Ana içeriğe atla

Better Call Saul


"Better Call Saul" ikinci sezon finalini 10. bölüm ile yaptı. Breaking Bad dizisinin yaratıcısı Vince Gilligan'ın dizi içinden dizi çıkarmasıyla Better Call Saul oluşmuştu. Breaking Bad'in sağlam izleyici kitlesini kazanmış olsa da onun kadar iddialı bir dizi değil. Ama izlenmeyecek bir öykü de değil. Saul'un adım adım nasıl değiştiğini ve yükseldiğini görüyoruz. Bir yandan da Mike'ın uyuşturucu kartelleriyle uğraşması var tabi.
Manikürcü dükkanının arkasında avukatlığa başlayan Jimmy abisi Chuck'ı örnek alıyordu. Onun zekası ve sağlam bir avukat olmasıyla övünse de bu Jimmy'nin önündeki en büyük engeldi. Abisinin hastalığı yüzünden onunla bağlantıyı koparmaması ve sık sık onu iyileştirmeye çalıştırması Jimmy'nin duygusal yönünü ortaya çıkarıyordu. 
Oysa abisi onu kendi şirketinde bile çalıştırmıyor, elini attığı işlerde özgüvenini yitirmesini sağlıyordu. Chuck bu kadar kötü uygulamaya geçmiyordu belki ancak izlediği taktikler sayesinde Jimmy kendini aptal ve güçsüz hissediyordu. Böyle zamanlarda yanında Kim vardı. Abisinin şirketinde çalışan Kim, Jimmy için büyük kapılar açmıştı. İkisi güzel bir ikiliydi. Kim şirketten ayrılıp kendi başına bir bankanın avukatlığını almaya çalıştığında önündeki engel Chuck oldu. Hırsla hastalığını bastırıp işi alan adamı kardeşinin zekice bir kumpası bekliyordu.
Jimmy abisini alt etti ancak son bölümde gördüğümüz üzere duyguları devreye girince işlediği suçu itiraf etti. Sırf abisi iyileşsin ve avukatlığa geri dönebilsin diye. Oysa Chuck onun itirafını kaydetmişti. Ve gelecek sezon harekete geçeceği sinyallerini verdi.
Kim ile Jimmy dişçiden bozma bir yer tuttular. İkisi giderleri ortak paylaşacaktı. Jimmy ise çıkışını hınzırca hazırlanmış reklam filmleriyle yapmaya başladı. Jimmy, Saul olmak için yürümesi gereken yollardaydı...
3. sezonu bekliyoruz. Breaking Bad ekibinin bu dizide görülüp görülmeyeceği merak konusu olsa da dizi kendi ritmini güzel bir şekilde tutturmuş görünüyor. İyi seyirler:))


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Allacciate Le Cinture - Kemerlerinizi Bağlayın

Yönetmen Ferzan Özpetek'in son filmi "Kemerlerinizi Bağlayın" dün Türkiye'de vizyona girdi. Bu havada Ferzan filmi iyi gider diyerek arkadaşlarla bilet aldık. Koltuklarımıza kurulduktan sonra yağmurun sesiyle açılış sekansı başladı. Hareketli kamera şiddetle yağan sağnağı adeta bize yaşattı. Otobüs durağına varınca da bir tilt ile filmin başrol oyuncularıyla tanışmış olduk hemde bir ırkçı kavga sebebiyle. Güzel Elena, bir barda garson olarak çalışmaktadır, en yakın arkadaşı ise gay Fabio'dur. Fabio ise Silvia ile oturmaktadır. Akşamları eve gelmemesiyle bir sevgili edindiği anlaşılan Silvia, çareyi arkadaşlarıyla Antonio'yu tanıştırmakta bulur. Tamirci olan kaba davranışlı Antonio, Silvia'nın arkadaşları tarafından sevilmez. "Zıt kutuplar birbirini çeker" Antonio ve Elena birbirine aşık olur. Ancak Elena'nın iki senelik bir ilişkisi vardır ve maalesef! o da Silvia'ya aşıktır.  Bara gelen Antonio bir bardak birayı fondip yaptıkta...

Terminus'da Ne Var? "The Walking Dead"

Kim ölür kim kalır meselesi... İzlemeden okumayalım lüften. 4. Sezon 8. bölümün sonunda herkes hapishaneden dışarı savrulmuştu. Gözü dönmüş vali gidip bir kampı kendine göre düzenlemiş, görünürde bir aile bile kurmuştu. Ancak bu hayat onun için yeterli değildi. Kendi kendine hapishanedekileri (yani Rickleri) düşman edinmişti ve intikam almalıydı. Kamptakileri doldurup hapishaneye sürdü. Ve Hershel'in kafası gövdesinden ayrıldı... Sapkın vali bunu Michonne'nin kılıcıyla yaptı. Sonrasında karşılıklı bir saldırmaca sürdü. Otobüsle hapishaneden ayrılanlar ve bir sağa bir sola savrulanlar oldu. Ne hikmettir ki ilerleyen bölümlerde otobüsün en güvensiz yer olduğu anlaşıldı. 8. bölüm sonrasında "The Walking Dead" fanatikleri merakla bekledi. Kim nereye gitti, nasıl buluşacaklar? Rick ve Carl, Judith'i kaybetti ve bunu uzun bir süre üstlerinden atamadılar. Ağır yaralı olan Rick'i oğlu Carl gözetti. Bu süreçte babasıyla bazen monolog bazen de dial...

Bulantı-Zeki Demirkubuz

"Var olmaktan başka hiçbir şey yok" Film, Jean-Paul Sartre'ın "Bulantı" isimli kitabı akla getiriyor... Filmdeki Ahmet  varoluşundan pişman mıdır bilinmez ancak nevrotik bir kaçış sürecinde olduğu kesindir. Karısını ve oğlunu uzaklara uğurlar. Gözü yaşlı eşi "Biz seni darlamışız" diye serzenişte bulunur giderken... Ahmet'in umurunda değildir. Çünkü onlar gidince de darlanmaya devam eder.  Karısı ve oğlu kaza geçirip öldüğünde Ahmet bir kadınla evde sevişmektedir. Telefonu defalarca çalar ve açmak istemez. Hatta sabahları evi toplamaya gelen kadın ona polisin aradığını söylese de durum değişmez. Ahmet sürekli bir kaçış içindedir. Gerçeği öğrenince onun acısına bile uzak kalırız. O yatak odasındayken kamera koridordadır ve film biraz daha uzak bir tarihle devam eder.  Ahmet yine eski Ahmet'tir. Sevgilisi ile daha rahat görüşecek diye düşünürüz ancak onun aramalarına cevap bile vermez. Çünkü ayrılmak istediğini yüzüne söyleyecek cesareti...