31 Mayıs 2014 Cumartesi

Gloria


Gloria; 60 yaşlarında iki çocuk annesi dul bir kadındır. Hafta sonları ise bir parti kızıdır. Yalnızlığıyla özgür ruhu baş etmektedir. Kendine ait bir evi, ofis işi ve arabası vardır. Şili'de her kadına nasip olamayacak şartlara sahiptir. O da bunun farkındadır ve tadını çıkarır.

Özgür ruhlu Gloria
Gittiği partilerde çapkınlık yapan Gloria bir akşam emekli subay Rodolfo ile tanışır. Sıradan bir flörtün ilerisine giden ilişki Gloria'nın dengesini hafifçe bozmaya başlar. Önceleri Rodolfo onun üstüne düşer hayatına girer hatta Gloria oğlunun doğumgününe onu da götürür, Rodolfo bazı sınavları geçmiştir. İlişki yavaş yavaş ciddiye binerken şehir dışı bir tatil planlanır.
Çiftler için en önemli tavsiye evlenmeden önce birlikte tatile çıkılmasıdır. Çünkü kişilerin karakterlerinin en iyi böyle zamanlarda ortaya çıkacağı düşünülür. 
Gloria da o tatilden yalnız döner. Rodolfo'nun susmadan çalan telefonu ve aniden çekip gitmesi bardağı taşıran son damla olmuştur. Klasik bir flörttür onlarınkisi aslında.
Rodolfo'nun kızları ve evde bekleyen yardıma muhtaç karısı... 
Gloria'nın yalnızlığı...

Arkadaş gibi anne Gloria
Gloria çocuklarıyla açık bir ilişki yaşar. Bir anne olmaktan öte onların arada gördüğü orta yaşlı bir arkadaştır. Bekar baba olan oğlunu ziyarete gittiğinde torununa bile bakamayacak kadar, kızının sevgilisiyle gittiği yemeye katılamayacak kadar uzaktır. Bu durum biraz sevgisizlik belirtisi gibi görünse de, terkedildiği tatilden dönen Gloria evine sürekli giren ısrarcı kediye sahip çıkar. Gürültücü üst komşu ile bir nevi ateşkes anlaşması da imzalamış olur.

Yalnızlığın tadı tuzu yoktur...
Bir düğün öncesi giyinip süslenen Gloria ex aşkından intikam almak için Rodolfo'nun evinin önüne aracını çeker. Ve paintball silahını kaptığı gibi Rodolfo'yu tam 12'den vurarak intikamını alır. İçki ve dans onu eski haline getirir, fonda kendi şarkısıyla; "Gloria".




30 Mayıs 2014 Cuma

Abuse of Weakness / Zayıflığın Esareti



Bir sabah yönetmen Maud vücudünün yarısı uyuşuk bir şekilde uyanır. Hastaneye gittiğinde uyurken beyin kanaması geçirdiği anlaşılır. İş arkadaşları ve ailesi bu durumla başa çıkabilmesi için destek olmaya hazırdır. Maud yavaş yavaş iyileşir ve kendi yaşamını sürdürecek hale gelir. Bir gece televizyonda ünlü bir dolandırıcının söyleşisini izler. Ve yeni filminin başrolünü bu çekici ve kibirli üçkağıtçı Vilko’ya verir. Vilko kendine özgü tarzıyla Maud’u evinde ziyaret eder ve baştan nasıl davranacağını söyler, giderken de bir kitap alır. Geri getirmemek üzere aldığı ilk şeydir.
Vilko şeytan tüyü sayesinde Maud’dan para koparmaya başlar. Üstüste yazılan çekler yüzünden Maud’un maddi durumu sıkıntıya girer. İkisi arasındaki ilişki garip bir hal alır. Yıllardır hayata karşı düzgün bir duruş sergilemiş olduğunu düşündüğümüz yönetmen, başrol oyuncusu olmasının hayalini kurduğu adama kendini kaptırır. Vilko ise hep aynıdır, dolandırıcı. 12 sene Hong Kong’da bir hapisanede kaldığı için paralarını çaldığı insanlardan özür dilemeyeceğini savunur. Bu da onun hiçbir zaman yola girmeyeceğinin özetidir.
900 bin euroluk borçla hayatını çıkmaza sokan Maud, hastalığı yüzünden sık sık düşse de yine ayağa kalkar. Ama Vilko'nun yalanlarına da inanmaktan kendini alıkoyamaz. Ve Vilko da Maud’un zayıf durumundan sonuna kadar yararlanır. 
Isabelle Huppert; başarılı bir şekilde yarı felçi karakteri canlandırıyor. Fiziği ve güzelliği de aynı zamanda yıllara meydan okuyor. Kool Shen ise umursamaz, acımasız bir üçkağıtçı portresini başarıyla çiziyor.
Başka sinema kapsamında izlenilebilecek iyi bir film “Zayıflığın Esareti”.


24 Mayıs 2014 Cumartesi

Mad Men Yarı Finale Giderken


Peggy nasıl bir şef olacak?
Sally ergenliği nasıl atlacak?
Megan ünlü olacak mı?
Bertram daha yaşayacak mı?
Pete daha ne kadar tatil yapacak?
Hangi marka reklam verecek?
Roger bir hippinin kollarında ölecek mi?
Şirkete gelen bilgisayar nelere yol açacak?
Don, Sterling Cooper ve Ortakları'yla ne yapacak?
Betty ev hanımı olmaktan öteye gidebilecek mi?

Mad Men'de son sezonun yarı finaline doğru giderken taşlar yerine oturmaya başlıyor.
Uzun zaman evde şirketi tarafından görev başına çağırılmayı bekleyen Don, yine ısrarcılığı sayesinde eski işine kavuşur.
Ajans başkanının evine gittiğinde ise ilk işe nasıl girdiğini tekrar hatırlarız. Don "Şirketi ben var ettim" gibilerinden konuşurken, Roger "Ben seni bir kürk kutusunun dibinde buldum!" diye gerçeği yüzüne çarpar.
Ancak Don'un defterinde kaybetmek yoktur. O sadece doğarken kaybetmiştir.
Megan ise Hollywood'da ev partilerine katılıp, çevresini genişleterek ünlü bir oyuncu olma yolunda çalışır. Maalesef şans ayağına gelmediği için biraz streslidir. Kocasıyla da arası pek iyi sayılmaz. Zaten Don da kendince iyi bir koca olmadığını düşünür durur ancak yeni bir maceraya yelken de açmaz.
Peggy ise başındaki dinazor metin yazarından bıkmıştır. Bu durumu altındaki insanlardan hıncını çıkararak alır. Don'un işe geri dönmesine sevinmese de yine onun sayesine maaşı yükselir ve burger kampanyasının sorumluluğunu alır.
Sterling Cooper ve Ortakları Don yokken eski yöntemlerle işleri yoluna koyduklarını düşünürler. Pete de uzaktan çalışmaya çalıştığı için yeni müşteri bulamazlar. Ne Don ne de Pete çok istese de bağlantıda oldukları müşterileri şirkete sokamazlar. 
Roger'ın hippilerle ortak bir yaşama girmesi "bu adam yine kalp krizi geçirecek" izlenimini uyandırır. Uyuşturucu, özgür aşk ve alkol... Birkaç bölüm sonra görürüz ki kızı hippilerle yaşamak için evini ve ailesini terkeder. Roger, bunu pek kaldıramaz ve kızını almaya gittiğinde yalnız geri döner. Üstelik üstü başı çamura batmıştır. Kızı tercihini yapmıştır ve onu yolundan döndüremez.
Joan sekreterlerin sekreteri olmaya devam eder. Her türlü sorunda başı ağrıdığı için kendine üst katta bir oda teklif edilir. O da salınarak yeni odasına yerleşir. Güç sahibi olan bekar bir annedir. Bir gay tarafından evlenme teklifi alması onu biraz sarsar ama en çok şirketinin Chevy'yi kaybetmesine üzülür.
Ginsberg, şirkete gelen bilgisayarın çalışanları gay yaptığını düşünerek bir göğüs ucunu kesip Peggy'ye hediye etmesi gibi uç şeyler de yaşanıyor.
Benim en merak ettiğim Don ve Peggy arasındaki farklı ilişki, en son bölüm daha nasıl yaratıcı oluruz diye düşünürken bir ara verip dans etmeye başladılar. Burada aşk meşk mevzusunu sorgulamıyorum başından beri bu olmazdı. Aralarındaki yaratıcılık savaşı ve Peggy'nin Don'u örnek alması ve dahası.
Yine tam kıvamında gitmesi umuduyla kalan bölümleri izlemek için 2015'i bekleyeceğim.
Bu uzun ara biraz saçma olsa da umarım rating için oyuncular karakterleri dışına çıkmazlar.





Sapanca Yolu Yeşil










Burgazada Baharda Ne Güzel:)) Sait Faik Müzesi












22 Mayıs 2014 Perşembe

Altınçizgi Reklamı Gerçek mi?


Altınçizgi'nin billboard reklamı twitter ve facebookta yoğun bir şekilde paylaşılıyor.
Altına da markaya tepki dolu cümleler yazılıyor.
Sebep?
Ülkemizde daha yeni meydana gelen Soma maden faciası.
Aklıma takılan soru acaba Altınçizgi bu reklamı son bir haftada mı verdi?
Eğer öyleyse bir markanın böyle bir adım atması hiç de mantıklı değil.
Mantıklı olmamaktan öte insancıl değil.
Yok bu reklam uzun süredir varsa o zaman reklamı geri çekmek için geç kalınmıştır.
Yanlış zamanda yapılan yanlış reklam marka batırır!

Bu yazımı gören arkadaşım Nazlı beni bilgilendirdi:

Öncelikle Soma'daki faciada hayatını kaybetmiş değerli maden işçilerine Allah'tan rahmet, yakınlarına ve tüm ülkemize başsağlığı dileriz.
Soma trajedisinin halkımız üzerinde yarattığı haklı duyarlılıkla yıllar önce yaptığımız bir iletişim çalışmasına tepki gösterilmesini kesinlikle anlıyoruz. Yalnızca şununbilinmesini isteriz ki, söz konusu çalışmayı 2010 yılında gerçekleştirmiştik.
Soma faciası yaşandığı anda Türk halkı ile aynı duyarlılığı göstererek kendi hesaplarımızdan çalışmayı kaldırdık. Ancak tüm internetten kaldırma gücümüz maalesef yok.
Altınçizgi olarak tekrar etmekte fayda görüyoruz. Bu çalışma 2010 yılında yapıldı ve her iletişim çalışmasında olduğu gibi birkaç ay içinde ömrünü tamamladı. 4 yıl önce yapılan bir çalışmamızın bugün Soma trajedisi ile yeniden gündeme gelmesi çok üzücü bir hadisedir.
İnsan hayatının her şeyin önünde geldiğinin bilincinde olan bir şirket olarak, kamuoyunu doğru bilgilendirmeyi bir borç biliriz.

Kamuoyuna önemle ve saygıyla duyrulur."

Altın çizgi sanıldığı gibi yeni bir reklam vermemiş yani aşağıdaki gazetede ıspatı var:


20 Mayıs 2014 Salı

Frances Ha - Noah Baumbach


Frances Haliday, 27 yaşında New York metropolünde yaşayan bir dansçıdır.
Aynı evi paylaştığı yazar Sophie ile arası çok iyidir. Frances'in tek amacı stajer olarak çalıştığı dans grubunda daimi bir işe sahip olmaktır. Çevresindeki herkes iş-güç peşinde koşturup basamakları çıkarken o da kendi mücadelesini verir. Ne yazık ki danstan bir süre para kazanamayacaktır. Üstelik en yakın arkadaşı Sophie de zengin bir sevgili bulmuştur. 
Sacramento'daki ailesini ziyarete gider ve döndüğünde yine ev sorunu ile karşılaşır. İşi yoktur, parası bitmektedir ve en yakın destekçisi Sophie evlenip Tokyo'ya yerleşmeye karar vermiştir.
Frances dans grubundan bir arkadaşının evine bir süreliğine yerleşir. Ve onun sayesinde tanıştığı bir ailenin Paris'teki boş evini kullanma iznini koparır.
Amerika'dan kalkıp Paris'e gitmenin bir anlamı olmalıdır. Ancak arayış içindeki Frances, uyuyarak biraz da gece gezerek Paris'in tadını kendince çıkarır.
Döndüğünde ise üniversitelilerin yurdunda kalır ve dönemsel bir iş bulur. 27 yaşında hala üniversiteli işi yapıyor olmak ondan çok çevresindekilerin gözüne batar. Tek iyi yanı orada Sophie ile karşılaşmasıdır.
Paris dönüşü reddettiği masabaşı işine kuyruğunu kıstırarak geri döner. Aslında bu iş ona istediği koreografiyi yapabilme şansı tanır. Hem beyaz yakalı olup hem de bir yandan dansçı olmak mümkündür.
Frances tüm arkadaşlarına, hazırladığı bir dans gösteririyle başarılı olabileceğini ıspatlar.
Hayat da böyle bir şeydir. Ne kadar iyi dans edersen o kadar karlı çıkarız:))


Like Father, Like Son

İyi gelirli çekirdek bir aile...
İşkolik mimar bir baba ve altı yaşındaki oğluna kusursuz bir hayat yaşatmaya çalışan anne.
Keita, Japonya'nın en güzel evinde yaşayan, piyano öğrenen şanslı bir çocuktur, annesiyle arası iyidir ancak ona vakit ayıramayan babasını uzaktan sevmektedir.
Bu mükemmele yakın görünen ailenin hayatı, annenin doğum yaptığı hastaneden gelen telefonla değişir.
Oğulları Keita hastanede karışmıştır yani biyolojik oğulları başka bir ailededir.
Ryusei ise esnaf bir ailenin oğludur, kardeşleriyle neşeli bir yaşamı vardır.
Fakir ama birlikte olmayı başarabilen bir ailenin çocuğudur ancak gerçek ailesi Keita'nın ailesidir.
Bu durum en çok mimar babanın aklını karıştırır. Çünkü ebeveyn olmayı başaramayan tek kişi odur.
Çevrelerindeki herkes karışan çocuklar hakkında içlerinde tuttuklarını ortaya dökerlerken hastane ise kararı bekler, çocuklar değişecek mi yoksa aynı ailede mı kalacak.
En çok şaşırtan durum ise çocukları özellikle karıştıran hemşirenin ifadesidir. Hemşire, zengin ve sevilen bir ailenin gelinini kıskandığı için bilerek çocukları değiştirmiştir.
Yani bu iyi gelirli aile olmanın kötü bir bedelidir.
Hastaneden tazminat kopartmaya çalışan esnaf baba, diğer çocuğu da aileden alıp evlatlık edinmeye çalışan mimar baba.
Annelik duygusu ile her yerde aynı. Her çocuk sevilir ancak hangisi benimdir?
Haftada bir gün çocukları değiştirmekle işe başlayan ailelerden zengin olan taraf zararlı çıkar.
Çünkü esnaf baba çocuklarıyla uçurtma uçurur, oyun oynar ve oyuncaklarını tamir eder.
Para ile satın alınamayacak şeyler kazanır.
Doğru yolu bulan mimar babamız da ailesini kurtarmaya karar verir :))
Mutlu sonla biten bu film iki saat süresince "sizin başınıza gelse ne yapardınız" diyerek sorgulatıyor.


14 Mayıs 2014 Çarşamba

soma icin yastayız

Soma madencileri göçük altinda.
Yuzlerce ölü var.
Toprağın altında kalan işçiler ya kurtarilmayi bekliyor ya da gömülmeyi.
Maalesef güvenlik önlemleri alinmadi ve is kazalari bu boyuta ulaştı.
Sag kurtulanlar da sevinemiyor.
Yakinlari iscilere Ulaşmak icin çabalıyor.
Herkes onlarin yaşıyor olmasini umuyor.
Herkes surekli dua ediyor.
Ve biz caresizce haberleri izliyoruz.
Bogazimizda bir düğümle.

13 Mayıs 2014 Salı

Dom Hemingway


12 sene hapis yattıktan sonra eski hayatına geri dönmek için çabalayan bir adam: Dom Hemingway.
Maharetli elleriyle hırsızlık yapıp kasalar açarak geçimini sağlayan Dom, büyük patronu satmamak için polise ötmez. Bunun karşılığında yıllar sonra yüklü miktarda para alacaktır ancak ailesini kaybedecektir. 
Dom, polisle işbirliği yapmak yerine boşu boşuna 12 sene hapis yatmayı tercih eder. Buradan da anlaşılacağı üzerine yarı deli bir adamdır. 
Önce gidip karısıyla birlikte olan adamı tartaklar. Herkes Dom'un "geri döndüğünü" anlamıştır. Takma elli arkadaşıyla onu borcu olan büyük patrona gider. Tabii para teslimatından önce içilir, sevişilir, eğlenilir. Eğlence, sexy kızlarların havuz partisi katılımıyla devam eder. Dom'un takıldığı Melody biraz saftır, bu huyu sayesinde geçirdikleri trafik kazasından sağ kurtulur.
Alkol alıp üstü açık arabada şuursuzca gezenler havada uçmaya başlar. En güzel sahnelerden biri olarak filmde önemli bir yer edinir. Büyük patronun oynaşı Paolina ise; hızla eve giderek Dom'un tüm parasını iç eder. Peşinden koşan Dom sadece "neden" diye sormakla yetinir.
Yıllarını hapiste kaybetmiş bir adam aynı gün içinde kazandığı tüm parasını da bir telekıza kaptırmıştır. Kızının evinde soluğu alır. Beklediği ilgiyi ise Senegalli damadı ve torunundan görür.
Dom gerçek amacını bulur. Kızıyla arasını düzeltmelidir. Bunun için çabalamaya başlar. Bir yandan eski işine geri dönmek için kendini göstermeye çalışır ancak devir değişmiştir. Onun zamanındaki sözler tutulmamaktadır ve 5 dakikada açtığı kasalar dijitale dönmüştür. Pes etmez ancak yine onu bu durumdan kasanın alarmı kurtarır.
Dom artık para yerine kızını kazanmak için uğraşmaya karar verir. Çünkü tek istediği budur.
Kara mizah, suç çok güzel birleşmiş. Jude Law ise gördüğüm en iyi performansını sergiliyor. Bitmek tükenmek bilmeyen lafları ardı arkasına dizip, Dom gibi bira içiyor ve tam bir işe yaramaz adam oluveriyor.  
Kimi hırsız hapse girince akıllanır kimisi de hapisten çıkınca. Dom'u hayata bağlayan bir diğer öğe de kendine hiç benzemeyen; Senagalli erkek torunu.

7 Mayıs 2014 Çarşamba

İşçi Filmleri Festivali'nde Mobbing Konulu Film: "Günaydın"

İşçi Filmleri Festivali'nin yarın son günü.
Eğer vaktiniz varsa dişinize uygun bir film seçip Cuma gününün tadını çıkarın.
Dün saat 15'de Nazim Hikmet Kültür Merkezi'nde "Günaydın" isimli filmi izledim.
Orjinal adı "De bon matin" 2011 Fransa yapımı.
Bir bankada çalışan üst düzen yöneticiye yapılan mobbingi ve onun sonuçlarını anlatıyor.
 Tüm hayatını işine adayan bunun için ailesini bile ikinci plana atan Paul, yöneticileri tarafından ikinci plana atılmaya katlanamıyor.
Üstelik bankanın zarar etmesinde onun suçu yok, yolsuzluk yapanların suçu var.
İşten gitmesi için pozisyonu düşürülen adam başka bir şirketle görüşüyor var sonuç pek de olumsuz olmuyor.
Ancak yıllardır uğruna saçlarını döktüğü işi elinden gitmek üzere.
Tek çözümün yok etmek olduğunu düşünen Paul, silaha sarılıp bir pazartesi sendromu yaşıyor ve patronlarını öldürüyor.
Geri dönüşlerle anlatılan "Günaydın" filmin yönetmeni ise; Jean-Marc Moutout.

6 Mayıs 2014 Salı

Biz Çocukken Annemiz Ocakta Kek Yapardı - Nostalji


Yukarıda görmüş olduğunuz alet kek pişirme tenceresidir:))
Eskiden, herkeste fırın yokken sadece ocağı olanlar da kek yiyebilsin diye icat edilmiştir.
Tabiii o zamanlar mixer de yoktu. Emektar annelerimiz tarifsiz bir şekilde, göz kararı ya da komşudan duyduğu kadar malzemeleri alır eliyle çırpardı.
Sonra bu tencereye koyar ve ocağın üstüne pişirmeye başlardı.
Önce yandaki delikleri kapalı olur sonra ince ayarla biraz açılırdı.
Üstteki camdan da kekin kabarıp kabarmadığı anlaşılır.
Kokusunu duyunca ya da ortasına bıçak batırınca piştiğine emin olunurdu.
Okuldan gelen biz çocuklar afiyetle onları yerdik.
O yıllarda ocakta pişen keklerin tadı vardı:)))
Çünkü ağzımızın tadı vardı.

5 Mayıs 2014 Pazartesi

Hıdrellez

Eskiden Söke'deki çay kenarında kutlardık Hıdrellez'i...
Her sene Mayıs ayının beşinde akın akın insanlar çay kıyısına gidip dileklerini dilerlerdi.
Ağaçlara kırmızı kurdela bağlanır, taşlardan ev ya da araba yapılır içlerine dilek çizilirdi.
Bekarlar evlenmek için yüzük şeklinde kağıtları keserler iğne iplikle dikerek gece camdan dışarı sarkıtırlardı.
Bu kağıtlar para ve altın şeklinde de olurdu ve sabah dilekler içeri alınır bir yere saklanırdı.
Taa ki bir sonraki sene yenilerini yapana kadar bekletilirdi.
Farklı şehirlerde olduğum zamanlarda kestiğim kağıtların üzerine dileklerimi yazardım. 
Seneler geçtikte dileklerim arttı. Hiç unutmam bir sene kırkbeşe yakın dileğim vardı.
Sonraki sene ise oturup onları saymıştım. Hangileri oldu hangileri olmadı diye.
Tam yirmibeş tanesi olmuştu. Bunların içinde "bol kitap okuyayım" gibi garip dilekler vardı:))
Az önce çam ağacına kırmızı kurdela bağlayıp dilek tuttum.
Umarım herkesin masum dilekleri gerçekleşir.
Yıllardır aileden ve çevreden gördüğüm bu güzel gelenek her sene benim umudum olur.

3 Mayıs 2014 Cumartesi

The Amazing Spider Man 2


The Amazing Spider Man filminin ilki 2012'de çekilmişti. Peter Parker okula giden, çekingen ve içine kapanık bir çocuktu. Oscorp bilim ve teknoloji merkezine gidip yanlışlıkla örümceklerin olduğu bölümde ısırılınca farklı biri haline gelir. Yani üstün güçleri vardır, fırlattığı ağlar sayesinde binalar arasında dilediği gibi gezerek suçluları yakalamak gibi. Bu yeteneklerini yaşadığı kentin insanının yararına kullanırken bir yandan da aşk meşk mevzularını atlamaz ve polis şefinin kızı olan Gwen'e ile sevgili olurlar. Ancak ilk bölümün sonunda Gwen'in babası ölmeden önce ona söz vermiştir, kızını tehlikeden korumak için ondan uzak duracaktır.
The Amazing Spider Man 2 filminde şehirdeki suçluları deli gibi kovalayan, halka karışmış, esprili bir örümcek adam çıkıyor karşımıza. Azılı suçluları dize getirmek için mezuniyet törenine geç kalan Peter, Gwen ile hala birliktedir. Ancak ayrılma kararı alırlar ve bir yandan da kimse tarafından fark edilmeyen elektrik tesisatçısı Max ile tesadüfen tanışırlar.
Metropollerin en büyük sıkıntısı tek başına yaşamaktır. Eğer güçlü, sosyal, girişken ve başarılı değilseniz arkadaş edinmeniz ve belli bir kitle tarafından kabul görmeniz zordur. Yani Max, büyük bir iş yapmasına rağmen insanlar ona yokmuş gibi davranır. Ve bir diğer yandan doğumgününde başına gelecek kazadan haberi yoktur. Bu kaza yüzünden örümcek adam için kötü şeyler olurken, Max bu kaza sayesinde bir anda herkesin ilgisini üzerine çeker. Oscorp'daki elektrik tesisatını tamir ederken çarpılır ve dev balık yaratıkların havuzuna düşer. Kaldırıldığı morgdan bir Elektro olarak kaçar ve ucube! olduğu için şehrin tüm ekranlarında yüzünü görür. Bu onun için gurur verici bir şeydir. Max artık fark edilen güçlü biridir.
Tüm bu sorunlar yetmezmiş gibi Oscorp'un sahibi çaresi bulunmayan bir hastalıktan ölür ve şirketin veliahtı aynı zamanda Peter'ın çocukluk arkadaşı Harry Osborn memleketine geri döner. Tek amacı babasından miras kalan hastalığını çaresini bulmaktır. Bunu atlatmak için örümcek adamın kanına ihtiyaç duyar. Bu noktada örümcek adamın düşmanları Elektro ve Harry birleşirler. Amaçları onu yok etmektir. Çünkü sevimli, yardımsever bir adam metropolde fazla yaşayamaz!
Peter mücadele içindeyken babasının bavulundan hiç kullanmadığı jetonları bulur ve kayıp metro istasyonuna gider. Orada yeraltından çıkan eski bir trenle babasının çalışma ofisini görür ve onun için hazırladığı videoyu izler. Peter'ın artık babası hakkında soruları yoktur. O mecburen bırakılmış bir çocuktur.
Gwen ise Oxford'a kabul edilir, yola çıkar ve sıkışmış trafikte beklerken örümcek Peter onu ne kadar çok sevdiğini ıspatlar. Spider man için birleşen düşmanları etkisiz hale getirmek baya zor olur. 
Ve The Amazing Spider Man 2 bir kayıpla kapanır.
İyi seyirler.



Sanat Koleksiyonu Olan Zengin Bir Adamın Öyküsü-7

  God of Art- Sanat Tanrısı 7. ARTEMİS Sabah uyandıklarında Artemis pek bir şey hatırlamamaktaydı. Yatakta yalnızdı. Aklında tek kalan p...