Ana içeriğe atla

Beyaz Yakanın İzmir Sevdası

Ezberledik, ağız birliği yapıyoruz.

-İstanbul bitti artık İzmir daha iyi...
-İstanbul çok kapalı, İzmir daha modern,
-İzmir'de oksijen var, İstanbul'da nefes alınmıyor.
-İstanbul'da tıkılıp kalıyorsun, İzmir'de Çeşme yarım saat!
-İzmir daha aydın daha açık.
-İstanbul'da trafik var, İzmir'de işten çıkınca en fazla yarım saate evdesin!

Son zamanlarda hem arkadaşlarımın hem de kafelerde yan masada konuşanların dedikleri aynı... İzmir'e taşınmak lazım.
Birkaç arkadaşımız gitti. Bir süre sonra onları görmeye gittik, hayatlarından bezmişlerdi. İzmir aradıkları gibi değildi. Bence İstanbul'dan sonra İzmir'e gitmek zaten attan inip eşeğe binmek gibi bir şeydi. İzmir'i aşağılamıyorum ancak 18 yaşımda taşındığım büyükşehrin hala gelişememesi beni üzüyor. Evimin karşısında toplanmayan çöpler, sokaklardaki kağıtlar ve tozlar... Ancak gazetedeki köşe yazarlarına şikayet ederek toplattığımız sokak çöpleri vardı. Hala varlar.
Yıllar önce metro yapılmaya başlandı. Üçyol-Üçkuyular arası senelerce bitmedi. Neden? Diğer parti mi engel oluyordu yeri kazmayın diye? Peki 2002'den önce neden İzmir gelişmemişti hep küçük köy kalmıştı da İstanbul gelişmişti?
Üçyol metrosu çıkışındaki asansör tam 3 senedir bozuk sinyal veriyor "Bip-bip" ötüyor. Kimse görevlilere bildirmedi mi? Görevli gerekeni yapmadı mı? Belediyecilik diye bir şeyin olduğunu pek göremedim. İzmir kart alıp diğer gittiğimde onu ya kullanamadım ya da başka kart almak zorunda kaldım. Ayrıca her seferinde biraz daha zamlandı. Aktarma problemini hiç hesaba katmıyorum.
İstanbul'a ilk geldiğimde kapısı açık otobüslerden "Abla nereye?" diye soran bilet kesiciler vardı. Önce irkilmiştim ama sonra hoşuma gitti. İzmir'deki gibi durakta kapıyı kapatıp basıp gitmiyordu dialogsuz şoförler. Neticede buranın şoförü de iç göçle gelmişti. Ama bir metropole ayak uydurabiliyordu. 
İzmir İstanbul'dan daha modern. Tabi mahallesine, semtine bağlı. Alsancak'ta herkes bira ve çiğdem yiyor sahilde. Modern bir durum. Kahverengi denize bakarak oturuyorlar. Çiğdem kabuklarından çimenler görünmüyor. Yine de modern olunuyor. Üsküdar'da Cuma günleri evimin önünde pazar kurulurdu. Cumartesi sabahı dışarı çıkınca bir tane meyve ya da sebze atığı görmezdim. Kokusunu bile duymadım.
Çeşme yarım saat. İstanbul'un çevresindeki turizm şehirleri de var tabi oraya ulaşmak yazın çok zor. İzmir-Çeşme arası da öyle... Pazar akşamüstü erken çıkardık İzmir otobanında kalmayalım diye. 15 sene önce de böyle yapardık...Şimdi o kadar göç aldı ki o yolun trafiğini düşünemiyorum. Ayrıca yaz boyu denize girmeyen arkadaşların Çeşme'ye her hafta sonu gidip yüzeceğini de pek aklım almıyor.
En son Alsancak-Üçyol arası saat 4'de yolculuk yaptım. Trafik akmıyordu. Köprü trafiği İzmir'e de gelmişti. Yine de İzmir'e gidiyorlardı. Deniz kıyısından dönüp İzmir'e bakınca çarpık kentleşme ve 
gecekondu görüyordum ama bana İzmir'i övenler yeşillik görüyordu. Oysa boğazdan İstanbul'a bakınca baya ağaç sayabiliyorum.
İzmir fiyatları da artık İstanbul kadar. Çünkü buradan oraya gidenler tüketime başladı bile!
İzmir'deki kültür sanat yokluğunu hiç hesaba katmıyorum. AKM kapandıktan sonra son 6-7 senedir İstanbul'da o yokluğu ben de çekiyorum.
İstanbul yaşamını kaldıramıyor olabilirsiniz ancak kaçacağınız yerin İzmir olması ne denli doğru tartışılır... Belki daha küçük daha güzel bir şehre gidip daha mutlu olabilirsiniz. İzmir'in İstanbul kadar güçlü olduğunu sanmıyorum bu kadar nüfusu kaldıramaz. O yüzden karar vermeden önce iyi düşünmek lazım. Belki Çeşme'de iş bulmak daha iyi olabilir. Her hafta sonu git-gel yapılmamış olur. 
Çeşme ve Sakız Adası'nı hiç karşılaştırmıyorum. Kesinlikle Yunan Adaları tatil için daha iyi bir yer. Vizesi olana:)) Vizyonu olana:))

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Allacciate Le Cinture - Kemerlerinizi Bağlayın

Yönetmen Ferzan Özpetek'in son filmi "Kemerlerinizi Bağlayın" dün Türkiye'de vizyona girdi. Bu havada Ferzan filmi iyi gider diyerek arkadaşlarla bilet aldık. Koltuklarımıza kurulduktan sonra yağmurun sesiyle açılış sekansı başladı. Hareketli kamera şiddetle yağan sağnağı adeta bize yaşattı. Otobüs durağına varınca da bir tilt ile filmin başrol oyuncularıyla tanışmış olduk hemde bir ırkçı kavga sebebiyle. Güzel Elena, bir barda garson olarak çalışmaktadır, en yakın arkadaşı ise gay Fabio'dur. Fabio ise Silvia ile oturmaktadır. Akşamları eve gelmemesiyle bir sevgili edindiği anlaşılan Silvia, çareyi arkadaşlarıyla Antonio'yu tanıştırmakta bulur. Tamirci olan kaba davranışlı Antonio, Silvia'nın arkadaşları tarafından sevilmez. "Zıt kutuplar birbirini çeker" Antonio ve Elena birbirine aşık olur. Ancak Elena'nın iki senelik bir ilişkisi vardır ve maalesef! o da Silvia'ya aşıktır.  Bara gelen Antonio bir bardak birayı fondip yaptıkta...

Terminus'da Ne Var? "The Walking Dead"

Kim ölür kim kalır meselesi... İzlemeden okumayalım lüften. 4. Sezon 8. bölümün sonunda herkes hapishaneden dışarı savrulmuştu. Gözü dönmüş vali gidip bir kampı kendine göre düzenlemiş, görünürde bir aile bile kurmuştu. Ancak bu hayat onun için yeterli değildi. Kendi kendine hapishanedekileri (yani Rickleri) düşman edinmişti ve intikam almalıydı. Kamptakileri doldurup hapishaneye sürdü. Ve Hershel'in kafası gövdesinden ayrıldı... Sapkın vali bunu Michonne'nin kılıcıyla yaptı. Sonrasında karşılıklı bir saldırmaca sürdü. Otobüsle hapishaneden ayrılanlar ve bir sağa bir sola savrulanlar oldu. Ne hikmettir ki ilerleyen bölümlerde otobüsün en güvensiz yer olduğu anlaşıldı. 8. bölüm sonrasında "The Walking Dead" fanatikleri merakla bekledi. Kim nereye gitti, nasıl buluşacaklar? Rick ve Carl, Judith'i kaybetti ve bunu uzun bir süre üstlerinden atamadılar. Ağır yaralı olan Rick'i oğlu Carl gözetti. Bu süreçte babasıyla bazen monolog bazen de dial...

Bulantı-Zeki Demirkubuz

"Var olmaktan başka hiçbir şey yok" Film, Jean-Paul Sartre'ın "Bulantı" isimli kitabı akla getiriyor... Filmdeki Ahmet  varoluşundan pişman mıdır bilinmez ancak nevrotik bir kaçış sürecinde olduğu kesindir. Karısını ve oğlunu uzaklara uğurlar. Gözü yaşlı eşi "Biz seni darlamışız" diye serzenişte bulunur giderken... Ahmet'in umurunda değildir. Çünkü onlar gidince de darlanmaya devam eder.  Karısı ve oğlu kaza geçirip öldüğünde Ahmet bir kadınla evde sevişmektedir. Telefonu defalarca çalar ve açmak istemez. Hatta sabahları evi toplamaya gelen kadın ona polisin aradığını söylese de durum değişmez. Ahmet sürekli bir kaçış içindedir. Gerçeği öğrenince onun acısına bile uzak kalırız. O yatak odasındayken kamera koridordadır ve film biraz daha uzak bir tarihle devam eder.  Ahmet yine eski Ahmet'tir. Sevgilisi ile daha rahat görüşecek diye düşünürüz ancak onun aramalarına cevap bile vermez. Çünkü ayrılmak istediğini yüzüne söyleyecek cesareti...