Ana içeriğe atla

Ex Machina-Alex Garland


Ex Machina; Alex Garland tarafından yazılıp yönetilmiş bir bilimkurgu. İlk dakikasından itibaren sizi içine çeken bir film. Aslında bir patron, bir işçi ve bir yapay zeka arasından kimin üstün olduğunu anlatıyor. Bu biraz kabaca bir anlatım olsa da gelelim filmin konusuna.
Caleb, 26 yaşlarında dünyanın en büyük arama motoru sayılan bir şirkette kod yazılımcı olarak çalışmaktadır. Anne ve babasını küçükken bir trafik kazasında kaybetmiştir ve Long Island civarında küçük bir evde yaşamaktadır. Ayrıca kız arkadaşı yoktur. İş yerinde yapılan bir yarışmayı kazanır. Ödül; 1 haftalığına gözlerden uzak dağlık bir bölgede patronuyla zaman geçirecektir. Patronu Nathan ise biraz soğuk ve mesafelidir. Caleb bu durumu isole bir yerde yalnız yaşamasına verir. 
Nathan aslında Caleb'i oraya tatil için çağırmamıştır. Kimselere söyleyemediği bir robot üzerinde çalışmaktadır. Nathan'ın aklındaki tek soru robotun zeka testini geçip geçmediğidir. Bunu belirleyecek olan kişi ise Caleb'tir. Gizlilik anlaşması imzalanır ve Caleb robot kız Ava ile tanışır.
İlk seansta konuşurlar. Ava, normal bir insan gibi sorular sorar ve gereken cevapları verir. Ve Caleb diğer seanslar için heyecanlanır. Çünkü yavaş yavaş Ava'e aşık olmaktadır. 
Bir seansın ortasında elektrik kesilir ve Ava, Caleb'ı Nathan konusunda uyarır. Nathan göründüğü gibi biri değildir, aslında kötü bir insandır. Caleb ise kızın dayanılmaz çekiciliğine kapılır ve Nathan'ın sırrını çözmeye karar verir. Onun alkol bağımlılığından yararlanarak bir gece bilgisayarına girer. Ve evdeki hizmetçi Kyoko'nun bile bir robot olduğunu anlar. Diğerlerinden farklı konuşamamasıdır. Ve diğer robotları bulur. Caleb, kraldan çok kralcıdır. Ava ile özgürlüğe kavuşmak için elinden gelen her şeyi yapmaya hazırdır. Nathan'ın hayatıyla oynamayı bile göze almıştır.
"İnsan mı üstün, robot mu?" sorusundan yola çıkılarak hazırlanan bir deneyin sonucu biraz hazin olsa da belki bir robotun özgür kalması sizi mutlu edebilir. İyi seyirler:))


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Allacciate Le Cinture - Kemerlerinizi Bağlayın

Yönetmen Ferzan Özpetek'in son filmi "Kemerlerinizi Bağlayın" dün Türkiye'de vizyona girdi. Bu havada Ferzan filmi iyi gider diyerek arkadaşlarla bilet aldık. Koltuklarımıza kurulduktan sonra yağmurun sesiyle açılış sekansı başladı. Hareketli kamera şiddetle yağan sağnağı adeta bize yaşattı. Otobüs durağına varınca da bir tilt ile filmin başrol oyuncularıyla tanışmış olduk hemde bir ırkçı kavga sebebiyle. Güzel Elena, bir barda garson olarak çalışmaktadır, en yakın arkadaşı ise gay Fabio'dur. Fabio ise Silvia ile oturmaktadır. Akşamları eve gelmemesiyle bir sevgili edindiği anlaşılan Silvia, çareyi arkadaşlarıyla Antonio'yu tanıştırmakta bulur. Tamirci olan kaba davranışlı Antonio, Silvia'nın arkadaşları tarafından sevilmez. "Zıt kutuplar birbirini çeker" Antonio ve Elena birbirine aşık olur. Ancak Elena'nın iki senelik bir ilişkisi vardır ve maalesef! o da Silvia'ya aşıktır.  Bara gelen Antonio bir bardak birayı fondip yaptıkta...

Terminus'da Ne Var? "The Walking Dead"

Kim ölür kim kalır meselesi... İzlemeden okumayalım lüften. 4. Sezon 8. bölümün sonunda herkes hapishaneden dışarı savrulmuştu. Gözü dönmüş vali gidip bir kampı kendine göre düzenlemiş, görünürde bir aile bile kurmuştu. Ancak bu hayat onun için yeterli değildi. Kendi kendine hapishanedekileri (yani Rickleri) düşman edinmişti ve intikam almalıydı. Kamptakileri doldurup hapishaneye sürdü. Ve Hershel'in kafası gövdesinden ayrıldı... Sapkın vali bunu Michonne'nin kılıcıyla yaptı. Sonrasında karşılıklı bir saldırmaca sürdü. Otobüsle hapishaneden ayrılanlar ve bir sağa bir sola savrulanlar oldu. Ne hikmettir ki ilerleyen bölümlerde otobüsün en güvensiz yer olduğu anlaşıldı. 8. bölüm sonrasında "The Walking Dead" fanatikleri merakla bekledi. Kim nereye gitti, nasıl buluşacaklar? Rick ve Carl, Judith'i kaybetti ve bunu uzun bir süre üstlerinden atamadılar. Ağır yaralı olan Rick'i oğlu Carl gözetti. Bu süreçte babasıyla bazen monolog bazen de dial...

Bulantı-Zeki Demirkubuz

"Var olmaktan başka hiçbir şey yok" Film, Jean-Paul Sartre'ın "Bulantı" isimli kitabı akla getiriyor... Filmdeki Ahmet  varoluşundan pişman mıdır bilinmez ancak nevrotik bir kaçış sürecinde olduğu kesindir. Karısını ve oğlunu uzaklara uğurlar. Gözü yaşlı eşi "Biz seni darlamışız" diye serzenişte bulunur giderken... Ahmet'in umurunda değildir. Çünkü onlar gidince de darlanmaya devam eder.  Karısı ve oğlu kaza geçirip öldüğünde Ahmet bir kadınla evde sevişmektedir. Telefonu defalarca çalar ve açmak istemez. Hatta sabahları evi toplamaya gelen kadın ona polisin aradığını söylese de durum değişmez. Ahmet sürekli bir kaçış içindedir. Gerçeği öğrenince onun acısına bile uzak kalırız. O yatak odasındayken kamera koridordadır ve film biraz daha uzak bir tarihle devam eder.  Ahmet yine eski Ahmet'tir. Sevgilisi ile daha rahat görüşecek diye düşünürüz ancak onun aramalarına cevap bile vermez. Çünkü ayrılmak istediğini yüzüne söyleyecek cesareti...