarır. Ancak bu gücünü oğullarını korumak için kullanamamıştır. 3 evladını da sorgusuz sualsiz Çanakkale Savaşı'na göndermiştir. Öldü haberleri gelmesine rağmen cenazeleri gelmez. Günden güne kahrolan anneleri de kendini suya bırakıverir. Hayattaki tek varlığını karısını da kaybeden Conner bir söz verir. Oğullarını bulacaktır.
Uzun bir yolculuk sonucunda İstanbul'a varır ve Ayşe'nin çalıştığı otele yerleşir. Ayşe'nin oğlunun hınzırca oyunu sayesinde aşkı ve umudu burada bulur.

Çıktığı bu yolculukta en büyük destekçisi Hasan ve yaveri Cemal olacaktır. (Yılmaz Erdoğan ve Cem Yılmaz'ın da oynadığı bu filmi bakanlığımız da destek vermiştir.) Geçen sene ülkemize gelen ecnebi aktör Russell fizibilite araştırması yapmıştır. Devlete sormuştur, "ülkenize film yapsam nerden destek alırım (tabi bizden),  kimi oynatsam herkesler filme gider (akil insan Yılmaz Erdoğan ve kankası Cem Yılmaz), ve Russell'ı kara geçirecek diğer elementler...

Biliyorum pek film eleştirisi gibi olmadı netekim onun için zamanım yok şu an.
Kum fırtınası sahnesi biraz gerçek dışıydı ama temayı anladık.
Hamam sahnesinde ciddi şeyler konuşuluyordu ama biz güldük çünkü mekan yanlış seçilmiştir.
Yılmaz Erdoğan'ın İngilizcesi gayet anlaşılırdı.
Yunan askerleri çok gerçekçiydi.
Russell karizmasıyla ekranı dolduruyordu.
Bakalım Conner oğullarını bulabilecek mi? Sürpriz!
Başı, sonu düzgün bir iş görmek isterseniz, iyi seyirler dileriz.
İyi Yıllarrr!!!

İnsanları Seyreden Güvercin-Roy Andersson


Roy Andersson'un üçlemesinin son filmi "İnsanları Seyreden Güvercin" Cuma günü vizyona girdi.)) 
"You The Living" adlı filmini 2007 senesinde Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde izleme fırsatı bulmuştum. Özellikle çiftin eve girince pencereden el salladığı sahne beni kahkahalara boğmuştu. Bir itirafta bulunacağım; film seyretmekten yorulduğum festival günlerinde "Siz Yaşayanlar"ı izlerken uyuyakalmıştım. Uyandığımda ise film kaldığı yerden devam ediyordu. Şaşkınlığım kısa sürdü çünkü altyazı kaydığı için film biraz geri sarılmıştı. Uyumak yanıma kar kalmıştı.
Başka Sinema kapsamında izlediğim "İnsanları Seyreden Güvercin" yer yer güldürse de insanı uzun bir sorgulama sürecine sokuyor. Son hızda yaşadığımız bu dünyada bir an durup ağır ağır hareket edenleri izlemek ve onlara özenmek...
Eğlence sektöründe çalıştığını söyleyen Sam ve Jonathan,  valizlerindeki şaka ürünlerini satmak için kapı kapı dolaşmaktadır. En çok beğenilenler; kahkaha balonu, tek dişli adam maskesi ev vampir dişlerdir. Ancak satışının yapıldığını izleyici hiç göremeyecekti...
İşleri ilerletmeyi kafaya koyan bu ikili bakalım başarıyı yakalayabilecekler mi?
Sinema başka bir dünyaya gitmektir. İçinde bulunduğumuz ortamdan kopmak için "İnsanları Seyreden Güvercin" bire bir...
Kuzey sineması sevenlere özeldir!



20 Aralık 2014 Cumartesi

Radikal Gazetesi Hala Editör Arıyor!



İnternette tanıştığı kadını annesiyle aldattı diye bir anlatım olmaz Sevgili Radikal. İlkokul mezunlarını 3 kuruşu çalıştırmaktan vazgeç ve kendine okullu  editörler al!!!




19 Aralık 2014 Cuma

Metrobüs, Otobüs, Vapur Derken...

Gün ola harman ola derler...
Metrobüs anıları asla bitmez ve orada yaşananlar...
Geçen gün otobüs döven adama denk geldim.
Bindiğim otobüsü yumrukladı biri, "eyvah herif otobüsü koşturuyor" dedim içimden.
Arkada oturan kadınlar "ay manyak adam" dediler. Meğer arabalıymış takıldı peşimize.
Biz de kaçtık! Yani gittik son durağa doğru, tek ben kaldım ama gerildim. Ya herif gelir şoför amcayı sıkıştırırsa dedim. Bari yanında durayım engel olurum, bağırırım falan.
O değilmiş başka araçmış, indim, evime gittim.
Bugün kızın biri mini etek giymiş yanındaki adam sürekli onu kesmiş. Biz kız inerken bağrışmalardan anladık. "Gözleriyle yedi beni" anlamında bir şeyler söledi kız indi araçtan. Adam kendini savunuyordu "bödöoodöbuuu" dedi anlamadık.
Bu araçtan da indim.
Toplu taşıma  başa bela!

18 Aralık 2014 Perşembe

"The Hobbit: The Battle of the Five Armies"



"Yüzüklerin Efendisi"ni her sene koşup heyecanla nasıl izlediysek "Hobbitler" de öyleydi bizim için...
Serinin ilk Filmi "Beklenmedik Yolculuk", ikincisi "Smaug'un Çorak Toprakları" ve üçüncüsü "Beş Ordunun Savaşı" kesinlikle görsel bir şölendi.
Bilbo ve cüceler kral Thorin'in peşinde eski Erabor Krallığı'nı geri almak için uzun bir yolculuğa çıktılar. Tam 13 ay süren zorlu bir süreçti....
İkinci filmin sonunda Laketown'a sığınan cücelerden bir kısmı Bilbo ile birlikte Thorin'in peşinden gitmişti. Altınlarla dolu kalenin içinde mışıl mışıl uyuyan ejderha Smaug uyandırılmıştır. Şehre doğru gelmek üzere havalanan ejderha tüm Laketown halkını korkutur.
Üçüncü filmde ise şehrin üstünde ağzından ateşler saçarak uçmaktadır. Balıkçı Bard, hapsedildiği yerden çıkmak için mücadele eder aynı zamanda çocukları söz konusudur. Ve ejderhayı öldürmesi gerekir.
Tauriel ise Kili'ye aşıktır ve bu sebeple Elfler tarafından dışlanır. Legolas ile birlikte mücadele ederler.
Gandalf ise hapsolduğu yerden Galadriel ve Saruman sayesinde kurtulur. Dostlarına yardım edip etmeyeceği ise tam bir muammadır.
Bilbo ise cebindeki yüzüğü ve kaleden aldığı Arkan Taşı'nı nasıl kullanacağını düşünmektedir. Kral Thorin kafasına tacı taktıktan sonra altın sevdasıyla değişir. Bir anda kendini tüm altınların kralı ilan eder ve büyülenmiştir. Bilbo ise Laketown yıkılınca kaleye doğru gelen halkın onlara savaş açmaması için Arkan Taşı'nı feda etmeye hazırdır.
Elfler ise kendi paylarını almak için büyük bir orduyla gelmişlerdir. Ve kimse anlaşmaya yanaşmamaktadır...
Erabor Krallığı için Thorin ve cüceler, Thorin'in deli bozuk kardeşi ve ordusu, Laketown halkı, Elfler ve en azılı güç olan Azog'un ordusu savaşır. 

Hobbitler günümüz dünyasının beyazperdeye Fantastik film türü olarak yansımasıdır.
İyi ve iyileştirici özelliğe sahip, zorunlu kalmadıkça savaşa girmeyen Elfler,
Hobbitler'in biraz yalancı ve yer yer hırsız olmaları...
Azog'un, Orkları (beyni olmayan güçlü) yerin altında seri üretim gibi çoğaltılmaları, günümüzde iktidarlara sorgusuz boyun eğen eğitimsiz, aydınlanmadan uzak insanları temsil ediyor. Tek bir amaç için yaratılan yaratıklar!
İnsan iyilerin kazanmasını ister ancak bunun için birkaç kişinin ölmesi gerekir.
Filmdeki bir söze göre; "Herkes kendi toprağında yaşarsa tüm dünyaya barış gelecektir."
İyi seyirler.




13 Aralık 2014 Cumartesi

Fakat Müzeyyen Sen Gerçek Misin?


"Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku" filmi Çiğdem Vitrinel'in ikinci uzun metrajı. İlk filmi "Geriye Kalan" ile 48. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde En İyi Yönetmen ödülünü almıştır. 
Fragmanı izlediğimde parasız bir yazarın güçlü bir kadına çarpıldığını gördüm. Bu adam artık neler yazar diye içimden geçirdim. Bir arkadaşım ısrarla "gidelim bu kadın aynı ben" dedi ve vizyona girdiği ilk gün gitmiş olduk. 
Tüm gece yazı yazmaktan ya da yazamamaktan dolayı bitkinlikle uyuyakalan Arif, evinde yaşadığı sevgilisinin afra tafrasıyla uyanır. Eve gelen kadın, cips paketlerini bir hışımla dizer ve cart diye perdeyi açar. Kulakları tırmalayan sesle irkilen adam, kadından ayrılma noktasındadır. Son damla sevgilinin "sen benim arkadaşlarıma tahammül edemiyorsun" diyerek ilişkiyi sorgulamasıdır. Adam ne olacağını bilir ve sertçe kapıyı çarpan kadın onu terkeder.
Yazarlık işinde başarıyı yakalayamayan Arif aşkta da şanssızdır. Taa ki Müzeyyen ile karşılaşana kadar aşkı tatmamıştır.
Yolda büyük bir cazibeyle yürüyen kadını takip eder. Arkadaşının düğününde de Müzeyyen ile tanışır. O sokaktaki kadın Müzeyyen midir? Ya da Müzeyyen gerçek midir?
Otelde geceliği 50 TL'ye kalırken kendini kollarında musmutlu hissettiği Müzeyyen'in evinde bulur. Ancak içinde bir soru işareti büyütmeye başlar "Müzeyyen'in sırrı nedir?" yavaştan da onu kıskanır. Evde bulduğu fotoğraflarla kıskançlığı artar. Arif tam eski aşklarını ona soracakken, Müzeyyen hayatta sevdiği tek kadını babaannesini kaybeder. Ve eski sevgili çıkagelir. Zararsızdır çünkü adam evlenmiş ve yurtdışına yerleşmiştir.
Beklenen olur Müzeyyen aniden gider. "Bitti, sebebi yok". Yazarken "Hiçbir şey sebepsiz yere bitmez" diye Arif'i sorgulayan kadın, sebepsiz bir şekilde çekip gitmiştir. Arif ise sorularına cevap arama sürecine girer.
Erdal Beşikçioğlu'nun ve Sezin Akbaşoğulları'nın performansı sorgu suale gelmez ancak öyküde oturtamadığım karakterler var. Mesela Derya Alabora'nın oynadığı karakter aslında Arif'in arada yattığı bir kadın. Biraz eğreti durmuş, Arif o tarz bir kadınla ne kadar yatar diye sorguladım. Allahtan filmde Güven Kıraç yok diye de dua ettim. Hele Azize Tan'ı görünce bir insanın hırsından korkmak gerektiğini anladım. Editör rolünün hakkını veriyor, oynarken de içindeki o hırsı görebilmeyi bize nasip ediyor. Filmin başında terkedilen Kader karakterinin de gittikçe güzelleşmesi beni sevindirdi.
Filmin dialogları efsane olma yolunda olabilirdi üstüne biraz daha çalışılsaydı. Konu inanılmaz güzel ancak işlenme şeklinde bazı eksiklikler var. Vurucu, akılda kalıcı sahneler yok. Örneğin Müzeyyen'in patronı gizli bir gay bara gidiyor, Arif de arkasından. Adam "Müzeyyen ilk kez beni buraya getirdi, gerçeği göreyim diye" diyor ve yanına bir erkek oturuyor. O zaman o gay de aşka dair bir iki laf etsin bizde çarpılıp kalalım, olayı çözmüş diye. Maalesef bu sahne de yüzeysel kalıyor.
Bu sadelikte bir filmde hele ki kahramanımız bir yazar ise edebi yönü ağır basan dialoglar bekliyor insan...
Son sahnede kitabı basılan Arif her kitabın sonundaki klişe gibi sahile doğru yürüyen kadının arkasından gidiyor ve ona soruyor "Neden beni bırakıp gittin?". Müzeyyen sebebini söylemiyor çünkü o da bilmiyor. Yani küçükken bir trafik kazasında anne babasını kaybetmesi buraya da yansımıyor, neden? Neden Müzeyyen, diye izleyici soruyor!
Fakat Müzeyyen Sen Gerçek Misin?





7 Aralık 2014 Pazar

Wanda Dijital "Nefes Alsın Yeter!"


"Kadına Şiddete Hayır" kampanyaları eskiden beri bana pek samimiyetsiz gelir. Keza bunun için kurulmuş derneklerin bile bundan nemalandığını düşünürüm. Yok "Kadına kalkan eller kırılsın" yok "Kadına şiddet uygulayan erkek değildir" yazıları... Haa bir de mora boyanmış suratlarla ağlak duran ünlülerimiz "kadına şiddete dur demek" için bir olurlar!!! Belki bir vakıftan, belki de devletten ödenek alarak bu işlerle alakası olmayan tipler sırf ünlü görsün, ortamlarda adı duyulsun diye kolları sıvarlar. Sorsan o tiplerde evde kadın döverler. Yıldızlarımızın da "sosyal sorumluluk" adı altında bu tiplere kendini kullandırıp etrafa karşı da ününü arttırırlar. 
Wanda Dijital'in 5 Aralık tarihinde dikkat çekmek için sunduğu görsel üstte... Afişte "Nefes Alsın Yeter" yazıyor, seksi üstsüz bir kadın yatakta yatıyor ancak kafasından vurulduğu için nefes alamıyor. Buraya kadar anladık da biraz ters olmuş. Tüm twitter camiası ajansa yüklenmiş. Bundan sonrası daha bomba, görselin stok fotoğraflardan alındığı ortaya çıkarıldı. Genelde böyle çalışır camia zaten 3-4 dolar verir ya da bir siteye üyeliği vardır oradan aradığı fotoyu alır. Aslında yaratıcı ekip, yatakta bir kadın yatsın üstü çıbıldak olsun diye beyin fırtınası yapmaz. Stajerler sabaha kadar fotoğraf arar, bulunanların üstünden gidilir. Yani fikir üretilmez, daha önce üretilen değerlendirilir. (Ne müşteri ne de halk hazır böyle bir şeye, hazır olsa da yaratıcılık kavramı elimizde yok).
Neyse stoktan çekilen fotoğrafta 3-5 değişiklik yapılmış. Neticede "fotoğraf projesi" yapan alakasız tipler gibi yapmazlar:))) İşi bildikleri için! Göğüs büyütülmüş, popo da kocamanlaşmış, bir iki yazı ve kan eklenmiş hooop sosyal medyaya iş atılmış. İnsanlar kızmış haliyle bir kadın böyle mi tasvir edilir, siz sapık mısınız diye bir sürü yazmışlar da yazmışlar. İnsanlar başörtülü, bol etekli hizmetçi kadın dayak yer sanıyor tabi algıyı değiştirmemişler. Oysa sosyetede de dayak yiyen var! Bu yataktaki kadın hayatta vurulmaz zaten! Ajans bir akepeli edasıyla twitterda onları eleştirenleri hemen bir yetkiliye şikayet edip hesapları kapatmış. Çok üzücü!!! Bu adamlar zaten kızgın ajansı basmaları an meselesi.))Ben olsam korkardım!
Tabii ajans özür yayınlamış "Yanlış anlaşılmalardan dolayı özür diliyor" yaptıkları şeye istinaden değil. Siz salaklar yanlış anladınız, biz sizin yerinize özür dileriz gibi. Başarılı bir politika dili, ama bu twitterda kızanlar okumuş etmişler anlıyorlar amaçlarını, hiçbir şeyi de yemezler. Ajanstaki stresi görmek isterdim bir reklam düşünürken bile yaşamamışlardır eminim.
Asıl sorunuma gelince yapılan bir işin arkasında durup savunamama yeteneksizliğidir. Reklamcıyım diye ortada gezen züppelere işlerini eleştirsen kuyruğunu sıkıştırarak kaçarlar, bi Hulusi var gerçi havlamadan ısıran:))
Ajans adını değiştirsin bende "Panda Dijital" olabilir "Manda" da olsa fena olmaz:))) Anca öyle sıyırtırlar.
Kadına şiddet konusunda ise; sana vurana sende vuracan!




24 Kasım 2014 Pazartesi

Armut Gibi Pörsümüş!

Armut gibi pörsümek lafının nerden geldiğini az önce keşfettim.
Armutu soymadan önce yıkamak için çeşmenin altına tuttum, üstünde elimi hafifçe gezdirdim bir sorun yoktu. Üstündeki birkaç lekeyi çıkarmak için sertçe ovalamaya başladım ve elimden kabuğun kaydığını hissettim. Yani üstündeki katman elmanınki gibi düz kalmıyor kayıyordu. İşte yaşlanan insanın cildinin de böyle olduğunu anladım. Armut gibi pörsümek böyle olurmuş. Evde deneyebilirsiniz, daha rahat anlaşılır.

Gordon Ramsay olayı bomba!
Adamcağız restoran açıyor, (kimbilir kaçıncı restoranı tabii zinciri var kendisinin), rezervasyon yaptıran yaptırana. Açılış için hiç yer kalmıyor, tüm personel hazırlanıp müşterileri bekliyor ama o akşam restorana sadece kırk kişi geliyor. Neden mi?
Gordon'un bir rakibi tam yüz kişilik bir rezervasyon yaptırmış. Yani fake! O yüz kişi hiç gelmeyecek:)) Rakip okkalı bir intikam almış.
Gordon'un bir sonraki gece o açığı kapatacağı bir gerçek.

Kaybedene kadar bir yarışmanın adil olduğuna inanırsın. 
Bu da benden günün sözü olsun!

12 Kasım 2014 Çarşamba

The Big Bang Theory Yeni Sezon Haberler



Sekizinci sezonuyla bizimle buluşan "The Big Bang Theory" efsane dizi olmayı bir kez daha hak ediyor. Kara Delik olayıyla kafayı bozan Sheldon, sevgilisi Amy'ye haber bile vermeden kendini istasyona atmıştır. Leonard ve Penny ile orada vedalaştıktan sonra yedinci sezonu kapamıştı.
İlk bölümde Sheldon'ın bolca macera yaşadığını düşünebiliriz ama durum onu göstermiyor. Havadan bile nem kapan bu çocuk, tüm ülkeyi trenle dolaşmasına rağmen şehirleri hiç görmemiş. Yani trenden inmemiş:)))
Geri dönen Sheldon zamanla eski yaşamına adapte oluyor hele junior profesör olduğunda sevinçten ne yapacağını bilemiyor!!! Arkadaşı Howard jest olsun diye onun dersini alınca da burnundan geliyor. 
İkinci bomba ise Penny'nin kısa kesilmiş saçları. Kimse beğenmiyor, izleyici dahil. Oyuncu olmak için çabalamaktan vazgeçen ve kendine doğru düzgün bir iş arayan Penny'ye arkadaşı Bernadette yardım ediyor. Bu yardım biraz burnundan geliyor tabii. Penny'nin yeni işi ilaç mümessilliği! İkisi arasındaki gerilimler Amy'nin işine yarıyor. Üçünün ilişkisi izlenmeye değer. Özellikle Fargo dizisinde psikopat katili canlandıran Billy Bob'un Penny'ye aşık olan doktoru oynadığı bölüm baya komik.
Raj ise güzel bir sevgili ile gününü gün ediyor. Kız onu o kadar seviyor ki Penny'den bile kıskanıyor. Bu sezon Raj'ın özgüveni yüksek ve karizmatik duruyor.
Amy'nin tek amacı ise Sheldon ile yakınlaşmak. Sabreden kız muradına eriyor ve çakma lise balosunda istediğini alıyor.
Howard annesinin yakın arkadaşı Stuart ile aynı evde yaşamasına oldukça bozuluyor. Bu arada Howard'ın annesini seslendiren Carol Ann Susi hayatını kaybetmiş.(((
Big Bang Theory'nin yeni bölümlerini heyecanla bekliyoruz.

26 Ekim 2014 Pazar

Ceren'den Sosyalleşme Dersleri 1


Üniversiteden arkadaşım Ceren saçlarını savurarak sık sık Cadde'de gezinir. Yakın oturduğu için Cadde ve çevresini mesken tutmuştur. Oranın her yakışıklısının sünnet olduğu günden itibaren gelişimini takip eder. Uzun denilebilecek boyu pek çok erkeği komplekse sokarken yeşil gözlerini süzerek çektirdiği fotoğraflar bolca Like alır.
Kendisi pek bir konuşkandır. Ölüyü diriltecek cinsten sorular sorar. Samutun bile dile geldiği görülmüştür. Yolda yürürken, otobüs beklerken hatta karakolda ifade verirken bile kendine erkek arkadaş edinebilir. Son örnek ile bir sevgili yapıp 3 sene çıkmışlığı bile vardır.
Kendisine erkeklerle iletişim kurma konusunda bir ödül verilmesi gerekir. Yalnız başına çalılıklarda oturan bir asosyali bile yanına çağırıp, arkadaşlık kurmuşluğu vardır. Üstelik yeni çıktığı bir çocuk yanındayken... Tabii bu ikili ilişkisini sarssa da topluma bir sosyal kazandırdığı için kendiyle içten içe gurur duymuştur!
"Bana bir fotoğrafını göster sana bu çocuktan koca olur mu, olmaz mı hemen söyleyeyim" diyerek kaç kızı sevgilisinden soğutmuştur bilinmez. Tabii bu çocuklarla Facebook üstünden bağlantıya geçmek de onun için gayet normal bir sosyalleşme biçimidir.
İlk ders "ne olursan ol, konuş". Mekan, zaman ve durum önemli değil. Yeter ki insan konuşacağı kişiyi hedefleyip çene kaslarını çalıştırsın. E biraz da akıl lazım!





19 Ekim 2014 Pazar

Gone Girl-David Fincher


Bir sabah Nick'i uyku tutmaz ve karısının isteği üzere evliliklerini düşünmek için su kenarına gider. Boşanmaya karar verdikten sonra kardeşiyle birlikte işlettiği bara gittiğinde komşusu onu arar. Kapısı açık kalan evinden kedisi dışarı çıkmıştır ve evde bir arbede yaşandığı bellidir. Bir terslik olduğunu anlayınca dedektifleri çağırır ve karısı için kayıp ilanı verdirir. Nick medyanın ilgi odağı olmuştur çünkü Amy birazcık meşhurdur. (Özellikle medyanın olayları aktarmasındaki 'taraf olma' durumu açısından örnek gösterilecek bir film.)
Annesinin öykülerini yazdığı küçük Amy, hep kitaptaki karakterden bir adım geridedir. Bu da onun sinirini bozar. Nick ile istediği aşkı yaşamaktadır ve diğer evli çiftler gibi sıkıcı olmamaya söz vermişlerdir. Bu uğurda kütüphanede bile sevişmeyi göze alırlar.
New York'da yaşarken Nick'in ailesinin yanına taşınan Amy için kasaba hayatı çok sıkıcıdır. Bir de kocasının başka bir kızla uzun süredir birlikte olduğunu öğrenince yeni kararlar alır.
İşte film bu oyun üstüne kuruludur. İlk yarı sinir olduğumuz Nick'e ikinci yarı öyle bir acırız ki onun için dua bile ederiz:) Ben Affleck gerçekten Nick karakterine bürünüyor. Dişli avukat Tanner ise filmin en iyi karakterlerinden biri. Çaresiz ikiz kızkardeş, seksi öğrenci Andie ve şüpheci dedektif Rhonda birbirinden farklı 3 kadın, karakterlerini başarıyla canlandırıyor. Derken film akıp gidiyor... İzleyici de bir yandan kendini ve ilişkisini sorguluyor. 
Biraz gerilmek biraz düşünmek istiyorsanız usta yönetmen David Fincher'ın son filmi kaçmaz! 

18 Ekim 2014 Cumartesi

Havana'ya Dönüş-Filmekimi


Yönetmen: Laurent Cantet
Oyuncular: Jorge Perugorria, Pedro Julio Diaz Ferran, İsabel Santos, Fernando Hechavarria, Néstor Jiménez
Fransa, 2014 DCP / Renkli / 90’
2014 Venedik Günleri En İyi Film
Filmekimi'nde bilet bulamama sorunu yaşadıktan sonra seçtiğim bu filme ancak yer bulabildim.))
Dün akşam salon dolmuştu. Bende arkadaşların buluşmalarını izlemek üzere koltuğuma kuruldum. 
Yıllar sonra bir araya gelince insan eteğindeki taşları yavaş yavaş dökmeye başlar. Hele alkol varsa, güzel bir günde manzaralı bir terasta ise daha da rahatlar. Birbirinden farklı 5 arkadaş önce geçmişi anıp sonra da bugün içinde bulundukları durumu değerlendiriyor. Eski müzikte dans edip gençlik günlerini hatırlamaları biraz acıklı geldi bana. Çünkü tüm oyuncular (özellikle kadın oyuncu) çok gerçekçiydi. Birbirleri hakkında düşündüklerini, arkalarından konuştukları yüzüne söylemeye başlıyorlar. Yer yer üzücü olsa da arkadaşlık böyle bir şey! Bazen karşısındakinin söylediği insanın canını acıtsa da oturup bir düşünmek lazım. Eğer karşındaki sana saldırmıyorsa:))
Siyasi geçmişleri, gençlik hayalleri ve umutları ülkenin içinde bulunduğu durum tarafından şekillenmiş bu 5 arkadaş içlerinden keşke yeniden başlasak diye geçirse de artık mücadele edemeyecek kadar güçsüz hissediyorlar kendilerini.
Bir günü doya doya yaşıyorlar tıpkı eski günlerdeki gibi.
Bir insan neden ülkesinden gitmek ister?
Her şeyi ardında bırakıp gitmek... Gidenlerin ve kalanların öyküsü "Havana'ya Dönüş".

12 Ekim 2014 Pazar

Too Much Johnson (1938) Orson Welles


Too Much Johnson, 1938
Yönetmen: Orson Welles
ABD  | 66’ | Siyah-beyaz 
Orson Welles tiyatro sahnesinde kullanmak üzere bir film çeker anlatıldığı üzere...
Bu filmden öte konusu kovalamaca olan tiyatro oyunudur. Oyun 1894 yılındaki William Gillette’in üç perdelik evlilik komedisinden uyarlamadır. Çektiği sahneleri kesme-biçme yöntemiyle düzenleyen Welles filmi muhtemelen tiyatro perdesine yansıtmayı düşünüyordu. Ya da daha dahiyane bir şeyi. Bunu uygulamaya geçmediği için bilemiyoruz.
Welles'in evinde çıkan bir yangında filmin yok olduğu söylenir ve yıllar sonra İtalya'nın Pordenone kentinde bir hangarda filmin kopyası (ya da kendisi?) bulunur. Sessiz sinema festivalinin yapıldığı bu kentte ortaya çıkan film sinemacılarda şaşkınlık yaratır. 
Hemen filmin restorasyonuna başlanır ve geçen sene ilk kez Pordenone'de festivalde gösterilir.
Orson Welles'in sessiz film çekmediği düşünülürken yıllar sonra ortaya bir sessiz filminin çıkması ilginç olur.
Film New York'un Meatpacking District semtinde çekilmiştir. Komedi tarzındaki film abartılı hareketlere dayanan “slapstick” ve kadın karakterin daha baskın çıktığı “screwball” türlerinin bir karışımıdır.
Çerçeve içinde çerçeveleme tekniğini kullanması ve mekanları yatay olarak ekrana çaprazlaması onun ileri sinema anlayışını, iki boyutlu sanatı üç boyutlu hale getirmesinin göstergesidir. 
İstanbul Modern'de sessiz sinema günlerinde izlediğimiz bu filmin dijital müziği beni son derece rahatsız etti. Piyanonun eşlik etmesi daha doğru ve yerinde olurdu. En azından farklı bir deneyim yaşatacağız diye rap müzikleri orada dinleyerek işin kurbanı olmazdık. 
Filmden önce 20 dakika sunum fena değildi ancak sinema öğrencisi olmayanlar için bu sıkıcı hale gelebilir. 
İzleyene iyi seyirler dilerim.))

4 Ekim 2014 Cumartesi

Pek Yakında!


Zafer (Cem Yılmaz), 1996 senesinde "Eşkıya" filminde 6. polisi oynar. Yani figürandır. Rol arkadaşı Eşkıya'yı vuran polis Muharrem ise ona akıl verir. İçinden geldiği gibi oyna hoca seni farkeder diyerek Zafer'i sahnede doğaçlama yapması için cesaretlendirir. Sonuç hüsrandır. Vurulduktan sonra damdan atlamak üzere olan eşkiyaya sarılan Zafer sahnenin iptal olmasına yönetmenin de delirmesine sebep olur. Muharrem ise zamanla sesini dublaj kullanan meşhur Boğaç Boray olacaktır.
Günümüzde Zafer, bir kebapçının bodrum katında korsan dvd basan ekibin başındadır. Bir sürü film izleyip bakış açısını değiştirmiş dünya sinemasını gençlere tanıtmıştır, bununla da övünür. Diğer övünülecek nokta ise Türk filmlerinin korsanını basmamasıdır. Zeki Demirkubuz'un "Kader" filminin korsan dvdsini basan çocuğu uyarır. Tam pasta kesilecekken patron onu odasına çağırır ve "Avatar 2" ile büyük vurgun yapacaklarını söyler. Zafer ailesini kaybetmemek için elini eteğini bu işlerden çekmeye karar vermiştir ve patronu reddeder. Elindeki para zarfını Zafer'e uzatan adam bunun son olacağını söyler. Mecburen kabul eder ve kebapçıda kebap yerken polis baskınına şahit olur. Ekip arkadaşları merkeze götürülürken o topuklar. 
Eve gidemediği için eski bir kostümcü-malzemeci arkadaşı Ejder'in (Özkan Uğur) evine gider. Orada ölüme terkedilmiş eski filmlerde kullanılan malzemeleri anarak Türk Sineması'na bir saygı duruşunda bulunurlar. Çılgın komşu Ahben benzini döküp kendini yakmak üzere evinden fırlayınca, onu durdurmaya çalışan Zeki'ye (Çağlar Çorumlu) destek olurlar. Ahben yıllar önce yazdığı "Şahikalar" senaryosunun filme çekilemeyeceğini anlayınca hayatına son vermek istemiştir. Ancak Zafer'in annesinin evini satıp bu işe gönül koyacağını tahmin bile edemez. Üstelik amacı oyuncu olmak isteyen kostümcü karısı Arzu'yu (Tülin Özan) başrolde oynatmak ve onunla barışmaktır. 
Zafer patronun "Avatar 2"yi isteyen mafya tarafından vurulmasıyla sarsılsa da filmini çekmeye başlar. Tabii karısına yapımcı olduğunu çaktırmadan.
Bundan sonrasını görmek için sinemaya gitmek gerek!
Bu eğlenceli filmi izlemek için birçok neden var. Cem Yılmaz'ın eski Yeşilçam oyuncularına ve ustalarına saygı duyduğunu görmek ve Türk Sineması'na katkıda bulunmak gurur verici. İnsanın kendiyle dalga geçebilmesi ayrı bir meziyettir. Bunu tam anlamıyla başaran biri olan Cem Yılmaz, tüm dostlarını filmde oynatarak hem sevildiğini hem de onları doğru yerde kullanabileceğini göstermiştir.
İlk yarı müthiş ilerlerken ikinci yarıda biraz temponun düşmesi ve komedinin azalması izleyiciyi biraz sıksa da sonunda Zafer'in vurulacağını bekleyen birçok kişi vardı. "Avatar 2"yi onu çalan ve polise ihbar eden Suat'ı (Cengiz Bozkurt) kullanarak döve döve mafyaya teslim etmesi bizde tam bir katarsis yarattı. "Birlikte kuvvet doğar" lafı sadece bu durumlarda geçerli olmaktan öte sinema yapmak için herkesin işbirliği yapması gerektiğini de hatırlatıyor.
Setteki oyuncuların hocaya "Hocam benim seslendirmek-oyunum vs var biraz erken çıkabilir miyim?" diye sormasını salondaki izleyici anlamasa da ben baya güldüm. Setteki durumlar gayet iyi gözlemlenmiş. Latte içme sevdası, bir gün önce açken sette yemek beğenmeyen yönetmen, küçük yıldızların büyükmüş gibi davranışları ve yapımcının haklı isyanları...
Yan karakterlerin de hakkını vermek lazım. Özellikle Oyuncak Müzesi ve Sunay Akın ile olan dialoglar:)) Herkes üstüne düşen görevi yerine getirmiş.
İyi seyirler:))




28 Eylül 2014 Pazar

Gülben Ergen Evlendi! Radikal Gazetesi Heyecanlandı!


Radikal Gazetesi sıcak haber niteliğinde Gülben Ergen'in evlenmesini hemen duyurmak istemiş, anlaşılan o ki soyadı değişmeden gazete adını değiştirivermiş.
Asgari ücretle lise mezunlarını işe alan gazetelerin redaktöre, editöre ihtiyacı olmaz!
Nasılsa kimse gazete okumuyor fotoğraflarına bakıyorlar!

27 Eylül 2014 Cumartesi

Kurban bağışına davet reklamındaki Kadife ve Kardelen Ayşe'nin kızı


Türk Silahlı Kuvvetleri Mehmetçik Vakfı'nın Kurban Bayramı bağışı için hazırladığı reklam filminde babasını henüz 11 aylıkken kaybeden Kadife oynuyor. Kadife'nin asker babası bir çatışmada şehit düşmüş ve kendisi Mehmetçik Vakfı'nın yardımlarıyla okumuş. Gerçekten derin bir acı insan şehit haberi duyunca boğazı düğümlenirken babasız büyümüş bir kız çocuğunun başarısını görünce içi cız ediyor. Hele ki Kadife'nin babasını anlatan cümleleri okuyunca insan ağlamamak için kendini zor tutuyor.

"Ben babamı ne gördüm ne de sesini duydum. Aramıza, hayatımızın tam ortasına bir mayın döşemişler 1994 yılının Şubat ayında... Babam tezkeresini alamadan 15 gün askerlik süresi uzatması almış! Tam on beş gün… Yarım bir ay... Bana 15 gün sonra getirebilmek için küçük bir elbise almış. Süresi uzayınca, o tarihte tezkeresini almış olan silah arkadaşına vermiş ki aynı yaşlardaki küçük kızına götürüp sevindirsin istemiş. 'Ben daha buradayım nasıl olsa bir tane daha alırım Kadife için' demiş. Demiş ama ne alabilmiş, ne de getirebilmiş. Şimdi böyle düşünceli bir babanın kızı olmak, ardında böyle buruk da olsa güzel anılarını bırakan bir şehidin kızı olmak sizce de çok değerli ve güzel bir şey değil mi?"

Kurban Bağışı için son derece duygusal bir reklam yine de hedefine ulaşmasını dilerim.
Ancak Kadife'yi görünce Kardelen Ayşe aklıma takıldı...
Kardelen Ayşe; Turkcell'in "Kardelenler" bursuyla okuyan Elif öğretmen...
Elif öğretmenin eşi Halkalı'da teröristlerin saldırısında şehit düşer. Ve Elif öğretmen de kızını babasız büyütmek zorundadır.
Aralarındaki fark; biri babası şehit düşünce yardımlar sayesinde okutulmuştur diğeri ise okutulduktan sonra eşi şehit düşmüştür. Ortak özellik ise bağış için reklamda oynatılmalarıdır.

Biz öyle bir milletiz ki birileri ölmeden çocukları okutmayız.
Biz öyle bir milletiz ki birileri okursa onların yoluna taş koyarız.
Hiçbir şeyi koruyamaz büyütemeyiz...
Sonra da suçu başkalarına atarız.
Birlik olamayız, olanları da sindiremeyiz.

Tek umudum reklam filmlerinde oynayacak öksüz, dul ve yetimlerin olmaması.
İyi bayramlar...

14 Eylül 2014 Pazar

Koyun Kesme Karpuz Kes!


Kurban Bayramı yaklaşıyor.
Henüz yapılaşmamış alanlarda kurbanlıklar için hummalı çalışmalar sürmekte...
Dozerler bir yandan zemini düzeltirken diğer yandan da kireçle satıcıların alanları çiziliyor.
Ancak bu zavallı koyunlar yaklaşık 3 hafta sonra bayramda kurban edilecekler.(((
Gelin bu sene kurban kesmeyin onun yerine karpuz kesin.
Tüm hayvancıkların yaşamaya hakkı var.
Hem karpuz iç ferahlatır, tatlıdır, kilo yapmaz.
İnsanlar dandik kampanyalara imza veriyor ben böyle bir oluşumda bulunsam iş çıkar mı diye düşündüm.
Hemen dine bağlayıp müslümanlığa çamur atma durumu sanıp savunmaya geçecek milyon tane vizyonsuz varken ancak vejeteryan ateistlerden destek göreceğimi sanıyorum:))
Bu sene güzel karpuz da yemedik tohumundan mı hasatından mı anlamadım ama hepsi kelek ya da et gibi.
Ha bir de bu deyim var "et gibi karpuz" o zaman yenmiyor. Yani et gibi diyip burun kıvırıyoruz ya bari et de yemeyelim.
Harem'den çıkarken bir minibüsçünün kaldırımda karpuzu yatırıp bir koyunu keser gibi kestiğini gören ben bunu kafamda kurdum.
Ortalık kan gölü yerine karpuz suyuna bulansın inşallah!

13 Eylül 2014 Cumartesi

App'siz Adam Ve Frank Kardeş Mi?


İstanbul Film Festivali'nde Frank filmini izleyen kreatif, GençTurkcell'in App'siz adamını mı yarattı diye düşünmeden edemedim:)))
İnsanlar çift yaratılmış da denilebilir!
Boşuna dememişler reklamda yaratıcılık önemlidir:O

26 Ağustos 2014 Salı

66. Emmy Ödülleri

DRAMA
En İyi Dizi: "Breaking Bad" (AMC)
En İyi Kadın Oyuncu: Julianna Margulies, "The Good Wife"
En İyi Erkek Oyuncu: Bryan Cranston, "Breaking Bad"
En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu: Aaron Paul, "Breaking Bad"
En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu: Anna Gunn, "Breaking Bad"
En İyi Yönetmen: "True Detective" -- "Who Goes There" (Cary Joji Fukunaga)
En İyi Senaryo: "Breaking Bad" -- "Ozymandias" (Moira Walley-Beckett) (*WINNER)

KOMEDİ
En İyi Dizi: "Modern Family" (ABC)
En İyi Kadın Oyuncu: Julia Louis-Dreyfus, "Veep"
En İyi Erkek Oyuncu: Jim Parsons, "The Big Bang Theory"
En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu: Ty Burrell, "Modern Family"
En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu: Allison Janney, "Mom"
En İyi Yönetmen: "Modern Family" -- "Vegas" (Gail Mancuso)
En İyi Senaryo: "Louie" -- "So Did The Fat Lady"

TV FİLMİ VEYA MİNİ DİZİ
En İyi Dizi: "Fargo" (FX)
En İyi Kadın Oyuncu: Jessica Lange, "American Horror Story: Coven"
En İyi Erkek Oyuncu: Benedict Cumberbatch, "Sherlock: His Last Vow"
En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu: Martin Freeman, "Sherlock: His Last Vow"
En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu: Kathy Bates, "American Horror Story: Coven"
En İyi Yönetmen: Colin Bucksey, "Fargo" -- "Buridan's Ass"
En İyi Senaryo: "Sherlock: Steven Moffat, His Last Vow"

13 Ağustos 2014 Çarşamba

-Sizi Kim Gönderdi? -FARGO

ZAVALLI LESTER!
Minnesota'nın güneş görmeyen soğuk karlı günleri...
Sigortacılık yaparak geçimini sağlayan Lester karısıyla mütevazi bir yaşam sürer.
Eşinin en çok şikayet ettiği şey çalışırken zıplayan eski çamaşır makinasıdır. Bir sabah kocasının üstüne gider. Hatta Lester yerine kardeşi Chaz ile evlenmesi gerektiğini bile söyler. Sorumluluk almayan, işlerini büyütmeyen Lester karısına sinir olarak rutin masabaşı işine gider. Yolda hiç istemediği halde liseden arkadaşı ile karşılaşır. Hess yanındaki vahşi oğullarına hava atmak için eski günlerdeki gibi Lester'ı yine sıkıştırır. İstemdışı kaçmak isteyen Lester burnunu cama çarpar ve soluğu hastanede alır.
Lester'ın hayatını değiştirecek olan adam Lorne takma isimli bir seri katildir. Bagajında çıplak bir Asyalı taşırken kaza yapıp mecburen yolu Minnesota'ya düşer. Hastanede yanyana oturan bu iki adam aslında kısa ama derin bir mevzuyu konuşurlar. Lorne kendinden emin bir şekilde Lester'a onu rahatsız eden adamı öldürmesini söyler. Şaşkına dönen Lester'a yoksa bunu kendinin yapacağını söyler. Evet ya da hayır cevabını alamayan katil Hess taşımacılığa giderek önce adamla tanışır sonra da bir striptiz kulübünde kafasına bıçağı saplar.
Lester da boş durmaz karısı aralıksız söylenirken kafasına koca çekici geçirir ve yardım istemek için Lorne'u arar. Eve gelip pisliği temizleyen Lorne bir polis şefini bile öldürür.
İlk sekanslarda acıdığımız Lester zamanla sessiz bir canavara dönüşür.

LORNE SERİYE BAĞLAR
Bundan sonraki süreçte Lorne umurunda olmadan cinayetler işlemeye devam eder çünkü Hess'in kanı yerde kalmasın diye Fargo adamlarını göndermiştir.
Seri katilin peşinde şefinin intikamını almak isteyen Molly ve zamanla ona aşık olan devriye polisi Gus vardır.
Lester akıllıdır. Delilleri karartmak, başkalarına iftira atmak, olayları ters yöne çevirmekte üstüne yoktur. Biraz şaşkın ve zayıf karakterli olması da onu katil olma ihtimalinden uzaklaştırdığı için cinayet davasının üstüne gidilmez ve kendi haline bırakılır.
Son bölümde Lester, FBI'dan gelen iki polisin bir senedir çözemediği kurt-kuzu-ot bilmecesini bir hamlede çözer. İşte bu sebeple basit ama akıllıca hamleler yaparak her seferinde suçlu olmaktan kurtulur.
Lester biraz da cesaret sahibidir. Tam bir sene sonra Vegas'ta karşılaştığı Lorne'un masasına gidip onu tanıdığını iddia ederken hatta asansörde peşini bırakmazken başına geleceklerden habersizdir.
Lester karısını öldürdükten sonra evin bodrum duvarında asılı olan 'terse yüzen balık!' posteri sayesinde kendini bayıltır. Böylece hem çıkabilecek çatışmadan kurtulur hem de polise ifade vermek için zaman kazanır.
Dizideki diğer karakterlere göre zayıf görünmesine rağmen ısrarla şehirden gitmeyip evini terketmez. Herşeyi tekrar yoluna koymaya karar verir. Kendi işini kurar, genç ve güzel iş arkadaşıyla evlenir ve ormanda büyük bir ev satın alır. Ödüllü sigortacı Lester kendi hayatını yaptığı hamlelerle daima garanti altına alır.

MOLLY CİNAYET ZİNCİRİNİN NERESİNDE?
Molly ısrarla çizdiği cinayet zinciri şemasına bakarak zamanını geçirir ve şefini ikna etmeye çalışır. Molly yalnız değildir bir sene önce devriye nöbetinde kiralık katili çevirip gitmesine izin veren kocası Gus onu destekler. Ancak yanlışlıkla Molly'yi vurduktan sonra postacı olarak çalışmaya başlar. Halinde memnundur, kızına iyi bir üvey anne, kendine güzel bir eş, doğmak üzere olan bir de bebek vardır hayatında.
Gus televizyonda izlediği bilgi yarışmalarında yarışmacının parayı riske atmayacak hamleler yapmasını ister. Kızı da bu sebeple onu korkak olarak nitelendirir. Gus, Lorne ile ilk karşılaştığında onu azad etmiştir. Pişman olup peşine düştüğünde ise onu tutuklar ancak delil yetersizliği sebebiyle serbest bırakılır. Bir sonraki cesaret hamlesinde Molly'yi vurup dalağını kaybetmesine neden olunca kendine olan güveni azalır.

GUS KADERDEN KAÇAMAZ
Lorne, Lester için geri döndüğünde ilk Gus ile yolu kesişir ve bir sonraki karşılaşmaları tüm olayları biterecek cinstendir. Özellikle kulübenin kapısında bekleyen kurt bir şeylerinin sonunun geldiğinin habercisidir.
Dizide bir olay sonuçlanmadan ya da başlamadan anlatılan kısa hikayeler o durumları çok iyi özetliyor.
Lester'ın bodrumundaki afiş gibi "Ya diğerleri yanlış sen doğruysan?", bu da dizideki karakterlerin kendilerini sorguladığı zamanları hatırlatıyor. İnsan nereye gideceğini kendi seçiyor.

İZLENESİ DURUMLAR
Eski polis Lou'nun anlattığı hikayeler...
Fargo'nun gönderdiği biri sağır iki adam...
Beceriksiz FBI polisleri...
Yıllar önce bir çanta para bulup zengin olan Stavros...
Eski striptizci Gina'nın ateşi...
Gordo'ya konulan otizm teşhisi...

Ve dahası... Fargo; hemen izlenmesi ve üzerine dostlarla tartışılası bir dizi.






6 Ağustos 2014 Çarşamba

Arınç Kahkaha Konservesi Satışa Sunuldu!


Özellikle televizyon programlarında ve sitcomlarda duyduğumuz "canned laughter" seyircinin daha fazla gülmesini sağlamak için kullanılan gülme efektidir.
Gerçek- samimi değildir ama işe yarar!
Arınç bayanların ortamlarda gülmesini yakışık bulmamıştı geçen hafta.
Buna tepki olarak sosyal medyada tüm kadınlar kahkaha atan fotoğraflarını paylaşıp #direnkahkaha yazarak tepkilerini dile getirdiler.
Bunun sükse yaptığını gören Arınç ticarete atılarak hemen kahkahaları konserve yaptırdı ve Arınç kahkaha konservesi olarak satışa sundu!
Bütün geliri başbakanın cumhurbaşkanı olması için yaptığı kampanyaya harcanacak olan konserveden henüz kimse satın almadı.
Ailesi Arınç'ın ıssız bir yerde konserveyi açıp tümünü yemesinden korktuklarını bildirdi.
One minute çorapları ve unakıtan yumurta akı akla gelebilir.

Sanat Koleksiyonu Olan Zengin Bir Adamın Öyküsü-7

  God of Art- Sanat Tanrısı 7. ARTEMİS Sabah uyandıklarında Artemis pek bir şey hatırlamamaktaydı. Yatakta yalnızdı. Aklında tek kalan p...