Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Şubat, 2014 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

"Sen Şarkılarını Söyle" ben dinlerim...

Llewyn Davis Amerikalı bir folk şarkıcısıdır. Beraber çalıştığı ortağının intiharından sonra mücadelesinde yalnız kalmıştır. Barlarda şarkı söyleyerek 3-5 kuruş kazanma peşindedir. Telif parasını alamadığı için üstüne bir mont bile alamaz. Kalacak yeri yoktur genellikle eski sevgilisinin evinde sığıntı gibi geceyi geçirir. Etrafındakiler tarafından ezik olarak görülse de sanatı ve yaşam tarzı söz konusu olunca burnundan kıl aldırmayacak kadar onurlu olur. Coen kardeşlerin ders alınması gereken tarzı; Llewyn Davis'in içinde sıkıştığı kısır döngüyü filme yansıtmadaki başarılarıdır. Filmin başının sona doğru biraz eklentiyle tekrarlanması, görüntülerin duyguyu aktarması gibi. Artık folk şarkıları para etmiyordur. Buna rağmen Davis çıktığı yoldan geri dönmez. Lisanslı denizci olmasına rağmen bir süre denize açılmamakta direnir. Vazgeçtiğindeyse lisansını ablasının o "çöpe at" dediği için yokettiğini öğrenir ve deliye döner. Eski sevgilisi Jean hamiledir (ondan olduğ...

Arter ve Galerist

"Koy Ver" Kampanyasına Halay Desteği

Üç tarafı denizlerle çevrili, jeopolitik konumu açısından önemli sevgili ülkem zor günler geçiriyor. Kesinlikle ülkeye muska yapıldı ve sınır kapılarının üstüne sokuşturuldu. Dış mihraklar bir yandan paralel devlet bir yandan, herkesler tam bağımsız iktidarın kuyusunu kazmak için mücadele veriyor. İktidar koltuğundakiler ise evlatlarıyla birlikte çaldıkları paraları koyacak yer bulamıyor. İnsanların iki lafından biri "Allah Yukarıda" ve "Allah Büyüktür"dür. İlk anda kimse kötülüğe başlamaz herkes "Çok İyidir!". Para güç getirir, güç ise haz. Kontrolden çıkan güç ise gaz getirir ve sonunda kişiyi patlatır. Bir insanın milyon dolarları olmasıyla karnını doyuracak kadar paraya sahip olması arasındaki fark nedir? Allah inancından öte ahlakının olmamasıdır. Bir de gece rahat uyuyamaması... Herkes bizi kıskanır, ülkemiz güzel, ülkemiz bereketli, akıllıyız, zekiyiz tek eksiğimiz şans. Yıllardır iktidara gelen cehalet küpleri yüzünden bir mil...

'All Bad Things Must Come To An End'

Yarın İf'in Son Günü

Son Eserim Sebze Tüketimine Teşvik Amaçlıdır.

Aşk Dolu Reklamlar

İlk görüşte aşka tutulanların kırabileceği bir acil durum kutucuğu:)) Kırana da gülü alana da ne mutlu:))     Çiçek dalında güzeldir. Önemli olan hatırlanmaktır... Aşk okunu kimin kime atacağı belli olmaz!

House Of Cards 2. Sezon 1. Bölüm Fırtınası

2. sezon 14 Şubat'ta başladı. Şunlardan iki tanesi arkamda olsa sırtım yere gelmez. Etkisinden kurtulunca izlenimlerimi yazacağım.))  İzlemeden okuyanlar bana kızmasın! Francis ve karısı Claire akşam saatlerinde bir parkta koşarlar, kameraya yaklaştıklarında Claire Francis'e dokunur ve bir an durup dinlenirler. Sonra devam ederler. Eve geldiklerinde de her zaman pencere kenarında paylaştıkları sigarayı içmezler, su içerek sağlıklarını korumaya! karar vermişlerdir. İşte 2. sezonu anlatan güzel bir açılış sahnesi. 1. sezon yorulan çift yolculuklarını yarıda bırakmayacaktır. Zoe ise gazeteci arkadaşlarıyla kurduğu ekipte beyaz sarayın foyalarını -daha doğrusu Underwood'un- açığa çıkarmaya uğraşmaktadır. Zoe erkek arkadaşıyla olan ilişkisinde güvensizlik yaşar, çünkü Francis ile yaşadığı sorunlu durumları atlatamamıştır. Amacı gerçeği öğrenmektir, Peter Russo'yu kim öldürdü. Ekip adım adım gerçeğe doğru giderken Francis müthiş hamlesini yapacaktır. Claire...

Kabak Kereviz Mutlu Bireyleriz:)) 14 Şubat

Amaç kafiyeli bir şeyler yakalamaksa başlıkta başarıya ulaştığımı görebiliyorum. Bu güzel yağmurlu cumartesi gününü Üsküdar'da çalışarak geçirdiğimden içim rahat. Ancak 3 saatlik çalışmamdan bir verim alamadığım içinse durumum berbat. Sevgilimle Metro'ya gidip toptancı malzemeleri alınca mutlu oluyoruz. Özellikle kasa portakalı kucakladığında gözlerindeki neşe beni çoook mesud etti. Benim mutluluğum da 19 lt. suyu 4,50 Lira'ya almaktı. Private label olayı işteee. 14 Şubat bize 14 Kubat olmadı. Ama göz göre göre de kutlamadık. Düşünceli sevgilim beni Eataly'ye götürdü. Güzel bir yemek yedik. Yeni bir yer keşfettiğimiz için sevindik. Yarın kırmızı kabağı değerlendirme günü. Yani insan 1.5 kg kırmızı kabak alınca akşama tatlısını yapmak için harekete geçiyor. Üstüne şeker ekilen minik kırmızı kabak parçaları beklerken kalanlar dolapta soğuyor. Mücver kırmızı kabakla yapılır, yemeyen ölürrr. Yeni aldığımız doğrayıcı işe yarayacak. Yeni hafta uğur getirecek...

Orson Welles "Journey Into Fear" ile İstanbul'da... (1943)

Polisiye, gizem ve dram türündeki bu film 1943 yapımı. Yönetmeni ise Orson Welles ve Norman Foster.  Kara filmin popüler olduğu yıllarda kabına sığmayan usta yönetmen/oyuncu Orson Welles, film setini İstanbul'a taşımış.)) "Korkuya Yolculuk"; iş için kısa bir süreliğine İstanbul'a gelen mühendis Howard'ın Naziler tarafından öldürülmek istenmesini konu alıyor.  Howard, Kopeikin'in zoruyla gittiği bir bar/kabarede sihirbazın gösterisine katılır ve yer değiştirdiği sırada sihirbaz Banat tarafından öldürülür. Asıl hedef kendisidir ancak yanlışlıkla hayatta kalmıştır! Türk polisi Hakkı, (Orson Welles) onu Karadeniz'den geçecek olan bir gemiyle Gürcistan'a gönderir. Howard için plan yapılmıştır karısıyla orada buluşacak sağ-salim ülkesine geri dönecektir.  Gemide Josette (barda tanıştığı dansçı) ile karşılaşır ve aralarında kısa süreli samimiyet başlar. Howard, gemide can düşmanları olan Banat ve Müller'in olduğunu öğrenince ne yapacağını...

La Grande Bellezza / Muhteşem Güzellik

Seyahat etmek yararlıdır, hayal gücünü geliştirir. Geriye kalan her şey hüsran ve angaryadır. Yolculuğumuz tümüyle hayalîdir. Gücünü buradan almaktadır. Yaşamdan ölüme yol alır. İnsanlar, hayvanlar, şehirler, olaylar birer hayal ürünüdür. Bu bir romandır, yalnızca kurgusal bir hikâyedir. Littré öyle söylüyor ve o hiç yanılmaz. Ayrıca o kadarını herkes yapabilir. Siz sadece gözlerinizi kapayın. O, yaşamın diğer tarafındadır. Louis-Ferdinand Céline “Gecenin Sonuna Yolculuk” Filmin başında müthiş bir doğumgünü partisi var. Herkes deli gibi eğleniyor... Özellikle kadınların ve erkeklerin koreografiyle karşılıklı dans etmesi izleyiciyi yerinden kaldırıp oynatmaya yönelik:)  Neden biz Roma'da böyle bir partiye gitmiyoruz diye kendi kendimize uzun bir süre soruyoruz. Doğumgünü çocuğu ise; Jep. Gazeteci-yazar, Roma gece hayatının temel taşlarından biri... Jep ilk romanının üstünden uzun yıllar geçmesine rağmen ikincisini yazamamasının sıkıntısını çekiyor. Asl...

Stuart Hall (3 February 1932 – 10 February 2014)

                                                        The Stuart Hall Project

Zombilerden korunmak için

Twitter-Facebook-Skype-Youtube Eskiden Olsaydı...

Sakatat Reklamında +18 ve Şahin Kokusuz Sucuk.

Şahin Kokusuz Sucuk Reklamda bir iş kadını sabah kalkıp sucuk yiyiyor ve iş arkadaşlarına rahatsızlık vermiyor.  İstisnasız herkes sucuk yesin diye Şahin oturup düşünüyor. SORU: İş kadınları neden sucuk yemiyor? CEVAP: Koktuğu için. ÖNERİ: O zaman kokusunu yok edelim. DESTEK: Helal olsun iyi fikir. YARATICI: Süper bir reklam canlandı kafamda... Şahin'in sarımsak ve çemen kokusuz sucukları varmış o da inandırıcı gelmedi. Çemen denen şey kokusuyla vardır hele sarımsak... Kimse sarımsak kokmayan insana "Sen sarımsak mı yedin?" demez. Bu da ne demek: Sarımsak kokar. Bazı şeyler kokusuyla bütünleşmiştir. İnsan neden kokusuz sucuk yesin ki? Gün boyu geğirdikçe ağzından gelen kokuyla, sabah yenilen sucuk asla unutulmasın diye. Kokmayan sucuğa sucuk demem! Bir sitede aşağıdaki sakatat reklamını gördüm. "Sofralarda Hacıdan Lezzeti" diye sloganı okuyunca alttaki ürünü direk sofrada düşündüm ve kalakaldım. Kimki Duk'un son filmi geldi a...

The Grand Budapest Hotel

İzlemeden sardığım bir film oldu!

Metroda karşılaşan bir yaşlıyla gencin yaşanmamış sohbeti...

DAIQING TANA - ONGMANIBAMAI müziği eşliğinde okunması önerilir. Metro geldi, hemen kapılar açılınca içeri girdim. İlk sağdaki boş yere oturdum. Tam tren hareket edecekti diğer vagondan yavaş yavaş bir adam geldi. 80 yaşına yakındı, saçları bembeyaz elleri ve yüzü kırış kırıştı. Biraz yürüdü önümden geçti gitti. Bekledim başka biri yer versin diye. Kimse ayağa kalkmadı. Hafifçe omuzuna dokundum. Gülümseyerek teşekkür etti ve yerime oturdu. İçimden onunda sohbet etmeye başladım. YAŞLI: Ne kadar gençsin. GENÇ: Sandığınız kadar değil, yolun yarısına yaklaşıyorum. Y: Belki oradan başlanır. G: Anlamadım? Y: Anlamayacak kadar gençsin. G: Sıra kimde bilinmez... Y: Güzel yaşıyor musun? G: Elimden geldiğince... Y: Yaşamak derken, yemek, içmek, sevişmek, gezmek, zengin olmak, iş sahibi olmaktan bahsetmiyorum. G: Hayallerimi gerçekleştirip gerçekleştirmediğimden mi bahsediyorsunuz? Y: İçinde o kıpırdayan mutluluk var mı? G: Bilemiyorum... Ama hayallerim daha gerçek...

Sevgililer Gününe Özel Whitman's Chocolate Reklamları (1950)

Amerika'nın Gürbüz Çocukları İçin Reklamlar

"Gürbüz Çocuk" Yetiştirmek İsteyen Annelere Özel Reklamlar

12 Dakikalık Cesaret!

"12 YILLIK ESARET"  Filminin adını duyan ancak onu izlemeyen bir beyaz yakalı arkadaş sıradışı bir pazartesi günü yaşamadı... Her zamanki gibi haftanın ilk günü diye sevinmeyerek işe gitti. Topuklu ayakkabıları yerine botlarını giymişti. Hava buzzzdu. Şirketin önündeki pastaneden poğaçasını aldı. İşe tam 2 dakika geç kalmıştı. Kapıdan içeri girdiğinde ondan üst pozisyonda olanlar çenelerini yukarı dikmişlerdi, ona bakmıyorlardı. Alt kademedekilerin ise ağzının suyu akıyordu. Çünkü havalı kız pazartesi günü işe geç kalmıştı. Çenelerinden akan suyu silenler ellerindeki kozu münasip bir yerlerine -sonra kullanılmak üzere- koydular. Masasına oturdu, çay almak için geç kalmıştı ancak bir cesaret gitti bardağını doldurdu. Hamur hamur poğaçayı midesine üç lokmada indirdi, doymamıştı ama rejimdeydi. Her pazartesi başlayamayan rejimlerdendi. KAYIŞ KOPAR Müdürü odasına çağırdı,  maillerine neden 5 dakika içinde cevap vermediğini sordu. Haftasonu "Acillll" yazı...

Philip Seymour Hoffman

"Happiness" filminde oyunculuğuna bayıldığım adam gitti... "The Master", "Capote", "Cold Mountain", "25th Hour", "Almost Famous", "Magnolia", "Patch Adams", "The Big Lebowski" izlediğim diğer iyi fimleridir.

Katil Karga Mı?

Şişman, uzun boylu, kocaman göbekli esmer adam terasında sık sık mangal yapıyordu. Beş katlı binanın en üst katında kimsecikleri rahatsız etmeden yaşayan bu adam, üç bekar arkadaşını Cumartesi akşamı içmeye çağırdı. Aylardan Hazirandı... Yaz daha tam gelmemişti efil efil serin rüzgar esiyordu. Hepsi işten, kadınlardan, gelecek planlarından bahsediyorlardı. Araya mangalda pişen etlerin lezzetleri hakkındaki yorumlar da giriyordu. Bir tanesi tutturmuştu 'patlıcan kebabı' diye. Büyük, kalın şişlere bir patlıcan bir kıyma topağı sırayla dizildi. Dört tane patlıcan kebabı mangalın üstüne atıldı, etrafa yayılan tütsülenmiş koku hepsini büyüledi. Arkadaşlar yedi, içti, dertleşti ve rahatladı. Aniden birkaç damla yağmur düştü gökyüzünden... Sonra bardaktan boşanırcasına... Hemen içeri kaçıştılar, mangal pıs diye söndü... Yağmurun, sefalarının son dakikalarında yağmış olmasına sevindiler. Ertesi sabah sokağın sonunda tek katlı evde yaşayan kılkuyruk, bastıbacak, takıntılı...