Ana içeriğe atla

Birdman-Alejandro González Iñárritu


Inarritu filmleri denilince ilk aklıma gelen "Amores Perros"dur. 2000 yılında sinemada izlediğimde koltuğuma yapışmıştım. "Bu da ne" dediğimiz yıllardı, sonrada üç hayatın birleştiği öyküler üstüne filmler yapıldı ama Inarritu kadar başarılı olamadı. Özellikle Türk Sineması'nda bazı genç yetenekler bu yolda kendinlerini heba ettiler!
Ardından; "21 Grams", "Babel", "Biutiful" geldi, hepsi birbirinden iyiydi. Yine de gerçekçilik açısından "Paramparça Aşklar Köpekler"i tercih ediyorum.
"Birman"i pek bir hevesle bekledik, başrolünde Michael Keaton harikalar yaratırken, Edward Norton ise metod oyunculuğunu savunan bir tiyatrocuyu canlandırarak filmin gayet başarılı olmasını sağlıyorlar. 
Riggan okul zamanlarında sahne alırken bir yazar olan Raymond Carver onu çok beğenir ve bir not gönderir. Riggan bu sayede oyuncu olmayı bir amaç edinir ve hedefinin peşinden koşar. Zamanla Hollywood'da oynadığı Birdman karakteriyle şöhreti yakalar ve bu sayede iyi para kazanır.
Ancak Riggan, popüler kültürün kalıntısı olmak istemez ve Birdman ile tanındığını ama dünyaları yerinden oynatacak bir güce sahip olduğunu ıspatlamak için Brodway'de bir oyun sahneye koyar. Provalarda beğenmediği oyuncuyu bilerek sakatlayarak daha yeteneklisini bulur. Ama sıkıntı veren nokta ön gösterime bir gün vardır. Neyse ki Mike provaları izleyerek tüm metini ezberlemiştir. Hatta Riggan ile dialoglar üzerine atışırlar. Geleneksel bir yapıya sadık kalarak aynı anlama gelen dört cümleyi ardı arkasına söyleyen Riggan'a Mike şiddetle karşı çıkar, kendini rahat bırakmasını tek bir cümle bile söylese anlaşılacağını savunur. Riggan sıkıntılı gibi görünse de bu durumdan gizlice zevk alır, kuliste tartışmak, diğer oyuncularla egosunu yarıştırmak onu mutlu eden en önemli şeydir.
Eski karısıyla ve kızıyla olan ilişkisini bir yana koyarsak farkında olmadan tüm hayatı oynadığı Birdman'in üstün gücünün gölgesindedir. İyi yöne kullanmak yerine egosunu yönetemez ve sınırlarda gezmeye başlar. 
Oyuncu kimdir ve nasıl yaşar diye merak eden olursa Birdman'i izlemesi yeterli olacaktır. Her telden çalan bir oyuncuyu filmde görebiliriz. Riggan'ın nesneleri hareket ettirdiği sahnelerde onun bu duruma inanmasını bile inanıyoruz. Önce oyuncu kendine inanmalı!
Hareketli kamerayla, kesintisiz çekilen planlar dudağımızı uçuklatıyor. 
En beğendimi sahnelerden biri de Mike ve Riggan'ın barda oturan eleştirmen kadın hakkında konuştukları an. Oldukça acımasız ve bir oyunu yerin dibine sokarsa kimsenin onu izlemeyecek olması. Acı ama gerçek bir durum, bir eleştirmenin tekelinde olan şeyler emek verenler için büyük risk. Bu sebeple Riggan ona içki ısmarlamasına izin vermeyen eleştirmene saldırmak istiyor. Biliyor ki kadın oyunu izleyecek ve kötü eleştiriler yazıp uzun süredir hayalini kurduğu işi batıracak. Bu son yazdıklarımı Mike okusa aynı cümleleri dolandırıp durmuşsun diyecek!

İyi seyirler dilerim daha fazla filmi anlatmaya gerek yok. Burun kıvıranların aksine filmi çook beğendim. Klasik müzik ayrıca bir yakışmış.))


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Allacciate Le Cinture - Kemerlerinizi Bağlayın

Yönetmen Ferzan Özpetek'in son filmi "Kemerlerinizi Bağlayın" dün Türkiye'de vizyona girdi. Bu havada Ferzan filmi iyi gider diyerek arkadaşlarla bilet aldık. Koltuklarımıza kurulduktan sonra yağmurun sesiyle açılış sekansı başladı. Hareketli kamera şiddetle yağan sağnağı adeta bize yaşattı. Otobüs durağına varınca da bir tilt ile filmin başrol oyuncularıyla tanışmış olduk hemde bir ırkçı kavga sebebiyle. Güzel Elena, bir barda garson olarak çalışmaktadır, en yakın arkadaşı ise gay Fabio'dur. Fabio ise Silvia ile oturmaktadır. Akşamları eve gelmemesiyle bir sevgili edindiği anlaşılan Silvia, çareyi arkadaşlarıyla Antonio'yu tanıştırmakta bulur. Tamirci olan kaba davranışlı Antonio, Silvia'nın arkadaşları tarafından sevilmez. "Zıt kutuplar birbirini çeker" Antonio ve Elena birbirine aşık olur. Ancak Elena'nın iki senelik bir ilişkisi vardır ve maalesef! o da Silvia'ya aşıktır.  Bara gelen Antonio bir bardak birayı fondip yaptıkta...

Terminus'da Ne Var? "The Walking Dead"

Kim ölür kim kalır meselesi... İzlemeden okumayalım lüften. 4. Sezon 8. bölümün sonunda herkes hapishaneden dışarı savrulmuştu. Gözü dönmüş vali gidip bir kampı kendine göre düzenlemiş, görünürde bir aile bile kurmuştu. Ancak bu hayat onun için yeterli değildi. Kendi kendine hapishanedekileri (yani Rickleri) düşman edinmişti ve intikam almalıydı. Kamptakileri doldurup hapishaneye sürdü. Ve Hershel'in kafası gövdesinden ayrıldı... Sapkın vali bunu Michonne'nin kılıcıyla yaptı. Sonrasında karşılıklı bir saldırmaca sürdü. Otobüsle hapishaneden ayrılanlar ve bir sağa bir sola savrulanlar oldu. Ne hikmettir ki ilerleyen bölümlerde otobüsün en güvensiz yer olduğu anlaşıldı. 8. bölüm sonrasında "The Walking Dead" fanatikleri merakla bekledi. Kim nereye gitti, nasıl buluşacaklar? Rick ve Carl, Judith'i kaybetti ve bunu uzun bir süre üstlerinden atamadılar. Ağır yaralı olan Rick'i oğlu Carl gözetti. Bu süreçte babasıyla bazen monolog bazen de dial...

Bulantı-Zeki Demirkubuz

"Var olmaktan başka hiçbir şey yok" Film, Jean-Paul Sartre'ın "Bulantı" isimli kitabı akla getiriyor... Filmdeki Ahmet  varoluşundan pişman mıdır bilinmez ancak nevrotik bir kaçış sürecinde olduğu kesindir. Karısını ve oğlunu uzaklara uğurlar. Gözü yaşlı eşi "Biz seni darlamışız" diye serzenişte bulunur giderken... Ahmet'in umurunda değildir. Çünkü onlar gidince de darlanmaya devam eder.  Karısı ve oğlu kaza geçirip öldüğünde Ahmet bir kadınla evde sevişmektedir. Telefonu defalarca çalar ve açmak istemez. Hatta sabahları evi toplamaya gelen kadın ona polisin aradığını söylese de durum değişmez. Ahmet sürekli bir kaçış içindedir. Gerçeği öğrenince onun acısına bile uzak kalırız. O yatak odasındayken kamera koridordadır ve film biraz daha uzak bir tarihle devam eder.  Ahmet yine eski Ahmet'tir. Sevgilisi ile daha rahat görüşecek diye düşünürüz ancak onun aramalarına cevap bile vermez. Çünkü ayrılmak istediğini yüzüne söyleyecek cesareti...