19 Nisan 2024 Cuma

Sanat Koleksiyonu Olan Zengin Bir Adamın Öyküsü-5

 


God of Art- Sanat Tanrısı

5

ARTEMİS

Mutfak ot kokusundan geçilmiyordu. Artemis internetten yeni sağlıklı tarifler deniyordu. Yeşil ağırlıklı beslenmeye karar vermişti. Şu boğazını azıcık tutacak günde iki öğün yemek yiyecekti. Yoksa tüm parası yemeğe gidiyordu. Üç ana öğün, meyve, kuruyemişle ara öğünler ve kahvesi çayı derken banknotlar hızlıca eriyordu. Evde yapacak, dışarı çıkarsa yanında bir tost taşıyacaktı. İstanbul son zamanlarda çok pahalıydı. Eskiden iki kişinin yediği yemek parasıyla şimdi anca bir kişi kahve içebiliyordu. Sanat okuyordu ancak bundan nasıl para kazanabilirdi?

Bilgisayarını açtı, bir sanat galerisi iş görüşmesine çağırıyordu onu, çok sevindi. Gerçi bu dönemde kimse sigorta ve maaş vermiyordu ama kendini sevdirebilirse kalıcı olabilir hatta en önemlisi bir şeyler öğrenebilirdi. Musa’nın derslerine girebilseydi de öğrenebilirdi. Aklına belleği geldi, bilgisayarda dosyaları açtı, bir yandan kuşkonmaz yiyordu. Musa tüm derslerinin ses kayıtlarını almıştı. Dosyalar dosyalar içindeydi. Artemis kendi yazdığı dosyasına baktı, kısa sürede çok iş başarmıştı. Sonra açtığı bir dosyada fotoğraflar ve belgeler vardı. Başka bir Word dosyasını açınca Musa’nın hayatını yazdığı kitabı buldu. Onun mezarına girmiş gibi irkildi. Merak etti ve okumaya başladı. Çok heyecanlıydı. Musa’nın dili çok etkileyiciydi, sanki Artemis’in evindeki kırmızı kadife koltukta oturmuş ona dünyaya nasıl geldiğini anlatıyordu. Artemis okurken şaşırmaya devam edecekti. Musa’nın aslında kim olduğu, sanat camiasında neler döndüğü ve yeni akım başlatmak için çabalayan Pertev’i öğrenecekti.

LİSSA

Lissa ise kendini işe kaptırmıştı. Patronun dediği iri kıyım usta gelmiş anında üç kişiyi işinden etmişti. Patron ona kaş göz yapıyordu, imasına göre nikah yakındı. Neyse ki iri kıyım usta makine gibiydi ne Lissa’ya ne de etrafına bakıyordu. İş saatinde tüm işleri hızlandırılmış gibi bitiriyor, yemek molalarında bir ekmeği ağzına bütün olarak sokuyor ve iki dakikada öğütüyordu. Yemek bitince hemen çalışmaya geri dönüyor diğerleri gibi molanın bitmesini beklemiyordu. Lissa gerildikçe geriliyordu. Akuji’nin yasal olması, Lissa ile evlenmesi hatta başka yerde iş bulmaları gerekiyordu. Lissa bu adamla evlenemezdi, işsiz de kalamazdı. “Bu kadar derin düşünme” dedi kızıl patron çocuğu “Makineye gönlünü kaptırırsın”. Lissa hiç gülmedi. Kızıl çocuk iri kıyımı gösterdi “Kocan çok şanslı”. Lissa başını öne eğdi.

Akuji bir an önce polisi görmek durumu anlatmak ile hiçbir şey görmedim ayağında köşkte kalmak arasında git-gel yaşıyordu. İlk kez köşke girmiş ve kameraya da ölü bir adam taşıdığını kaydetmişti. Köşkte kalsa yine kaçak kalacaktı, polise elindekileri verse yine yasal olamayacak ancak birkaç günlüğüne polisin görmemezlikten gelme lütfuna erişecekti. Yemekten sonra köşkteki bir oda boşaltılacak diye Akuji’yi tekrar içeri aldılar. Güvenlik ona güveniyordu artık. O da var gücüyle çalıştı. Odadaki mobilyaları sarıp depoya kaldırdılar birkaç siyahi göçmenle. Akuji diğerlerini konuşurken duydu “Burada neler dönüyor bir bilsen?” iki adam güldüler Akuji bakınca ciddi hallerine geri döndüler. Akuji adamların ağızlarını yokladı, adamlar yaklaşık bir aydır köşke gidip geliyordu, onlar da kaçaktı, polisten gizli gece gelip sabah güneş doğmadan köşkü terk ediyorlardı. Kısa dönemde iyi para kazanıyorlardı ama hiçbiri uzun süredir orada çalışmıyordu. Bahçede bulunan Amazon kafalarından sonra başka kaçak eser var mı etrafa o amaçla bakındı, bazı odalarda kamera vardı.

Güvenlik Akuji’yi alıp başka bir odaya götürdü, içeri giren adam tüplerdeki embriyolara bakıp donakaldı. İstemsizce güldü “Patron doktor mu?” Güvenlik aşırı tepki vermedi “Onun gibi işte neyse sen bunların tozunu al, kapı kapalı kalsın öbürleriyle konuşma tamam?” Akuji irkildi. Kaçakların her işi yapabilir olduklarını kim söylemişti? Odadaki tüm tüplerin tozunu aldı. Bazen bebeklerin ona “Kurtar bizi” der gibi baktığını hissetti. Tek insan değil tüm canlıların embriyoları mevcuttu. Bu nasıl koleksiyondu? Akuji fotoğraf çekemezdi, kameralar onu görürdü. Polisin ilgisini çekecek bir bilgi miydi emin de olamadı. Kendini tüpteki bebeklerle konuşurken buldu, onlara ninni söylüyordu. Aniden kapı açıldı karanlıktaki adamı göremedi “Ne söylüyorsun sen?” diye soran sesini duydu. “Özür dilerim, fark etmedim içimden söylüyordum”. Adam bir adım attı aydınlığa geldi “Çok güzeldi tekrar söyle”. Akuji adama baktı, sarışın, mavi gözlü, uzun boylu yakışıklı biriydi. Akuji’nin tam tersiydi. “Ninni söyledim, bizim yerel dildedir ninni”. Adam kapıyı kapadı, onu tanımak istiyordu. Akuji gerildi, güvenlik başkasıyla konuştuğunu öğrenmemeliydi. Zekiydi Akuji herkesin gönlünü kazanmasını bilirdi “Ben çok Türkçe bilmiyor, özür dilerim” diyerek kapıya yöneldi. Adam onu durdurdu “Merak etme, güvendesin”. Akuji ile sohbet ettiler. Gözleri gülerek Afrika’daki köyünü anlattı Akuji. Adam merak ediyordu “Dans edebilir misin? Müzik aleti çalabilir misin?” Akuji hiçbir kapıyı kapatmadı dans da edebilirdi, müzik aleti de çalmayı deneyebilirdi. Adam onu rahatlattı “Bunlar el yapımı merak etme gerçek değil”. Akuji derin bir nefes aldı. Güvenlik gelmişti. Güvenlik adama çok saygı duyuyordu, ikisi fısıldadılar. Akuji’yi yeni görev bekliyordu.

 

EFİL

Musa’nın onuruna düzenlenen gecedeki rezalet çabuk unutulmuştu. Açılacak yeni serginin yazıları tüm gazetelerdeydi. Efil Pertev’e bozuktu ancak serginin küratörü olmakla tüm ilgiyi üstüne çekmişti. Bu durumdan çok memnundu. Sürekli röportaj, sergi tanıtımı, kurulumu derken yumurtalıklarını dondurmayı unutmuştu. Bu aralar çok yoğundu, ilaç kullanamaz, hasta olamaz, aşk yaşayamazdı. Tüm konsantresi Pertev’in ses getirecek sergisindeydi.

“Hayallerimiz ve Zevklerimiz” temalı sergi akşama açılıyordu. Efil kuaföre gitti, giyeceği elbiseyi seçti ve Pertev’in ofisine doğru yola çıktı. Ancak Pertev orada değildi. Efil eserlerden birkaçını sergilemek istemiyordu çünkü yanlış anlaşılabilirdi. Halk hazır değildi bir maymunla sevişen kadının fotoğraflarına, ölene kadar mastürbasyon yapan bir adamın videosuna ve tavandan sarkıtılmış zevkten ölmüş gay-lezbiyen çizimlerine. Pertev ile bir türlü yüz yüze konuşup onu ikna edememişti. Bazen sergide adının geçmesinin ona ne gibi zararı olacak diye düşünüyordu. Eserleri görmemişti bile. Pertev’in senelerdir ya da son bir ayda satın aldığı özel uçağıyla ülkeye soktuğu sanat eserleri belki Efil’in sanat hayatını bitirebilirdi. Negatif bir durumla karşılaşırsa tası tarağı toplayıp New York’a gidebilirdi. Pertev ile olan ilişkisini bir çırpıda bitirirdi. Bazen evlenip çocuk yapmadığına seviniyordu işte o anlardan biriydi.

Sergi açılışında tüm cemiyet hayatı ve sanat otoriteleri vardı. Hepsi ağzı açık bakıyordu. Efil gülümseyerek galeri sahipleriyle konuşuyordu. Artemis’i gördü. Kız sanat eserlerini tek tek inceliyor, fotoğrafını çekiyordu. Derin bir kuyuya çekilir gibi hissettiğini Efil de hissetti. Bu sergi Türkiye’de resmen sanata yön verecekti. Artemis’in yanına gitti. Artemis daha durgundu. Efil yine sıcak bir şekilde ona sarıldı. İkisi kısa sohbet ettiler. Artemis bir galeriyle görüşeceğini söyledi. Efil hemen o galerinin sahibiyle onu tanıştırmayı önerdi. Artemis’e Pertev’in koleksiyonunu anlattı. Efil beklemediği bir tepkiyle karşılaştı “Bu sanat mı bilemedim.” Alaycı gülümsedi bunu söyleyen Artemis’e “Bu görüp görebileceğin dünya üzerinde en cesur en kaliteli ve en derin sergi” dedi. Artemis bir an durdu “Bu eserleri yapanların ruhunu görmüyorum bu eserleri alanın ruhunu görüyorum ve bu beni çok korkuttu” dedi. Efil derin nefes aldı, köşkte ne olup bitiyor, Pertev’in zevklerini biliyor ve Efil’in ne kadar çıkarcı olduğunu anlıyor gibi bakıyordu bu kız. Efil “Sana iyi gezmeler” dedi. Aslında Artemis’in gözlerinin içine dalıp gidecekti ama gururu onu başka yöne çekti. Artemis elini tuttu Efil şaşırdı “Musa’nın kitabını okudun mu?” diye sordu. Efil okumadığını yayınevine basılmamasının talimatını verdiğini söyledi. Zaten o işlerle Pertev’in babası ilgileniyordu. Artemis “Kardeşi yani” dedi. Efil anlamadı. Artemis “Kitapta her şey yazıyor, okumak istersen” o sırada Pertev yanlarına geldi. “Ben de okumak isterim” dedi parfüm kokan zengin adam.

PERTEV

Akuji sergide kapalı bir odada dans edip ninni söylüyor, Afrika müziği eşiğinde ama onu kimse göremiyordu. Bu eser sarışın adamın fikriydi. Ziyaretçinin hayal gücünü geliştirmesi için tasarlanmıştı. Akuji bin dolar daha kapmıştı. Tüm gece dans edebilirdi. Nasıl olsa kapalı kutuda kimse onu görmüyordu. Bazen uluyor bazen de ağlıyor gibi sesler çıkarıyordu. Lissa sergiye geldiğinde Akuji’yi sesinden tanıdı. Hemen onun bulunduğu kutuya doğru ilerledi. Akuji’ye seslendi ancak ninni söylemesini duydu. Bir görevli Lissa’ya içki ikram etti ancak o kola içmeyi tercih etti. Akuji kapıya onun için bir zarf bırakmıştı içinde bin dolar vardı. Lissa sergiyi gezdi, korkarak gezdi, en çok korktuğu eser mezar gibi çukurlarda embriyo şeklinde yatan siyahilerdi.

Pertev sergiye en geç gelen kişi olmuştu. Abisi bile erken gelmiş herkesin elini sıkmış şirket sırlarını anlatıyordu “Bizim Pertev yüzünden pazarlama müdürü adam memelerine piercing taktırmış” diye. Kimse gülmüyordu. Biliyorlardı. Şirkette kimin hobisi neyse çalışanlar da o yolda yürürdü. Bu aile olmak demekti, sadakat demekti. Pertev sürekli telefonuna bakıyordu. Akuji’nin kutusunun yanına geldi. Eser çok hoşuna gitti, gülümsedi. Lissa da ona gülümsedi. Pertev tüm kesimden insanları sergide gördüğü için mutlu olmuştu. Ayrıca Akuji’nin kutusu baya yaratıcıydı. Bir an düşündü kutusunun üstünü Afrika desenleriyle boyatabilirdi. Boyatamazdı, sıradan olurdu.

Tebrikleri kabul ediyordu Pertev bir sonraki köşk performansı tasarlıyordu kafasında. Yorulmuştu, sürekli sanat düşünüyordu, belki de bir sanatçıdan daha fazla. Sanatçı olmadığına şükretti bir alanda takılı kalır kendini geliştiremezdi. Hem parası hem de etrafındaki yetenekli insanlar zihnini açıyordu. Özellikle sarışın adam. Efil’i gördü hiç yanına gitmek istemiyordu. Bu kızdan kurtulmalıydı, en iyisi tatlı bir şekilde New York’a postalamaktı. Yoksa odadaki gizli kamera mevzusu canına mal olabilirdi. Pertev sinirli değildi ama köşkte başka bir sinir küpü vardı ve onu tutmak mümkün değildi.

Kulak misafiri olduğu Musa’nın kitabı mevzusu ilgisini çekti. Çünkü babasının Musa’nın evinden aldığı bilgisayarda aile sırlarını yazdığı kitabın dosyası bulunamamıştı. Artemis “Kopyala Yapıştır” yerine “Kes Yapıştır” yaptığı için. Pertev Artemis’e kitabı okumak istediğini söyledi. Efil de güldü “Musa Bey’in bir türlü bastıramadığı kitabı”. “Okumak istiyorum” dedi Pertev Artemis’e “Yarın ofisime getir”. Efil buz gibi oldu. Bu kızı nasıl zapt edebilirdi? Yerinde gözü mü vardı? Pertev babasını tavlamanın yolunu yine bulmuştu. Ya da elindeki en büyük kozu.

 

 







 ESER SAHİBİ EVRİM TANIŞ, İZİNSİZ KULLANILAMAZ. TELİF ÖDENMESİ GEREKİR.


 

Hiç yorum yok:

Sanat Koleksiyonu Olan Zengin Bir Adamın Öyküsü-7

  God of Art- Sanat Tanrısı 7. ARTEMİS Sabah uyandıklarında Artemis pek bir şey hatırlamamaktaydı. Yatakta yalnızdı. Aklında tek kalan p...