26 Kasım 2015 Perşembe

Ex Machina-Alex Garland


Ex Machina; Alex Garland tarafından yazılıp yönetilmiş bir bilimkurgu. İlk dakikasından itibaren sizi içine çeken bir film. Aslında bir patron, bir işçi ve bir yapay zeka arasından kimin üstün olduğunu anlatıyor. Bu biraz kabaca bir anlatım olsa da gelelim filmin konusuna.
Caleb, 26 yaşlarında dünyanın en büyük arama motoru sayılan bir şirkette kod yazılımcı olarak çalışmaktadır. Anne ve babasını küçükken bir trafik kazasında kaybetmiştir ve Long Island civarında küçük bir evde yaşamaktadır. Ayrıca kız arkadaşı yoktur. İş yerinde yapılan bir yarışmayı kazanır. Ödül; 1 haftalığına gözlerden uzak dağlık bir bölgede patronuyla zaman geçirecektir. Patronu Nathan ise biraz soğuk ve mesafelidir. Caleb bu durumu isole bir yerde yalnız yaşamasına verir. 
Nathan aslında Caleb'i oraya tatil için çağırmamıştır. Kimselere söyleyemediği bir robot üzerinde çalışmaktadır. Nathan'ın aklındaki tek soru robotun zeka testini geçip geçmediğidir. Bunu belirleyecek olan kişi ise Caleb'tir. Gizlilik anlaşması imzalanır ve Caleb robot kız Ava ile tanışır.
İlk seansta konuşurlar. Ava, normal bir insan gibi sorular sorar ve gereken cevapları verir. Ve Caleb diğer seanslar için heyecanlanır. Çünkü yavaş yavaş Ava'e aşık olmaktadır. 
Bir seansın ortasında elektrik kesilir ve Ava, Caleb'ı Nathan konusunda uyarır. Nathan göründüğü gibi biri değildir, aslında kötü bir insandır. Caleb ise kızın dayanılmaz çekiciliğine kapılır ve Nathan'ın sırrını çözmeye karar verir. Onun alkol bağımlılığından yararlanarak bir gece bilgisayarına girer. Ve evdeki hizmetçi Kyoko'nun bile bir robot olduğunu anlar. Diğerlerinden farklı konuşamamasıdır. Ve diğer robotları bulur. Caleb, kraldan çok kralcıdır. Ava ile özgürlüğe kavuşmak için elinden gelen her şeyi yapmaya hazırdır. Nathan'ın hayatıyla oynamayı bile göze almıştır.
"İnsan mı üstün, robot mu?" sorusundan yola çıkılarak hazırlanan bir deneyin sonucu biraz hazin olsa da belki bir robotun özgür kalması sizi mutlu edebilir. İyi seyirler:))


20 Kasım 2015 Cuma

Jauja / Hayal Ülkesi-Lisandro Alonso


Jauja, bir babanın kayıp kızını aramasını anlatıyor. 1882 senesi Arjantin'de yerli halka karşı soykırım vardır ve çölde Zuluaga adlı acımasız önüne çıkan herkesi öldürmektedir. Danimarkalı yüzbaşı Gunnar ise bir çöl karakolunda görev yapmaktadır. 15 yaşındaki kızı Ingeborg de onunla çadırda yaşar. Lieutenant adlı orta yaşlı bir asker Gunnar'a kızına at hediye etmek istediğini ve onu dansa götürmek istediğini söyler. Gunnar ise buna karşı çıkar. Kızı Ingeborg, genç asker Corto ile kaçma planı yapar ve bir gece vakti ortadan kaybolurlar.
Gunner ise gün ağarırken yola çıkar, her ne pahasına olursa olsun kızını bulmayı kafasına koyar. Ancak girdiği yasak bölgede hiç hoş olmayan durumlarla karşılaşır. Zuluaga Corto'nun boğazını kesmiş ve Ingeborg'u kaçırmıştır. Gunner aç ve susuz yoluna devam eder. Zaman ilerledikçe yönünü şaşırır ve halüsinasyonlar görmeye başlar. Bir köpek onu mağaraya götürür ve orada yaşlı bir kadınla karşılaşır. Ona yiyecek veren kadın Gunner'ın kızına benzemektedir. Ve kocasının yılan sokması sonucu öldüğünü, Gunner'ın istediği zaman oraya dönebileceğini söyler. 
Günümüzdeki geçen bir bölümde de Danimarka'da bir evde uyanan genç kız bahçedeki köpeklerle ilgilenir ve içlerinden bir tanesi kendini ısırmıştır. Onunla ormanda küçük bir gezintiye çıkar ve oyuncak asker bulur. 
Film bu anlatılanlardan belki biraz daha fazla ancak uzun planlar izleyiciyi sıkıyor. Film durağan bir akışta ilerliyor ve sonuç bölümü pek tatmin edici olmuyor. Bol vakti olanlar için; iyi seyirler.

15 Kasım 2015 Pazar

Spectre-Sam Mendes


Daniel Craig ile çekilen son James Bond serisi Spectre 007 vizyona girdi. Sam Mendes'in yönettiği filmin senaryosu John Logan tarafından yazılmış.
M, Bond'a gizli bir mesaj göndermiştir. "Eğer ben ölürsem sorumlusu ..." Bond o kişiyi bulması için harekete geçer. Ancak bunu istihbarattan saklaması gerekmektedir. Mexico City'de başlayan av Roma'da devam eder. Bond burada kocasını öldürüp dul bıraktığı Lucia ile tanışır ve onun hayatını kurtarır. Ve kadından gece toplanacak bir örgütün yerini öğrenir. Aston Martin arabasına atlar ve oraya gider. Lucia'nın dediği gibi "Orada merhamet yoktur" ancak James'in orada olduğunu bilen örgütün başkanı onu selamlayınca Aston Martin ile Roma sokaklarının tozu atılır. Heyecanlı kovalamaca aracın nehre gömülmesiyle son bulur. James ise Spectre örgütünü bulmuştur ancak parçaları birleştirmesi gerekmektedir.
Eski düşmanı Mr. White'ı bulur ve bazı bilgileri öğrenmek ister. Mr. White ise ondan kızını korumasını isteyip intihar eder. Aksi taktirde James onu öldürecektir. Nihayetinde Mr. White'ın kızı Madeleine bulunur ve aralarında aşk başlar. Asi güzel Madeleine ajan Bond'a direnince kötü adamlar tarafından kaçırılır. Karlar altındaki kovalamaca başarıyla sonuçlanır. İş kızı ikna etmeye kalmıştır.
Sorunun kaynağına inen James Bond bir aile bağıyla karşılaşır. Ve neden ona karşı savaşıldığını anlar. Bir yandan da istihbarattaki iş arkadaşları değişecek olan sisteme karşı birlik olmuşlardır. Onun da bu intikamla bağlantısı olduğu ortaya çıkar. Bond kararlılıkla bu işi sonlandırmaya hazırdır. Emekli olmadan önce!
Farklı ülkelerde çekilen sahneler izlenmeye değer. Filmdeki aksiyon bir an olsun izleyiciyi koltuğunda rahat bırakmıyor. En sevdiğim oyunculardan olan Christoph Waltz ise her ne kadar kötü adamı canlandırsa da yine harikalar yaratıyor. Yeni Bond kızı da oldukça güzel. Daniel Craig ise "Bu benim son işim" tadında takılıyor. İzlemek isteyenler için iyi seyirler.))

13 Kasım 2015 Cuma

Abluka-Emin Alper


İzlenmeden okunması sakıncalı olabilir:)

Kadir 20 sene hapis yattıktan sonra şartlı tahliye olur. Emniyette çalışan Hamza'nın ona uygun bir işi vardır. Bir çöp toplayıcısı gibi gecekondu mahallelerindeki çöpleri kontrol edecek, içlerinde bulduğu bomba yapım malzemelerini emniyete rapor edecektir. Kadir ön eğitimin ardından işe başlar ve bunu herkesten saklamak zorundadır. Kardeşi Ahmet'ten bile. Ahmet evlenmiş çocukları olmuştur, belediyede köpek itlaf ekibinde çalışmaktadır. Kadir onu ziyarete gittiğinde ailesi yoktur. Çünkü karısı başka bir adama gitmiştir. 
Ahmet'in yardımıyla Kadir bir ev tutar ve ev sahibi olan alt komşuları Ali ve Meral'de zaman zaman karnını doyurur. Kadir Meral'in güzelliğiyle büyülenir. Bir yandan da kardeşi Ahmet ile birlikte olduğunu gözlemler. Hatta bunun için onu bile uyarır. Ancak kendisinin cinsel yönden onu arzulamasının yanlış olduğunu düşünmez. Neticede Kadir içeriden yeni çıkmış bir insandır. Hayata tutunmak, hapse geri dönmemek için her şeyi yapmaya göze alır. Bir yandan da yeni bir hayat kurmaya kardeşi Ahmet ile arasını düzeltmeye çalışır.
Oysa Ahmet'in psikolojisi günden güne kötüye gitmektedir. Köpek öldürme işi artık anlamsız gelir. Ayağından yaraladığı bir köpeği evinde herkesten gizli iyileştirir ve onu arkadaş edinir. Sürekli kapısına gelen abisini görmek istemez. Ve rüyaları gerçek ile karışmaya başlar.
Kadir ise akşam pazarından aldığı döküntü bir daktilo ile emniyete rapor yazar. Mahalleli hakkındaki fikirlerini söyler. Önceleri Hamza bunu desteklese de Kadir'in alt komşularının terörist olduğunu anlamadığı için onu suçlar ve yazdıklarıyla dalga geçer. Kadir ise çok içlenir. Komşularının böyle bir şey yapacağını düşünmez. Tek dileği kardeşi Ahmet'i bu işin içinden çekip sıyırmaktır.
Ancak evdeki hesap çarşıya uymaz. Ahmet'in yanlış hamlesi bir anda Kadir'in yanlış ihbarıyla birleşir ve korumak istediği kardeşi "Ölü olarak ele geçirilen terörist" haline gelir. Kadir ne kadar Hamza'dan intikam almak istese de başaramaz. Mahallede motosikletiyle gezinen kişinin 10 sene önce ortadan kaybolan kardeşi Veli olduğunu düşünür. Ne yazık ki onun infazına da Veli karar verecektir.

Görülmeye değer müthiş bir film.
Emin Alper yine harikalar yaratmış. Ve filmdeki oyuncular da. Sahne sahne incelenmesi gereken bir film Abluka. İyi seyirler.

NOT:
Ahmet'in gece dışarıda köpek sürüsü içinde kaldığı rüya.
Kadir'in tüm çöplerin yandığını gördüğü an.
Gökdelenlerin içindeki gecekondu mahalleleri.
Abluka altındaki bölge halkının yaşadıkları.
Sokak köpeklerinin et olarak satıldığını savunan belediyeci adamın hiddeti görülmeye değer sahnelerden.

10 Kasım 2015 Salı

La Giovinezza/Youth-Paolo Sorrentino


Alplerde müthiş bir otel... Misafirlerin amacı temiz dağ havası almak, fiziksel olarak rahatlamak ve dinlenmek... Bu 10 numara otel ayrıca yaşlıları gençleştiriyor! En azından Fred ve Mick genç olmayı umuyorlar. Tabi ki eski günlerine dönemeyeceklerini biliyorlar en azından kainat güzeline bakarak sevaba giriyorlar.
Mick senaryo yazarıdır. Otele 5 asistanıyla birlikte gelir ve yoğun bir şekilde senaryoyu bitirmek için gece gündüz çalışırlar. Bu proje Mick için çok önemlidir. Yıldız yaptığı eski bir aktris baş rolünde oynayacaktır ve en önemli eserlerinden biri olacaktır. Fred ise yıllardır en yakın arkadaşıdır.
Orkestra şefi olan Fred emekli olmaya karar vermiştir ancak İngiltere Kraliçesi ona bir konser daveti göndermiştir. Fred gelen aracıya evet demez. Ne yazık ki adam adam kraliçeye hayır cevabını götürecek kadar cesur değildir. Daha doğrusu ne yapıp edip Fred'in kendi bestelerini sahnede çalmasını sağlamalıdır. 
Fred, Venedik'te bir hastanede yatan karısını uzun süredir ziyarete gitmemiştir. Aynı zamanda asistanı olan kızı da bu konuda ona karşı öfke duyar. Fred'in sahneye çıkmama kararı da bununla bağlantılıdır. Onun bestelerini karısı söyleyememektedir. Ve o da emekli kalmakta kesin kararlıdır.
Mick'in oğlu ve Fred'in kızı evlidirler. Bir pop yıldızı Mick'in oğlunu kendine aşık eder ve ikisi ayrılırlar. Bu ikisinin arkadaşlığını etkilemez. Birbirleriyle sürekli iyi şeyleri konuşurlar. İki yaşlı sanatçı otelde kaldıkları sürece çevrelerinde olup bitenleri izlerler ve gençlerin hayata bakış açılarını anlamaya çalışırlar.
"Gençlik" rahat rahat tadı çıkarılarak izlenecek bir Paolo Sorrentino filmi. 


İyi seyirler:))



4 Kasım 2015 Çarşamba

Bulantı-Zeki Demirkubuz


"Var olmaktan başka hiçbir şey yok"
Film, Jean-Paul Sartre'ın "Bulantı" isimli kitabı akla getiriyor... Filmdeki Ahmet  varoluşundan pişman mıdır bilinmez ancak nevrotik bir kaçış sürecinde olduğu kesindir. Karısını ve oğlunu uzaklara uğurlar. Gözü yaşlı eşi "Biz seni darlamışız" diye serzenişte bulunur giderken... Ahmet'in umurunda değildir. Çünkü onlar gidince de darlanmaya devam eder. 
Karısı ve oğlu kaza geçirip öldüğünde Ahmet bir kadınla evde sevişmektedir. Telefonu defalarca çalar ve açmak istemez. Hatta sabahları evi toplamaya gelen kadın ona polisin aradığını söylese de durum değişmez. Ahmet sürekli bir kaçış içindedir. Gerçeği öğrenince onun acısına bile uzak kalırız. O yatak odasındayken kamera koridordadır ve film biraz daha uzak bir tarihle devam eder. 
Ahmet yine eski Ahmet'tir. Sevgilisi ile daha rahat görüşecek diye düşünürüz ancak onun aramalarına cevap bile vermez. Çünkü ayrılmak istediğini yüzüne söyleyecek cesareti yoktur. Bunu kadın söylediğinde gerçeği kabul edecek büyüklükten çok uzaktır.
Ona üstten davranan kadın gururla çekip gider. Aklı her ne kadar Ahmet'te kalsa da...
Oysa karşısına çıkan eski öğrencisi yaşından mıdır yoksa rahatlığında mıdır bilinmez ilk aklına geleni Ahmet'e dan dan söyler. O da irkilir. Önce "Seviyeni bil, sen benimle ne biçim konuşuyorsun" gibilerinden uyarır ama kızın umurunda olmaz. Çünkü kaybedecek bir şeyi yoktur. Ahmet kız için tek gecelik ilişkidir. 
Önce kitapları gelir. Gazetenin bile hep kitap ekini okur. O kadar birikimi Ahmet'te hiç göremeyiz. Ne aile ilişkilerinde ne aşk ilişkilerinde ne de yaşam biçiminde. Tek entel görünümü Kahvedan'a gidip tek başına şarap içmektir. Yani içi boş bir entelektüelliktir.
Filmin anlatım tarzı biraz sıkıcı olsa da merak uyandırıcılığı sayesinde izlettiriyor. En beğendiğim sahne ise; elektrikler kesilince kapıcı kadın gelir, elinde yanan mumundan Ahmet'e de bir mum yakar ve verir. Bence tamamen filmin en iyi sahnesi. 
Demirkubuz'un diğer filmlerinde de oyuncular doğal bir oyun sergiliyor. Ancak Bulantı'nın tüm kadınlarında hafif bir yapaylık var. Bu oyuncunun yönlendirilmediğinden kaynaklanıyor olabilir. Ya da yönetmen başrolde de oynarken kendi oyunculuğunu baz almış diğerlerini es geçmiş olabilir. 
"Sevişme sahnelerinde oynayacak oyuncu bulamadım" diyen Demirkubuz, başrolde kendisi oynamış. Acaba çekilen sevişme sahneleri atıldı mı yoksa sadece bu kadar mıydı? Çünkü filmde pek açık seçik bir seks sahnesi görülmüyor. Bu rolü kimseye vermek istememiş de olabilir. (Tüm sevişme sahneleri de gerçeklikten uzak, sadece Özge ile kapıda yaşadığı ön sevişme buna yaklaşabilmiş).
Küçük bir rolde oynamasını anlayabilirim ancak çektiği bir filmin başrolünde oynamak Demirkubuz'un yönetmenlik açısından çok şey kaçırmasına sebep olmuş gibi görünüyor. Örneğin yer yer çerçeveleme sorunu ile karşı karşıya kalmış bir film. Kendisinin sette oyuncunun egosunu yıkmak için onları ezmeye çalıştığını duymuşluğum var. Tek merak ettiğim kendi oyunculuğuna da bu kadar acımasızca yaklaşıyor mu? Filmde kendi karısını ve oğlunu oynatması ve filmi onlara adaması kendisi açısından gurur duyulacak bir şey olabilir ama filmin konusu itibarıyla şüpheye düşürecek bir durum. Gerçi sanatta olur böyle şeyler. Yönetmen burada cesur davranmış:))
Zeki Demirkubuz acaba kendi içinde de böyle mi? Diye düşünmeden edemiyor izleyici. (Arkamdaki 3 teyze de bunu söylüyordu). Çünkü oynadığı karaktere hiç yabancı değil. Akademisyen olarak sınıfta kitapları sesli okuduğu bölümler ondan biraz uzak kalmış olsa da genelinde Ahmet=Zeki.
Kibirliliği en doğru anlatmak böyle olurdu. Her şeye rağmen burnundan kıl aldırmayan, biraz kaba ve duyarsız bir adamın değişmeyen tutumu Bulantı'da mevcut.
Demirkubuz sineması sevenlere; İyi Seyirler.


2 Kasım 2015 Pazartesi

Mustang-Deniz Gamze Ergüven


Yukarıdaki kare; 5 kız kardeş olan Sonay, Selma, Ece, Nur ve Lale'nin okul çıkışı arkadaşlarıyla denizde oynadığı sahneden. Bence filmin en iyi, en sinematografik sahnesi. Ancak kardeşlerin yaşamlarını alt üst eden bir an...
Anne ve babaları öldükten sonra babaanneleri tarafından büyütülen ve amcaları tarafından gözetilen! kızlar mahalle baskısı ile karşılaşır. Sırf arkadaşlarıyla denizde oyun oynadılar dile komşu kadın bir dedikodu çıkarır. "Kendilerini erkeklerin omuzunda tatmin ettiler" lafı tüm kasabada yankılanır. Bunu duyan babaanne kızları büyükten başlayarak odaya kapatıp döver. Belki bu dayak sayesinde akılları başlarına gelecektir. Kızları zaman zaman taciz eden amca ise namus bekçiliği yaparak onları bekaret kontrolüne götürür. "Neyse ki kızlar bakiredir" diyerek seyirci bile anlamsız bir derin nefes alır. Çünkü bekaret bir kızın her şeyidir. Onu kaybederse sebebine bakılmaksızın öldürülebilir. Bu topraklarda bu meşrudur.
Aslında Mustang tam da bunu konu alıyor. Tam gençliklerini hatta çocukluklarını yaşayacakları zamanda kendi kanlarından birileri tarafından hayatlarının mahvedilmesi... Sırf kadın oldukları için...
Gezmek, dolaşmak kızlara haram olur ve ev de günden güne hapishaneye döner. Demir kapılar, parmaklıklar ve dışarı çıkma yasağı... Evlenene kadar evde beklemek zorundadırlar. Babaanne komşulardan aldığı yardımlarla kızlara kadınlığı öğretir. Nasıl dolma sarılır, mantı açılır, bunları öğrenirken kızların üstlerinde de yeni dikilmiş ucube elbiseleri vardır.
İnadına isyan derler ve futbol maçına kaçarlar. Belki de birlikte en mutlu oldukları andır. Hepsi deli gibi bağırır, dans ederler. Evde ise maçı izleyecek amca ve arkadaşları kızları ekranda görmesin diye Emine halaları elektriği keser hatta trafoyu patlatır. 
Sonay'a görücü gelir. Onu öven babaanne bir anda planı değiştirip Selma'yı öne çıkarır. Çünkü Sonay bir sevgilisi olduğunu söyler ve onu isteme koşuluyla istemediği adamla evlenmekten kurtulur. Selma ise hiç memnun değildir. Sonay da sevdiği adamla evleneceği için kısmen memnundur. Gerdek gecesi Selma ilişkiye girdikten sonra kanama olmaz ve kapıda çarşaf bekleyen örümcek beyinli aile soluğu hastanede alır. Oradaki doktor Selma'ya biriyle birlikte olup olmadığını sorar. O da "Tüm dünyayla yattım" der kimseyle birlikte olmadığı halde... 
Sıra ortanca kıza gelir. Ece ise durumu daha trajiktir. İstemediği biriyle evlenmeyi beklemek ve amcasının tacizlerinden kurtulmak için intihar eder. Evde kalan diğer kızlar günlerce yemek yiyemez ve matem bitince evlenme sırası Nur'a gelir. Askere gidecek bir adamla sözlenir ve düğün gecesi küçük kız kardeşi Lale'nin kaçma planını kabul eder. Lale maça kaçarken onları kamyonetiyle minibüse yetiştiren çocuğu abi olarak hafızasına yazar ve daha önce de ona araba kullanmasını öğretmiştir. Kendilerini eve kilitleyen kızlar düğün alayı gittikten sonra amcalarının arabasını alıp kaçarlar. Lale'nin kamyonetli abisi de onları yolda bulur ve İstanbul'a giden bir araca bindirir.
Lale, tayini  İstanbul'a çıkan öğretmenini bulur ve ona sımsıkı sarılır. Yine boğazımızda bir yumruk ile filmin jeneriğini görürüz. Aslında her şey bu kadar kolay olmamıştır, olmamalıdır da...
Mustang sadece 5 kız kardeşin hayatının nasıl mahvolduğunu anlatmıyor, bizi bize anlatıyor. Hemen hemen her gün gazetede okuduğumuz, televizyonda gördüğümüz çocuk gelinler, tecavüzler, ensestler, aile için şiddet, zorla evlendirme ve kadın cinayetlerini önümüze seriyor. 
Deniz Gamze Ergüven'in ilk uzun metraj filmi hem Cannes'da büyük ilgi gördü hem de Fransa'nın Oscar adayı oldu. Yolu açık olsun. Umarım ki böyle güzel kız kardeşler birbirinden böyle ayrılmaz.

Detay:
Denize yüzmeye gidiyoruz diyerek yorganların çarşafların arasında oynanan oyun.
Ece'nin amcasına tepki olarak arabada hiç tanımadığı biriyle sevişmesi.
Kızların bir bahçeden elma yerken eli tüfekli adamın onları kovalaması.
Komşu Petek'in dedikodusu üzerine kızların onun üstüne yürümesi.
Kızların evden kaçmak için yastıklara saç dikmesi.
TV'de Bülent Arınç'ın "Kadının İffeti" hakkında mantıksızca konuşması.




Sanat Koleksiyonu Olan Zengin Bir Adamın Öyküsü-7

  God of Art- Sanat Tanrısı 7. ARTEMİS Sabah uyandıklarında Artemis pek bir şey hatırlamamaktaydı. Yatakta yalnızdı. Aklında tek kalan p...