Ana içeriğe atla

Timbuktu'nun Cesur Kadınları


Timbuktu halkı, iyi-kötü yıllardan beri süregelen alışkanlıklarıyla yaşamaktadır. Ancak bir gün eli silahlı, yüzü peçeli askerler gelirler. Başka şehirlerden ve ülkelerden gelen bu adamlar kentten de birkaç kişiyi aralarına katarlar ve günden güne güçlenmektedirler. Ve şeriatın kanunlarını -aslında kendi koydukları kuralları- sokaklarda megafonla ilan etmeye başlarlar. Erkekler uzun paçalı pantolon giymeyecek, müzik yapılmayacak, futbol oynanmayacak, kadınlar yüzlerini örtecek ve eldiven kullanacaklar, sokağa mümkün olmadıkça çıkamayacak gibi nefes almanın da suç olacağı günlerin habercisi olacak yasaklar başlar.
Timbuktu halkı biraz cesurdu ki bu yasaklara karşı çıkan en az bir, iki kişi bulunur. Paçası uzun olan bir adam çareyi pantolonunu çıkarmakta bulurken, gençler top olmadan futbol oynarlar, eldiven giymeyen balıkçı kadın isyan ederek "alın ellerimi kesin" diye cihatçılara başkaldırır. Kadının dediğine göre onlar geldikten sonra peçe takmak zorunda kalmışlardır. Yani Timbuktu halkı, kendilerini Allah'ın kurallarını uyguladığını savunan teröristlere karşı durmaya çalışır ancak güçleri yeterli değildir.
Müzik yapan gençler yakalanır ve kırbaç cezasına çarptırılır, oysa o gece söyledikleri etnik müzik son derece büyüleyicidir. 
Kidane de çölde kurduğu çadırında karısına ve kızına gitarıyla şarkılar söylemektedir. Ailesini çok seven adam korkmaktadır çünkü bir gün onların da o düzen-sizliğe- kurban gidecekleri aklının bir köşesindedir. Adını Gps verdikleri ineklerini bir balıkçı tarafından -ağlara zarar verdiği için) acımasızca öldürülünce, Kidane onurunu korumak ve artık ezik durmamak için silahını da yanına alır ve hesaplaşmaya gider. Karısı kızlarını düşünmesini ister ama Kidane kendini durduramaz ve kazayla adamın ölümüne sebep olur. Adam artık hapistedir ve kırk ineği olmadığı kan parası ödeyemeyeceği için şeriat tarafından öldürülecektir.
Ayakkabılarıyla ve silahlarıyla camiye giren cihatçılar imam tarafından uyarılır, "Cihadı bana karşı mı yapıyorsunuz, Allah'ın evine böyle girmeyin". Bunu duyan adamlar camiden çıkarlar. Aydın bir din adamını temsil eden imam, onları doğru bir dille uyarmıştır, başka bir sahnede kızı isteği dışı alıkonulan bir anneye yardım etmeye çalışır. Şeriattan biri kızı alıp kimseye sormadan karısı ilan etmiştir. Ve kurallar kutsal kitapta bile böyle değilken şeriat onu kendine göre çevirerek "Allah böyle istedi" der ve onların ne olduklarını böylece daha iyi anlarız. 
Tüm bunlar olurken şeriatçıların da içlerindeki diğer insanları görürüz. Eski rapçi çocuğun pişmanlıklarını anlattığı video çekiminde içten olmadığı için üstleri tarafından azarlanması, sigara içtiğini diğerlerinden gizleyen adamın Kidane'nin karısına aşık olması ve aynı zamanda dans edebilmesi gibi. Özellikle en büyüleyici ve iç acıtıcı sahnelerden biriydi. Timbuktu'nun rengarenk giyinen, horozlu deli kadını, başı açık bir şekilde sokaklarda rahatça dolaşarak şeriatçılara "gerizekalılar" der. Rutine bağladığı bu gezileri durdurmak için terasına giden bir şeriatçı kendini durdurumaz ve dans etmeye başlar... İsyan dansı ve özlediği şeyi uzun zamandır yapamamasının verdiği sıkışmışlık duygusu... Tek kelimeyle müzikle birlikte mükemmel.
Kidane'nin idam edileceği gün motorsikletli biri onun karısını alır getirir ve kadın aniden havaya ateş eder, şeriatçılar onları vurur, kocası olmadan yaşayamacağını anlayan kadın, onlara son bir başkaldırıda bulunmuştur. Geride kalan kızları ise ağlayarak çölde koşar, artık o Timbuktu'da bir öksüzdür.
Yürek burkan bir film Timbuktu, konuşulacak sayfalarca detayları var. Herkesin kendine has bakış açısı ve halkın gücü yettiğince cihatçılarla mücadele etmesi, İslam'ın böyle bir şey olmadığının farkında olmaları ve kendilerini onlardan korumaya çalışmaları... Diğer yanda da Allah'ın kurallarını koyduğunu savunan başkalarının kuklası teröristler.
Oscar'a aday olan film ödülü alır mı bilemem, ama sağlam bir yönetmen filmi olduğu kesin.

Not: Timbuktu Mali'de bulunan bir şehirdir. 13. ve 17. yüzyıllar arasında İslamiyet'in eğitimi açısından önemli bir merkez haline gelmiştir. Yani ilim açısında gelişmiş bir kent olarak bilinir.
1998 yılında Unesco tarafından Dünya Mirasları listesine alındığını da atlamamak lazım! Görsel açıdan filmi destekliyor.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Allacciate Le Cinture - Kemerlerinizi Bağlayın

Yönetmen Ferzan Özpetek'in son filmi "Kemerlerinizi Bağlayın" dün Türkiye'de vizyona girdi. Bu havada Ferzan filmi iyi gider diyerek arkadaşlarla bilet aldık. Koltuklarımıza kurulduktan sonra yağmurun sesiyle açılış sekansı başladı. Hareketli kamera şiddetle yağan sağnağı adeta bize yaşattı. Otobüs durağına varınca da bir tilt ile filmin başrol oyuncularıyla tanışmış olduk hemde bir ırkçı kavga sebebiyle. Güzel Elena, bir barda garson olarak çalışmaktadır, en yakın arkadaşı ise gay Fabio'dur. Fabio ise Silvia ile oturmaktadır. Akşamları eve gelmemesiyle bir sevgili edindiği anlaşılan Silvia, çareyi arkadaşlarıyla Antonio'yu tanıştırmakta bulur. Tamirci olan kaba davranışlı Antonio, Silvia'nın arkadaşları tarafından sevilmez. "Zıt kutuplar birbirini çeker" Antonio ve Elena birbirine aşık olur. Ancak Elena'nın iki senelik bir ilişkisi vardır ve maalesef! o da Silvia'ya aşıktır.  Bara gelen Antonio bir bardak birayı fondip yaptıkta...

Terminus'da Ne Var? "The Walking Dead"

Kim ölür kim kalır meselesi... İzlemeden okumayalım lüften. 4. Sezon 8. bölümün sonunda herkes hapishaneden dışarı savrulmuştu. Gözü dönmüş vali gidip bir kampı kendine göre düzenlemiş, görünürde bir aile bile kurmuştu. Ancak bu hayat onun için yeterli değildi. Kendi kendine hapishanedekileri (yani Rickleri) düşman edinmişti ve intikam almalıydı. Kamptakileri doldurup hapishaneye sürdü. Ve Hershel'in kafası gövdesinden ayrıldı... Sapkın vali bunu Michonne'nin kılıcıyla yaptı. Sonrasında karşılıklı bir saldırmaca sürdü. Otobüsle hapishaneden ayrılanlar ve bir sağa bir sola savrulanlar oldu. Ne hikmettir ki ilerleyen bölümlerde otobüsün en güvensiz yer olduğu anlaşıldı. 8. bölüm sonrasında "The Walking Dead" fanatikleri merakla bekledi. Kim nereye gitti, nasıl buluşacaklar? Rick ve Carl, Judith'i kaybetti ve bunu uzun bir süre üstlerinden atamadılar. Ağır yaralı olan Rick'i oğlu Carl gözetti. Bu süreçte babasıyla bazen monolog bazen de dial...

Bulantı-Zeki Demirkubuz

"Var olmaktan başka hiçbir şey yok" Film, Jean-Paul Sartre'ın "Bulantı" isimli kitabı akla getiriyor... Filmdeki Ahmet  varoluşundan pişman mıdır bilinmez ancak nevrotik bir kaçış sürecinde olduğu kesindir. Karısını ve oğlunu uzaklara uğurlar. Gözü yaşlı eşi "Biz seni darlamışız" diye serzenişte bulunur giderken... Ahmet'in umurunda değildir. Çünkü onlar gidince de darlanmaya devam eder.  Karısı ve oğlu kaza geçirip öldüğünde Ahmet bir kadınla evde sevişmektedir. Telefonu defalarca çalar ve açmak istemez. Hatta sabahları evi toplamaya gelen kadın ona polisin aradığını söylese de durum değişmez. Ahmet sürekli bir kaçış içindedir. Gerçeği öğrenince onun acısına bile uzak kalırız. O yatak odasındayken kamera koridordadır ve film biraz daha uzak bir tarihle devam eder.  Ahmet yine eski Ahmet'tir. Sevgilisi ile daha rahat görüşecek diye düşünürüz ancak onun aramalarına cevap bile vermez. Çünkü ayrılmak istediğini yüzüne söyleyecek cesareti...