HERKES KENDİNCE HAKLI
Nuri Bilge Ceylan son filmi “Kış Uykusu” nda kasaba
insanının yalnızlığını ve birbirleriyle olan ilişkilerini gayet doğal bir dille
izleyiciye aktarıyor. Sadece tiyatro sanatçısı olmayı tercih edip dizilerde
oynamayarak “ünlü” olmayan Aydın karakteri filmin başrolünde. Diğer oyuncular
gibi olmadığı kendini tiyatroya adadığı için övünse de kardeşi Necla onu “iyi
bir yere” gelemediği için yermeyi gayet
iyi beceriyor. Hatta biraz daha ağır konuşup ailenin ondan çok fazla şey
beklediğini ama hiç birinin gerçekleşmediğini yüzüne vuruyor. Eşinin
yaptıklarına dayanamayıp boşanarak İstanbul’dan Kapadokya’ya gelen Necla,
aileden kalan butik otelde kardeşiyle birlikte yaşamaya başlıyor. Ancak bu kasabada
hayattan kopuk olmak onu geçmişte attığı adımları sorgulamaya itiyor. Hatta eski
kocasının kahrını çekip ondan sürekli özür dileyerek onu doğru yola
getirebileceğini bile düşünüyor. Çünkü çaresizce kendini mutsuz hissedip başka
bir çıkar yolu var mıydı diye sorgulama sürecini yaşıyor. Gayet tabii kasabada
düşünmek için bolca zaman olur.
Sadece Necla değil kendini ve çevresindekileri sorgulayan. Aydın’ın
genç karısı Nihal ona sahip çıkan kimsesi olmadığı ve ekonomik olarak kocasına
bağımlı olduğu için fazla büyük hayaller kuramıyor. Tek oyalandığı şey yardım
işleri. Sık sık düzenlediği toplantılarda çevre okullardaki bakım ve onarım
çalışmalarına para toplayarak hem vakit geçiriyor hem de vicdanını
rahatlatıyor. (Para yüzünden mecbur kaldığı yaşamdan parayı kullanarak manevi
yönden uzaklaşma çabası). Bazen Aydın karısını gizlice uzaktan izlese de ona
aşık olduğu için ne kendi kaçıp gidebiliyor ne de onu azad ediyor.
Otelde konaklayan motorcu Timur, Aydın’ın aklına bir at
almayı sokuyor. Aydın, uzun araştırmalar sonunda yılkı bir at alma kararını
veriyor. Vahşice doğada gezinen bir beyaz at alıyor. Ancak onu sakladığı
mağarada uzun süre tutamayıp –belki de kendi tutsaklığını düşünerek- atı
serbest bırakıyor. Giden atın arkasından bakan Aydın, içten içe ’seni ben
özgürleştirdim’ diye düşünürken motoruna binip ‘rüzgar nereye götürürse’
manifestosuyla yaşayan özgür Timur’un arkasından ise gıpta ile bakıyor.
Aydın’ın eski dostu Suavi de yalnızlardan biri. Eşini
kaybetmiş, kızı ise bir yabancıyla evlenip Londra’ya yerleşmiş. Tek sosyalliği bekar
öğretmen Levent ile haftasonları içip sabahları ava çıkmak. Kardeşi Necla ve
karısı Nihal ile yaşadığı tartışmalar sonunca İstanbul’a gidiyorum diye
istasyona giden Aydın, ani bir kararla kendini Suavi’nin evine atıyor. Ve sarhoş
oluyor. Karısına yakın olduğu için kıskandığı Levent ile yaşadığı tartışma
sonucunda şiddetle kusup içini boşaltmış oluyor. Sabahında ise bir tavşanı
vurup eve övünçle getiriyor. Camda gördüğü karısının yüzüne söyleyemediği
şeyleri ona bakarak içinden söylüyor. Kardeşi Necla’nın Aydın’ı tirat atmakla
suçladığı sahne geliyor izleyicinin aklına.
Yerel bir gazetede köşe yazıları yazarak oyalanan Aydın,
asla yazamayacağı “Türk Tiyatro Tarihi” kitabıyla da övünmeye devam ediyor. En çok
ilgi toplayan imamlar nasıl önder olmalı konusuyla yazdığı köşe yazısı oluyor. Uzun
zamandır kiracısı olduğunu bile bilmediği imam Hamdi, kardeşi İsmail ve
ailesiyle Aydın’ın babadan kalma evinde yaşıyor.
Hidayet ile yolda giderken araca taş atarak camı patlatan küçük çocuğun da
kiracısının yeğeni olduğunu öğrenince şaşırıyor. Nedeni ise gurur. Çocuğu yakalayıp
eve götürdüklerinde ise kira ödeyemeyen kiracılarla araları iyice geriliyor. Hapisten
yeni çıkan İsmail, oğlunu tokatlayıp camı kırınca kanayan ellerini gösterip
arabanın kırılan camının bedelinin ödendiğini ima ediyor. Ortalığı sakinleştirmeye
çalışan imam Hamdi ise ev sahibi gidince arkalarından okkalı bir küfür
sallıyor.
Kendini affettirmek için ev sahibini sık sık ziyaret eden imam Hamdi aslında Aydın'a rahatsızlık veriyor. Pişkin tavrı, kokan ayakları, fakirlikten şehirden yürüyerek gelmesi, zorla yeğenini el öptürmeye getirmesi hatta fakir olması. Bu sebeple yıllardır farkedemediği insanları görüp onlar hakkında yazmaya ve düşünmeye başlıyor ve bunu da böbürlenerek yapıyor. Aydın, okuyarak öğrenmiş, ezberleyerek konuşmuş hayatı boyunca. Bu sebeple ne ileri gidebiliyor ne de geri.
“Kaderine katlan inancını yitirme”
Kocasının evden uzaklaşmasını fırsat bilen Nihal onun okul için bağışladığı parayı alıp kiracılarının evine gidiyor. İmam Hamdi ile konuşurken gelen kardeşi İsmail ise parayı sayıyor. Oğlunun kırılan gururu daha önemli basıyor ve yanan ateşe fırlattığı bir tomar paraya bakarak ağlayan Nihal bu fakir adamın gözünde iyice küçülüyor.
Varolan durumdan rahatsız olunuyor ancak kimse değiştirmek için bir şey yapmıyor. Aslında hepsi karşısındakinin değişmesini bekliyor imkansız olduğunu bile bile.
Kendini affettirmek için ev sahibini sık sık ziyaret eden imam Hamdi aslında Aydın'a rahatsızlık veriyor. Pişkin tavrı, kokan ayakları, fakirlikten şehirden yürüyerek gelmesi, zorla yeğenini el öptürmeye getirmesi hatta fakir olması. Bu sebeple yıllardır farkedemediği insanları görüp onlar hakkında yazmaya ve düşünmeye başlıyor ve bunu da böbürlenerek yapıyor. Aydın, okuyarak öğrenmiş, ezberleyerek konuşmuş hayatı boyunca. Bu sebeple ne ileri gidebiliyor ne de geri.
“Kaderine katlan inancını yitirme”
Kocasının evden uzaklaşmasını fırsat bilen Nihal onun okul için bağışladığı parayı alıp kiracılarının evine gidiyor. İmam Hamdi ile konuşurken gelen kardeşi İsmail ise parayı sayıyor. Oğlunun kırılan gururu daha önemli basıyor ve yanan ateşe fırlattığı bir tomar paraya bakarak ağlayan Nihal bu fakir adamın gözünde iyice küçülüyor.
Varolan durumdan rahatsız olunuyor ancak kimse değiştirmek için bir şey yapmıyor. Aslında hepsi karşısındakinin değişmesini bekliyor imkansız olduğunu bile bile.
Herkes konuşmaya başlayınca kendince haklı. İzleyici her
karaktere hak verebiliyor. Oysa ki hepsinin iki tane yüzü var. Esinlenilen
Çehov öyküleri gibi “Kaderine katlan inancını yitirme”!
Üç saati aşan Altın Palmiye en iyi film ödülü kazanan “Kış
Uykusu” anlatıp bitirilemeyecek bir film. Üstüne uzun süre tartışılabilir. En iyisi
filmi izlemek doğru zamanda ve doğru havada!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder