Ana içeriğe atla

The Water Diviner-Russell Crowe


Russel Crowe'un hem yazıp hem yönettiği, hem de başrolünde oynadığı "The Water Diviner" Türkiye'de erkenden vizyona girdi. Amerika'da ve Avustralya'da Mart ayında vizyona gireceği söyleniyor. Çanakkale Savaşı'nın tarihine denk geleceği için. Ama Russell bir nabız yoklaması yapıyor sanırım. 
Anzak çocukları savaşmak için geldiği Gelibolu'da büyük bir bozguna uğradılar. Geliş sebepleri filmde de sorgulanıyor. Ortalama 25 bin anzak şehit oldu. Çanakkale'de şehitliklere gidenler bilirler. Acı dolu mezar taşı yazıları, insanı o savaş anına götürüyor ve gözlerini dolduruyor. 

Avustralyalı çiftçi bir adam olan Conner aynı zamanda su kaynaklarını da bulabilmektedir. Yani kuyuları tespit eder ve su çıkarır. Ancak bu gücünü oğullarını korumak için kullanamamıştır. 3 evladını da sorgusuz sualsiz Çanakkale Savaşı'na göndermiştir. Öldü haberleri gelmesine rağmen cenazeleri gelmez. Günden güne kahrolan anneleri de kendini suya bırakıverir. Hayattaki tek varlığını karısını da kaybeden Conner bir söz verir. Oğullarını bulacaktır.
Uzun bir yolculuk sonucunda İstanbul'a varır ve Ayşe'nin çalıştığı otele yerleşir. Ayşe'nin oğlunun hınzırca oyunu sayesinde aşkı ve umudu burada bulur.

Çıktığı bu yolculukta en büyük destekçisi Hasan ve yaveri Cemal olacaktır. (Yılmaz Erdoğan ve Cem Yılmaz'ın da oynadığı bu filmi bakanlığımız da destek vermiştir.) Geçen sene ülkemize gelen ecnebi aktör Russell fizibilite araştırması yapmıştır. Devlete sormuştur, "ülkenize film yapsam nerden destek alırım (tabi bizden),  kimi oynatsam herkesler filme gider (akil insan Yılmaz Erdoğan ve kankası Cem Yılmaz), ve Russell'ı kara geçirecek diğer elementler...

Biliyorum pek film eleştirisi gibi olmadı netekim onun için zamanım yok şu an.
Kum fırtınası sahnesi biraz gerçek dışıydı ama temayı anladık.
Hamam sahnesinde ciddi şeyler konuşuluyordu ama biz güldük çünkü mekan yanlış seçilmiştir.
Yılmaz Erdoğan'ın İngilizcesi gayet anlaşılırdı.
Yunan askerleri çok gerçekçiydi.
Russell karizmasıyla ekranı dolduruyordu.
Bakalım Conner oğullarını bulabilecek mi? Sürpriz!
Başı, sonu düzgün bir iş görmek isterseniz, iyi seyirler dileriz.
İyi Yıllarrr!!!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Allacciate Le Cinture - Kemerlerinizi Bağlayın

Yönetmen Ferzan Özpetek'in son filmi "Kemerlerinizi Bağlayın" dün Türkiye'de vizyona girdi. Bu havada Ferzan filmi iyi gider diyerek arkadaşlarla bilet aldık. Koltuklarımıza kurulduktan sonra yağmurun sesiyle açılış sekansı başladı. Hareketli kamera şiddetle yağan sağnağı adeta bize yaşattı. Otobüs durağına varınca da bir tilt ile filmin başrol oyuncularıyla tanışmış olduk hemde bir ırkçı kavga sebebiyle. Güzel Elena, bir barda garson olarak çalışmaktadır, en yakın arkadaşı ise gay Fabio'dur. Fabio ise Silvia ile oturmaktadır. Akşamları eve gelmemesiyle bir sevgili edindiği anlaşılan Silvia, çareyi arkadaşlarıyla Antonio'yu tanıştırmakta bulur. Tamirci olan kaba davranışlı Antonio, Silvia'nın arkadaşları tarafından sevilmez. "Zıt kutuplar birbirini çeker" Antonio ve Elena birbirine aşık olur. Ancak Elena'nın iki senelik bir ilişkisi vardır ve maalesef! o da Silvia'ya aşıktır.  Bara gelen Antonio bir bardak birayı fondip yaptıkta...

Terminus'da Ne Var? "The Walking Dead"

Kim ölür kim kalır meselesi... İzlemeden okumayalım lüften. 4. Sezon 8. bölümün sonunda herkes hapishaneden dışarı savrulmuştu. Gözü dönmüş vali gidip bir kampı kendine göre düzenlemiş, görünürde bir aile bile kurmuştu. Ancak bu hayat onun için yeterli değildi. Kendi kendine hapishanedekileri (yani Rickleri) düşman edinmişti ve intikam almalıydı. Kamptakileri doldurup hapishaneye sürdü. Ve Hershel'in kafası gövdesinden ayrıldı... Sapkın vali bunu Michonne'nin kılıcıyla yaptı. Sonrasında karşılıklı bir saldırmaca sürdü. Otobüsle hapishaneden ayrılanlar ve bir sağa bir sola savrulanlar oldu. Ne hikmettir ki ilerleyen bölümlerde otobüsün en güvensiz yer olduğu anlaşıldı. 8. bölüm sonrasında "The Walking Dead" fanatikleri merakla bekledi. Kim nereye gitti, nasıl buluşacaklar? Rick ve Carl, Judith'i kaybetti ve bunu uzun bir süre üstlerinden atamadılar. Ağır yaralı olan Rick'i oğlu Carl gözetti. Bu süreçte babasıyla bazen monolog bazen de dial...

Bulantı-Zeki Demirkubuz

"Var olmaktan başka hiçbir şey yok" Film, Jean-Paul Sartre'ın "Bulantı" isimli kitabı akla getiriyor... Filmdeki Ahmet  varoluşundan pişman mıdır bilinmez ancak nevrotik bir kaçış sürecinde olduğu kesindir. Karısını ve oğlunu uzaklara uğurlar. Gözü yaşlı eşi "Biz seni darlamışız" diye serzenişte bulunur giderken... Ahmet'in umurunda değildir. Çünkü onlar gidince de darlanmaya devam eder.  Karısı ve oğlu kaza geçirip öldüğünde Ahmet bir kadınla evde sevişmektedir. Telefonu defalarca çalar ve açmak istemez. Hatta sabahları evi toplamaya gelen kadın ona polisin aradığını söylese de durum değişmez. Ahmet sürekli bir kaçış içindedir. Gerçeği öğrenince onun acısına bile uzak kalırız. O yatak odasındayken kamera koridordadır ve film biraz daha uzak bir tarihle devam eder.  Ahmet yine eski Ahmet'tir. Sevgilisi ile daha rahat görüşecek diye düşünürüz ancak onun aramalarına cevap bile vermez. Çünkü ayrılmak istediğini yüzüne söyleyecek cesareti...