Ana içeriğe atla

The Choice


Nicholas Sparks'ın aynı adlı romanında uyarlanan "The Choice" iki komşunun birbirine ilk görüşte aşık olmasını ve sonrasını anlatıyor. Travis kadınlara kur yapan, iş ciddiye binince de arkasına bakmadan kaçan adamlardan biridir. Bumerang diye lakap taktıkları eski sevgilisiyle ara sıra görüşmektedir. Arkadaşları evlenmiş hatta çoluk çocuğa karışmıştır. Onları ağırladığı bir gün yan komşusu Gabby ile bir tartışma yaşar. Tıp öğrencisi olan Gabby'nin ders çalışması gerekmektedir ve müziğin sesinin sonuna kadar açan hadsiz komşuya ders vermeye gider. Hem de pijamalarıyla. 
İzleyici pek hissetmese de ikisi ilk görüşte aşık olurlar. Köpekleri onlardan önce davranır ve Gabby'nin köpeği hamile kalır. Bu durumda ona Travis yardım eder. Çünkü veterinerdir. Gabby'nin aslında doktor bir sevgilisi vardır ve ailecek görüşmektedirler. İş için uzaklara giden genç adam iki komşunun yakınlaşmasına vesile olur. Travis ve Gabby çok güzel vakit geçirirler. İzleyici görmese de aralarında duygusal bir bağ oluşur.
Gabby'nin sevgilisinden ayrılacağını bekleyen Travis hüsran yaşar. Çünkü ilk defa yattığı bir kadınla bu kadar ciddi düşünmektedir. Gabby gerçekleri sevgilisine anlatınca önce kıyamet kopar sonra da evlilik teklifi gelir. Sonrasında Travis "Hayır" diyen kızın peşini bırakmaz ve ikisi evlenirler. Çocukları olur ve Gabby anlamsız bir kaza geçirip komaya girer. Travis her daim yanındadır. Bu kadar süre geçmesine rağmen köpekleri ve kendileri hala aynı formda ve görünüştedir.
Kitapta anlatılan aşk öyküsü belki kurgu farkından dolayı daha ilgi çekici olabilir ancak filme aktarılan The Coice pek öyle değil. Başrol oyuncularına ilk anlarda ısınamasanız da zamanla bunu aşıyorsunuz. Aralarındaki aşk pek inandırıcı gelmiyor. Başlarına gelen tüm klişeler filmden sıkılmanızı sağlıyor. Süresinin de uzun olması cabası. Ayrıca filmde hiçbir karakter ne fiziksel ne de ruhsal yönden değişime uğramıyor. Aynı modda başlayıp aynı devam ediyorlar.
Güzel manzara seyredip kafa dağıtmak isteyenlere iyi seyirler:))

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Allacciate Le Cinture - Kemerlerinizi Bağlayın

Yönetmen Ferzan Özpetek'in son filmi "Kemerlerinizi Bağlayın" dün Türkiye'de vizyona girdi. Bu havada Ferzan filmi iyi gider diyerek arkadaşlarla bilet aldık. Koltuklarımıza kurulduktan sonra yağmurun sesiyle açılış sekansı başladı. Hareketli kamera şiddetle yağan sağnağı adeta bize yaşattı. Otobüs durağına varınca da bir tilt ile filmin başrol oyuncularıyla tanışmış olduk hemde bir ırkçı kavga sebebiyle. Güzel Elena, bir barda garson olarak çalışmaktadır, en yakın arkadaşı ise gay Fabio'dur. Fabio ise Silvia ile oturmaktadır. Akşamları eve gelmemesiyle bir sevgili edindiği anlaşılan Silvia, çareyi arkadaşlarıyla Antonio'yu tanıştırmakta bulur. Tamirci olan kaba davranışlı Antonio, Silvia'nın arkadaşları tarafından sevilmez. "Zıt kutuplar birbirini çeker" Antonio ve Elena birbirine aşık olur. Ancak Elena'nın iki senelik bir ilişkisi vardır ve maalesef! o da Silvia'ya aşıktır.  Bara gelen Antonio bir bardak birayı fondip yaptıkta...

Terminus'da Ne Var? "The Walking Dead"

Kim ölür kim kalır meselesi... İzlemeden okumayalım lüften. 4. Sezon 8. bölümün sonunda herkes hapishaneden dışarı savrulmuştu. Gözü dönmüş vali gidip bir kampı kendine göre düzenlemiş, görünürde bir aile bile kurmuştu. Ancak bu hayat onun için yeterli değildi. Kendi kendine hapishanedekileri (yani Rickleri) düşman edinmişti ve intikam almalıydı. Kamptakileri doldurup hapishaneye sürdü. Ve Hershel'in kafası gövdesinden ayrıldı... Sapkın vali bunu Michonne'nin kılıcıyla yaptı. Sonrasında karşılıklı bir saldırmaca sürdü. Otobüsle hapishaneden ayrılanlar ve bir sağa bir sola savrulanlar oldu. Ne hikmettir ki ilerleyen bölümlerde otobüsün en güvensiz yer olduğu anlaşıldı. 8. bölüm sonrasında "The Walking Dead" fanatikleri merakla bekledi. Kim nereye gitti, nasıl buluşacaklar? Rick ve Carl, Judith'i kaybetti ve bunu uzun bir süre üstlerinden atamadılar. Ağır yaralı olan Rick'i oğlu Carl gözetti. Bu süreçte babasıyla bazen monolog bazen de dial...

Bulantı-Zeki Demirkubuz

"Var olmaktan başka hiçbir şey yok" Film, Jean-Paul Sartre'ın "Bulantı" isimli kitabı akla getiriyor... Filmdeki Ahmet  varoluşundan pişman mıdır bilinmez ancak nevrotik bir kaçış sürecinde olduğu kesindir. Karısını ve oğlunu uzaklara uğurlar. Gözü yaşlı eşi "Biz seni darlamışız" diye serzenişte bulunur giderken... Ahmet'in umurunda değildir. Çünkü onlar gidince de darlanmaya devam eder.  Karısı ve oğlu kaza geçirip öldüğünde Ahmet bir kadınla evde sevişmektedir. Telefonu defalarca çalar ve açmak istemez. Hatta sabahları evi toplamaya gelen kadın ona polisin aradığını söylese de durum değişmez. Ahmet sürekli bir kaçış içindedir. Gerçeği öğrenince onun acısına bile uzak kalırız. O yatak odasındayken kamera koridordadır ve film biraz daha uzak bir tarihle devam eder.  Ahmet yine eski Ahmet'tir. Sevgilisi ile daha rahat görüşecek diye düşünürüz ancak onun aramalarına cevap bile vermez. Çünkü ayrılmak istediğini yüzüne söyleyecek cesareti...