Ana içeriğe atla

Bergman'ın Evinde - Trespassing Bergman


Bergman'ın Faro Adası'ndaki evi...
Kitaplar, VHS filmler ve Bergman'ın düşünceleriyle dolu...
Ünlü yönetmen Alejandro Gonzales Innarritu, 2011 yılının Kasım ayında bu eve giriyor.
İlk söylediği söz ise “Eğer sinema bir din olsaydı, burası da Vatikan olurdu. Şu anda arzın merkezindeyiz.”
Tomas Alfredson, Woody Allen, Wes Anderson, Michael Haneke, Holly Hunter, Takeshi Kitano, Ang Lee, Robert De Niro, Lars Von Trier, Claire Denis, Wes Craven, Ridley Scott, Martin Scorsese ve diğerleri...
Hepsinin ünlü yönetmen Bergman için söyleyecek bir şeyleri var.
Kimi ona hayran, kimi pek filmini izlememiş hatta içlerinde ona küfredecek kadar kızanlar var.
Faro'daki bu evin farklı bir havası olduğu kesin çünkü gelen herkes Bergman'ı hissediyor ve onu anlamaya çalışıyor.
Özellikle yönetmen Claire Denis mahrem alana girdiği için kendini kötü hissediyor ve hızla evden çıkıyor.
Haneke, "The Piano Teacher" filmine Bergman'ın izledikten sonra 5 değil de 4 yıldız vermiş olmasına bozuluyor.
Nymphomaniac filminin yönetmeni Lars Von Trier, Bergman'a baya kızgın. Çünkü onu çok seviyor. Kendisine ulaşmak için bir sürü mektup yazmış ve cevap alamamış. Amacı ise onu Faro adasında ziyaret etmekmiş. Bergman'ın mektuplarına cevap vermemesi ve evine davet etmemesi Trier'i çileden çıkarıyor :)))
Bergman'ın filmleri ve sinema tarihine olan etkisi çok tatlı işleniyor bu filmde.
Kimilerince "Sıkıcı" olarak nitelendirilen Bergman filmlerinin diğer yönetmenler üzerindeki etkisi bir nebze de olsa görülebiliyor.
Halka olan etkisi ise: "Bir Evlilikten Manzaralar" filmiyle İsveç'te boşanma oranlarının yüzde 50 arttığı söyleniyor.))
"Persona" filminde deniz kıyısında hemşire ve hastasının hızla yürüdüğü sahne hatırlatılırken bir yandan da Innarritu o kıyıyı bulmaya çalışıyor.
Birçok Ingmar Bergman filmine mekan olan Faro adası Bergman'ın gizli tapınağı olarak kalmış.
O büyüyü hissedenler için Bergman'ın Evi gerçekten arzın merkezi!




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Allacciate Le Cinture - Kemerlerinizi Bağlayın

Yönetmen Ferzan Özpetek'in son filmi "Kemerlerinizi Bağlayın" dün Türkiye'de vizyona girdi. Bu havada Ferzan filmi iyi gider diyerek arkadaşlarla bilet aldık. Koltuklarımıza kurulduktan sonra yağmurun sesiyle açılış sekansı başladı. Hareketli kamera şiddetle yağan sağnağı adeta bize yaşattı. Otobüs durağına varınca da bir tilt ile filmin başrol oyuncularıyla tanışmış olduk hemde bir ırkçı kavga sebebiyle. Güzel Elena, bir barda garson olarak çalışmaktadır, en yakın arkadaşı ise gay Fabio'dur. Fabio ise Silvia ile oturmaktadır. Akşamları eve gelmemesiyle bir sevgili edindiği anlaşılan Silvia, çareyi arkadaşlarıyla Antonio'yu tanıştırmakta bulur. Tamirci olan kaba davranışlı Antonio, Silvia'nın arkadaşları tarafından sevilmez. "Zıt kutuplar birbirini çeker" Antonio ve Elena birbirine aşık olur. Ancak Elena'nın iki senelik bir ilişkisi vardır ve maalesef! o da Silvia'ya aşıktır.  Bara gelen Antonio bir bardak birayı fondip yaptıkta...

Terminus'da Ne Var? "The Walking Dead"

Kim ölür kim kalır meselesi... İzlemeden okumayalım lüften. 4. Sezon 8. bölümün sonunda herkes hapishaneden dışarı savrulmuştu. Gözü dönmüş vali gidip bir kampı kendine göre düzenlemiş, görünürde bir aile bile kurmuştu. Ancak bu hayat onun için yeterli değildi. Kendi kendine hapishanedekileri (yani Rickleri) düşman edinmişti ve intikam almalıydı. Kamptakileri doldurup hapishaneye sürdü. Ve Hershel'in kafası gövdesinden ayrıldı... Sapkın vali bunu Michonne'nin kılıcıyla yaptı. Sonrasında karşılıklı bir saldırmaca sürdü. Otobüsle hapishaneden ayrılanlar ve bir sağa bir sola savrulanlar oldu. Ne hikmettir ki ilerleyen bölümlerde otobüsün en güvensiz yer olduğu anlaşıldı. 8. bölüm sonrasında "The Walking Dead" fanatikleri merakla bekledi. Kim nereye gitti, nasıl buluşacaklar? Rick ve Carl, Judith'i kaybetti ve bunu uzun bir süre üstlerinden atamadılar. Ağır yaralı olan Rick'i oğlu Carl gözetti. Bu süreçte babasıyla bazen monolog bazen de dial...

Bulantı-Zeki Demirkubuz

"Var olmaktan başka hiçbir şey yok" Film, Jean-Paul Sartre'ın "Bulantı" isimli kitabı akla getiriyor... Filmdeki Ahmet  varoluşundan pişman mıdır bilinmez ancak nevrotik bir kaçış sürecinde olduğu kesindir. Karısını ve oğlunu uzaklara uğurlar. Gözü yaşlı eşi "Biz seni darlamışız" diye serzenişte bulunur giderken... Ahmet'in umurunda değildir. Çünkü onlar gidince de darlanmaya devam eder.  Karısı ve oğlu kaza geçirip öldüğünde Ahmet bir kadınla evde sevişmektedir. Telefonu defalarca çalar ve açmak istemez. Hatta sabahları evi toplamaya gelen kadın ona polisin aradığını söylese de durum değişmez. Ahmet sürekli bir kaçış içindedir. Gerçeği öğrenince onun acısına bile uzak kalırız. O yatak odasındayken kamera koridordadır ve film biraz daha uzak bir tarihle devam eder.  Ahmet yine eski Ahmet'tir. Sevgilisi ile daha rahat görüşecek diye düşünürüz ancak onun aramalarına cevap bile vermez. Çünkü ayrılmak istediğini yüzüne söyleyecek cesareti...