Ana içeriğe atla

The Square



Ruben Östlund'un "Turist" adlı filmini izlemiş ve anlatımına hayran kalmıştım. Kuzey Avrupa sinemasının basit ama derinlikli konuları ustalıkla ele alması alkışı hak ediyor. Özellikle her şeyi bir arada anlatmaya çalışan diğer yönetmenlere belki örnek olur. Gerçi "Kare" filminin senaristi ve yönetmeni olan Östlund da bu filmde baya şey anlatıyor. 
Christian, İsveç Modern Sanat Müzesinde küratördür. "Kare" isimli bir sergi için hazırlık yapmaktadır. Bir yandan herkesin ilgisini çekecek bir çıkış ararken diğer yandan da karışmış hayatı ile uğraşır. Christian önce kalabalık bir meydanda soyulur. Çalınan cep telefonunu ve cüzdanını almak için telefonundan sinyal gelen binayı keşfe gider. Ve tüm evlere bir yazı bırakır. Ondan çalınanları geri istemektedir. Bir bakıma herkesi zan altında bırakmıştır. Şanslıdır ki bir süre sonra kaybettiklerine ulaşır. Bunu kutlamak için de sürekli gözüne batan dilenciye para verir.
Her şey yoluna girerken sosyal medya ekibinin yaptığı yanlış bir video ortalığı karıştırır. Tüm dikkatler müzenin üzerine çekilmiştir. Ne yazık ki negatif olarak. Christian bu işten nasıl sıyrılacağını düşünür. İki küçük kızı şiddetli geçimsizlik içindedir. Christian ise Amerikalı bir gazeteci ile parti sonrası birlikte olur. Onun evindeki orangutan absürtlüğün üst noktasıdır ve çok da yerindedir. Egosu kendi karakterinin önüne geçen adam olaylara başka açılardan bakmayı zor da olsa öğrenir.
Küçük bir erkek çocuğu belirir. Christian'ın not bıraktığı evlerden birinde yaşayan bu göçmen çocuk onun yüzünden sokakta oynayamamaktadır. Ailesi onun hırsızlık yaptığını düşünmektedir. Çocuğun tek amacı Christian'ın gidip ailesine gerçeği anlatması ve özür dilemesidir. İnadından bunu yapmayan kürator, müzedeki kariyerini her şeyden üstte tutar.
Ne olursa olsun yanında kızları vardır. Christian baştan başlamaya hazırdır. Ancak müze bağışçısı zenginlere son bir akşam yemeğinde sert bir performans sunacaktır. Bu ilginç performans ve amacı görülmeye değer. Modern Sanat, performans işlerini sorgulayan ve onlara halkın gözünden de bakabilen yazar, tüm bu konularla birlikte egonun varlığını da tartmayı başarıyor. İyi seyirler:))

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Allacciate Le Cinture - Kemerlerinizi Bağlayın

Yönetmen Ferzan Özpetek'in son filmi "Kemerlerinizi Bağlayın" dün Türkiye'de vizyona girdi. Bu havada Ferzan filmi iyi gider diyerek arkadaşlarla bilet aldık. Koltuklarımıza kurulduktan sonra yağmurun sesiyle açılış sekansı başladı. Hareketli kamera şiddetle yağan sağnağı adeta bize yaşattı. Otobüs durağına varınca da bir tilt ile filmin başrol oyuncularıyla tanışmış olduk hemde bir ırkçı kavga sebebiyle. Güzel Elena, bir barda garson olarak çalışmaktadır, en yakın arkadaşı ise gay Fabio'dur. Fabio ise Silvia ile oturmaktadır. Akşamları eve gelmemesiyle bir sevgili edindiği anlaşılan Silvia, çareyi arkadaşlarıyla Antonio'yu tanıştırmakta bulur. Tamirci olan kaba davranışlı Antonio, Silvia'nın arkadaşları tarafından sevilmez. "Zıt kutuplar birbirini çeker" Antonio ve Elena birbirine aşık olur. Ancak Elena'nın iki senelik bir ilişkisi vardır ve maalesef! o da Silvia'ya aşıktır.  Bara gelen Antonio bir bardak birayı fondip yaptıkta...

Terminus'da Ne Var? "The Walking Dead"

Kim ölür kim kalır meselesi... İzlemeden okumayalım lüften. 4. Sezon 8. bölümün sonunda herkes hapishaneden dışarı savrulmuştu. Gözü dönmüş vali gidip bir kampı kendine göre düzenlemiş, görünürde bir aile bile kurmuştu. Ancak bu hayat onun için yeterli değildi. Kendi kendine hapishanedekileri (yani Rickleri) düşman edinmişti ve intikam almalıydı. Kamptakileri doldurup hapishaneye sürdü. Ve Hershel'in kafası gövdesinden ayrıldı... Sapkın vali bunu Michonne'nin kılıcıyla yaptı. Sonrasında karşılıklı bir saldırmaca sürdü. Otobüsle hapishaneden ayrılanlar ve bir sağa bir sola savrulanlar oldu. Ne hikmettir ki ilerleyen bölümlerde otobüsün en güvensiz yer olduğu anlaşıldı. 8. bölüm sonrasında "The Walking Dead" fanatikleri merakla bekledi. Kim nereye gitti, nasıl buluşacaklar? Rick ve Carl, Judith'i kaybetti ve bunu uzun bir süre üstlerinden atamadılar. Ağır yaralı olan Rick'i oğlu Carl gözetti. Bu süreçte babasıyla bazen monolog bazen de dial...

Bulantı-Zeki Demirkubuz

"Var olmaktan başka hiçbir şey yok" Film, Jean-Paul Sartre'ın "Bulantı" isimli kitabı akla getiriyor... Filmdeki Ahmet  varoluşundan pişman mıdır bilinmez ancak nevrotik bir kaçış sürecinde olduğu kesindir. Karısını ve oğlunu uzaklara uğurlar. Gözü yaşlı eşi "Biz seni darlamışız" diye serzenişte bulunur giderken... Ahmet'in umurunda değildir. Çünkü onlar gidince de darlanmaya devam eder.  Karısı ve oğlu kaza geçirip öldüğünde Ahmet bir kadınla evde sevişmektedir. Telefonu defalarca çalar ve açmak istemez. Hatta sabahları evi toplamaya gelen kadın ona polisin aradığını söylese de durum değişmez. Ahmet sürekli bir kaçış içindedir. Gerçeği öğrenince onun acısına bile uzak kalırız. O yatak odasındayken kamera koridordadır ve film biraz daha uzak bir tarihle devam eder.  Ahmet yine eski Ahmet'tir. Sevgilisi ile daha rahat görüşecek diye düşünürüz ancak onun aramalarına cevap bile vermez. Çünkü ayrılmak istediğini yüzüne söyleyecek cesareti...