God of Art- Sanat Tanrısı
6.
ARTEMİS
Artemis şaşkındı, garip bir mesajla uyanmıştı. Efil akşamüstü
gelip onu alacak, Pertev’in dedesinin köşküne götürecekti. Pertev Artemis’i
yemeğe davet etmişti. Bu adam tehlikeli olabilirdi. Dün özgüvenle kitabı
okuduğunu söylemişti ancak ailenin tüm sırlarını biliyordu. Pertev hakkındaki
bölümleri tekrar okudu. Sevişen iki erkek tablosunun travmasını tetiklediğini,
Musa aslında bilerek ona resmi gösterdiğini sonra pişman olduğunu yazmıştı.
Musa bir bakıma kendisine sahip çıkıp “Bu benim oğlum” demeyen Pertev’in
dedesinden aklı sıra intikam alıyordu. Musa aileden ayrı büyüdüğü, zengin ve
soylu bir adamın oğlu olduğunu saklamak zorunda kaldığı için bu kadar
agresifti. Öfke patlamaları onunla asla yüzleşemediği babasına, onu mirastan
uzak tutmaya çalışan üvey kardeşineydi. Artemis Musa’nın bu kadar güzel
psikolojik okumalar yapmasına hayran kaldı. İnsanların zaaflarını, egolarını ve
sahte mutluluklarını senelerce bir köşede gözlemlemişti. Bu kitabı birisi okusa
yazarın saf ve masum diğerlerinin de şeytan olduğunu düşünürdü. Oysa Artemis’in
gözünde elinde bastonuyla arada anlamsız çıkışlar yapan, kiliselerdeki Tanrı betimlemelerine
benzeyen Musa vardı. Anlatılana değil gördüğüne inan Artemis!
Pertev dedesinin günahını mı çekiyordu? Artemis düşündü,
“Yokluk” bilmeyen bir adam ne günahı çekebilirdi? Onun için günah da yoktu,
sınır da yoktu. Maddi kaygısı olmayan, iş hayatında hobi gibi takılıp sanatı da
elinde oynatan bir adamdı. Üçüncü sınıf ülkelerde biri halkı nereye çekerse
oraya giderlerdi. Artemis düşündü gerçekten bu adam ülke sanatına yön
verebilirdi. Sergideki eserler dünyanın neresinde gösterilse camiadan karşı
çıkanlar olurdu. Şimdi herkes Pertev’i alkışlıyor, tüm yaptığı işlere övgüler
yağdırıyordu. Çünkü zengin ve güçlü bir adamdı. Artemis sürekli düşünüyordu.
Kitaptan sonra sanki ailenin yaşamı akıyor o bir noktada olanları izliyordu.
Musa’nın neden aile kurmamasını anladı, sevgisizdi. Ailenin diğer üyeleri de
sevgisizdi. Para mutluluk getirmiyordu… Musa başka bir adamın oğlu olsa bu konuma
gelemezdi. Artemis bir kez daha anladı, ülkede torpilsiz bir hiçti. Bu yıkım
kulaklarını çınlattı.
Kapı çalıyordu. Artemis ağrı kesici alıp uyumuştu. Gelen
sivil polislerdi. Artemis inanmadı, polisler kimlik gösterdi. Miyoptu Artemis
gözüne sokar gibi baktı kimliklere sonra kapı açık kalmak şartıyla eve aldı.
Dilerse komşulardan bir kişiyi de yanına alabilirdi. Artemis polislere su ikram
etti. Onlar suyu içmeyeceklerdi, eğitimdeki tembihlerden biriydi bu. Musa’nın
ölümüyle ilgili sorular sordular. Artemis ağlamaya başladı. Kendini
durduramıyordu. Polisler bakıştı ve bir şey çıkacağını umarak sormaya devam
ettiler. Artemis Musa’nın ona kızgın olduğunu telefonda bağırdığını,
boşboğazlık yaptığı için stajını sonlandırdığını söyledi. Ona kızıp ölmüştü. Artemis
kendini suçladı. Polisler kızın duygusal inişini hormonlarına bağladılar. Polis
Musa’nın sanatla ilgilendiğini ve Pertev’in koleksiyonunun listesini tuttuğunu
söyledi. Artemis sesini çıkarmadı. Polis açıkladı; tarihi eser kaçakçılığı
hakkında soruşturma yapıyorlardı, o listeye ihtiyaçları vardı. Ayrıca Musa’nın
bilgisayarına ulaşamamışlardı. Artemis şaşırdı. “Cenaze günü çalınmış olabilir”
dedi. Polisler Musa’nın ölmeden önceki gece nereye gittiğini sordular. Artemis
bilmediğini söyledi. Muhtemelen evdeki Maya bilirdi. Artemis’e kızdığı için
kalp krizi geçirip ölmüştü, tekrar ağlamaya başladı kız. Polisler sıkılıyordu.
Musa’nın koleksiyonun listesi olan dosyayı göndermeleri için maillerini
bıraktılar. Artemis kitaptan bahsetmedi, sırlar onları ilgilendirmiyordu.
Kapıdan çıkarken Akuji ile iş birliği yapan polis Musa’nın telefonunda
Artemis’e gönderilmemiş bir mesaj olduğunu söyledi. Artemis şaşırdı. Musa
mesajı gecenin bir yarısı yazmış ancak gönder tuşuna basmamıştı. Mesajda
“Kitabı yayınlamalısın!” yazıyordu. Artemis’in gözleri büyüdü “Onu ben
öldürdüm” diye ağlamaya devam etti. Polis onu sakinleştirdi, bu olayda suçu
yoktu. Neticede yaşlı bir adamdı, kalp krizi gençlerin de başına geliyordu,
Allah beterinden saklasındı…
LİSSA
Lissa bankada Akuji’nin ona verdiği bin doları hesabına
yatırıyordu. Görevli memur onu baştan aşağı süzdü. Lissa her an bu parayı
nereden bulduğunu soracaklar diye korktu. Onların gözünde parayı çalmış, fuhuş
yapmış ya da uyuşturucu satarak kazanmıştı. Oturup anlatsaydı Akuji bir müzede
eser oldu o yüzden bana bu parayı saklamam için verdi diye kimse inanmazdı. Bu
para ikisinin geleceği içindi. Lissa bir bakıma rahatlamıştı. Çünkü işsiz kalsa
bin dolar onu bir süre yaşatırdı. Ancak Akuji olmadan o paraya dokunmak
istemiyordu. Kendini garantiye almak için yeni bir iş görüşmesi ayarlamıştı.
Çünkü atölyede işler sarpa sarıyordu. Yeni gelen irikıyım adamla nikah günü
almak için günde üç kere zorlanıyordu. Zorlayan damat adayı değil patronun ta
kendisiydi. Lissa’ya bir hafta süre tanımıştı. Ancak Lissa’nın Akuji ile
konuşup çözüm bulma işi gecikiyordu. Çünkü sanat eseri ortalarda yoktu.
Lissa temizlik işi için bir benzin istasyonuna gitti. Şehrin
içindeki bu yerde çalışabilirdi. Hem evine de yakındı. Patron adam
soğukkanlıydı, neredeyse Lissa işe alınıyordu. O esnada adamın kızı Lissa’yı
gördü. Babasına dönüp gözlerini devirdi. Lissa içinden herkesin ten rengine bir
gün alışacağını söylüyordu. Kendi kendine tekrarlıyordu. Belki bir gün sesli
söylerdi. İş yalan oldu. Muhtemelen iş şehrin içinde gecekonduya benzer bir
evde yaşayan, işe gelmek için en az iki araç değiştiren, boyu kısa, beli kalın,
başı yemenili bir kadının olacaktı. Bozuldu Lissa benzin istasyonunda oturup
kahve içti. Bir süre bakıştı patronun kızıyla. Oradan uzaklaştı, arkasına
bakmadı.
Polis masasında tarihi eser kaçakçılığı dosyasını
araştırıyordu. Musa’nın ölümü daha da şüpheli gelmeye başlamıştı. Asistanının
“Ben öldürdüm” diye ağlaması, Musa’nın kayıp bilgisayarı gibi soru işaretleri
vardı. Polis kamera kayıtlarını inceledi. Musa ölmeden önceki akşam evinden
çıkmıştı. Siyah bir araba onu almıştı. Ancak plakası okunmuyordu. Gece
yarısından sonra Akuji’yi binanın önünde görülüyordu. Kayıtlarla oynamış
olabilirlerdi. Akuji orada ne yapıyordu? Musa ile ne gibi bir ilişkisi vardı? Polis
Pertev’in dosyasını açtı. Kayıp göçmenlerin resimleri de oradaydı artık. Bir de
Artemis’in önerisini hatırladı “Pertev’in sergisini görmelisiniz” demişti evi
sebze yemeği kokan kız.
EFİL
Pertev’in koleksiyonu baya ilgi görmüştü. Efil yine işin
kaymağını yiyordu. Saçları fönlü, krem rengi takım elbisesiyle herkesi kendine hayran
bırakmıştı. Müzedeki röportajı bir saat sürmüştü. Pertev’in babasını kapıda
görünce hemen yanına koştu. Adam Efil ile mesafeliydi. Zengin adam seçilen eserlerin
ne kadar anlamsız olduğundan ancak insanların onlara bayıldığından yakınıyordu.
Efil kısık sesle eserleri Pertev’in seçtiğini söyledi. Adam dik dik baktı o
halde neden adı yazıyordu? Efil kendini savunmaya, sanatın cesur olması gerektiğini
söylemeye başladı. Adam eliyle dur işareti yaptı “Yakında müzeyi kapatıyorum” dedi.
Efil tuvaletin aynasında kendine bakıyordu. Ağlamak üzereydi.
Müze kapanacaktı, Pertev onu bir kenara atacaktı, acil onun gözüne tekrar girmesi
için bir yol bulmalıydı. Son hamleleri hep boşa gitmişti. Oysa eskiden ne yapsa
Pertev ona hayran kalırdı. Bu değişimin sebebi neydi? Aile ilişkileri Efil’i de
etkiliyordu. Efil hem bankanın sergisini koordine ediyor bir yandan da yeni
sanatçıları keşfetmeye çalışıyordu. Türkiye’de ismi bilinirken sıfırdan
başlayacağı Amerika’da adı kim bilir ne zaman öne çıkardı? Morali bozuldu. Pertev
Artemis ile köşkte bir yemek ayarlamıştı. Efil anlamsız akşamı unutulmaz bir
geceye dönüştürebilirdi. Biraz dışarı çıkıp düşünmesi gerekiyordu.
Efil aracıyla Artemis’i evinden aldı. Artemis gergindi. Polis
mevzusunu Efil’e söyleyip söylememe konusunda kararsızdı. Ağzından bir şey
kaçırmamak için susuyordu. Efil de kızın ona karşı tavır aldığını sanıyordu.
Efil “Artemis galeri işi tamam, senin için konuştum. Çok iyi insanlar hem
Avrupa ayağı da var bu işin” dedi. Artemis işin olmasına sevindi, Efil
büyüleyiciydi. Buna rağmen soğuk ses tonuyla kitabı bellekte getirdiğini Efil’in
okumak isteyip istemediğini sordu. Efil başını olumsuzca salladı, aile mevzusu
hiç ilgisini çekmiyordu. Artemis Musa’yı ölmeden önceki gece görüp görmediğini sordu.
Efil anlam veremedi, görmediğini söyleyip geçiştirdi. Kızın bu gergin tavrı çok
baştan çıkarıcıydı. Efil “Sevgilin var mı?” diye aniden sordu. Artemis “Yok”
dedi. Efil güldü. Artemis camdan dışarı baktı, Pertev’in dedesinin köşkü göz
alıcıydı.
İkisi içeri girdiler. Pertev odasından gelip onları misafir gibi
karşıladı. Efil kızgındı, Artemis misafir olabilirdi ancak kendisi evin bir
parçası değil miydi? Pertev çok nazik ve sempatikti. Efil vasıfsız bir kızın
gözüne girmek için neden bu kadar çaba sarf ettiğini anlamamıştı, ondan istese
kitabı mail atabilirdi. Ya da kendisi ona bellekteki kopyasını getirirdi. Aklından
bin bir düşünce geçti. Kızı özel performanslarından haberdar etmemeliydi, bu
çok tehlikeli olurdu. Yine Artemis’in kendisinin yerine geçeceğinden korktu. Ancak
Artemis’in ona hayran bir bakışını yakalayınca kaybettiği özgüveni hemen yerine
geldi.
Pertev Artemis’i dedesinin antika koleksiyonunu göstermek için
üst kata çıkardı. Efil performans odasındaki kameraları kontrol etmeye
gitmişti. Hiçbirinin yerinde olmadığını gördü. Bilgisayardan bağlanıp görüntüleri
izlemeye başladı. Özellikle Pompei performansı akşamında yaşananlara baktı. Performans
sonrasında iki adamın Musa’yı kollarından tutarak dışarı çıkardığını gördü. Efil
şaşırmıştı. Demek Musa o akşam özel izleyici bölümündeydi. Peki adama ne olmuştu?
Yoksa Musa performans sırasında mı kalp krizi geçirmişti? Eve nasıl gittiği
gayet açıktı ancak anlaşılmayan kısımda potansiyel suçlar gizliydi. Efil gerilmeye
başladı. Kamera görüntülerini ileri alınca çıkarıldığı ana denk geldi. Performans
odasına sarışın bir adam gelip kameraya doğru baktı, yaklaştı ve pis pis
gülümseyerek kamerayı söktüğünü gördü. Efil o adamı daha önce hiç görmemişti. Pertev
kesin bu akşam ondan hesap soracaktı.
Yemek masasında dört kişilik servis vardı. Pertev ve Artemis
gülerek sohbet ediyorlardı. Efil dördüncü acaba Pertev’in babası mı diye
düşünürken kapıdan sarışın adam girdi. Pertev ona doğru bir adım attı ve
boynuna sarıldı “İşte bu yakışıklı beyefendi de benim psikoloğum”. Artemis güldü
“Gerçekten mi? Siz baya zenginsiniz, yani insan olarak etrafınız zengin” Pertev
ve sarışın güldüler. Efil ise adamın elini sıktı. Kamerayı yerinden söken bu
ellerdi. Sanki hepsi durmuş biz artık üçümüz varız sen kaybol gibi ona
bakıyorlardı.
Pertev herkesi yemek masasına davet etti. Artemis belleği
Pertev’e uzattı “Kitap bunun içinde” Pertev teşekkür ederek belleği aldı,
babasına verip bir süre daha bohem hayatın tadını çıkarabilirdi. “Peki Artemis
kitap sence basılmaya değer mi?” diye sordu Pertev. Artemis durdu ve kitabın
basılmasının bolca dedikoduya imkân sağlayacağını söyledi. Edebi değeri yoktu,
akıcı yazılmıştı, çok satanlar listesine girebilirdi, Musa’nın çocukları olsa
hemen kitabın filme çekilmesini sağlar böylece bolca para kazanabilirlerdi. Ancak bazı bölümler özellikle dedenin mezarının
DNA için açılması aile itibarını zedeleyebilirdi. Pertev dondu, “Dedemin mezarı
mı açılmış?” Sarışın onun sırtını sıvazladı “Şimdi boş ver anın tadını çıkaralım”.
Efil hala masadaydı ancak dikkate
alınmıyordu. Sabretmesini iyi biliyordu.
Sarışın yeşil şişede bir içecek getirdi. Yemekler harikaydı,
son içkiler içilecekti. Efil araba kullanacağı için alkol almamıştı ancak sarışın
ısrarla ona son kadehi uzattı. Hepsi bir kerede içtiler. Farklı bir içkiydi. Derindekiler
çıkmaya başlamıştı.
PERTEV
Akşam yemeğini sıradan insanlarla yemek ona bazen zevk
verirdi. Sokakta yürüyormuş gibi özgür ve kendini başka hissederdi. İçilen son
içki Pertev’i çok rahatlatmıştı. İtiraf edercesine konuşmaya başladı. Nasıl olsa
ertesi gün kimse bir şey hatırlamayacaktı. Pertev sarışının omuzunu tutup,
gözlerinin içine baktı “Bu adamla tanıştığımda henüz genceciktim. Londra’daki
seansta beni çocukluğuma götürdü. Babamla o adamı gördüğüm ana gittim.” Efil ve
Artemis kulaklarına inanamıyordu. Artemis “Hangi adam?” diye sordu. Pertev “Sağ
kolu… Musa, Musa Amca, bana bir tablo getirdi, o anın tablosuydu, babam ve sağ
kolu”. Herkes mevzuyu anlamıştı. Pertev “İşte benim travmam”. Sarışın ona
sarılmıştı. Efil kıskanıyordu ama neden anlamıyordu. Sarışın Pertev’in
gözlerine baktı “Ben senin neyinim?” diye sordu. Pertev “Sağ kolumsun” dedi. Efil’in
gözleri sulandı “Sağ kolun benim” dedi. Ses kendisinden mi çıktı anlamamıştı. Artemis
bu kez onun elini tuttu, başı dönüyordu. Pertev güldü. Sarışın fısıldadı “Gizli
kamera koyan sağ kol”. Efil utandı, sinirlendi ancak uyuşmuş gibiydi. Artemis elini
sıktı “Kusuyorum” Efil onu banyoya götürdü. Ağlıyordu. Pertev ikisinin sesini
duyuyordu. Sarışın Pertev’i odaya götürür. Efil Artemis’i performans odasına yatırdı.
Kız kusamamıştı. Efil Artemis’in gözlerine baktı “Musa burada ölmüş” dedi. Artemis
güldü “Ben öldürmedim demek ki”.
Pertev ve sarışın odadan ikisini izlemeye başladılar. Efil ilk
ve tek olacak bir performans için Pertev’den ona şans vermesini istemişti. Efil
Artemis’in saçlarını okşadı, kız yatağın üzerinde yüzer gibi hareketler yapmaktaydı.
Efil soyunmaya başladı. Artemis tam “Polis geldi” derken Efil onun dudaklarına
yapıştı. Artemis karşı koyamadı başı dönmekteydi. İkisi yatağa düşmüşlerdi. Artemis
ile seviştiler. Performans odasının ışıkları loş olmuştu. Sarışın ve Pertev zevk
almaktaydılar. Sarışın Pertev’in omuzlarını okşadı. Efil Artemis’in göğüslerini
öptü. Hayatında ilk kez sevişen Artemis bekaretini performans odasında kaybetmişti.
Efil şaşkındı, elleri kan olmuştu. Avuçlarını çarşafa sürdü birbirlerine
sarıldılar. Artemis uyuyakalmıştı. Efil başı dönerken çarşafı toplayıp odadan çıktı.
Sarışın elinde bambu sepetle kapı önünde beklemekteydi. Efil çarşafı içine koydu.
Sarışın gülümseyerek Efil’e arkasını dönüp gitti.
Pertev kanlı çarşafı öyküsüyle beraber müzenin girişine
asacaktı. Video görüntüleri ise sarışının montajıyla harika bir sanat eseri
haline gelecekti. Pertev sınır tanımıyordu. Sanatın Tanrısıydı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder