Ana içeriğe atla

Metroda karşılaşan bir yaşlıyla gencin yaşanmamış sohbeti...


DAIQING TANA - ONGMANIBAMAI müziği eşliğinde okunması önerilir.

Metro geldi, hemen kapılar açılınca içeri girdim. İlk sağdaki boş yere oturdum. Tam tren hareket edecekti diğer vagondan yavaş yavaş bir adam geldi. 80 yaşına yakındı, saçları bembeyaz elleri ve yüzü kırış kırıştı. Biraz yürüdü önümden geçti gitti. Bekledim başka biri yer versin diye. Kimse ayağa kalkmadı. Hafifçe omuzuna dokundum. Gülümseyerek teşekkür etti ve yerime oturdu. İçimden onunda sohbet etmeye başladım.

YAŞLI: Ne kadar gençsin.
GENÇ: Sandığınız kadar değil, yolun yarısına yaklaşıyorum.
Y: Belki oradan başlanır.
G: Anlamadım?
Y: Anlamayacak kadar gençsin.
G: Sıra kimde bilinmez...
Y: Güzel yaşıyor musun?
G: Elimden geldiğince...
Y: Yaşamak derken, yemek, içmek, sevişmek, gezmek, zengin olmak, iş sahibi olmaktan bahsetmiyorum.
G: Hayallerimi gerçekleştirip gerçekleştirmediğimden mi bahsediyorsunuz?
Y: İçinde o kıpırdayan mutluluk var mı?
G: Bilemiyorum... Ama hayallerim daha gerçek olmadı.
Y: Adı üstünde, bırak hayal kalsın... Düşündükçe mutlu ol.
G: Mutluluk nerede?
Y: Herkesin kendine ait mutluluğu içinde.
G: Herkes mutlu değil.
Y: Çünkü kimse bilmiyor.
G: Mutlu olmayı mı?
Y: Onu bulmayı... Sen olmak istedim bir an...
G: Elimde değil, gençliğimi veremem.
Y: İşte değişemeyecek bir şeyin var, gençliğin.
G: Benden öncesi var sizin için, benim içinse sizden sonrası.
Y: Ne önce ne sonra, anı yaşa, yoksa nefes alamazsın.
G: Ölünce nefes alamazsın.
Y: Ölme dedim ya işte... Gereksiz düşünme!
G: Son isteğiniz ne olurdu?
Y: Tuzlu deniz kokusu...
G: Onu mu koklamak isterdiniz?
Y: Denizin kokusu olmak isterdim.
G: Siz mutluluğunuzu bulmuşsunuz.
Y: Sende bul vaktin var.

Durağa gelen trenden hızla indi... Merdivenleri gözümün önünden seri bir şekilde çıktı. Durup dinlenmeden gitti. Sadece fotoğrafını çekebildim ama zihnimde beraber geçirdiğimiz zamanı asla unutamam.
Bana ilham veren koca adam:)))





Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Allacciate Le Cinture - Kemerlerinizi Bağlayın

Yönetmen Ferzan Özpetek'in son filmi "Kemerlerinizi Bağlayın" dün Türkiye'de vizyona girdi. Bu havada Ferzan filmi iyi gider diyerek arkadaşlarla bilet aldık. Koltuklarımıza kurulduktan sonra yağmurun sesiyle açılış sekansı başladı. Hareketli kamera şiddetle yağan sağnağı adeta bize yaşattı. Otobüs durağına varınca da bir tilt ile filmin başrol oyuncularıyla tanışmış olduk hemde bir ırkçı kavga sebebiyle. Güzel Elena, bir barda garson olarak çalışmaktadır, en yakın arkadaşı ise gay Fabio'dur. Fabio ise Silvia ile oturmaktadır. Akşamları eve gelmemesiyle bir sevgili edindiği anlaşılan Silvia, çareyi arkadaşlarıyla Antonio'yu tanıştırmakta bulur. Tamirci olan kaba davranışlı Antonio, Silvia'nın arkadaşları tarafından sevilmez. "Zıt kutuplar birbirini çeker" Antonio ve Elena birbirine aşık olur. Ancak Elena'nın iki senelik bir ilişkisi vardır ve maalesef! o da Silvia'ya aşıktır.  Bara gelen Antonio bir bardak birayı fondip yaptıkta...

Terminus'da Ne Var? "The Walking Dead"

Kim ölür kim kalır meselesi... İzlemeden okumayalım lüften. 4. Sezon 8. bölümün sonunda herkes hapishaneden dışarı savrulmuştu. Gözü dönmüş vali gidip bir kampı kendine göre düzenlemiş, görünürde bir aile bile kurmuştu. Ancak bu hayat onun için yeterli değildi. Kendi kendine hapishanedekileri (yani Rickleri) düşman edinmişti ve intikam almalıydı. Kamptakileri doldurup hapishaneye sürdü. Ve Hershel'in kafası gövdesinden ayrıldı... Sapkın vali bunu Michonne'nin kılıcıyla yaptı. Sonrasında karşılıklı bir saldırmaca sürdü. Otobüsle hapishaneden ayrılanlar ve bir sağa bir sola savrulanlar oldu. Ne hikmettir ki ilerleyen bölümlerde otobüsün en güvensiz yer olduğu anlaşıldı. 8. bölüm sonrasında "The Walking Dead" fanatikleri merakla bekledi. Kim nereye gitti, nasıl buluşacaklar? Rick ve Carl, Judith'i kaybetti ve bunu uzun bir süre üstlerinden atamadılar. Ağır yaralı olan Rick'i oğlu Carl gözetti. Bu süreçte babasıyla bazen monolog bazen de dial...

Bulantı-Zeki Demirkubuz

"Var olmaktan başka hiçbir şey yok" Film, Jean-Paul Sartre'ın "Bulantı" isimli kitabı akla getiriyor... Filmdeki Ahmet  varoluşundan pişman mıdır bilinmez ancak nevrotik bir kaçış sürecinde olduğu kesindir. Karısını ve oğlunu uzaklara uğurlar. Gözü yaşlı eşi "Biz seni darlamışız" diye serzenişte bulunur giderken... Ahmet'in umurunda değildir. Çünkü onlar gidince de darlanmaya devam eder.  Karısı ve oğlu kaza geçirip öldüğünde Ahmet bir kadınla evde sevişmektedir. Telefonu defalarca çalar ve açmak istemez. Hatta sabahları evi toplamaya gelen kadın ona polisin aradığını söylese de durum değişmez. Ahmet sürekli bir kaçış içindedir. Gerçeği öğrenince onun acısına bile uzak kalırız. O yatak odasındayken kamera koridordadır ve film biraz daha uzak bir tarihle devam eder.  Ahmet yine eski Ahmet'tir. Sevgilisi ile daha rahat görüşecek diye düşünürüz ancak onun aramalarına cevap bile vermez. Çünkü ayrılmak istediğini yüzüne söyleyecek cesareti...