God of Art- Sanat Tanrısı
5
ARTEMİS
Mutfak ot kokusundan geçilmiyordu. Artemis internetten yeni
sağlıklı tarifler deniyordu. Yeşil ağırlıklı beslenmeye karar vermişti. Şu boğazını
azıcık tutacak günde iki öğün yemek yiyecekti. Yoksa tüm parası yemeğe
gidiyordu. Üç ana öğün, meyve, kuruyemişle ara öğünler ve kahvesi çayı derken
banknotlar hızlıca eriyordu. Evde yapacak, dışarı çıkarsa yanında bir tost
taşıyacaktı. İstanbul son zamanlarda çok pahalıydı. Eskiden iki kişinin yediği
yemek parasıyla şimdi anca bir kişi kahve içebiliyordu. Sanat okuyordu ancak
bundan nasıl para kazanabilirdi?
Bilgisayarını açtı, bir sanat galerisi iş görüşmesine
çağırıyordu onu, çok sevindi. Gerçi bu dönemde kimse sigorta ve maaş vermiyordu
ama kendini sevdirebilirse kalıcı olabilir hatta en önemlisi bir şeyler
öğrenebilirdi. Musa’nın derslerine girebilseydi de öğrenebilirdi. Aklına belleği
geldi, bilgisayarda dosyaları açtı, bir yandan kuşkonmaz yiyordu. Musa tüm
derslerinin ses kayıtlarını almıştı. Dosyalar dosyalar içindeydi. Artemis kendi
yazdığı dosyasına baktı, kısa sürede çok iş başarmıştı. Sonra açtığı bir
dosyada fotoğraflar ve belgeler vardı. Başka bir Word dosyasını açınca Musa’nın
hayatını yazdığı kitabı buldu. Onun mezarına girmiş gibi irkildi. Merak etti ve
okumaya başladı. Çok heyecanlıydı. Musa’nın dili çok etkileyiciydi, sanki
Artemis’in evindeki kırmızı kadife koltukta oturmuş ona dünyaya nasıl geldiğini
anlatıyordu. Artemis okurken şaşırmaya devam edecekti. Musa’nın aslında kim olduğu,
sanat camiasında neler döndüğü ve yeni akım başlatmak için çabalayan Pertev’i
öğrenecekti.
LİSSA
Lissa ise kendini işe kaptırmıştı. Patronun dediği iri kıyım
usta gelmiş anında üç kişiyi işinden etmişti. Patron ona kaş göz yapıyordu,
imasına göre nikah yakındı. Neyse ki iri kıyım usta makine gibiydi ne Lissa’ya ne
de etrafına bakıyordu. İş saatinde tüm işleri hızlandırılmış gibi bitiriyor,
yemek molalarında bir ekmeği ağzına bütün olarak sokuyor ve iki dakikada öğütüyordu.
Yemek bitince hemen çalışmaya geri dönüyor diğerleri gibi molanın bitmesini
beklemiyordu. Lissa gerildikçe geriliyordu. Akuji’nin yasal olması, Lissa ile
evlenmesi hatta başka yerde iş bulmaları gerekiyordu. Lissa bu adamla evlenemezdi,
işsiz de kalamazdı. “Bu kadar derin düşünme” dedi kızıl patron çocuğu “Makineye
gönlünü kaptırırsın”. Lissa hiç gülmedi. Kızıl çocuk iri kıyımı gösterdi “Kocan
çok şanslı”. Lissa başını öne eğdi.
Akuji bir an önce polisi görmek durumu anlatmak ile hiçbir
şey görmedim ayağında köşkte kalmak arasında git-gel yaşıyordu. İlk kez köşke
girmiş ve kameraya da ölü bir adam taşıdığını kaydetmişti. Köşkte kalsa yine
kaçak kalacaktı, polise elindekileri verse yine yasal olamayacak ancak birkaç
günlüğüne polisin görmemezlikten gelme lütfuna erişecekti. Yemekten sonra
köşkteki bir oda boşaltılacak diye Akuji’yi tekrar içeri aldılar. Güvenlik ona
güveniyordu artık. O da var gücüyle çalıştı. Odadaki mobilyaları sarıp depoya
kaldırdılar birkaç siyahi göçmenle. Akuji diğerlerini konuşurken duydu “Burada
neler dönüyor bir bilsen?” iki adam güldüler Akuji bakınca ciddi hallerine geri
döndüler. Akuji adamların ağızlarını yokladı, adamlar yaklaşık bir aydır köşke
gidip geliyordu, onlar da kaçaktı, polisten gizli gece gelip sabah güneş
doğmadan köşkü terk ediyorlardı. Kısa dönemde iyi para kazanıyorlardı ama
hiçbiri uzun süredir orada çalışmıyordu. Bahçede bulunan Amazon kafalarından
sonra başka kaçak eser var mı etrafa o amaçla bakındı, bazı odalarda kamera
vardı.
Güvenlik Akuji’yi alıp başka bir odaya götürdü, içeri giren
adam tüplerdeki embriyolara bakıp donakaldı. İstemsizce güldü “Patron doktor
mu?” Güvenlik aşırı tepki vermedi “Onun gibi işte neyse sen bunların tozunu al,
kapı kapalı kalsın öbürleriyle konuşma tamam?” Akuji irkildi. Kaçakların her işi
yapabilir olduklarını kim söylemişti? Odadaki tüm tüplerin tozunu aldı. Bazen
bebeklerin ona “Kurtar bizi” der gibi baktığını hissetti. Tek insan değil tüm
canlıların embriyoları mevcuttu. Bu nasıl koleksiyondu? Akuji fotoğraf çekemezdi,
kameralar onu görürdü. Polisin ilgisini çekecek bir bilgi miydi emin de
olamadı. Kendini tüpteki bebeklerle konuşurken buldu, onlara ninni söylüyordu. Aniden
kapı açıldı karanlıktaki adamı göremedi “Ne söylüyorsun sen?” diye soran sesini
duydu. “Özür dilerim, fark etmedim içimden söylüyordum”. Adam bir adım attı
aydınlığa geldi “Çok güzeldi tekrar söyle”. Akuji adama baktı, sarışın, mavi gözlü,
uzun boylu yakışıklı biriydi. Akuji’nin tam tersiydi. “Ninni söyledim, bizim
yerel dildedir ninni”. Adam kapıyı kapadı, onu tanımak istiyordu. Akuji gerildi,
güvenlik başkasıyla konuştuğunu öğrenmemeliydi. Zekiydi Akuji herkesin gönlünü
kazanmasını bilirdi “Ben çok Türkçe bilmiyor, özür dilerim” diyerek kapıya
yöneldi. Adam onu durdurdu “Merak etme, güvendesin”. Akuji ile sohbet ettiler. Gözleri
gülerek Afrika’daki köyünü anlattı Akuji. Adam merak ediyordu “Dans edebilir
misin? Müzik aleti çalabilir misin?” Akuji hiçbir kapıyı kapatmadı dans da
edebilirdi, müzik aleti de çalmayı deneyebilirdi. Adam onu rahatlattı “Bunlar
el yapımı merak etme gerçek değil”. Akuji derin bir nefes aldı. Güvenlik
gelmişti. Güvenlik adama çok saygı duyuyordu, ikisi fısıldadılar. Akuji’yi yeni
görev bekliyordu.
EFİL
Musa’nın onuruna düzenlenen gecedeki rezalet çabuk
unutulmuştu. Açılacak yeni serginin yazıları tüm gazetelerdeydi. Efil Pertev’e
bozuktu ancak serginin küratörü olmakla tüm ilgiyi üstüne çekmişti. Bu durumdan
çok memnundu. Sürekli röportaj, sergi tanıtımı, kurulumu derken
yumurtalıklarını dondurmayı unutmuştu. Bu aralar çok yoğundu, ilaç kullanamaz,
hasta olamaz, aşk yaşayamazdı. Tüm konsantresi Pertev’in ses getirecek
sergisindeydi.
“Hayallerimiz ve Zevklerimiz” temalı sergi akşama açılıyordu.
Efil kuaföre gitti, giyeceği elbiseyi seçti ve Pertev’in ofisine doğru yola
çıktı. Ancak Pertev orada değildi. Efil eserlerden birkaçını sergilemek
istemiyordu çünkü yanlış anlaşılabilirdi. Halk hazır değildi bir maymunla
sevişen kadının fotoğraflarına, ölene kadar mastürbasyon yapan bir adamın
videosuna ve tavandan sarkıtılmış zevkten ölmüş gay-lezbiyen çizimlerine. Pertev
ile bir türlü yüz yüze konuşup onu ikna edememişti. Bazen sergide adının geçmesinin
ona ne gibi zararı olacak diye düşünüyordu. Eserleri görmemişti bile. Pertev’in
senelerdir ya da son bir ayda satın aldığı özel uçağıyla ülkeye soktuğu sanat
eserleri belki Efil’in sanat hayatını bitirebilirdi. Negatif bir durumla
karşılaşırsa tası tarağı toplayıp New York’a gidebilirdi. Pertev ile olan
ilişkisini bir çırpıda bitirirdi. Bazen evlenip çocuk yapmadığına seviniyordu
işte o anlardan biriydi.
Sergi açılışında tüm cemiyet hayatı ve sanat otoriteleri vardı.
Hepsi ağzı açık bakıyordu. Efil gülümseyerek galeri sahipleriyle konuşuyordu. Artemis’i
gördü. Kız sanat eserlerini tek tek inceliyor, fotoğrafını çekiyordu. Derin bir
kuyuya çekilir gibi hissettiğini Efil de hissetti. Bu sergi Türkiye’de resmen
sanata yön verecekti. Artemis’in yanına gitti. Artemis daha durgundu. Efil yine
sıcak bir şekilde ona sarıldı. İkisi kısa sohbet ettiler. Artemis bir galeriyle
görüşeceğini söyledi. Efil hemen o galerinin sahibiyle onu tanıştırmayı önerdi.
Artemis’e Pertev’in koleksiyonunu anlattı. Efil beklemediği bir tepkiyle
karşılaştı “Bu sanat mı bilemedim.” Alaycı gülümsedi bunu söyleyen Artemis’e “Bu
görüp görebileceğin dünya üzerinde en cesur en kaliteli ve en derin sergi”
dedi. Artemis bir an durdu “Bu eserleri yapanların ruhunu görmüyorum bu
eserleri alanın ruhunu görüyorum ve bu beni çok korkuttu” dedi. Efil derin
nefes aldı, köşkte ne olup bitiyor, Pertev’in zevklerini biliyor ve Efil’in ne
kadar çıkarcı olduğunu anlıyor gibi bakıyordu bu kız. Efil “Sana iyi gezmeler”
dedi. Aslında Artemis’in gözlerinin içine dalıp gidecekti ama gururu onu başka
yöne çekti. Artemis elini tuttu Efil şaşırdı “Musa’nın kitabını okudun mu?”
diye sordu. Efil okumadığını yayınevine basılmamasının talimatını verdiğini
söyledi. Zaten o işlerle Pertev’in babası ilgileniyordu. Artemis “Kardeşi yani”
dedi. Efil anlamadı. Artemis “Kitapta her şey yazıyor, okumak istersen” o sırada
Pertev yanlarına geldi. “Ben de okumak isterim” dedi parfüm kokan zengin adam.
PERTEV
Akuji sergide kapalı bir odada dans edip ninni söylüyor, Afrika
müziği eşiğinde ama onu kimse göremiyordu. Bu eser sarışın adamın fikriydi. Ziyaretçinin
hayal gücünü geliştirmesi için tasarlanmıştı. Akuji bin dolar daha kapmıştı. Tüm
gece dans edebilirdi. Nasıl olsa kapalı kutuda kimse onu görmüyordu. Bazen uluyor
bazen de ağlıyor gibi sesler çıkarıyordu. Lissa sergiye geldiğinde Akuji’yi
sesinden tanıdı. Hemen onun bulunduğu kutuya doğru ilerledi. Akuji’ye seslendi
ancak ninni söylemesini duydu. Bir görevli Lissa’ya içki ikram etti ancak o
kola içmeyi tercih etti. Akuji kapıya onun için bir zarf bırakmıştı içinde bin
dolar vardı. Lissa sergiyi gezdi, korkarak gezdi, en çok korktuğu eser mezar
gibi çukurlarda embriyo şeklinde yatan siyahilerdi.
Pertev sergiye en geç gelen kişi olmuştu. Abisi bile erken
gelmiş herkesin elini sıkmış şirket sırlarını anlatıyordu “Bizim Pertev
yüzünden pazarlama müdürü adam memelerine piercing taktırmış” diye. Kimse gülmüyordu.
Biliyorlardı. Şirkette kimin hobisi neyse çalışanlar da o yolda yürürdü. Bu aile
olmak demekti, sadakat demekti. Pertev sürekli telefonuna bakıyordu. Akuji’nin
kutusunun yanına geldi. Eser çok hoşuna gitti, gülümsedi. Lissa da ona
gülümsedi. Pertev tüm kesimden insanları sergide gördüğü için mutlu olmuştu. Ayrıca
Akuji’nin kutusu baya yaratıcıydı. Bir an düşündü kutusunun üstünü Afrika
desenleriyle boyatabilirdi. Boyatamazdı, sıradan olurdu.
Tebrikleri kabul ediyordu Pertev bir sonraki köşk performansı
tasarlıyordu kafasında. Yorulmuştu, sürekli sanat düşünüyordu, belki de bir sanatçıdan
daha fazla. Sanatçı olmadığına şükretti bir alanda takılı kalır kendini
geliştiremezdi. Hem parası hem de etrafındaki yetenekli insanlar zihnini
açıyordu. Özellikle sarışın adam. Efil’i gördü hiç yanına gitmek istemiyordu. Bu
kızdan kurtulmalıydı, en iyisi tatlı bir şekilde New York’a postalamaktı. Yoksa
odadaki gizli kamera mevzusu canına mal olabilirdi. Pertev sinirli değildi ama
köşkte başka bir sinir küpü vardı ve onu tutmak mümkün değildi.
Kulak misafiri olduğu Musa’nın kitabı mevzusu ilgisini çekti.
Çünkü babasının Musa’nın evinden aldığı bilgisayarda aile sırlarını yazdığı
kitabın dosyası bulunamamıştı. Artemis “Kopyala Yapıştır” yerine “Kes Yapıştır”
yaptığı için. Pertev Artemis’e kitabı okumak istediğini söyledi. Efil de güldü “Musa
Bey’in bir türlü bastıramadığı kitabı”. “Okumak istiyorum” dedi Pertev Artemis’e
“Yarın ofisime getir”. Efil buz gibi oldu. Bu kızı nasıl zapt edebilirdi? Yerinde
gözü mü vardı? Pertev babasını tavlamanın yolunu yine bulmuştu. Ya da elindeki
en büyük kozu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder