Ana içeriğe atla

Grand Budapest Hotel - Wes Anderson


Cuma günü sinemalarda vizyona giren harika bir film var.)))
Aylardır rengarenk set fotoğraflarına bakarak yetinmeye çalıştım ancak filmi fazlasıyla merak ediyordum.
İstanbul Film Festivali'nde de gösterilen "Büyük Budapeşte Oteli" için bilet bulamama ihtimaline karşın CKM'deki 19 seansına hemen biletimi aldım ve koltuğuma kuruldum.
Avrupa'nın hayali Zubrowka kentinde yüksekçe bir yerde görkemli ve şaşalı bir halde "Büyük Budapeşte Oteli" müşterilerini ağırlıyor. Otelin öyküsünü eski Bellboy olan Sıfır lakaplı Mustafa'dan dinlemeye başlıyoruz.
Sıfır yıllar önce ilk işe girdiğinde otelin işletmecisi M.Gustave ile yakınlaşır. Bir nevi tatlı çıkar ilişkisi ve patrona sadakat durumudur. Gustave oteli kusursuz bir şekilde idare ederken aynı zamanda yaşlı, sarışın, zengin dullarla da yakından ilgilenir. Onun için "müşteri memnuniyeti her şeyden önemlidir". 
Filmi izlerken odalar, koridorlar, özellikle asansörü gördüğüm sahnelerde sevinçten çığlık atasım geliyordu. "Aaa bende böyle asansör istiyorum" gibi.
Gustave ve Mustafa'nın yaşamı Madam D.nin ölümüyle çetrefilli hale gelir. Aslında mirası için öldürülen Madam D. sağlığında sürekli vasiyet yazmıştır. Ancak son yazılan vasiyet geçerlidir. Eski aşığı Gustave Madam D.nin malikanesine ona veda etmeye gider. Bu yolculukta ona eşlik eden Bellboy Mustafa ise işverenine destek olmak için elinden geleni yapar.
Vasiyet okunurken Gustave ona çok değerli bir tablonun miras bırakıldığını öğrenir. Deli oğlu Dmitri'den tabloyu kaçıran ikili son vasiyetin tablonun içinde olduğundan haberleri yoktur. 
Şekerlemeci Agatha ile Mustafa arasında bir yakınlaşma başlar. Gustave ise Madam D.yi öldürmekten hapse düşmüştür. Hepsi gerçek suçluyu bulmak ve kötüleri cezalandırmak için elele verirler.
20. yüzyılın başlarında iki savaş arasında geçen süreçte otelin değişim sürecine de tanık oluyoruz.
"Büyük Budapeşte Oteli"; iyilerin mücadele ettikleri taktirde her zaman kazanacağını garantileyen, görsel yönden kuvvetli bir film.
Hayali bir yerde, hayali bir otelde, gerçekçi insanlar... 
İzlenmeye değer bu Wes Anderson filminde birbirinden ünlü usta oyuncular oynuyor. 







Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Allacciate Le Cinture - Kemerlerinizi Bağlayın

Yönetmen Ferzan Özpetek'in son filmi "Kemerlerinizi Bağlayın" dün Türkiye'de vizyona girdi. Bu havada Ferzan filmi iyi gider diyerek arkadaşlarla bilet aldık. Koltuklarımıza kurulduktan sonra yağmurun sesiyle açılış sekansı başladı. Hareketli kamera şiddetle yağan sağnağı adeta bize yaşattı. Otobüs durağına varınca da bir tilt ile filmin başrol oyuncularıyla tanışmış olduk hemde bir ırkçı kavga sebebiyle. Güzel Elena, bir barda garson olarak çalışmaktadır, en yakın arkadaşı ise gay Fabio'dur. Fabio ise Silvia ile oturmaktadır. Akşamları eve gelmemesiyle bir sevgili edindiği anlaşılan Silvia, çareyi arkadaşlarıyla Antonio'yu tanıştırmakta bulur. Tamirci olan kaba davranışlı Antonio, Silvia'nın arkadaşları tarafından sevilmez. "Zıt kutuplar birbirini çeker" Antonio ve Elena birbirine aşık olur. Ancak Elena'nın iki senelik bir ilişkisi vardır ve maalesef! o da Silvia'ya aşıktır.  Bara gelen Antonio bir bardak birayı fondip yaptıkta...

Terminus'da Ne Var? "The Walking Dead"

Kim ölür kim kalır meselesi... İzlemeden okumayalım lüften. 4. Sezon 8. bölümün sonunda herkes hapishaneden dışarı savrulmuştu. Gözü dönmüş vali gidip bir kampı kendine göre düzenlemiş, görünürde bir aile bile kurmuştu. Ancak bu hayat onun için yeterli değildi. Kendi kendine hapishanedekileri (yani Rickleri) düşman edinmişti ve intikam almalıydı. Kamptakileri doldurup hapishaneye sürdü. Ve Hershel'in kafası gövdesinden ayrıldı... Sapkın vali bunu Michonne'nin kılıcıyla yaptı. Sonrasında karşılıklı bir saldırmaca sürdü. Otobüsle hapishaneden ayrılanlar ve bir sağa bir sola savrulanlar oldu. Ne hikmettir ki ilerleyen bölümlerde otobüsün en güvensiz yer olduğu anlaşıldı. 8. bölüm sonrasında "The Walking Dead" fanatikleri merakla bekledi. Kim nereye gitti, nasıl buluşacaklar? Rick ve Carl, Judith'i kaybetti ve bunu uzun bir süre üstlerinden atamadılar. Ağır yaralı olan Rick'i oğlu Carl gözetti. Bu süreçte babasıyla bazen monolog bazen de dial...

Bulantı-Zeki Demirkubuz

"Var olmaktan başka hiçbir şey yok" Film, Jean-Paul Sartre'ın "Bulantı" isimli kitabı akla getiriyor... Filmdeki Ahmet  varoluşundan pişman mıdır bilinmez ancak nevrotik bir kaçış sürecinde olduğu kesindir. Karısını ve oğlunu uzaklara uğurlar. Gözü yaşlı eşi "Biz seni darlamışız" diye serzenişte bulunur giderken... Ahmet'in umurunda değildir. Çünkü onlar gidince de darlanmaya devam eder.  Karısı ve oğlu kaza geçirip öldüğünde Ahmet bir kadınla evde sevişmektedir. Telefonu defalarca çalar ve açmak istemez. Hatta sabahları evi toplamaya gelen kadın ona polisin aradığını söylese de durum değişmez. Ahmet sürekli bir kaçış içindedir. Gerçeği öğrenince onun acısına bile uzak kalırız. O yatak odasındayken kamera koridordadır ve film biraz daha uzak bir tarihle devam eder.  Ahmet yine eski Ahmet'tir. Sevgilisi ile daha rahat görüşecek diye düşünürüz ancak onun aramalarına cevap bile vermez. Çünkü ayrılmak istediğini yüzüne söyleyecek cesareti...