"Var olmaktan başka hiçbir şey yok"
Film, Jean-Paul Sartre'ın "Bulantı" isimli kitabı akla getiriyor... Filmdeki Ahmet varoluşundan pişman mıdır bilinmez ancak nevrotik bir kaçış sürecinde olduğu kesindir. Karısını ve oğlunu uzaklara uğurlar. Gözü yaşlı eşi "Biz seni darlamışız" diye serzenişte bulunur giderken... Ahmet'in umurunda değildir. Çünkü onlar gidince de darlanmaya devam eder.
Karısı ve oğlu kaza geçirip öldüğünde Ahmet bir kadınla evde sevişmektedir. Telefonu defalarca çalar ve açmak istemez. Hatta sabahları evi toplamaya gelen kadın ona polisin aradığını söylese de durum değişmez. Ahmet sürekli bir kaçış içindedir. Gerçeği öğrenince onun acısına bile uzak kalırız. O yatak odasındayken kamera koridordadır ve film biraz daha uzak bir tarihle devam eder.
Ahmet yine eski Ahmet'tir. Sevgilisi ile daha rahat görüşecek diye düşünürüz ancak onun aramalarına cevap bile vermez. Çünkü ayrılmak istediğini yüzüne söyleyecek cesareti yoktur. Bunu kadın söylediğinde gerçeği kabul edecek büyüklükten çok uzaktır.
Ona üstten davranan kadın gururla çekip gider. Aklı her ne kadar Ahmet'te kalsa da...
Oysa karşısına çıkan eski öğrencisi yaşından mıdır yoksa rahatlığında mıdır bilinmez ilk aklına geleni Ahmet'e dan dan söyler. O da irkilir. Önce "Seviyeni bil, sen benimle ne biçim konuşuyorsun" gibilerinden uyarır ama kızın umurunda olmaz. Çünkü kaybedecek bir şeyi yoktur. Ahmet kız için tek gecelik ilişkidir.
Önce kitapları gelir. Gazetenin bile hep kitap ekini okur. O kadar birikimi Ahmet'te hiç göremeyiz. Ne aile ilişkilerinde ne aşk ilişkilerinde ne de yaşam biçiminde. Tek entel görünümü Kahvedan'a gidip tek başına şarap içmektir. Yani içi boş bir entelektüelliktir.
Filmin anlatım tarzı biraz sıkıcı olsa da merak uyandırıcılığı sayesinde izlettiriyor. En beğendiğim sahne ise; elektrikler kesilince kapıcı kadın gelir, elinde yanan mumundan Ahmet'e de bir mum yakar ve verir. Bence tamamen filmin en iyi sahnesi.
Demirkubuz'un diğer filmlerinde de oyuncular doğal bir oyun sergiliyor. Ancak Bulantı'nın tüm kadınlarında hafif bir yapaylık var. Bu oyuncunun yönlendirilmediğinden kaynaklanıyor olabilir. Ya da yönetmen başrolde de oynarken kendi oyunculuğunu baz almış diğerlerini es geçmiş olabilir.
"Sevişme sahnelerinde oynayacak oyuncu bulamadım" diyen Demirkubuz, başrolde kendisi oynamış. Acaba çekilen sevişme sahneleri atıldı mı yoksa sadece bu kadar mıydı? Çünkü filmde pek açık seçik bir seks sahnesi görülmüyor. Bu rolü kimseye vermek istememiş de olabilir. (Tüm sevişme sahneleri de gerçeklikten uzak, sadece Özge ile kapıda yaşadığı ön sevişme buna yaklaşabilmiş).
Küçük bir rolde oynamasını anlayabilirim ancak çektiği bir filmin başrolünde oynamak Demirkubuz'un yönetmenlik açısından çok şey kaçırmasına sebep olmuş gibi görünüyor. Örneğin yer yer çerçeveleme sorunu ile karşı karşıya kalmış bir film. Kendisinin sette oyuncunun egosunu yıkmak için onları ezmeye çalıştığını duymuşluğum var. Tek merak ettiğim kendi oyunculuğuna da bu kadar acımasızca yaklaşıyor mu? Filmde kendi karısını ve oğlunu oynatması ve filmi onlara adaması kendisi açısından gurur duyulacak bir şey olabilir ama filmin konusu itibarıyla şüpheye düşürecek bir durum. Gerçi sanatta olur böyle şeyler. Yönetmen burada cesur davranmış:))
Zeki Demirkubuz acaba kendi içinde de böyle mi? Diye düşünmeden edemiyor izleyici. (Arkamdaki 3 teyze de bunu söylüyordu). Çünkü oynadığı karaktere hiç yabancı değil. Akademisyen olarak sınıfta kitapları sesli okuduğu bölümler ondan biraz uzak kalmış olsa da genelinde Ahmet=Zeki.
Kibirliliği en doğru anlatmak böyle olurdu. Her şeye rağmen burnundan kıl aldırmayan, biraz kaba ve duyarsız bir adamın değişmeyen tutumu Bulantı'da mevcut.
Demirkubuz sineması sevenlere; İyi Seyirler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder