Ana içeriğe atla

The Butler


Cecil 1920 yıllarında bir çiftlikte anne ve babasıyla çalışmaktadır. O yıllarda zenciler köle sınıfını oluştururdu. Beyazlar zencilere istedikleri gibi davranır hatta öldürebilirdi. Cecil'in annesi bir beyaz tarafından tecavüze uğrar, babası buna karşı çıkmaz. Cecil ise bunun nedenini sorunca babası bir an kendine hakim olamayıp sadece "Hey!" diye beyaz adama seslenir ve alnının ortasından acımasızca vurulur. Allahtan beyaz adamın annesi vicdanlıdır! Cecil'i ev hizmetçisi olarak alır ve onu yetiştirir.
Aklını yitiren annesini geride bırakıp kendine hayat bulmak için yola çıkan Cecil, bir otelde iş bulur. İşin püf noktalarını öğrenir ve uygular. Bu da onu başarıya götürür. Cecil aile kurmuştur ve Beyaz Saray'da çalışması için teklif almıştır.
Yıllarca kusursuzca işini yapar. Görev süresi boyunca tam sekiz başkan değiştirir ve hepsiyle gönülden ama mesafeli bir ilişki kurar. Filmde Cecil'in hayatı anlatılırken göreve gelen başkanların dönemleri de gayet iyi bir şekilde filme aktarılmış. 
Zencilerin haklarını alma konusunda başkanların bazı yasalar çıkarmaları sanki Cecil'in etkisiyle olmuştur. Martin Luther King de bir sahnede Cecil'in direnişçi oğluna bunu söyler. Louis babasından utananırken onunla gurur duymaya başlar. 
Cecil yoğun çalışma saatlerinden dolayı eşine ve ailesine vakit ayıramaz. Hatta bir ara karısı Gloria başka bir adamla birlikte olup olmama konusunu düşünse de kocasına olan sadakatinden dolayı yanlış bir şey yapmaz. Sabırla onunla zaman geçirmek için bekler.
Diğer oğulları Charlie ise Vietnam savaşına canlı gider ve cenazesi eve döner. Bu talihsiz olayla yıkılan aile Louis'i zaten asi tavrından dolayı gözden çıkarmıştır. Yalnız bir çift olarak ayakta kalmaya çalışırlar.
Cecil oğlunun özgürlük direnişçisi olmasını yıllarca onaylamaz. Haklı olarak hizmetçilik yaparak aileyi geçindirdiği için saygı görmek ister. Ancak istediği gibi olmaz. Cecil de bir yandan Beyaz Saray'da ufaktan düzeni değiştirmeye başlar. Beyazlarla aynı ücreti alıp, kademe atlayabilen zenciler onun eseridir.
Her zenci kendi çapında ırkçılıkla mücadele etmiştir. Hele ki Beyaz Saray'a Obama'nın girmesi Cecil'in ailesinde bayram sevinci yaşanmasına sebep olmuştur.
İyi seyirler.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Allacciate Le Cinture - Kemerlerinizi Bağlayın

Yönetmen Ferzan Özpetek'in son filmi "Kemerlerinizi Bağlayın" dün Türkiye'de vizyona girdi. Bu havada Ferzan filmi iyi gider diyerek arkadaşlarla bilet aldık. Koltuklarımıza kurulduktan sonra yağmurun sesiyle açılış sekansı başladı. Hareketli kamera şiddetle yağan sağnağı adeta bize yaşattı. Otobüs durağına varınca da bir tilt ile filmin başrol oyuncularıyla tanışmış olduk hemde bir ırkçı kavga sebebiyle. Güzel Elena, bir barda garson olarak çalışmaktadır, en yakın arkadaşı ise gay Fabio'dur. Fabio ise Silvia ile oturmaktadır. Akşamları eve gelmemesiyle bir sevgili edindiği anlaşılan Silvia, çareyi arkadaşlarıyla Antonio'yu tanıştırmakta bulur. Tamirci olan kaba davranışlı Antonio, Silvia'nın arkadaşları tarafından sevilmez. "Zıt kutuplar birbirini çeker" Antonio ve Elena birbirine aşık olur. Ancak Elena'nın iki senelik bir ilişkisi vardır ve maalesef! o da Silvia'ya aşıktır.  Bara gelen Antonio bir bardak birayı fondip yaptıkta...

Terminus'da Ne Var? "The Walking Dead"

Kim ölür kim kalır meselesi... İzlemeden okumayalım lüften. 4. Sezon 8. bölümün sonunda herkes hapishaneden dışarı savrulmuştu. Gözü dönmüş vali gidip bir kampı kendine göre düzenlemiş, görünürde bir aile bile kurmuştu. Ancak bu hayat onun için yeterli değildi. Kendi kendine hapishanedekileri (yani Rickleri) düşman edinmişti ve intikam almalıydı. Kamptakileri doldurup hapishaneye sürdü. Ve Hershel'in kafası gövdesinden ayrıldı... Sapkın vali bunu Michonne'nin kılıcıyla yaptı. Sonrasında karşılıklı bir saldırmaca sürdü. Otobüsle hapishaneden ayrılanlar ve bir sağa bir sola savrulanlar oldu. Ne hikmettir ki ilerleyen bölümlerde otobüsün en güvensiz yer olduğu anlaşıldı. 8. bölüm sonrasında "The Walking Dead" fanatikleri merakla bekledi. Kim nereye gitti, nasıl buluşacaklar? Rick ve Carl, Judith'i kaybetti ve bunu uzun bir süre üstlerinden atamadılar. Ağır yaralı olan Rick'i oğlu Carl gözetti. Bu süreçte babasıyla bazen monolog bazen de dial...

Bulantı-Zeki Demirkubuz

"Var olmaktan başka hiçbir şey yok" Film, Jean-Paul Sartre'ın "Bulantı" isimli kitabı akla getiriyor... Filmdeki Ahmet  varoluşundan pişman mıdır bilinmez ancak nevrotik bir kaçış sürecinde olduğu kesindir. Karısını ve oğlunu uzaklara uğurlar. Gözü yaşlı eşi "Biz seni darlamışız" diye serzenişte bulunur giderken... Ahmet'in umurunda değildir. Çünkü onlar gidince de darlanmaya devam eder.  Karısı ve oğlu kaza geçirip öldüğünde Ahmet bir kadınla evde sevişmektedir. Telefonu defalarca çalar ve açmak istemez. Hatta sabahları evi toplamaya gelen kadın ona polisin aradığını söylese de durum değişmez. Ahmet sürekli bir kaçış içindedir. Gerçeği öğrenince onun acısına bile uzak kalırız. O yatak odasındayken kamera koridordadır ve film biraz daha uzak bir tarihle devam eder.  Ahmet yine eski Ahmet'tir. Sevgilisi ile daha rahat görüşecek diye düşünürüz ancak onun aramalarına cevap bile vermez. Çünkü ayrılmak istediğini yüzüne söyleyecek cesareti...