28 Aralık 2014 Pazar

The Water Diviner-Russell Crowe


Russel Crowe'un hem yazıp hem yönettiği, hem de başrolünde oynadığı "The Water Diviner" Türkiye'de erkenden vizyona girdi. Amerika'da ve Avustralya'da Mart ayında vizyona gireceği söyleniyor. Çanakkale Savaşı'nın tarihine denk geleceği için. Ama Russell bir nabız yoklaması yapıyor sanırım. 
Anzak çocukları savaşmak için geldiği Gelibolu'da büyük bir bozguna uğradılar. Geliş sebepleri filmde de sorgulanıyor. Ortalama 25 bin anzak şehit oldu. Çanakkale'de şehitliklere gidenler bilirler. Acı dolu mezar taşı yazıları, insanı o savaş anına götürüyor ve gözlerini dolduruyor. 

Avustralyalı çiftçi bir adam olan Conner aynı zamanda su kaynaklarını da bulabilmektedir. Yani kuyuları tespit eder ve su çıkarır. Ancak bu gücünü oğullarını korumak için kullanamamıştır. 3 evladını da sorgusuz sualsiz Çanakkale Savaşı'na göndermiştir. Öldü haberleri gelmesine rağmen cenazeleri gelmez. Günden güne kahrolan anneleri de kendini suya bırakıverir. Hayattaki tek varlığını karısını da kaybeden Conner bir söz verir. Oğullarını bulacaktır.
Uzun bir yolculuk sonucunda İstanbul'a varır ve Ayşe'nin çalıştığı otele yerleşir. Ayşe'nin oğlunun hınzırca oyunu sayesinde aşkı ve umudu burada bulur.

Çıktığı bu yolculukta en büyük destekçisi Hasan ve yaveri Cemal olacaktır. (Yılmaz Erdoğan ve Cem Yılmaz'ın da oynadığı bu filmi bakanlığımız da destek vermiştir.) Geçen sene ülkemize gelen ecnebi aktör Russell fizibilite araştırması yapmıştır. Devlete sormuştur, "ülkenize film yapsam nerden destek alırım (tabi bizden),  kimi oynatsam herkesler filme gider (akil insan Yılmaz Erdoğan ve kankası Cem Yılmaz), ve Russell'ı kara geçirecek diğer elementler...

Biliyorum pek film eleştirisi gibi olmadı netekim onun için zamanım yok şu an.
Kum fırtınası sahnesi biraz gerçek dışıydı ama temayı anladık.
Hamam sahnesinde ciddi şeyler konuşuluyordu ama biz güldük çünkü mekan yanlış seçilmiştir.
Yılmaz Erdoğan'ın İngilizcesi gayet anlaşılırdı.
Yunan askerleri çok gerçekçiydi.
Russell karizmasıyla ekranı dolduruyordu.
Bakalım Conner oğullarını bulabilecek mi? Sürpriz!
Başı, sonu düzgün bir iş görmek isterseniz, iyi seyirler dileriz.
İyi Yıllarrr!!!

İnsanları Seyreden Güvercin-Roy Andersson


Roy Andersson'un üçlemesinin son filmi "İnsanları Seyreden Güvercin" Cuma günü vizyona girdi.)) 
"You The Living" adlı filmini 2007 senesinde Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde izleme fırsatı bulmuştum. Özellikle çiftin eve girince pencereden el salladığı sahne beni kahkahalara boğmuştu. Bir itirafta bulunacağım; film seyretmekten yorulduğum festival günlerinde "Siz Yaşayanlar"ı izlerken uyuyakalmıştım. Uyandığımda ise film kaldığı yerden devam ediyordu. Şaşkınlığım kısa sürdü çünkü altyazı kaydığı için film biraz geri sarılmıştı. Uyumak yanıma kar kalmıştı.
Başka Sinema kapsamında izlediğim "İnsanları Seyreden Güvercin" yer yer güldürse de insanı uzun bir sorgulama sürecine sokuyor. Son hızda yaşadığımız bu dünyada bir an durup ağır ağır hareket edenleri izlemek ve onlara özenmek...
Eğlence sektöründe çalıştığını söyleyen Sam ve Jonathan,  valizlerindeki şaka ürünlerini satmak için kapı kapı dolaşmaktadır. En çok beğenilenler; kahkaha balonu, tek dişli adam maskesi ev vampir dişlerdir. Ancak satışının yapıldığını izleyici hiç göremeyecekti...
İşleri ilerletmeyi kafaya koyan bu ikili bakalım başarıyı yakalayabilecekler mi?
Sinema başka bir dünyaya gitmektir. İçinde bulunduğumuz ortamdan kopmak için "İnsanları Seyreden Güvercin" bire bir...
Kuzey sineması sevenlere özeldir!



20 Aralık 2014 Cumartesi

Radikal Gazetesi Hala Editör Arıyor!



İnternette tanıştığı kadını annesiyle aldattı diye bir anlatım olmaz Sevgili Radikal. İlkokul mezunlarını 3 kuruşu çalıştırmaktan vazgeç ve kendine okullu  editörler al!!!




19 Aralık 2014 Cuma

Metrobüs, Otobüs, Vapur Derken...

Gün ola harman ola derler...
Metrobüs anıları asla bitmez ve orada yaşananlar...
Geçen gün otobüs döven adama denk geldim.
Bindiğim otobüsü yumrukladı biri, "eyvah herif otobüsü koşturuyor" dedim içimden.
Arkada oturan kadınlar "ay manyak adam" dediler. Meğer arabalıymış takıldı peşimize.
Biz de kaçtık! Yani gittik son durağa doğru, tek ben kaldım ama gerildim. Ya herif gelir şoför amcayı sıkıştırırsa dedim. Bari yanında durayım engel olurum, bağırırım falan.
O değilmiş başka araçmış, indim, evime gittim.
Bugün kızın biri mini etek giymiş yanındaki adam sürekli onu kesmiş. Biz kız inerken bağrışmalardan anladık. "Gözleriyle yedi beni" anlamında bir şeyler söledi kız indi araçtan. Adam kendini savunuyordu "bödöoodöbuuu" dedi anlamadık.
Bu araçtan da indim.
Toplu taşıma  başa bela!

18 Aralık 2014 Perşembe

"The Hobbit: The Battle of the Five Armies"



"Yüzüklerin Efendisi"ni her sene koşup heyecanla nasıl izlediysek "Hobbitler" de öyleydi bizim için...
Serinin ilk Filmi "Beklenmedik Yolculuk", ikincisi "Smaug'un Çorak Toprakları" ve üçüncüsü "Beş Ordunun Savaşı" kesinlikle görsel bir şölendi.
Bilbo ve cüceler kral Thorin'in peşinde eski Erabor Krallığı'nı geri almak için uzun bir yolculuğa çıktılar. Tam 13 ay süren zorlu bir süreçti....
İkinci filmin sonunda Laketown'a sığınan cücelerden bir kısmı Bilbo ile birlikte Thorin'in peşinden gitmişti. Altınlarla dolu kalenin içinde mışıl mışıl uyuyan ejderha Smaug uyandırılmıştır. Şehre doğru gelmek üzere havalanan ejderha tüm Laketown halkını korkutur.
Üçüncü filmde ise şehrin üstünde ağzından ateşler saçarak uçmaktadır. Balıkçı Bard, hapsedildiği yerden çıkmak için mücadele eder aynı zamanda çocukları söz konusudur. Ve ejderhayı öldürmesi gerekir.
Tauriel ise Kili'ye aşıktır ve bu sebeple Elfler tarafından dışlanır. Legolas ile birlikte mücadele ederler.
Gandalf ise hapsolduğu yerden Galadriel ve Saruman sayesinde kurtulur. Dostlarına yardım edip etmeyeceği ise tam bir muammadır.
Bilbo ise cebindeki yüzüğü ve kaleden aldığı Arkan Taşı'nı nasıl kullanacağını düşünmektedir. Kral Thorin kafasına tacı taktıktan sonra altın sevdasıyla değişir. Bir anda kendini tüm altınların kralı ilan eder ve büyülenmiştir. Bilbo ise Laketown yıkılınca kaleye doğru gelen halkın onlara savaş açmaması için Arkan Taşı'nı feda etmeye hazırdır.
Elfler ise kendi paylarını almak için büyük bir orduyla gelmişlerdir. Ve kimse anlaşmaya yanaşmamaktadır...
Erabor Krallığı için Thorin ve cüceler, Thorin'in deli bozuk kardeşi ve ordusu, Laketown halkı, Elfler ve en azılı güç olan Azog'un ordusu savaşır. 

Hobbitler günümüz dünyasının beyazperdeye Fantastik film türü olarak yansımasıdır.
İyi ve iyileştirici özelliğe sahip, zorunlu kalmadıkça savaşa girmeyen Elfler,
Hobbitler'in biraz yalancı ve yer yer hırsız olmaları...
Azog'un, Orkları (beyni olmayan güçlü) yerin altında seri üretim gibi çoğaltılmaları, günümüzde iktidarlara sorgusuz boyun eğen eğitimsiz, aydınlanmadan uzak insanları temsil ediyor. Tek bir amaç için yaratılan yaratıklar!
İnsan iyilerin kazanmasını ister ancak bunun için birkaç kişinin ölmesi gerekir.
Filmdeki bir söze göre; "Herkes kendi toprağında yaşarsa tüm dünyaya barış gelecektir."
İyi seyirler.




13 Aralık 2014 Cumartesi

Fakat Müzeyyen Sen Gerçek Misin?


"Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku" filmi Çiğdem Vitrinel'in ikinci uzun metrajı. İlk filmi "Geriye Kalan" ile 48. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde En İyi Yönetmen ödülünü almıştır. 
Fragmanı izlediğimde parasız bir yazarın güçlü bir kadına çarpıldığını gördüm. Bu adam artık neler yazar diye içimden geçirdim. Bir arkadaşım ısrarla "gidelim bu kadın aynı ben" dedi ve vizyona girdiği ilk gün gitmiş olduk. 
Tüm gece yazı yazmaktan ya da yazamamaktan dolayı bitkinlikle uyuyakalan Arif, evinde yaşadığı sevgilisinin afra tafrasıyla uyanır. Eve gelen kadın, cips paketlerini bir hışımla dizer ve cart diye perdeyi açar. Kulakları tırmalayan sesle irkilen adam, kadından ayrılma noktasındadır. Son damla sevgilinin "sen benim arkadaşlarıma tahammül edemiyorsun" diyerek ilişkiyi sorgulamasıdır. Adam ne olacağını bilir ve sertçe kapıyı çarpan kadın onu terkeder.
Yazarlık işinde başarıyı yakalayamayan Arif aşkta da şanssızdır. Taa ki Müzeyyen ile karşılaşana kadar aşkı tatmamıştır.
Yolda büyük bir cazibeyle yürüyen kadını takip eder. Arkadaşının düğününde de Müzeyyen ile tanışır. O sokaktaki kadın Müzeyyen midir? Ya da Müzeyyen gerçek midir?
Otelde geceliği 50 TL'ye kalırken kendini kollarında musmutlu hissettiği Müzeyyen'in evinde bulur. Ancak içinde bir soru işareti büyütmeye başlar "Müzeyyen'in sırrı nedir?" yavaştan da onu kıskanır. Evde bulduğu fotoğraflarla kıskançlığı artar. Arif tam eski aşklarını ona soracakken, Müzeyyen hayatta sevdiği tek kadını babaannesini kaybeder. Ve eski sevgili çıkagelir. Zararsızdır çünkü adam evlenmiş ve yurtdışına yerleşmiştir.
Beklenen olur Müzeyyen aniden gider. "Bitti, sebebi yok". Yazarken "Hiçbir şey sebepsiz yere bitmez" diye Arif'i sorgulayan kadın, sebepsiz bir şekilde çekip gitmiştir. Arif ise sorularına cevap arama sürecine girer.
Erdal Beşikçioğlu'nun ve Sezin Akbaşoğulları'nın performansı sorgu suale gelmez ancak öyküde oturtamadığım karakterler var. Mesela Derya Alabora'nın oynadığı karakter aslında Arif'in arada yattığı bir kadın. Biraz eğreti durmuş, Arif o tarz bir kadınla ne kadar yatar diye sorguladım. Allahtan filmde Güven Kıraç yok diye de dua ettim. Hele Azize Tan'ı görünce bir insanın hırsından korkmak gerektiğini anladım. Editör rolünün hakkını veriyor, oynarken de içindeki o hırsı görebilmeyi bize nasip ediyor. Filmin başında terkedilen Kader karakterinin de gittikçe güzelleşmesi beni sevindirdi.
Filmin dialogları efsane olma yolunda olabilirdi üstüne biraz daha çalışılsaydı. Konu inanılmaz güzel ancak işlenme şeklinde bazı eksiklikler var. Vurucu, akılda kalıcı sahneler yok. Örneğin Müzeyyen'in patronı gizli bir gay bara gidiyor, Arif de arkasından. Adam "Müzeyyen ilk kez beni buraya getirdi, gerçeği göreyim diye" diyor ve yanına bir erkek oturuyor. O zaman o gay de aşka dair bir iki laf etsin bizde çarpılıp kalalım, olayı çözmüş diye. Maalesef bu sahne de yüzeysel kalıyor.
Bu sadelikte bir filmde hele ki kahramanımız bir yazar ise edebi yönü ağır basan dialoglar bekliyor insan...
Son sahnede kitabı basılan Arif her kitabın sonundaki klişe gibi sahile doğru yürüyen kadının arkasından gidiyor ve ona soruyor "Neden beni bırakıp gittin?". Müzeyyen sebebini söylemiyor çünkü o da bilmiyor. Yani küçükken bir trafik kazasında anne babasını kaybetmesi buraya da yansımıyor, neden? Neden Müzeyyen, diye izleyici soruyor!
Fakat Müzeyyen Sen Gerçek Misin?





7 Aralık 2014 Pazar

Wanda Dijital "Nefes Alsın Yeter!"


"Kadına Şiddete Hayır" kampanyaları eskiden beri bana pek samimiyetsiz gelir. Keza bunun için kurulmuş derneklerin bile bundan nemalandığını düşünürüm. Yok "Kadına kalkan eller kırılsın" yok "Kadına şiddet uygulayan erkek değildir" yazıları... Haa bir de mora boyanmış suratlarla ağlak duran ünlülerimiz "kadına şiddete dur demek" için bir olurlar!!! Belki bir vakıftan, belki de devletten ödenek alarak bu işlerle alakası olmayan tipler sırf ünlü görsün, ortamlarda adı duyulsun diye kolları sıvarlar. Sorsan o tiplerde evde kadın döverler. Yıldızlarımızın da "sosyal sorumluluk" adı altında bu tiplere kendini kullandırıp etrafa karşı da ününü arttırırlar. 
Wanda Dijital'in 5 Aralık tarihinde dikkat çekmek için sunduğu görsel üstte... Afişte "Nefes Alsın Yeter" yazıyor, seksi üstsüz bir kadın yatakta yatıyor ancak kafasından vurulduğu için nefes alamıyor. Buraya kadar anladık da biraz ters olmuş. Tüm twitter camiası ajansa yüklenmiş. Bundan sonrası daha bomba, görselin stok fotoğraflardan alındığı ortaya çıkarıldı. Genelde böyle çalışır camia zaten 3-4 dolar verir ya da bir siteye üyeliği vardır oradan aradığı fotoyu alır. Aslında yaratıcı ekip, yatakta bir kadın yatsın üstü çıbıldak olsun diye beyin fırtınası yapmaz. Stajerler sabaha kadar fotoğraf arar, bulunanların üstünden gidilir. Yani fikir üretilmez, daha önce üretilen değerlendirilir. (Ne müşteri ne de halk hazır böyle bir şeye, hazır olsa da yaratıcılık kavramı elimizde yok).
Neyse stoktan çekilen fotoğrafta 3-5 değişiklik yapılmış. Neticede "fotoğraf projesi" yapan alakasız tipler gibi yapmazlar:))) İşi bildikleri için! Göğüs büyütülmüş, popo da kocamanlaşmış, bir iki yazı ve kan eklenmiş hooop sosyal medyaya iş atılmış. İnsanlar kızmış haliyle bir kadın böyle mi tasvir edilir, siz sapık mısınız diye bir sürü yazmışlar da yazmışlar. İnsanlar başörtülü, bol etekli hizmetçi kadın dayak yer sanıyor tabi algıyı değiştirmemişler. Oysa sosyetede de dayak yiyen var! Bu yataktaki kadın hayatta vurulmaz zaten! Ajans bir akepeli edasıyla twitterda onları eleştirenleri hemen bir yetkiliye şikayet edip hesapları kapatmış. Çok üzücü!!! Bu adamlar zaten kızgın ajansı basmaları an meselesi.))Ben olsam korkardım!
Tabii ajans özür yayınlamış "Yanlış anlaşılmalardan dolayı özür diliyor" yaptıkları şeye istinaden değil. Siz salaklar yanlış anladınız, biz sizin yerinize özür dileriz gibi. Başarılı bir politika dili, ama bu twitterda kızanlar okumuş etmişler anlıyorlar amaçlarını, hiçbir şeyi de yemezler. Ajanstaki stresi görmek isterdim bir reklam düşünürken bile yaşamamışlardır eminim.
Asıl sorunuma gelince yapılan bir işin arkasında durup savunamama yeteneksizliğidir. Reklamcıyım diye ortada gezen züppelere işlerini eleştirsen kuyruğunu sıkıştırarak kaçarlar, bi Hulusi var gerçi havlamadan ısıran:))
Ajans adını değiştirsin bende "Panda Dijital" olabilir "Manda" da olsa fena olmaz:))) Anca öyle sıyırtırlar.
Kadına şiddet konusunda ise; sana vurana sende vuracan!




Sanat Koleksiyonu Olan Zengin Bir Adamın Öyküsü-7

  God of Art- Sanat Tanrısı 7. ARTEMİS Sabah uyandıklarında Artemis pek bir şey hatırlamamaktaydı. Yatakta yalnızdı. Aklında tek kalan p...