30 Mayıs 2016 Pazartesi

Empire 2. Sezon Final



Empire dizisi 2. sezon finalini geçtiğimiz hafta yaptı. Gerek konusuyla gerekse müzikleriyle hafızalardan silinmeyecek bir sezonu daha geride bıraktık.)) Darısı 3. sezonun başına... Şimdiden spoilerlar kulaktan kulağa yayılıyor. Gerçi sezon finalini kim izlerse bunları tahmin edebilir diye düşünüyorum.
Jamal, finalden bir önceki bölüm ASA ödül töreninde Freda tarafından vuruldu. Aslında Freda Lucious'u vurmak istiyordu. Törene gelip keyfini çıkaran berber kız, Cookie'nin kızkardeşi Carol'ın boşboğazlığının kurbanı oldu. Carol, Cookie'ye inat içip oraya gelmişti ve amacı rezillik çıkarmaktı. Çünkü onun aşağılamalarına katlanamadı, kendisi FBI'dan bir polisle yakınlaştı. Cookie de ondan uzak durmasını söyleyince kardeşler birbirine girdi. Carol, Cookie'yi Lucious'u onun elinden almakla suçladı. "Önce benim sevgilimdi" dedi ve Cookie onun hiçbir şey beceremeyen zayıf bir karakter olduğunu yüzüne vurdu. Carol ise iyice diş bilendi. Nitekim bu patlaması yüzünden Jamal vuruldu.
Jamal ölüm kalım savaşı verirken Lucious da oğlunun boğazına yapışıp "AIDS'ten öleceğin günü bekliyorum" dediğine pişman oldu. Çünkü oğlu babası vurulmasın diye kendisini kurşunların önüne atmıştı. Kardeşi kadar sevdiği Freda'yı durdurma çabası sonuçsuz kalmıştı. Hapisteki Freda da çok üzgündü. Hedefi şaşmıştı çok sevdiği Jamal'ı vurmuştu ve Lucious'un babasını öldürdüğüne dair kanıtı yoktu. Lucious oğlu müziği bırakmasın diye Freda'yı iknaya gittiğinde yine onu sakinleştirdi. "Babana elini sürmedim" dedi ve Jamal için bir şarkı söylemesini rica etti.
Jamal da ölümden döndükten sonra "Bu döngüyü durdurmam lazım" diye "Aile İşleri" adı altında çabalamaktan vazgeçti. Müziği bıraktığını söyleyip tekerlekli sandalyesiyle bir köşede oturdu. Gerçi bu pek uzun sürmedi çünkü Hakeem'in düğünü için koroyu hazırlamalıydı. Bu arada D-Major'a aşık olmuştu. Ünlü yapımcı adamla bir albüm yapma ve aşkını yaşama hayali kuruyordu. 
Hakeem ise Latin güzelle evlilik yolundaydı. Kızın ailesinin şartı "Düzgün bir aile kurmak" idi. Hakeem de bunu çok istiyordu. Ne var ki anne ve babasının geçmişteki izleri rüya gibi düğünü kabusa çevirdi. Ve kızcağız daha fazla dayanamayacağını söyleyip evlenmekten vazgeçti. Düğün iptal oldu ancak yerine sürpriz isimler evlendi.
İlk sezon Lucious ile nikahtan dönen Anika bu sefer şanslıydı. Federaller peşindeydi ve acilen Lucious ile evlenmesi gerekiyordu, yoksa gidip ifade verecek tanık koruma programından yararlanacaktı. Lucious buna izin vermedi neticede karnında torununu taşıyordu. Ancak Cookie bunu kaldıramadı ve ağlayarak onu kendi haline bıraktı. Belki de Co-Ceo olmak ona yetecekti...
Anika evlilikten pek memnun gibi görünmese de ona yapılanların intikamını Lyon ailesinden fazlasıyla almıştı. Hele ki günahsız Rhonda'yı merdivenlerden itip çocuğunun düşmesine neden olarak doruk noktasına ulaşmıştı. Neyse ki Rhonda kendine geldi de Anika'yı hatırladı. Yoksa dizinin tek beyaz safı olarak devam edecekti.
Andre ise karısı için hiçbir şey yapmadı. Ona inanmadığını söyledi. Ve terkedildi... Belki de büyükannesine fazlasıyla takmıştı. Kardeşinin vurulduğu gece panik odasında kapalı kalması tam krize neden olacak derken Andre oradan çok sakin çıktı. Sabırla büyükannesinin babasının geçmişini ortaya dökmesini bekliyordu. Bu da son sahnede oldu. Lucious'un peşindeki FBI polisine "Üvey kardeşinin burada ne işi var?" diyen babaanne herkesin gözlerini büyüttü. Ve "Babam polisti" diyen Lucious "Annem öldü" dediği zamanki gibi yalancı çıktı.
ASA ödülünü ne Jamal ne de Lucious aldı. "Boom Boom Boom" da efsane olarak kaldı. 3. sezon daha bomba olacak diye umut ediyorum. İyi seyirler. Müzikleri de bolca dinleyin lütfen!


22 Mayıs 2016 Pazar

It's all for you DAMIEN



"Omen" filminden uyarlanan Damien, maalesef tek sezonluk bir dizi olarak kaldı. Yine rating meselesi... Heyecanla izlemeye başladım, parçaları birleştiriyorum ki sezon finalini izledim ve dizinin devam etmeyeceğini öğrendim. "The Walking Dead" dizisinin de yapımcısı olan Glen Mazzara Twitter hesabından acı gerçeği duyurdu. Neyse ki tek tesellim ellerim terleyerek bir dizi izlemeyecek olmamdı.))
Damien'a dokunan yanar! 
Aslında bu dizide Damien'a dokunan ölüyor. Suriye'de savaş fotoğrafçısı olarak çalışan Damien Thorn. Tam çatışma esnasında o hengamede yaşlı bir kadın kulağına fısıldar. Damien New York'a döndüğünde çevresinde olan garip olayları araştırmak eski kız arkadaşı Kelly'e düşer. Ve Kelly'yi bir akşam Damien'ın evinden çıkınca onu yer yutar! "Yer yarılsa da içine girsem" demeyen kız oracıkta can verir. 
Damien olaylara anlam veremez. Çocukluğunu zaman zaman hatırlar. "It's all for you" diyerek ilkokulda kendini asan bir kızı ve babasının kilisede onu öldürmeye çalışmasını... Annesinin çaresizliğine üzülür ve kendisinin görmediği bir koruma kalkanına sahip olduğunu farkeder. Aslında Damien da (çoğu dramada olduğu gibi) evlat edinilmiştir.
Damien'ın yakın arkadaşı Amani onu hiç yalnız bırakmaz ve sürekli destekler. Kelly'nin ölümünden sonra onun kızkardeşi Simone de aralarına katılır. Ancak Damien'ın sırrı araştırıldıkça garip olaylar artmaya başlar. Damien'a zarar vermek için gönderilen herkes feci bir şekilde ölür. Bu durum bazılarına sıradanmış gibi gelse de dedektif James Damien'ın ensesindedir. Birkaç kez köpek saldırısından silahı sayesinde kurtulsa da çocuğu tehlikededir. Bunlar bile onu yıldırmaz. Parçaları dışarıdan biraz geriden gelerek toplar.
Ann Rutledge ortaya çıkar. Önce Damien'a kendini sevdirmeye çalışır. Amacı onu dize getirmektir. Damien'ı dize getirmek onu yeniden doğuşuna ikna etmektir. Yani şeytanın kendisi tekrar doğacaktır, müridleri de hazırdır. Bunu duyan Damien, John Lyons'a güvenebileceğini düşünürken asıl kaçması gerekenin o olduğunu anlar. Gidecek yeri yoktur. Vatikan da harekete geçmiştir. İçindeki şeytana çıkarmak isteyenler silahlanıp yola çıkarlar. Damien karar vermelidir. Kaçmalı mı kalıp savaşmalı mı?
En beğendiklerim: Damien'ın hapsedildiği mezardan çıkıp peşindeki rahibeye dersini vermesi ve Simone'u kolundan çekip götürmesi. Ve ona dokunanların başlarına gelenler:))
Bu arada "The Walking Dead"in yaratıcısı Robert Kirkman'ın "Outcast" gibi bir diziyi yazması aklıma Damien'ı getirdi. "İçine şeytan kaçmış adamların gerçeği arayışı..." Sanki aynı fikir iki ayrı kişi tarafından çekiliyor gibi. Belki de aralarında görünmeyen bir savaş vardır. Satan savaşı!


Araba Nasıl Satılır?


14 Mayıs 2016 Cumartesi

Parked-Darragh Byrne


Fred, Dublin'e döner ve evi olmadığı için arabasında yaşamaya başlar. Denize nazır bir yere aracını parketmiştir. Haftada 5 Euro gibi bir parayla karnını doyurmaya, umumi tuvaletlerde vücudunu silerek kokmamaya ve soğuk havalarda donmamaya çalışır. Bir gece çıkagelen başka bir aracın huzurunu bozacağını düşünür. Uyuşturucu kullanan gençleri görünce onlardan uzak durmaya çalışır. Ancak Cathal çok sempatiktir. Hemen Fred ile tanışır ve onunla arkadaş olur. Önceleri Fred çok kontrollüdür. Cathal onu yıkanması  için havuza götürür. İlk etapta birden suya atlayamasa da sonradan karşılaştığı güzel kadın Juliana için sık sık havuza gitmeye hatta aerobik sınıfına katılmaya karar verir. 
Fred, Cathal'a yakınlık hisseder. Ona tamir ettiği saatleri ve bazen de karısına yazdığı yazıları okur. Cathal da onun daha özgür ve rahat davranabilmesi için itici güç görevindedir. Arabasının lastiğini tamir eder ve ona spin atmayı öğretir. Fred heyecanla yaramaz çocuk oluverir. Arkadaşı Cathal'ı kaybetmek istemez. Borçlu olduğu adamlar onu dövmeye geldiğinde Fred hadlerini bildirir. Ve Cathal'dan ona söz vermesini ister. Bir daha uyuşturucu kullanmayacaktır.
Juliana aynı zamanda kilisede piyano çalmaktadır. Fred ile daha sık görüşürler. Hatta bir gün Cathal sayesinde onun evine gider ve bozulmuş saatini tamir eder. Cathal onu gerçeği söylemesi için zorlar. Fred ise Juliana'yı arabasını parkettiği yere davet eder. Ancak Cathal'ın borçlu olduğu adamlar geri gelirler. Bu sefer Fred onu kurtaramaz. Çünkü sokakta yaşadığını gazetecilere ispatlamak zorundadır. 
Fred en sonunda bir ev sahibi olsa da iki arkadaşını kaybeder. Yine de onların anıları evinde yaşamaktadır. Artık Fred havuza atlayıp korkusuzca yüzmektedir. 
Kuzey filmleri sevenler için iyi seyirler:))

Dope-Rick Famuyiwa


Malcolm, bekar annesiyle birlikte suç oranının yüksek olduğu L.A. banliyösünde yaşayan bir liselidir. En yakın arkadaşları Jib ve Diggy ile bir müzik grubu vardır. Biraz nostaljik tarzda müzik yaparlar ve eski tarz giyinirler. Bu sebeple okulda ve mahalle çevresinde pek sevilmezler. Onlar da diğer çocuklara karşı pek ılımlı değildir. Çünkü ayakkabılarını ya da bisikletlerini çalmaya çalışan çocuklar pek tekin değildir. 
Köşebaşındaki Dom, mahallenin güzel kızına Malcolm aracılığıyla selam gönderir. Oysa Malcolm kızı uzaktan uzağa kesmektedir. Sınavlara hazırlanan kızın odak noktasında Malcolm olsa da Dom daha girişken ve güçlüdür. Bir akşam Dom'un doğumgünü partisine bu üç arkadaşı da gider. Olanlar olur. Malcolm ilk dansını kızla yaparken silahlar patlar. Nereye gideceğini kestiremeyen çocuk sırt çantasını da alarak oradan kızla uzaklaşır.
Ertesi gün okula gittiğinde güvenlik kontrolünde bir problem vardır. Polis köpeği de ona havlamıştır. Güvenliğe göre; silik Malcolm ve arkadaşlarında bir sorun yoktu. Okula rahatça giren çocuk çantasındaki uyuşturucu paketlerini ve silahı görünce panikler. Bir gece önceki doğumgününde onların çantasına Dom yüzünden geldiğini anlar. Aniden gelen telefonla rahatlama hisseder. Çünkü çantadakileri okul kapısında bekleyen araca verecektir.
Tam teslimat olacakken Dom hapisten onu arar ve kapıdakilerin sağlam pabuç olmadığını kaçması gerektiğini söyler. Malcolm pedala kuvvet arkadaşlarıyla bisiklete binerek Dom'un söylediği adrese gider. Peşlerindeki adamları atlatırlar. Gittikleri evde garip davranan iki kardeş vardır. Ve Malcolm'un sonradan öğreneceği şey ise o evin sahibinin onun için referans verecek kişi olmasıdır. Çünkü Malcolm Harvard'a girmeyi kafaya koymuştur ve bu uğurda elinden geleni ardına koymaz.
Tesadüf üstüne tesadüf yaşayan üçlü kılpayı hayatta kalır ve belaya bulaşmaz. Malcolm da bir Harvard öğrencisi nasıl davranırsa öyle yaparak elini taşın altına koyar. Bu cesaret onun etrafındakiler tarafından saygı görmesine, mahallenin güzel kızının kalbini kazanmasına ve çok istediği referans mektubunu almasına vesile olur. Müziklerini Pharrell Williams'ın yaptığı "Dope" izlemesi eğlenceli bir film. Tavsiye edilir.))


10 Mayıs 2016 Salı

Yeni Ahit-The Brand New Testament


Fantastik kara mizah türünde olan Yeni Ahit'in yönetmeni Jaco Van Dormael. Film 113 dakika, Lüksemburg, Fransa ve Belçika ortak yapımı. 
Tanrı Belçikalı. Evden dışarı çıkmadan yaşıyor. Akılsız bir karısı ve cin gibi uyanık bir kızı var. Oğlu yok! Bu Tanrı biraz kötü. Kimsenin girmesini istemediği odasında insanların hayatlarıyla oynuyor. Canı istediğinde onlara fırtına gönderiyor, trafik kazası geçirtiyor ya da hastalanmalarını sağlıyor. Pek de acıması yok. Küçük kızına karşı şiddet dolu, karısını ise insandan saymıyor.
Küçük kız Ea, 12 Havariye ek olarak 6 tane bulup Yeni Ahit'i yazması gerektiğine inanır. Dünyayı babası gibi acımasız bir Tanrı'dan kurtarmak için evden kaçmaya karar verir. Önce gizli odaya girer ve kullara ne kadar zamanları kaldığını gösteren bir mesaj atıp bilgisayarı bozar. Ardından çamaşır makinesini ayarlar ve içinden geçerek dışarı çıkar. Sokakta bir evsize rastlar. Onu Yeni Ahit'i yazacak kişi olarak belirler. 
Sıra 6 havariyi bulmaya gelir. Kolu olmayan bir kadın, yıllardır mutsuz olduğu işte çalışan bir adam, yaşlı, zengin ve tatminsiz kadın, öldürme isteği olan bir adam, seksüel sapkınlığı olan adam ve yaşamak için  bir günü kalan küçük erkek çocuğu. Hepsi öleceği tarihe göre yaşamlarını değiştirmeye karar verirler.
Tanrı kızının işleri karıştırıp evden kaçtığını öğrenince deliye döner ve çamaşır makinesi yoluyla dışarı çıkar. Ancak evdeki hakimiyeti dışarıda pek sökmez ve "Ben Tanrıyım" diye ortalarda gezinince sert tepkilerle karşılaşır. Hatta o kadar sınırı aşar ki kilisedeki rahip bile ona saldırır. Tahammül edilemeyen adam kızını bulur. Ancak sihir küçük kızdan yanadır. Neticede suda yürümek de bir yetenektir.
Havarilerden rutinlerini bozup mutlu olmak için çözüm ararlar. Küçük kız ise ölmek üzere olan sonuncu havari ile ilgilenir. Son isteği olan şeyleri yapmaya çalışırlar. Sahilde öleceği anı beklerken sınırdışı edilmek üzere olan Tanrı'nın uçağı onları teğet geçer. Çünkü tanrıça olaya el atmıştır. Yıllardır evde ezilen kadın Tanrı'nın bilgisayarının  başına oturur ve bir şeyleri yeniden programlar. İnsanların öleceği tarihler ve gökyüzünün rengi gibi...
Herkes hayata yeniden başladığı için mutludur. Tanrı da Özbekistan'da bir çamaşır makinesi fabrikasında çalışmaktadır. Neticede kimse öleceği zamanı bilmek zorunda değildir.
Amelie filmini andıran Yeni Ahit uzun zamandır izlemediğim yaratıcı ve eğlenceli filmlerin boşluğunu bir çırpıda doldurdu. Muhakkak seyredilmesi gerekiyor. İyi seyirler:))


3 Mayıs 2016 Salı

The Choice


Nicholas Sparks'ın aynı adlı romanında uyarlanan "The Choice" iki komşunun birbirine ilk görüşte aşık olmasını ve sonrasını anlatıyor. Travis kadınlara kur yapan, iş ciddiye binince de arkasına bakmadan kaçan adamlardan biridir. Bumerang diye lakap taktıkları eski sevgilisiyle ara sıra görüşmektedir. Arkadaşları evlenmiş hatta çoluk çocuğa karışmıştır. Onları ağırladığı bir gün yan komşusu Gabby ile bir tartışma yaşar. Tıp öğrencisi olan Gabby'nin ders çalışması gerekmektedir ve müziğin sesinin sonuna kadar açan hadsiz komşuya ders vermeye gider. Hem de pijamalarıyla. 
İzleyici pek hissetmese de ikisi ilk görüşte aşık olurlar. Köpekleri onlardan önce davranır ve Gabby'nin köpeği hamile kalır. Bu durumda ona Travis yardım eder. Çünkü veterinerdir. Gabby'nin aslında doktor bir sevgilisi vardır ve ailecek görüşmektedirler. İş için uzaklara giden genç adam iki komşunun yakınlaşmasına vesile olur. Travis ve Gabby çok güzel vakit geçirirler. İzleyici görmese de aralarında duygusal bir bağ oluşur.
Gabby'nin sevgilisinden ayrılacağını bekleyen Travis hüsran yaşar. Çünkü ilk defa yattığı bir kadınla bu kadar ciddi düşünmektedir. Gabby gerçekleri sevgilisine anlatınca önce kıyamet kopar sonra da evlilik teklifi gelir. Sonrasında Travis "Hayır" diyen kızın peşini bırakmaz ve ikisi evlenirler. Çocukları olur ve Gabby anlamsız bir kaza geçirip komaya girer. Travis her daim yanındadır. Bu kadar süre geçmesine rağmen köpekleri ve kendileri hala aynı formda ve görünüştedir.
Kitapta anlatılan aşk öyküsü belki kurgu farkından dolayı daha ilgi çekici olabilir ancak filme aktarılan The Coice pek öyle değil. Başrol oyuncularına ilk anlarda ısınamasanız da zamanla bunu aşıyorsunuz. Aralarındaki aşk pek inandırıcı gelmiyor. Başlarına gelen tüm klişeler filmden sıkılmanızı sağlıyor. Süresinin de uzun olması cabası. Ayrıca filmde hiçbir karakter ne fiziksel ne de ruhsal yönden değişime uğramıyor. Aynı modda başlayıp aynı devam ediyorlar.
Güzel manzara seyredip kafa dağıtmak isteyenlere iyi seyirler:))

Colonia-Florian Gallenberger


Yıl 1973. Şili'de halkın oylarıyla seçilmiş bir başkan; Salvador Allende. Onun tarafındakiler sokaklarda... Çünkü dış güçlerin desteğiyle (Amerika) Şili halkı sosyalist yönetim biçiminden vazgeçirilmeye çalışılıyor. Onlar da direniyor. Ve kısa bir süre sonra da General Pinochet önderliğinde silahlı kuvvetler yönetime el koyuyor. Tam bu zamanlarda Lena Şili'ye geliyor. Lufthansa havayolunda hostes olan Lena, Şili'de fotoğrafçılık yapan sosyalist Daniel'e aşık. İkisi birlikte 4 güzel gün geçiriyor bol bol fotoğraf çekiyorlar. Lena sevgilisini geri dönmesi için ikna etmeye çalışırken telefon acı acı çalıyor ve askerlerin arkadaşlarını tutukladığını öğreniyorlar. Daniel Lena'nın kolundan tutuyor ve sokaklara fırlıyorlar. Kaçmak yerine gazetecilik yanı ağır basıyor ve askerlerin fotoğraflarını çekmeye başlıyor. İkisi soluğu futbol sahasında alıyorlar.
En acı olan ise ikisinin ayrılması. Başında kese kağıdı olan bir adam gelip kafasına göre birilerini seçmeye başlıyor. Biri öldürülüyor diğeri ise Daniel oluyor. Daniel bir ambülansa bindirilip bilinmeyene doğru yola çıkıyor. Lena ise suçsuz olduğu için ertesi gün serbest bırakılıyor. Nereye gittiyse Daniel'e yardım edecek birini bulamıyor. Çünkü götürüldüğü yer herhangi bir yer değil. Bir Alman tarikatının gizli kolonisi olan "Colonia Dignidad". Ve duyduklarına göre oraya giren bir daha çıkamıyor. Lena kararını veriyor. Sevgilisini kurtarmak için rahibe gibi oraya gidiyor.
Daniel ise türlü türlü işkencelerden geçiyor. Ölmesi beklenirken zekasında sorun olarak orada yaşamına devam ediyor. Lena ise içeriye kabul edilmek için zorlu sınavlardan geçiyor. Son sabrına kadar sınanan kız, günlerce Daniel ile karşılaşmak için fırsat kolluyor.
Koloninin başında eski Nazi subayı ve rahip olan Paul bulunuyor. Canı ne isterse yapan adam aynı zamanda çocuk tacizcisi. Kadın ve erkeklerin ayrı yaşadığı komünde Lena ve Daniel zor da olsa birbirlerini buluyorlar ve kaçma planları yapmaya başlıyorlar. Oysa işin içinde Alman Büyükelçiliği'nin bile olduğunu bilmiyorlar.
Colonia son derece heyecanla izlenen, gerçekçi bir film. Darbe sonrası kurulan kolonide yaşananlar çok doğru bir şekilde filme aktarılmış. Oradan sadece 5 kişinin kaçtığı ve kaçmaya çalışanların acımadan öldürüldüğünü, küçük çocukların ve komündekilerin nasıl beyninin yıkandığı, Şili İstihbarat Örgütü'nün orayı işkence ve kimyasal silah geliştirme merkezi olarak kullandığı anlatılıyor. Tüyler ürperten bu yerden Lena ve Daniel'in bir an önce kurtulmasını beklerken gerilen izleyici diğer koloni insanları için de üzülmeyi ihmal etmiyor. Ne yazık ki devletlerin kendilerini güçlendirmek için dini kullanarak insanların beyinlerini geçmişte bu şekilde de yıkandığını anlıyoruz. 
Başarılı başrol oyuncuları; Emma Watson, Daniel Brühl ve Michael Nyqvist rollerinin hakkını veriyorlar. İyi seyirler:))


2 Mayıs 2016 Pazartesi

Better Call Saul


"Better Call Saul" ikinci sezon finalini 10. bölüm ile yaptı. Breaking Bad dizisinin yaratıcısı Vince Gilligan'ın dizi içinden dizi çıkarmasıyla Better Call Saul oluşmuştu. Breaking Bad'in sağlam izleyici kitlesini kazanmış olsa da onun kadar iddialı bir dizi değil. Ama izlenmeyecek bir öykü de değil. Saul'un adım adım nasıl değiştiğini ve yükseldiğini görüyoruz. Bir yandan da Mike'ın uyuşturucu kartelleriyle uğraşması var tabi.
Manikürcü dükkanının arkasında avukatlığa başlayan Jimmy abisi Chuck'ı örnek alıyordu. Onun zekası ve sağlam bir avukat olmasıyla övünse de bu Jimmy'nin önündeki en büyük engeldi. Abisinin hastalığı yüzünden onunla bağlantıyı koparmaması ve sık sık onu iyileştirmeye çalıştırması Jimmy'nin duygusal yönünü ortaya çıkarıyordu. 
Oysa abisi onu kendi şirketinde bile çalıştırmıyor, elini attığı işlerde özgüvenini yitirmesini sağlıyordu. Chuck bu kadar kötü uygulamaya geçmiyordu belki ancak izlediği taktikler sayesinde Jimmy kendini aptal ve güçsüz hissediyordu. Böyle zamanlarda yanında Kim vardı. Abisinin şirketinde çalışan Kim, Jimmy için büyük kapılar açmıştı. İkisi güzel bir ikiliydi. Kim şirketten ayrılıp kendi başına bir bankanın avukatlığını almaya çalıştığında önündeki engel Chuck oldu. Hırsla hastalığını bastırıp işi alan adamı kardeşinin zekice bir kumpası bekliyordu.
Jimmy abisini alt etti ancak son bölümde gördüğümüz üzere duyguları devreye girince işlediği suçu itiraf etti. Sırf abisi iyileşsin ve avukatlığa geri dönebilsin diye. Oysa Chuck onun itirafını kaydetmişti. Ve gelecek sezon harekete geçeceği sinyallerini verdi.
Kim ile Jimmy dişçiden bozma bir yer tuttular. İkisi giderleri ortak paylaşacaktı. Jimmy ise çıkışını hınzırca hazırlanmış reklam filmleriyle yapmaya başladı. Jimmy, Saul olmak için yürümesi gereken yollardaydı...
3. sezonu bekliyoruz. Breaking Bad ekibinin bu dizide görülüp görülmeyeceği merak konusu olsa da dizi kendi ritmini güzel bir şekilde tutturmuş görünüyor. İyi seyirler:))


Sanat Koleksiyonu Olan Zengin Bir Adamın Öyküsü-7

  God of Art- Sanat Tanrısı 7. ARTEMİS Sabah uyandıklarında Artemis pek bir şey hatırlamamaktaydı. Yatakta yalnızdı. Aklında tek kalan p...