Ana içeriğe atla

Colonia-Florian Gallenberger


Yıl 1973. Şili'de halkın oylarıyla seçilmiş bir başkan; Salvador Allende. Onun tarafındakiler sokaklarda... Çünkü dış güçlerin desteğiyle (Amerika) Şili halkı sosyalist yönetim biçiminden vazgeçirilmeye çalışılıyor. Onlar da direniyor. Ve kısa bir süre sonra da General Pinochet önderliğinde silahlı kuvvetler yönetime el koyuyor. Tam bu zamanlarda Lena Şili'ye geliyor. Lufthansa havayolunda hostes olan Lena, Şili'de fotoğrafçılık yapan sosyalist Daniel'e aşık. İkisi birlikte 4 güzel gün geçiriyor bol bol fotoğraf çekiyorlar. Lena sevgilisini geri dönmesi için ikna etmeye çalışırken telefon acı acı çalıyor ve askerlerin arkadaşlarını tutukladığını öğreniyorlar. Daniel Lena'nın kolundan tutuyor ve sokaklara fırlıyorlar. Kaçmak yerine gazetecilik yanı ağır basıyor ve askerlerin fotoğraflarını çekmeye başlıyor. İkisi soluğu futbol sahasında alıyorlar.
En acı olan ise ikisinin ayrılması. Başında kese kağıdı olan bir adam gelip kafasına göre birilerini seçmeye başlıyor. Biri öldürülüyor diğeri ise Daniel oluyor. Daniel bir ambülansa bindirilip bilinmeyene doğru yola çıkıyor. Lena ise suçsuz olduğu için ertesi gün serbest bırakılıyor. Nereye gittiyse Daniel'e yardım edecek birini bulamıyor. Çünkü götürüldüğü yer herhangi bir yer değil. Bir Alman tarikatının gizli kolonisi olan "Colonia Dignidad". Ve duyduklarına göre oraya giren bir daha çıkamıyor. Lena kararını veriyor. Sevgilisini kurtarmak için rahibe gibi oraya gidiyor.
Daniel ise türlü türlü işkencelerden geçiyor. Ölmesi beklenirken zekasında sorun olarak orada yaşamına devam ediyor. Lena ise içeriye kabul edilmek için zorlu sınavlardan geçiyor. Son sabrına kadar sınanan kız, günlerce Daniel ile karşılaşmak için fırsat kolluyor.
Koloninin başında eski Nazi subayı ve rahip olan Paul bulunuyor. Canı ne isterse yapan adam aynı zamanda çocuk tacizcisi. Kadın ve erkeklerin ayrı yaşadığı komünde Lena ve Daniel zor da olsa birbirlerini buluyorlar ve kaçma planları yapmaya başlıyorlar. Oysa işin içinde Alman Büyükelçiliği'nin bile olduğunu bilmiyorlar.
Colonia son derece heyecanla izlenen, gerçekçi bir film. Darbe sonrası kurulan kolonide yaşananlar çok doğru bir şekilde filme aktarılmış. Oradan sadece 5 kişinin kaçtığı ve kaçmaya çalışanların acımadan öldürüldüğünü, küçük çocukların ve komündekilerin nasıl beyninin yıkandığı, Şili İstihbarat Örgütü'nün orayı işkence ve kimyasal silah geliştirme merkezi olarak kullandığı anlatılıyor. Tüyler ürperten bu yerden Lena ve Daniel'in bir an önce kurtulmasını beklerken gerilen izleyici diğer koloni insanları için de üzülmeyi ihmal etmiyor. Ne yazık ki devletlerin kendilerini güçlendirmek için dini kullanarak insanların beyinlerini geçmişte bu şekilde de yıkandığını anlıyoruz. 
Başarılı başrol oyuncuları; Emma Watson, Daniel Brühl ve Michael Nyqvist rollerinin hakkını veriyorlar. İyi seyirler:))


Yorumlar

Sakarpiyon dedi ki…
"Keşke bir iki fotoğraf daha olsaydı okurken aralara serpiştirilmiş" demekten kendimi alamadım! :)

Bu blogdaki popüler yayınlar

Allacciate Le Cinture - Kemerlerinizi Bağlayın

Yönetmen Ferzan Özpetek'in son filmi "Kemerlerinizi Bağlayın" dün Türkiye'de vizyona girdi. Bu havada Ferzan filmi iyi gider diyerek arkadaşlarla bilet aldık. Koltuklarımıza kurulduktan sonra yağmurun sesiyle açılış sekansı başladı. Hareketli kamera şiddetle yağan sağnağı adeta bize yaşattı. Otobüs durağına varınca da bir tilt ile filmin başrol oyuncularıyla tanışmış olduk hemde bir ırkçı kavga sebebiyle. Güzel Elena, bir barda garson olarak çalışmaktadır, en yakın arkadaşı ise gay Fabio'dur. Fabio ise Silvia ile oturmaktadır. Akşamları eve gelmemesiyle bir sevgili edindiği anlaşılan Silvia, çareyi arkadaşlarıyla Antonio'yu tanıştırmakta bulur. Tamirci olan kaba davranışlı Antonio, Silvia'nın arkadaşları tarafından sevilmez. "Zıt kutuplar birbirini çeker" Antonio ve Elena birbirine aşık olur. Ancak Elena'nın iki senelik bir ilişkisi vardır ve maalesef! o da Silvia'ya aşıktır.  Bara gelen Antonio bir bardak birayı fondip yaptıkta...

Terminus'da Ne Var? "The Walking Dead"

Kim ölür kim kalır meselesi... İzlemeden okumayalım lüften. 4. Sezon 8. bölümün sonunda herkes hapishaneden dışarı savrulmuştu. Gözü dönmüş vali gidip bir kampı kendine göre düzenlemiş, görünürde bir aile bile kurmuştu. Ancak bu hayat onun için yeterli değildi. Kendi kendine hapishanedekileri (yani Rickleri) düşman edinmişti ve intikam almalıydı. Kamptakileri doldurup hapishaneye sürdü. Ve Hershel'in kafası gövdesinden ayrıldı... Sapkın vali bunu Michonne'nin kılıcıyla yaptı. Sonrasında karşılıklı bir saldırmaca sürdü. Otobüsle hapishaneden ayrılanlar ve bir sağa bir sola savrulanlar oldu. Ne hikmettir ki ilerleyen bölümlerde otobüsün en güvensiz yer olduğu anlaşıldı. 8. bölüm sonrasında "The Walking Dead" fanatikleri merakla bekledi. Kim nereye gitti, nasıl buluşacaklar? Rick ve Carl, Judith'i kaybetti ve bunu uzun bir süre üstlerinden atamadılar. Ağır yaralı olan Rick'i oğlu Carl gözetti. Bu süreçte babasıyla bazen monolog bazen de dial...

Bulantı-Zeki Demirkubuz

"Var olmaktan başka hiçbir şey yok" Film, Jean-Paul Sartre'ın "Bulantı" isimli kitabı akla getiriyor... Filmdeki Ahmet  varoluşundan pişman mıdır bilinmez ancak nevrotik bir kaçış sürecinde olduğu kesindir. Karısını ve oğlunu uzaklara uğurlar. Gözü yaşlı eşi "Biz seni darlamışız" diye serzenişte bulunur giderken... Ahmet'in umurunda değildir. Çünkü onlar gidince de darlanmaya devam eder.  Karısı ve oğlu kaza geçirip öldüğünde Ahmet bir kadınla evde sevişmektedir. Telefonu defalarca çalar ve açmak istemez. Hatta sabahları evi toplamaya gelen kadın ona polisin aradığını söylese de durum değişmez. Ahmet sürekli bir kaçış içindedir. Gerçeği öğrenince onun acısına bile uzak kalırız. O yatak odasındayken kamera koridordadır ve film biraz daha uzak bir tarihle devam eder.  Ahmet yine eski Ahmet'tir. Sevgilisi ile daha rahat görüşecek diye düşünürüz ancak onun aramalarına cevap bile vermez. Çünkü ayrılmak istediğini yüzüne söyleyecek cesareti...