Ana içeriğe atla

Carol


Patricia Highsmith'in "Carol" adlı romanından uyarlanan film izleyicinin beğenisini kazanıyor. Ben de filmi izlemeye karar verdim  ve Başka Sinema'da bir bilet aldım.
Carol, 1952 yılında Noel arefesinde Manhattan'da geçiyor. Therese, Frankenberg's mağazasında satış sorumlusu olarak çalışmaktadır. Bir gün etkileyici bir kadın gelir ve kızı için oyuncak baktığını söyler. Adı Carol olan kadın aynı zamanda çok zengindir. Aralarında her şeyi başlatacak bir dialog geçer. Therese'nin küçükken ne tür oyuncaklarla oynadığını soran Carol "tren" cevabını alır. Oyuncak bebekleri neden tercih etmediğini sorunca da kız trenlerden anladığını söyler. Carol'ın aradığı yanıt budur ve kızdan hoşlanmıştır.
Carol'ın arkasından bakakalan Therese, onun eldivenlerini orada unuttuğunu görür ve evine postalar. Carol ise ona teşekkür yemeği borcunun olduğunu söyler. İkisi şehirde güzel bir restoranda buluşurlar. Carol yemek ve içecek siparişini hiç düşünmeden verir Therese ise "aynısından" diyerek hayatını onun seçimine bırakmış gibi karar verir. 
Therese aynı zamanda amatör olarak fotoğrafçılıkla uğraşmaktadır. Makinesi eski tarzda olduğu için istediği çekimleri yapamaz. Carol ile ilişkileri ilerleyince kadın ona son model bir fotoğraf makinesi alır. Ve Therese Carol'ın fotoğraflarını çekmeye başlar. 
Therese'in bir arkadaşı Times'da çalışmaktadır ve onun foto muhabir olarak işe başvurmasını önerir. Carol'ın kocası onun kadınlardan hoşlanmasını kaldıramaz ve küçük kızını göstermemekle tehdit eder. Carol alıp başını gitmeye karar vermiştir. Therese de onu yalnız bırakmak istemez ve her şeyi unutup sadece birbirleriyle vakit geçirmek için uzaklara giderler. Ancak bu pek mümkün olmaz. Carol'ın kocası peşlerine bir muhbir takmıştır. Ve Carol çocuğundan ayrı kalmayı göze alamaz, Therese'ten bir mektupla ayrılarak evine geri döner. 
Carol'ın tek amacı Therese'nin mutlu olmasıdır. Bu süreçte Therese evini boyar, Times'da işe girer yine de ağzının tadı yoktur. Carol ise lezbiyenlik ruhsal bir bozuklukmuş gibi psikolojik tedavi görmüş ve kocası istedi diye aile yemeklerine katılmak zorunda kalmıştır. Yine de sorun çıkaran kocasıyla uğraşmaktan yorulur. Oysa zamanla farkedecekleri bir şey vardır. İkisi birbiri olmadan çok mutsuzdur ve aşkı bulmuşken kaybetmek istemezler.
Carol Amerika'da tüm gazetelerin yazdığı gibi "Etkileyici bir güzellikte". Bu o dönemlerin büyüsünün yaşatılmış olmasından mı yoksa Cate Blanchett'in aurasından mıdır bilinmez ancak insanın gözlerini beyaz perdeden alamadığı kesin! Rooney Mara ise Cannes'da En İyi Kadın Oyuncu Ödülü'nü almış.
Filmin müzikleri de dinlenmeye değer. The Clovers, Billie Holiday, Georgia Gibbs, Les Paul, Mary Ford ve Jo Stafford. Sizi film gibi bir geçmişe götürmeyi sağlıyor. İyi seyirler:))

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Allacciate Le Cinture - Kemerlerinizi Bağlayın

Yönetmen Ferzan Özpetek'in son filmi "Kemerlerinizi Bağlayın" dün Türkiye'de vizyona girdi. Bu havada Ferzan filmi iyi gider diyerek arkadaşlarla bilet aldık. Koltuklarımıza kurulduktan sonra yağmurun sesiyle açılış sekansı başladı. Hareketli kamera şiddetle yağan sağnağı adeta bize yaşattı. Otobüs durağına varınca da bir tilt ile filmin başrol oyuncularıyla tanışmış olduk hemde bir ırkçı kavga sebebiyle. Güzel Elena, bir barda garson olarak çalışmaktadır, en yakın arkadaşı ise gay Fabio'dur. Fabio ise Silvia ile oturmaktadır. Akşamları eve gelmemesiyle bir sevgili edindiği anlaşılan Silvia, çareyi arkadaşlarıyla Antonio'yu tanıştırmakta bulur. Tamirci olan kaba davranışlı Antonio, Silvia'nın arkadaşları tarafından sevilmez. "Zıt kutuplar birbirini çeker" Antonio ve Elena birbirine aşık olur. Ancak Elena'nın iki senelik bir ilişkisi vardır ve maalesef! o da Silvia'ya aşıktır.  Bara gelen Antonio bir bardak birayı fondip yaptıkta...

Terminus'da Ne Var? "The Walking Dead"

Kim ölür kim kalır meselesi... İzlemeden okumayalım lüften. 4. Sezon 8. bölümün sonunda herkes hapishaneden dışarı savrulmuştu. Gözü dönmüş vali gidip bir kampı kendine göre düzenlemiş, görünürde bir aile bile kurmuştu. Ancak bu hayat onun için yeterli değildi. Kendi kendine hapishanedekileri (yani Rickleri) düşman edinmişti ve intikam almalıydı. Kamptakileri doldurup hapishaneye sürdü. Ve Hershel'in kafası gövdesinden ayrıldı... Sapkın vali bunu Michonne'nin kılıcıyla yaptı. Sonrasında karşılıklı bir saldırmaca sürdü. Otobüsle hapishaneden ayrılanlar ve bir sağa bir sola savrulanlar oldu. Ne hikmettir ki ilerleyen bölümlerde otobüsün en güvensiz yer olduğu anlaşıldı. 8. bölüm sonrasında "The Walking Dead" fanatikleri merakla bekledi. Kim nereye gitti, nasıl buluşacaklar? Rick ve Carl, Judith'i kaybetti ve bunu uzun bir süre üstlerinden atamadılar. Ağır yaralı olan Rick'i oğlu Carl gözetti. Bu süreçte babasıyla bazen monolog bazen de dial...

Bulantı-Zeki Demirkubuz

"Var olmaktan başka hiçbir şey yok" Film, Jean-Paul Sartre'ın "Bulantı" isimli kitabı akla getiriyor... Filmdeki Ahmet  varoluşundan pişman mıdır bilinmez ancak nevrotik bir kaçış sürecinde olduğu kesindir. Karısını ve oğlunu uzaklara uğurlar. Gözü yaşlı eşi "Biz seni darlamışız" diye serzenişte bulunur giderken... Ahmet'in umurunda değildir. Çünkü onlar gidince de darlanmaya devam eder.  Karısı ve oğlu kaza geçirip öldüğünde Ahmet bir kadınla evde sevişmektedir. Telefonu defalarca çalar ve açmak istemez. Hatta sabahları evi toplamaya gelen kadın ona polisin aradığını söylese de durum değişmez. Ahmet sürekli bir kaçış içindedir. Gerçeği öğrenince onun acısına bile uzak kalırız. O yatak odasındayken kamera koridordadır ve film biraz daha uzak bir tarihle devam eder.  Ahmet yine eski Ahmet'tir. Sevgilisi ile daha rahat görüşecek diye düşünürüz ancak onun aramalarına cevap bile vermez. Çünkü ayrılmak istediğini yüzüne söyleyecek cesareti...