31 Ocak 2012 Salı

The Big Bluff


                                                       
Karlı bir günde kara film izlemek. "The Big Bluff" süperdi, tadındaydı...





-2 Dereceyle Devam

Ah İstanbul sen eksileri mi görecektin. Eve hapsolduk, zaten yayılma durumundayız, bakkala bile gidemiyoruz. Küresel soğuma olmuş diyorlar gerçekten doğru. Esra Erol ve Bugün Ne Giysem izliyorum mecburiyetten.Vakit de geçmiyor değil. Bugünden itibaren interneti sınırsız yaptım artık film noir izlerim. Yarın bir iş görüşmesi var umarım işli olurum yarından sonra. Evde oturmak iyi hoş da bazı insanlara umut bağlıyorsun. Bazıları da telefonu açmıyor. Neyse boşa küfür yemesinler benden diye unuttum onları.
Allah sabır veriyor, rızık da verir.
Evi temizledik yemeğimiz var çamaşırlar yıkanıyor daha ne olsun. Herşey yoluna girer.
Bir bakarsın ki yaz gelmiş Hıdrellez gelmiş dilekleri diliyoruz.
Yine balkondaki patateslerin içine koyarız annem bereket getirir demişti!
Gideyim mutfakta karnımı doyurayım:))
Hava daha da soğuyamaz sanırım.

Komşular oturuyor

Gece-Gündüz Kar


28 Ocak 2012 Cumartesi

Donut kardeşler

-22 derece

Erzurum - 22 derece inanılmaz insan manyak olur.
Allahtan İstanbuldayız diyorum. Günlerdir uzaklara gitmezken Taksim'e gitmem gerekti hem de cumartesi sabahı 9'da. Ay tüm bacaklarıma buz yapıştı. Ha bir de motorda plazmalar var mahlukat belgeselleri dönüyor. Kısa filmler dönse ya. En azından izlenir.
Karşımda bir kız gözlerini kapadı gaz aldım bende kapadım.
Hemen Kabataş'a vardık. Yarım kalan İngilizce dersine hevesle gittim. Yanlış sınıfa yönlendirilmişim nihayetinde asıl sınıfı buldum. Michael'i özlemişim ve kursu okul gibi geliyor ne güzel eğitimi seviyorum. Sınavsız olanınları özellikle.
Güzel bir 4 saat geçirdim sabırla 3 saate çıkardım diyordum ama güzeldi. Yarın da var 4 saat dayanırsam 1 saat de konuşmaya kalırım. Olur bana tam doping.
Kütüphaneye vardım ki memurlar kaytarmış. Ne mişte kardan dolayı karşıdan gelememişler. Adama dedim ben nasıl geldim. Gerisin geri getirdim kitapları sıkıldım omuzumda taşımaktan. Yarın değiştirecem bir Orwell bir de Auster iyi gider aslında aklıma takılan bir İngiliz romanı daha var onu bulursam alimmm de rahat uyurum. Bu kütüphane işi iyi oldu üstümde baskı hissedip okuyorum. Ama "Papazın Kızı" güzeldi, gözümde canlandı Londralar. Bi gitsem şööle dedim.
Bizim kızlarla buluştuk Metrocity'de bir iskender ve üstüne de 2 donut götürdüm inanılmazdı. İçim bayıldı neden Amerikalıların obez olduğunu anladım fast foodla tuz yüklemesi, donutla şeker, kahveyle kafein şişersin tabii. Avrupa'da tatlılar daha hafif ama Türkiye'dekiler de şerbetliler ağır geliyor.Neyse yedik ya ama aklımda bizim Brezilyalıların yaptığı tatlı var. Tarifini isticem.İstedim gelince yaparız.
Tolga cips almaya gidiyor yaşasınnn!
Ye iç otur.

25 Ocak 2012 Çarşamba

Theo Angelopoulos

Stanislav Stratiev-Otobüs

StanislavStratiev'in yazdığı OTOBÜS oyunu İstanbul Şehir Tiyatro'sunda Arif AKKAYA yönetmenliğinde Ocak 2012 tarihinde sergilenmeye başlıyor...
Bir ülkenin nereden gelip nereye gittiğini bir otobüs yolculuğunda anlatan oyun; pek çok yergi içermekte...
Oyunun kurgusu içinde, ülkenin geçtiği dönemleri anlatan Homur Mizah Grubu'nun hazırladığı karikatürler de yer almaktadır...

Stanislav Stratiev 1941 yılında Sofya'da doğdu.Edebiyat eğitimi aldıktan sonra gazetecilik yapmaya başladı.Tiyatro dünyasına oyuncu ve yönetmen olan bir arkadaşının teşvikiyle "Roma Hamamı" adlı oyunla adım attı.Bu oyun on yıl süreyle "Sophia Satirical Theatre"da sahnelendi.Ancak asıl başarısını "Deri Ceket" adlı oyunla kazandı."It's a Short Life" adlı oynuyla "Maubeuge Uluslararası Tiyatro Festivali"nde birincilik ödülü aldı."On the Other Side" adlı oyunla ise "BBC Radyo Oyunları Yarışması"nda derece aldı.Sosyal hiciv ve lirizm bileşimi olan öyküleri otuzdan fazla dile çevrildi.Film senaryoları ile dünyada tanındı.Yaşamının son yıllarında dramaturg olarak "Sophia Satirical Theatre"da görev yaptı.

22 Ocak 2012 Pazar

Turn Me On Dammit!


16 yaşındaki Alma'nın cinsel saplantı içinde bulunduğu hayatı! Bu yaşta olur böyle şeyler ama bu kadarı da fazla dedirten bir film. Neyse ki sonunda bu 3 arkadaşın tekrar buluşması iyi oldu. 2011 Norveç yapımıdır yönetmeni ise  Jannicke Systad Jacobsen.
Norveç'in mavi ışığı inanılmazdı...

Poupoupidou


Marilyn Monroe’nun ruhunun kendi bedeninde yaşadığına inanan bir TV yıldızının ölümünü araştıran bir polisiye yazarının hikâyesi; sıra dışı bir Fransız polisiyesi. Kült roman yazarı David Rousseau bir dağ köyünde hava durumu sunucusu Candice’in cesedini bulur. Kızın intihar etmiş olduğu söylense de, David bu olayın ardında basit bir intihardan fazlasının olduğunu düşünmektedir. Kız ile Marilyn Monroe arasında çarpıcı bir benzerlik vardır; bu benzerlik ikisinin hayatları ve ölümlerine de yansımıştır!

A Separation



Film; yurtdışına gitmek için kocasından ayrılmaya çalışan Simin ve geçerli bir sebep olmadan pek de yuvasını yıkmak istemeyen Nader'in mahkemede hakimin önündeki tartışmalarıyla başlıyor. Tarafsız kalamayarak kadına olan öfkem yüzünden daha ilk sahnede adamla özdeşleştim. Film boyunca yalan söylese bile Nader'in tarafındaydım. Hem çalışan hem de Alzheimer hastası babasına bakan bir baba evine aldığı hamile bir kadın yüzünden bir dert daha ediniyor. İşe sürekli sorunla gelen, çalıştığını kocasından gizleyen kadın hasta babayı yatağa bağlayıp doktora gidiyor. Nader işten gelince babasını yerde hareketsiz yatarken buluyor ve çıldırıyor. Geri gelen kadını dışarı atıyor. Sonrasında da kadının karnındaki bebeği öldürmekle suçlanıyor. Nader hem kendini aklamaya çalışıyor hem de kızının gözünden düşmemeye. Simin yine kocasını suçluyor ve kendince -kan parası ödemek gibi- çözümler buluyor. Her geçen gün yeni bir şey açığa çıkıyor. Sonunda malesef yuvaları yıkılıyor.
En kötüsü ise hiç kimsenin olayları tam ve doğru bir şekilde anlatamaması. Adalet sisteminin ne halde olduğu da içler acısı!
Bir Ayrılık, Berlin Film Festivali’nde Altın Ayı Ödülü’yle onurlandırıldı. Filmin başrol oyuncuları Leila Hatami ve Peyman Moadi’nin yanı sıra, diğer ekip oyuncularının En Iyi Kadın ve En İyi Erkek Oyuncu Ödüllerini paylaşması da filmin başarısını farklı bir boyuta taşıdı. Asghar Farhadi’nin yeni filmlerini bekliyoruz.

20 Ocak 2012 Cuma

Morgue Sokağı Cinayetleri


Öykü, Paris'teki hayalî bir sokak olan Rue Morgue'da yaşayan Madame L'Espanaye ve kızının kafa karıştırıcı biçimde öldürülmelerini anlatır. Gazete haberlerine göre annenin boynu neredeyse tamamen kesilmiş ve başı gövdesine ufak bir deri parçasıyla bağlı kalmıştır. Kız ise önce boğulmuş, ardından şöminenin baca boşluğuna sıkıştırılmıştır. Cinayet, dördüncü katta bulunan, dışarıdan girişin mümkün olmadığı ve içeriden kilitlenmiş bir odada gerçekleşmiştir. Cinayeti duyan komşuların ifadeleri birbiriyle çelişir çünkü her biri katilin farklı bir dilde konuştuğunu söylemektedir. Katilin konuşmaları belirsizdir ve tanıklar aslında hangi dil olduğunu net olarak anlamadıklarını itiraf ederler.

18 Ocak 2012 Çarşamba

Hrant İçin Adalet İçin

ÖLDÜRÜLEN GAZETECİLER

Bu listenin uzamaması gerek!

GAZETECİ/KURUM ÖLÜM TARİHİ VE YERİ
Hasan Fehmi Bey / Serbesti
İstanbul 6 Nisan 1909
Ahmet Samim / Sada-yı Millet
İstanbul 19 Temmuz 1910
Zeki Bey / Şehrah
İstanbul 10 Temmuz 1911
Şair Hüseyin Kami / Alemdar
Konya 1912 veya 1914
Hasan Tahsin (Osman Nevres) / Hukuk-u Beşer
İzmir 15 Mayıs 1919
Silahçı Tahsin / Silah ve Bomba
İstanbul 27 temmuz 1914
İştirakçi Hilmi / iştirak,Medeniyet
İstanbul 1922
Ali Kemal / Peyam-ı Sabah
İzmit 1922
Hikmet Şevket
1930
Sabahattin Ali / Marko Paşa
Edirne 1948
Adem Yavuz / Anka Ajansı
Kıbrıs 27 Ağustos 1974
Ali İhsan Özgür / Politika
İstanbul 21 Kasım 1978
Cengiz Polatkan / Hafta Sonu
Ankara 1 Aralık 1978
Abdi İpekçi / Milliyet
İstanbul 1 Şubat 1979
İlhan Darendelioğlu / Ortadoğu
İstanbul 19 Kasım 1979
İsmail Gerçeksöz / Ortadoğu
İstanbul 4 Nisan 1980
Ümit Kaftancıoğlu / TRT
İstanbul 11 Nisan 1980
Muzaffer Fevzioğlu / Hizmet
Trabzon 15 Nisan 1980
Recai Ünal / Demokrat
İstanbul 22 Temmuz 1980
Mevlüt Işıt / Türkiye
Ankara 1 Haziran 1988
Seracettin Müftüoğlu / Hürriyet
Nusaybin 29 Haziran 1989
Sami Başaran / Gazete
İstanbul 7 Kasım 1989
Kamil Başaran / Gazete
İstanbul 7 Kasım 1989
Çetin Emeç / Hürriyet
İstanbul 7 Mart 1990
Turan Dursun / İkibine Doğru ve
Yüzyıl Dergileri
İstanbul 4 Eylül 1990
Gündüz Etil
1991
Mehmet Sait Erten / Azadi
Denk Diyarbakır 1992
Halit Güngen / İkibine Doğru
Diyarbakır 18 Şubat1992
Cengiz Altun / Yeni Ülke
Batman 25 Şubat 1992
İzzet Kezer / Sabah
Cizre 23 Mart 1992
Bülent Ülkü / Körfeze Bakış
Bursa 1 Nisan 1992
Mecit Akgün / Yeni Ülke
Nusaybin 2 Haziran 1992
Hafız Akdemir / Özgür Gündem
Diyarbakır 8 haziran 1992
Çetin Ababay / Özgür Halk
Batman 29 Temmuz 1992
Yahya Orhan / Özgür Gündem
Ceylanpınar 9 Ağustos 1992
Hüseyin Deniz / Özgür Gündem
Ceylanpınar 9 Ağustos 1992
Musa Anter / Özgür Gündem Diyarbakır 20 Eylül 1992
Yaşar Aktay / Serbest
Hani 9 Kasım 1992
Hatip Kapçak / Serbest
Mazıdağı 18 Kasım 1992
Namık Tarancı / Gerçek
Diyarbakır 20 Kasım 1992
Uğur Mumcu / Cumhuriyet
Ankara 24 Ocak 1993
Kemal Kılıç / Yeni Ülke
Şanlıurfa 18 şubat 1993
Mehmet İhsan Karakuş
Silvan 13 Mart 1993
Ercan Gürel / HHA
20 Mayıs 1993
İhsan Uygur / Sabah
İstanbul 6 Temmuz 1993
Rıza Güneşer / Halkın Gücü
14 Temmuz 1993
Ferhat Tepe / Özgür Gündem
Bitlis 28 Temmuz 1993
Muzaffer Akkuş / Milliyet
20 Eylül 1993
Nazım Babaoğlu / Gündem
12 Mart 1994
Erol Akgün / Devrimci Çözüm
1994
Seyfettin Tepe / Yeni politika
28 Ağustos 1995
Metin Göktepe / Evrensel
İstanbul 8 Ocak 1996
Kutlu Adalı / Yeni Düzen Kıbrıs 8 Temmuz 1996
Selahattin Turgay Daloğlu İstanbul 9 Eylül 1996
Reşat Aydın / AA, TRT 20 Haziran 1997
Ayşe Sağlam Derince
3 Eylül 1997
Abdullah Doğan / Candan Fm
Konya 13 Temmuz 1997
Ünal Mesutoğlu / TRT Manisa
8 Kasım 1997
Mehmet Topaloğlu / Kurtuluş
Adana 1998
Ahmet Taner Kışlalı / Cumhuriyet
Ankara 21 Ekim 1999
Hrant Dink / Agos
İstanbul 19 Ocak 2007
İsmail Cihan Hayırsevener
Bandırma 19 Aralık 2009




17 Ocak 2012 Salı

Taksim Gezi Parkı


Papaz'ın Kızı-Morgue Sokağı Cinayeti

Günlerdir sağlık sorunları yüzünden evden çıkmayan ben kütüphaneye attım kendimi. Gururlar uzattım okuduğum 2 kitabı görevliye. Yenilerini seçtim. "Papaz'ın Kızı" ve "Morgue Sokağı Cinayeti". George Orwell'i çok beğenirim kitabın basımı da güzel dolayısıyla erken bitecek demektir. Edgar Allan Poe'nun mor baskılı small kitabı da oku beni diyor. Hevesle hangisine başlasam diye düşünüyorum. Bir dahakine Cemil Kavukçu kitabı alacağım.Bir de gözüme kestirdiğim İngiliz romanını.
Kütüphaneden dönerken Taksim gezi parkında müthiş bir ışık vardı. Otomatikle ancak bu kadar çekebildim. Sonrasında Karaköy'e yürümem ve Salt ile tanışmam...
Sonrasında Tülay ile İstanbul Modern'deki Cemil Kavukçu söyleşisine gittik. Sıcak çikolata inanılmaz iyi geldi.
Yarın kanal tedavimin 2. ve son günü olur umarım. Büyük gün yani. Eski sağlığıma kavuşmam lazım. Kafatasımın yarısı çatırdamasın artık!

16 Ocak 2012 Pazartesi

Midnight in Paris-Woody Allen-Altın Küre

Karlı bir İstanbul'da hiç evden çıkmamış bir halde izlediğim 2. film olma özelliğini taşıyan "Paris'te Gece Yarısı" "işte bu bir film" dedirtti bana:)
Woody Allen'ın başrol karakterlerinin azıcık salak aynı zamanda gelecek vaadeden sanatçı olmalarına bayılıyorum. Yani bir kavonozda 'diğerleri'yle cebelleşen ancak onlardan olamayan bunun sonucunda da garip davranışlar sergileyen arayıştaki insanların portrelerini çizmekte üstüne yok. Bunuel'in "Burjuvazi'nin Gizli Çekiciliği"ndeki açık sözlü, elit takılan karakterlerin günümüzdeki yansıması olan yan karakterler de insanı sürekli gülümsetiyor. Inez ve anne-babası ideal insan kavramının ıspatı olma yolunda Gil'i ve yaptığı her şeyi aşağılıyor. (Kayınvalidesi eski bir ahşap sandalyeye 20 bin euro saymak isterken Gil'in kitabında sahaftan bashetmesini tasvip etmiyor, eskide ne buluyor diye şaşırıp kalıyorlar).Sonuç bellidir ki Gil ne yaptığının farkına varıyor. Böyle bir durumda Çoğunluk güçlü göründüğü için suçlu onlar olmuyor (Inez ne kadar nişanlısını aldatsa bile).Akşamları 20li yıllara yolculuk eden Gil suçlu oluyor. Ispatı da dedektif. Ancak dedektif zaman atlamalarını pek başaramıyor kendini sarayda buluyor:)
Scott Fitzgerald-Ernest Hemingway-Salvador Dali  ve güzel metresi-Luis Bunuel ve daha niceleri Woody sayesinde can buluyor.
Woody Allen (Benim gibi 1 Aralık doğumlu olan) son filmi "You Will Meet A Tall Dark Stranger"dan sonra bir kez daha yeni filmini bekleyen hayranlarını sevindiriyor.
Dün de Golden Globe'da en iyi senaryo ödülü alan bu film inanın zaman kazandırıyor.)

Some Where



Sofia Coppola'ın "Some Where" filmi tam böyle bir güne uygundu. Çok beğendim:)

15 Ocak 2012 Pazar

Tanker

Karda İstanbulll

Zor Zamanlar?

Dün gece teyzemin ağlamasıyla uyandım 2.40'da!
"Evrimmm ölüyorum!"kürek kemiği ağrıyormuş daha doğrusu o bölge tam anlayamadım.
Pijamaları çıkarıp hastaneye gidecek enerjim yoktu. Zaten acile gitmekten sıkılmıştım. Aldım voltareni elime sırtını ova ova uyudum. Neyse ki sabaha geçti ağrısı.
Bugün İzmir'e dönüyordu teyzem. Sabah uyandığı gibi markete gidip benim için tavuk-yumurta-süt-çay vs vs almış sağolsun. Güzel bir kahvaltıya Türk kahvesi ile devam ederiz diyordum ancak arkadaşı geldi ve onu benden çaldı!Kız analarını çok iyi anladım. Yedir-içir-emzir-büyüt elin adamı gelsin alsın elinden. Bir de arabayla giderken el sallasınlar. Cık cık cık.
Ev kirasını yatırıp kuaföre koştum. Tiftik tiftik olmuş açık karamel saçlarımı koyulaştırdım. Ve şu an çok memnunum ben olmuşum gibi. Çok açık renk saçlarla pek aram iyi değildi. Tülay'ın dediğine göre 5 yaş yaşlı gösteriyormuşum. İnsanlar ısınamamıştı. Napalım artık daha koyuyum ve daha doğalım.
Rastel tüketimine devam. Çarşamba kanal dolacak umarım herşey yolunda gider.Dişimi geri kazanırım:)

14 Ocak 2012 Cumartesi

Diş Ağrısı!

Dişim aslında ağrımıyordu. Hafifçe sızlıyordu. Ama dedim yarın gece 3'de zıplatırsa ne yaparım? Kalktım Dentistanbul'a gittim. Yıllardır oraya giderim ortodonti tedavimin merkezi. Çok memnundum. Ta ki negatif bir doktora denk gelene kadar. Aman yarabbim  adam öyle bir konuştu ki tüm paranı alacağız yine de dişi kurtaramayız der gibiydi. 2. kez kanal tedavisi görecekti yanı diş. Bende biliyorum tehlikeleri ancak o durumda zaten korkuyorum. İçimden dedim diş ağrısı bu derece de değilken ne diye geldin. Yarım aylığın buna gidecek. Adama ne kadar negatifsiniz dedim verdikleri "Okudum anladım kabul ediyorum" yazılı kağıdı kabul etmeden imzaladım. Ben pozitifim başlayın dedim. Oy  allah oy adam bu günü bekliyormuş. Endodonti uzmanımız yani. İğne istemedim ağzım burnum yamuluyor diye.
Eve geldim 19.30'da acil durum attım kendimi dışarı. Fellik fellik eczane aradım. Benim Yunus Emre Hastanesi geldi aklıma gittim allahtan bir doktor geçe kalmış dikiş yapıyor. Dadandım kıza uyuşturucu diye. İğneledi beni 2 de Rastel verdi. Daha yok mu dedim. İdare eder dedi. Kutu verse hepsini içecem.
Eve geliş Rastelleri bitiriş ve uyuma arada uyanıyorum tabi. Bugüne kadar tanıdığım tüm insanlar rüyamda...
Neyse sabah Sevil ve Hakan gelirken bir kutu Rastel ısmarladım da günüm süper geçiyor.
İnsan sağlığının kıymetini bilmeli bence.
Diş de kabir azabı derler ya işte öyle bir şey.
Damağımdaki şişlik ineyazdı zaten. Ağrı da kesildi sayılır. Dualar ettim tüm gece kabul oldu yarabbim:)
Ne güzel geliyor karla karışık yağmurun yağması, elektrikler gitti geldi ama mutluydum çünkü ağrım yoktu. Açım ama mutluyum ağrım yok.
Diş ağrısı çekenler için Rastel'i öneriyorum:)
Sevgilerimi sunuyorum.

11 Ocak 2012 Çarşamba

Yaz Meyveleri

Karpuz-Şeftali-Kayısı-Çilek-Kiraz-Üzüm-Kavun-Erik-İncir
Yaz gibisi yok gerçekten yaz meyvelerinin yerini hiç bir şey tutamaz.
Kışın sadece elma-portakal-armut-muz yeme şansımız var. Elmalar ve armutlar hormonlu. Ne lezzeti var ne kokusu. Portakalın da tatlı çıkma şansı düşük.
Ha bir de nar var.
Onu da kesmesi bir dert yemesi ayrı. Çekirdekleri diş kovuklarına saplanıyor.
O yüzden her halukarda yaz derim.
Bolluk bereket mevsimidir hem fakirin de dostudur.
Sobaların kaldırıldığı zamandır.
Kombi yakmanız gerekmez. 300 TL fatura gelirken 10 TL'ye düşer. Bu da yüzünüzü güldürür.
Arta kalan para ile yaz mevyesi alabilirsiniz.
Afiyet olsun.
Yaz gelsin.

Kanuni Hürrem'e nikah kıyıyor!

Umarım herkesin nikahtan haberi olur:)

Brokoli dalında güzeldir:PP


BROKOLİ MİDEDE GÜZELDİR:)

Bir Zamanlar Anadolu'da

Dün bir görüşme için Habertürk'ün sokağına girdim. Ve artık kafam soğuktan donduğu için eskisi gibi değilim. O rüzgar ve ayaz neydi hala unutamıyorum. Çıkışta Adar-Selen-Kemal ile TZT Kültür Merkezi'ndeki NBC'ın "Bir Zamanlar Anadolu'da"sına gittik. Öncesinde Starbucks'da Kemal'in kahve krizini dindirdik. Tünele yakın olan şu Starbucks'ta toplanan öğrenciler kütüphane havası yaratmış. Harıl harıl ders çalışıyorlar. Özendim bir an eski öğrencilik günlerim aklıma geldi ah ha ah! Hiç gitmedim öyle bir yere ders çalışmaya İtalya'da bile... Neyse ki derslerimden başarıyla geçtim!
Selen ve Adar filmde sürekli konuştu aslında Adar sürekli filmlerin yalnız izlenmesi gerektiğini söylüyordu. Anladık ki birileriyle gidince çenesini tutamıyor. Ha bu arada 2 Lira biletler:P o yüzden ben ısmarladım!
Ben ayakkabıları çıkardım. O kadar süre sıkmasın diye. Kemal ve Selen montlarını battaniye gibi kullandı. Çok gerildik sıkılacağız diye. Gerçi ben ne uzun -durağan- dialogsuz -sıkıcı filmler izlemişim bana vız gelir dedim. Gerçi fena değil film. Ama "Uzak"ın üstüne geçemez. Yuvarlanan elma "İklimler"deki fındığı anımsattı:))
Önyargılarım vardı film hakkında. Bu kadar şekilsiz adamı uzun süre izleyemem diye. Bir İtalyan-Fransız-İspanyol yok karşımda nihayetinde. Ama dedim ayıp ettin. Yılmaz Erdoğan'ın ne işi var derken iyiki de varmış dedim. Senaryoya Ercan Kesal'ın elinin değdiği belli zaten. Bence NBC'ın çevresinde iyi insanlar var. Şanslı yani.
Hepsi iyi oynuyor ancak köy muhtarı ve morg görevlisi ayrı bir doğal geldi bana. Yanlız NBC'ın filmlerinde kadınlar pek bi oturmamış duruyor, eğreti gibi. Erkekler daha rahat-doğal oynuyor ama kadınlarda sorunlar var.
En beğendiğim şey hem köyde hem şehirdeki morg-gasılhane eksikliğine parmak basmasıydı.
Doktor çok melankolikti ancak çıkışta sıcak şarap içilmeye davet edilebilirdi.
En beğendiğim sahne ise elmanın suda gidişiydi. Büyülendim. Ve savcı için Clarke Gable benzetmesinin olduğu sahne. Sonradan girdiği pozlar falan:))
Bürokrasinin o uzun can sıkıcılığıişte budur.
Filme sabredebiliyoruz çünkü bürokrasiye de sabrettiğimiz için. Alışkınız yani.
Cannes ödülünü alan bu iki filmi "Bisikletli Çocuk" ve "Bir Zamanlar Anadolu'da" aynı hafta içinde izlemem isabet olmuş:)
Gelsin yeni filmlerrrrr.

En iyi arkadaş Kobradır!

En iyi arkadaşları kobralar!

8 yaşındaki Hintli kız kobra yılanlarıyla korkusuzca oynuyor, onları terbiye ediyor.
Bu 8 yaşındaki kızın en iyi arkadaşları ölümcül kobralar. Kajon Khan adındaki kz yılanlarla oynamaktan çekinmiyor. Hatta kobralar bazen ona kızıp ısırabiliyor. Ancak Khan kobra zehirine yönelik bağışıklık geliştirdi. Gelecekte babası gibi kobra yılanlarıyla uğraşmak istediğini söyleyen kız gün içinde kobralarla eğlenirken akşam da kobralarla birlikte uyuyor.
Sabah Gazetesi'nden bir haber!
Ne kadar güzel kız büyümeden en iyi dostun kobra olduğunu keşfetmiş.
En azından yılanın onu sokabileceğini biliyor, buna karşı bağışıklık da kazanmış.
Aferin ona!

9 Ocak 2012 Pazartesi

Çimen'e Çınar dedim

Berrak ile buluştuk günlerdir aklımda olan tatlı-tuzlu kurabiyelerimi yedim. 3 bardak çay ile baya tükettim. Sonradan Adar geldi ben sabahtan beri Çınar diyorum nereden dilime dolanmışsa... Meğer Çimenmiş. Aslında biliyordum da haaaa tüh oldum.
Yedik içtik Adar'ı beklerken orada işe başlayacaktık gelen gitti yiyen gitti. Kalakaldık.Ne geyik ne geyik.
Bim'den Çaykura benzeyen Kaan çay aldım umarım güzel kokuludur yoksa 10 küsüre lipton alacaktım. Neyse ki dünden yemek vardı yine yeniden ıspanak ama bu kez yumurtalıydı. Taze güzel ekmekle iyi gitti.
Asıl yıkıldığım an bilgisayarımın açma düğmesine basınca yaşadığım andır. Yine açılmıyor nedir bu kaderim diyorum neden neden neden. Yeni yaptırdım o kadar para saydım yine bozuldu kadersizim gerçekten. Bu teknoloji gelişmedi bizi yiyiyorlar. Yarın uyanınca tutacağım Kozyatağı yolunu allah büyüktür.
Dönüşte de Gizem'i görürüm Bağdat Caddesi'nde. Ama dua ediyorum para ödemeyeyim. 3 kuruş elimde kalmadı kalmayacak zaten. Bir yerden para gelir o da böyle salak yerlere gider ya yesem içim yanmayacak.
Ya dişe ya elektroniğe. Ölürse benim MSI almam vallahi yakın zamanda. Tolga'nın Hacer'ini kullanırım. Başka şansım yokkkkk.

Tuz Gölü


9 Ocak 2012-Yağmur Sonrası Tuz Gölü



Ocak-Şubat-Mart-Nisan bu aylar kara kış geçiyor. Bir an önce yaz gelsin diye bekliyorum.
Bu yaz için güzel planlar var Kuşadası'nda bir yazlık ayarlama ve annemin arkadaşının teknesinde zaman geçirme.Yazlık çocuğu olamama durumu içimde kalmıştır her zaman. Bu yaz onu dışarı çıkartacağım!
Bir de bisiklet edinmek lazım tabi ama annem yayıntı diye istemeyebilir.Çok özledim bizim oraları yaaa.
Memleketim Kuşadası.
Tolga'yı sete gönderdim Samanyolu. Şeytan çıkarma sahnesi çektiler dün:)))
Çocuk 2 gündür 4 saat uyumuş yüzüne hasret kaldım gitsin biraz da akıllansın. Özledim keretayı ama.
O ses Türkiye Berrak ile Çınar pastanesinde çay içme randevum var 14.45'de Üsküdar Evkur'da buluşacağız. Neler kaynatırız artık allah kerim.
Çalışmamak çok güzel bişey benden sölemesi, lotonun çıkmasını bekliyorum...
Şöle lapa lapa kar yağabilir aslında fotoğraf çekmek istiyorum fazlasıyla.
Nhk World'de sabah tuz gölüyle ilgili bir belgesel vardı. Bayıldım hele bir de yağmur sonrası çekmişler. Aklım uçtu.

8 Ocak 2012 Pazar

Dikkat kar geliyormuşşş


Le Gamin au vélo - Bisikletli Çocuk

Dardenne kardeşlerin NBC ile Cannes'te büyük ödülü paylaşmıştı. İzlemek anca nasip oldu hala "Bir Zamanlar Anadolu"  olamasa da...
Zavallı Cyril adi yakışıklı baban seni bırakıp gitti. Sende teselliyi bisikletinde arıyorsun. Yurttan kaçıp Samantha'da kalmak istiyorsun haftasonları. Ne kadar inatçısın dikbaşlı. Sevgiyi kabullenemiyorsun, babanı istiyorsun. Ancak o sadece bir restorantta yemek yapmak istiyor seni görmeye tahammülü yok. Edindiğin kötü arkadaş sana gasp nedir onu öğretti. Sende öğrendin ve sonra gaspettiklerinden özür diledin. Samantha herşeye rağmen senin arkanda koluna sivri bir aleti saplasan bile. Senin yüzünden sevgilisinden ayrılsa bile Samantha seni koruyacak! Sende düzgün durmayı kabullenirsen. Her ne kadar gaspettiğin adamın oğlu sana zarar verse de ölümden dönsen de söz verdiğin için eski Cyril olmuyorsun. Aferin sana. Aferin sana sahip çıkan kuaför Samantha'ya. Aferin bana.

Sanat Koleksiyonu Olan Zengin Bir Adamın Öyküsü-7

  God of Art- Sanat Tanrısı 7. ARTEMİS Sabah uyandıklarında Artemis pek bir şey hatırlamamaktaydı. Yatakta yalnızdı. Aklında tek kalan p...