Ana içeriğe atla

13. İstanbul Bienali- Balık-Kemer Kadayıf-Şöbiyet

Sabah sevgilimle Göktürk'e gitmek üzere evden çıktık. Yarım saat sonra dayısının kapısındaydık.
Karnımız açtı ve kahvaltı yapacaktık. Ancak evde kimse yoktu. Çünkü yanlış yerdeydik. Dayı Büyükçekmece'deydi.
Biz de motorla oralara gitmek azap oluyor diyerek başka bir zamana öteledik.
Sahilde-Rumeli Hisarı- kahvaltımızı yaptık. Gayet güzeldi, geçen senede Kale'de bir kahvaltı etmişliğimiz var.
Bir de ne görelim kara bulutlar tepemizde. Ay hemen kaçalım dedik ve soluğu Bebek Şenliği'nde aldık.
Üstü açık avm olmuş orası. Herkes ürününü getirmiş satıyor ancak tek tip. Öğle saatlarinde orada olmamıza rağmen tıklık tıklım kalabalıktı. Bir tur attık. Hemen oradan uzaklaştık.
Sonraki rotamız Bienal oldu. Antrepo 3 yani İstanbul Modern'in bahçesindeki bina.
Hemen gezmeye koyulduk bizi tuğladan örülmüş harçsız bir duvar karşıladı. Herşey ok. Derzler şaşırmış ancak bir bölgede tümsek var. Meğer altına bir kitap koymuşlar. Aaa dedik çook yaratıcı hemen önünde fotoğraf çektirdik.
İlerledik karşımıza bir kız çıktı hem oynuyor hem duvara bir şeyler yazıyor. Kaçtık...
Ancak video bölümlerinde pek yaratıcı işler yok gibiydi. Zaten havalandırma sorunu vardı. İçerisi çok sıcak ve oksijensizdi. Hemen hemen hiç birine giremedik.
Bir sonraki bienal mekanı olan Galata Özel Rum İlköğretim Okulu'na gittik.
Sevgilim yorulmaya başlamıştı. AZ SABRET diyerek tuttum ellerinden çektim kendime doğru.
Oradaki video odaları 60 derece idi kafamı uzattığımda neredeyse eriyordum.
Teras ferahtı, bir grup turist, yabancı oturmuş konuşuyorlardı. En güzel yerleri buluyor namussuzlar!
Pili biten sevgilimle Karaköy'de birer kahve içtik ve hemen balık alıp Sevgi arkadaşımızın evinin yolunu tuttuk.
Bir güzel pişirdik yedik içtik.
Arkadaşlık ne güzel.
Üstüne de Güllüoğlu'ndan aldığımız kadayıf ve şöbiyeti yedik.
Tatlı yedik tatlı konuştuk.
Bu güzel günler bizimle olsun aminooooo.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Allacciate Le Cinture - Kemerlerinizi Bağlayın

Yönetmen Ferzan Özpetek'in son filmi "Kemerlerinizi Bağlayın" dün Türkiye'de vizyona girdi. Bu havada Ferzan filmi iyi gider diyerek arkadaşlarla bilet aldık. Koltuklarımıza kurulduktan sonra yağmurun sesiyle açılış sekansı başladı. Hareketli kamera şiddetle yağan sağnağı adeta bize yaşattı. Otobüs durağına varınca da bir tilt ile filmin başrol oyuncularıyla tanışmış olduk hemde bir ırkçı kavga sebebiyle. Güzel Elena, bir barda garson olarak çalışmaktadır, en yakın arkadaşı ise gay Fabio'dur. Fabio ise Silvia ile oturmaktadır. Akşamları eve gelmemesiyle bir sevgili edindiği anlaşılan Silvia, çareyi arkadaşlarıyla Antonio'yu tanıştırmakta bulur. Tamirci olan kaba davranışlı Antonio, Silvia'nın arkadaşları tarafından sevilmez. "Zıt kutuplar birbirini çeker" Antonio ve Elena birbirine aşık olur. Ancak Elena'nın iki senelik bir ilişkisi vardır ve maalesef! o da Silvia'ya aşıktır.  Bara gelen Antonio bir bardak birayı fondip yaptıkta...

Terminus'da Ne Var? "The Walking Dead"

Kim ölür kim kalır meselesi... İzlemeden okumayalım lüften. 4. Sezon 8. bölümün sonunda herkes hapishaneden dışarı savrulmuştu. Gözü dönmüş vali gidip bir kampı kendine göre düzenlemiş, görünürde bir aile bile kurmuştu. Ancak bu hayat onun için yeterli değildi. Kendi kendine hapishanedekileri (yani Rickleri) düşman edinmişti ve intikam almalıydı. Kamptakileri doldurup hapishaneye sürdü. Ve Hershel'in kafası gövdesinden ayrıldı... Sapkın vali bunu Michonne'nin kılıcıyla yaptı. Sonrasında karşılıklı bir saldırmaca sürdü. Otobüsle hapishaneden ayrılanlar ve bir sağa bir sola savrulanlar oldu. Ne hikmettir ki ilerleyen bölümlerde otobüsün en güvensiz yer olduğu anlaşıldı. 8. bölüm sonrasında "The Walking Dead" fanatikleri merakla bekledi. Kim nereye gitti, nasıl buluşacaklar? Rick ve Carl, Judith'i kaybetti ve bunu uzun bir süre üstlerinden atamadılar. Ağır yaralı olan Rick'i oğlu Carl gözetti. Bu süreçte babasıyla bazen monolog bazen de dial...

Bulantı-Zeki Demirkubuz

"Var olmaktan başka hiçbir şey yok" Film, Jean-Paul Sartre'ın "Bulantı" isimli kitabı akla getiriyor... Filmdeki Ahmet  varoluşundan pişman mıdır bilinmez ancak nevrotik bir kaçış sürecinde olduğu kesindir. Karısını ve oğlunu uzaklara uğurlar. Gözü yaşlı eşi "Biz seni darlamışız" diye serzenişte bulunur giderken... Ahmet'in umurunda değildir. Çünkü onlar gidince de darlanmaya devam eder.  Karısı ve oğlu kaza geçirip öldüğünde Ahmet bir kadınla evde sevişmektedir. Telefonu defalarca çalar ve açmak istemez. Hatta sabahları evi toplamaya gelen kadın ona polisin aradığını söylese de durum değişmez. Ahmet sürekli bir kaçış içindedir. Gerçeği öğrenince onun acısına bile uzak kalırız. O yatak odasındayken kamera koridordadır ve film biraz daha uzak bir tarihle devam eder.  Ahmet yine eski Ahmet'tir. Sevgilisi ile daha rahat görüşecek diye düşünürüz ancak onun aramalarına cevap bile vermez. Çünkü ayrılmak istediğini yüzüne söyleyecek cesareti...