Ana içeriğe atla

Yağmurlu bir günde kar beklentisi

Kış böyle hep havadan sudan bahsetme, yaz sıcak-mıcak mızmızlanma. İnsanoğluna yaranılmıyor. Hava durumuyla bozmuşum zaten, saat başına 5 kala Ntv açık. Ne zaman nereden ne geliyor diye meraktayım.
Yarın ilk iş günüm hiçbir heyecan hiçbir merak yok!
Tüm evraklarım hazır, bugün kan testimin sonucunu da aldım bir hastalığım yok allaha şükür. Nüfus kayıt örneğimi de kapmışım. Tüm evraklar ok. Gelsin sigorta, maaş.
Neyse bir şekilde işi öğreniriz pek zor da değil eğitimi de varmış.
Durmak yok yola devam diye diye en azından yazı getirsem, 3 kuruş para birikir. Milletten para da istemek zorunda değilsin, kurumsallık:) güzel şey.
Hem çalışıyorsun elalem için hem de "paraya ihtiyacım" var diye patrondan para istiyorsun. Medyada serbest çalışmak bu kadar aşağılık hissettiriyor insana. Sana borçlu olan kişi daha bir "üstün insan" takılıyor. Herkesin de bir öğüdü oluyor, herkes zaten senin birşey yapabileceğini biliyor. O yüzden kimse düzgün iş vermiyor. Neyse karaktersizlik farkedilemediği zaman başkaları açısından böyle sonuçlar doğuruyor. Bugün TRT spikerleri bile Türkçe konuşamıyorsa benim iş bulamamam imkansız.
Çatı uçsa açıkta kalırız.
Bugünün önemi ise 4 senelik emektar MSI laptopumu 80 Lira karşılığında Yazıcıoğlu işhanında bir bilgisayarcıya bırakmam oldu. 8 kere tamir gördüğü için yeterince sinirlerimi bozan şey için bir gr bile üzülmedim. Benim üzüntüm yeni alacak olduğum laptopa ne kadar harcayacağım. Gidene asla yanmam (erkekler dahil). Ne iş için ne aşk için gözyaşı dökülmez. Gerek yok. Film izlerkem ağlamak daha güzel.
Safranbolu'dan okula arkadaşım Zaferle buluştuk Kadıköy'de. Baylan'a gidelim dedik. Ancak içtiğim cappucino espresso acılığındaydı anlamlandıramadım. Adisebaba yemek lazım. Kahveyi kahvecide, pastayı pastanecide yiyeceksin demekki. Akıllandım. Zaman böyle akıllana akıllana geçiyor. Almam gereken  dersler ne kadar çokmuş.
Kader varsa sıyırtmama az kaldı.
Şu an Bim'den aldığım bir çeşit dondurulmuş pastayı yiyeceğim.
Ve hava durumundan bahsetmeye devam edeceğim ta ki askılı giyebileceğim güne kadar.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Allacciate Le Cinture - Kemerlerinizi Bağlayın

Yönetmen Ferzan Özpetek'in son filmi "Kemerlerinizi Bağlayın" dün Türkiye'de vizyona girdi. Bu havada Ferzan filmi iyi gider diyerek arkadaşlarla bilet aldık. Koltuklarımıza kurulduktan sonra yağmurun sesiyle açılış sekansı başladı. Hareketli kamera şiddetle yağan sağnağı adeta bize yaşattı. Otobüs durağına varınca da bir tilt ile filmin başrol oyuncularıyla tanışmış olduk hemde bir ırkçı kavga sebebiyle. Güzel Elena, bir barda garson olarak çalışmaktadır, en yakın arkadaşı ise gay Fabio'dur. Fabio ise Silvia ile oturmaktadır. Akşamları eve gelmemesiyle bir sevgili edindiği anlaşılan Silvia, çareyi arkadaşlarıyla Antonio'yu tanıştırmakta bulur. Tamirci olan kaba davranışlı Antonio, Silvia'nın arkadaşları tarafından sevilmez. "Zıt kutuplar birbirini çeker" Antonio ve Elena birbirine aşık olur. Ancak Elena'nın iki senelik bir ilişkisi vardır ve maalesef! o da Silvia'ya aşıktır.  Bara gelen Antonio bir bardak birayı fondip yaptıkta...

Terminus'da Ne Var? "The Walking Dead"

Kim ölür kim kalır meselesi... İzlemeden okumayalım lüften. 4. Sezon 8. bölümün sonunda herkes hapishaneden dışarı savrulmuştu. Gözü dönmüş vali gidip bir kampı kendine göre düzenlemiş, görünürde bir aile bile kurmuştu. Ancak bu hayat onun için yeterli değildi. Kendi kendine hapishanedekileri (yani Rickleri) düşman edinmişti ve intikam almalıydı. Kamptakileri doldurup hapishaneye sürdü. Ve Hershel'in kafası gövdesinden ayrıldı... Sapkın vali bunu Michonne'nin kılıcıyla yaptı. Sonrasında karşılıklı bir saldırmaca sürdü. Otobüsle hapishaneden ayrılanlar ve bir sağa bir sola savrulanlar oldu. Ne hikmettir ki ilerleyen bölümlerde otobüsün en güvensiz yer olduğu anlaşıldı. 8. bölüm sonrasında "The Walking Dead" fanatikleri merakla bekledi. Kim nereye gitti, nasıl buluşacaklar? Rick ve Carl, Judith'i kaybetti ve bunu uzun bir süre üstlerinden atamadılar. Ağır yaralı olan Rick'i oğlu Carl gözetti. Bu süreçte babasıyla bazen monolog bazen de dial...

Bulantı-Zeki Demirkubuz

"Var olmaktan başka hiçbir şey yok" Film, Jean-Paul Sartre'ın "Bulantı" isimli kitabı akla getiriyor... Filmdeki Ahmet  varoluşundan pişman mıdır bilinmez ancak nevrotik bir kaçış sürecinde olduğu kesindir. Karısını ve oğlunu uzaklara uğurlar. Gözü yaşlı eşi "Biz seni darlamışız" diye serzenişte bulunur giderken... Ahmet'in umurunda değildir. Çünkü onlar gidince de darlanmaya devam eder.  Karısı ve oğlu kaza geçirip öldüğünde Ahmet bir kadınla evde sevişmektedir. Telefonu defalarca çalar ve açmak istemez. Hatta sabahları evi toplamaya gelen kadın ona polisin aradığını söylese de durum değişmez. Ahmet sürekli bir kaçış içindedir. Gerçeği öğrenince onun acısına bile uzak kalırız. O yatak odasındayken kamera koridordadır ve film biraz daha uzak bir tarihle devam eder.  Ahmet yine eski Ahmet'tir. Sevgilisi ile daha rahat görüşecek diye düşünürüz ancak onun aramalarına cevap bile vermez. Çünkü ayrılmak istediğini yüzüne söyleyecek cesareti...